cinsellik

Vajinismus sorunu yaşayan çiftler

Vajinismus sorunu yaşayan çiftler 150 150 dolunay

Vajinismus nedir? Artık çoğu insan bu sorunun cevabını biliyor diye düşünüyorum. Cinsel terapilere ilk başladığımda, yani 12-13 yıl önce, bize başvuran çiftlerin çoğu “Bu sorunu yaşayan sadece biz varız zannediyorduk” derlerdi, şimdilerde pek azaldı böyle zanneden.

Yine de tekrar tekrar anlatılabilecek bir konu vajinismus. Bir kez daha hatırlatalım. Ne oluyordu vajinismusta?

Vajinismus sorunu yaşayan çiftler, tam birleşmeyi deneyecekleri an kadında kontrol dışı kasılmalar, bacağı kapatma davranışı, kalçasını kaçırma gibi istenmeyen ve girişe izin vermeyen davranışlar görülür.

O ana kadar her şey çok iyidir ama o an sihir bozulur.

“Hadi deneyelim” dendiği anda ya da penis vajinaya yaklaştığında pelvik kaslar kontrol dışı kasılır ve cinsel girişe kadın izin veremez. Erkek ne yaparsa yapsın girişi gerçekleştiremez!

Vajinismus; vajen girişindeki kasların istek dışı kasılması ve hiçbir şekilde girişe izin vermemesi durumudur. Kadın, kasılmalar üzerinde hiçbir şekilde kontrol sağlayamadığını ve istese bile bacaklarını açamadığını düşünmektedir. Tamamen psikolojik bir sorundur.

Vajinismus sorunu yaşayan çiftler, çoğu zaman birbirleriyle çok iyi anlaşan ve birbirlerine destek olan çiftlerdir. Yalnız bazen erkeklerde kadının duygusunu tam anlayamama durumu görülebilir: “Bunu herkes yapıyor, sen de yapabilirsin, bu çok kolay, 17 yaşında evlenen bile yapabiliyor, köydeki de yapıyor, basit bir iş …” gibi konuşmalar erkek tarafından yapılır. Aslına bakarsanız erkeğin niyeti eşine destek olmak ve onu motive etmektir, yani iyidir. Ancak kadın bunu şöyle algılar: “Bu iş çok basit ama ben bu basit işi yapamıyorum, beceriksizim, korkağım, bir türlü çözemedim şu işi, eşimi üzüyor ve hayal kırıklığına uğratıyorum.”

Sözüm erkeklere: Cinsel ilişkiye girmek bazı çiftler için kolay, bazı çiftler için zordur. Eşiniz için şimdilik pek kolay değil. Ayrıca, Türkiye’de vajinismusun çok yaygın olduğu (% 30’larda) gerçeği kabul edilirse, herkes ilişkiye giremiyor demektir. Hiçbir çift başka bir çiftin cinsel yaşantısını bilmez yani ne yapıp ne yapamadıklarıyla ilgili sadece “zan”lar vardır. Gerçeği sadece çiftin kendisi bilir. Bu durumdan tek çıkış, kendinizi ve eşinizi kimseyle kıyaslamadan, birbirinize destek olmanız ve uygun tedaviye ulaşmanızdır.

Sözüm kadınlara: Vajinismus olmak sizin hatanız ve sadece sizin probleminiz değil! Bu şimdilik kontrol edemediğiniz, yanlış bilgiler, abartılı söylenceler, ilk geceyle ilgili doğru bilgi sahibi olamamak gibi pek çok nedenden kaynaklanan birçok kişinin yaşadığı bir sorun. Ayrıca ilişkiye eşiniz de giremiyor yani bu ikinizin ortak sorunu. Evlilikte iyi günler olduğu gibi kötü günler de vardır. Ele ele verir, uygun bir tedavi yöntemine ulaşırsanız, çok olay çözülebilecek bir sorundur. Lütfen kendinize kızıp, kendinizi yargılamayın. Bu, tedaviye de sizin ruh sağlığınıza da zarar verir.

Bilelim ki hayatta ne yaşarsak yaşayalım, hangi sorunla karşılaşırsak karşılaşalım çözüm mutlaka vardır. Çözüme inanın!

Sevgiyle…

HIV/AIDS’in psikolojik boyutları

HIV/AIDS’in psikolojik boyutları 150 150 dolunay

HIV/AIDS ülkemizde hızla artan, kan yoluyla, anneden bebeğe, korunmasız cinsel ilişkiyle bulaşan bir salgındır. HIV/AIDS’le ilgili bulaşma yolları çok sınırlı olsa da yine de önyargılar nedeniyle ayrımcılık, dışlama sorunları yaşanmaktadır.

Bir kişi HIV taşıyıcısı olduğunu öğrendiğinde, toplum içindeki yanlış bilgiler (homoseksüel hastalığı, ölümcül, tedavisi yok, …gibi) nedeniyle çok zor günler yaşar.

Önce yalnışları düzeltelim

  • HIV/AIDS heteroseksüellerde daha yaygındır.
  • En çok korunmasız cinsel ilişkiyle bulaşır.
  • Herkesin başına gelebilir, zengin, yoksul, evli, bekar, çoluk-çocuk, ünlü-ünsüz…
  • HIV/AIDS kronik hastalıklar sınıfındadır. Yani ömür boyu uygun tedaviyi alarak yaşayabilirsiniz.
  • Ağzınızda açık yara, diş eti kanaması yoksa sevgilinizle/eşinizle dilediğiniz kadar öpüşebilirsiniz. Kondom kullanarak cinsel ilişkiye girebilirsiniz.
  • Eğer kondom da kullanmayalım biz yüzde yüz korunmak istiyoruz diyorsanız karşılıklı mastürbasyon yapılabilirsiniz.
  • Evlenebilirsiniz. Mutlu olabilirsiniz.

 

Ve gelelim HIV/AIDS olduğunu öğrenen kişilerin psikolojik olarak neler yaşadıklarına

HIV taşıdıklarını öğrenen kişiler ilk anda şok yaşarlar ve bir süre durumu algılamakta zorluk çekebilirler. HIV(+) bireyin durumu kabul etmesi belli bir süreci gerektirir. Bazı bireyler çok kısa sürede HIV ile yaşamayı benimserken, çoğunlukla red yolunu seçerler. Virüsü taşıdığını öğrenen çoğu bireyde ilk zamanlar şok, kızgınlık, depresyon, pişmanlık, öfke, endişe, HIV(-)lere kızgınlık, korku, gelecek belirsizliği, intihar düşüncesi ve girişimi olabilmektedir. Psikolojik kabul süreci çoğunlukla şöyledir: İnkar, öfke (Kendine, yakınlarına, doktorlara), pazarlık (Şöyle şöyle yaparsam daha uzun yaşarım), depresyon, kabullenme.

HIV testinin sonucu (+) geldiğinde ve bu sonuç doğrulama testiyle onaylandıktan sonra sonucun oluşturduğu bazı psikolojik sorunlar beraberinde gelebilir.

  • Yalnız başına acı içinde ölme korkusu
  • Toplumdaki statüsünün değişmesi, bozulması korkusu
  • Yakınlarına acı ve ızdırap verme kaygısı ve bundan etkilenme
  • HIV’a neden olan davranışlar nedeniyle suçluluk ve pişmanlık
  • Güçsüzlük duygusu, uzun vadeli plan yapmaya dair kaygı ve depresyon
  • HIV’a yakalandığını inkar, reddetme ve yokmuş gibi davranma
  • Şansızlık hissi ve diğerlerine öfke
  • Kendine kızgınlığa ve tedaviye inanmama, sorumluluğunu almak istememe ve intihar eğilimi,
  • Çevre reddi ile öz güven, öz değer ve saygıda azalma,
  • Ölüm düşüncesi, yalnızlık ve kontrol kaybetme korkusu ruhsal konularda ilgiyi ve dini destek arayışını ortaya çıkarabilir.

Kişi, yaşantısını planlayamama, sekonder enfeksiyonların oluşması, başkalarına bulaştırma korkusu, izolasyon, cinsel düşmanlık ve red, sonuçları değiştirememe, gelecekteki sağlığı, yakınlarının durumu, tedaviye ulaşamama, özel yaşamın ve güvenin kaybı, sosyal ve cinsel olarak kabul görmeme, fiziksel ve mali gücünü kaybetme gibi pek çok faktörden dolayı kaygı duyar.

Psikolojik yardım almak çok önemli

Kişinin bu sorunların altından kalkabilmesi için psikolojik yardım alması çok önemlidir. Danışmanlığın başarısı, danışman ve danışan arasındaki dostluğun ve güvenin gücüne bağlıdır. Bu dönemde destek gruplara katılmak olumlu gelişimleri hızlandıracaktır.

Eğer HIV taşıyıcıysanız ve tedavi alıyorsanız size ait bilgiler şifreli bir şekilde saklanır, gizlilik ilkesi bu ülkedeki her hasta için olduğu gibi HIV(+)‘ler içinde geçerlidir. Her dert paylaştıkça azalır, HIV(+) gruplarla haberleşebilirsiniz ve yardım alabilirsiniz.

Daha detaylı bilgi için HATAM’ın ya da Pozitif Yaşam Derneği’nin web sitelerini ve HIV taşıyıcıysanız kendilerini ziyaret edebilirsiniz.

İlk gece korkusu

İlk gece korkusu 150 150 dolunay

İlk gece korkusu özellikle bizim ülkemizde yeni evlenecek çiftlerin kafalarını uzunca bir süre meşgul eder. Evlendiğimiz kişi aşık olduğumuz biri bile olsa ilk kez yaşanacak cinsel ilişki hafif kaygı ve korku oluşturur. Bunun nedenleri arasında ise hiç bilmemek, deneyimlememiş olmak, çevrenin bu konuya yaklaşımı, yanlış bilgilendirmesi, abartılı bilgiler sayılabilir.

İlk geceyle ilgili pek çok mit (yanlış bilgi ve inanç) vardır. Bunlardan en çok “kanama olacak” ve “acıyacak” miti kafaları kurcalar ve korkunun oluşmasına neden olur. İlk geceyle ilgili duyduğumuz öyküler, arkadaşlarımızın anlattıkları ya da yakınlarımızın evlenmeden önce bize söyledikleri kaygıların oluşmasına etken oluşturabilir. Ya da “her şey değişecek” gibi abartılı sonuç beklentileri çok gereksizdir.

İlk geceyle ilgili yaşanan olumsuz deneyimlerin altında; yanlış bilgiler, cinsellikle ilgili bir eğitimin alınmamış olması, karşılıklı cinsel iletişim ile ilgili eksiklik, cinsiyetçi yetiştirilme gibi nedenlerin varlığı bilinir.

İlk deneyimde iki taraf da heyecanlıdır aslında, çünkü onlara göre ortada halletmeleri gereken bir görev vardır. ‘Bekareti almak, kızlığı bozmak, işi halletmek’ tüm bu tanımlar bile gerginlik yaratabilir.

Yetersiz bir ön sevişme ile ereksiyon gerçekleştikten sonra ilişki denenir. Kadının cinsel organının ıslanmadığı fakat vajina kaslarının rahat olduğu durumlarda ilişki gerçekleşir ancak kadının canı acıyabilir, belki kan gelir. Oysaki cinselliğin doğasında kan ve acı yoktur. Cinselliğin doğasına aykırı davranıldığında ise istenmeyen sonuçlar olabilir. Bunların yaşanmasına cinsel bilgi, tutum ve davranış eksikliği, fiziksel ve duygusal hazırlıkların yeterince yapılmaması durumu neden olur.

Eğer ilk cinsel birleşmede, iki taraf da rahatsa, iyi bir ön sevişme yapılıyorsa, ıslanma varsa, pelvik kaslar rahatsa, sakince giriş gerçekleştiriliyorsa kanamaya pek rastlanmaz, bazen birazcık kahverengi ya da pembe lekelenme görülebilir. Cinsellik karşılıklı sevgi, hoşgörü ve her iki tarafın da isteklerini düşünerek yaşandığında-organik herhangi bir şey yoksa- acı hissetmek söz konusu bile değildir.

İlk kez yaşanacak cinsel ilişkide kaygı düzeyini kontrol etmek önemlidir. İlk geceye gereğinden çok önem vermek, abartmak ve endişelenmek olumsuz sonuçlara neden olabilir. Örneğin; kadınlarda vajinismus, ağrılı cinsel ilişki, erkeklerde ereksiyon sorunları gibi.

Her iki taraf içinde önemli olan ilk birliktelik, karşılıklı, sevgi ve hoşgörüyle rahatça yaşanabilir. İletişimi doğru kurmak, kendimizi karşı taraf doğru ifade edebilmek ve dinleyebilmek, kaygılarımızı, meraklarımızı paylaşabilmek, birbirimizi keşfederken sabırlı ve sakin olmak bu süreçte çiftlere yardımcı olur.

İlk gece korkusunu ortadan kaldırmak için evlenmeden önce ilk geceyle ilgili bilimsel destek alabileceğiniz uzmanlara başvurmanız ve bilimsel kaynaklardan bilgi almak yararlı olacaktır. Abartılı ve yanlış bilgi bizi tedirgin ederken doğru bilgi bizi rahatlatır.

 

Çok sert oldu!

Çok sert oldu! 150 150 dolunay

Hatırlarsınız geçen hafta Parafililer ile ilgili yazmıştım. Yani cinsel sapmalarla ilgili olan yazı… Yazımı okuyan pek çok okurdan “Çok sert olmuş var mı böyle tipler gerçekten?” gibi yorumlar aldım.

Gerçekten insan inanmak istemiyor, “Bir babanın kızına ilgi duyabileceği ya da birine şiddet uygularken keyif alınabileceği ya da kendi cinsel organını göstermekten ya da gizli gizli seyretmekten hoşlanabilineceği” gibi durumları insanın aklı almıyor, algılamıyor. Bizim algılamak istemememiz ya da inanmak istemememiz bu olayları bitirmiyor.

Geçen haftaki yazıdan iki gün sonra hepimizi sarsan bu konuyla ilgili bir olayla hepimiz sarsıldık. Tokat Zile de bir babanın,eşiyle birlikte kızlarına yıllardır cinsel şiddet/ensest uyguladığı ortaya çıktı.

Kızlar 16 ve 19 yaşlarında idi ve anne baba en az 6 yıldır kızlarıyla enset ilişki yaşıyor, çocukları darp ediyor ve şiddet uyguluyorlardı. Aklın çok ötesinde, vicdanın gölgesinin bile olmadığı bir yerde bu olaylar olmuş olmalı…

Yıllarca olan bu olaya bu iki çoçuk neden susdu, neden dayandı? Pek çok nedeni olabilir ama temelde her çocuk anne babası tarafından sevilmek ve kabul görmek ister. Genelde çocuklar anne baba onlara şiddet uygularken susar! Dışlanmak, kötü çocuk olmak istemez, ailelerini korumak isterler.  Kendi canlarını, sevdiklerinin canlarını korumak isterler.

Ne garip değil mi? Kocaman insanların düşünemediklerini küçücük çocuklar bilinç dışı yaparlar ta ki bıçak kemiğe dayanıncaya kadar!

Çevreden birileri fark edip yardım eli uzatıncaya kadar!

Çocuklar -eğer öğretilmemişse- kendilerini koruyamazlar, hele ki öz anne ve babalarına karşı kendilerini korumak akıllarından bile geçmez!

Başlarına geleni anlamaları, kabul etmeleri uzun zamanlarını alır. Belki de hiç kabul edemezler.

Bu iki genç kız bundan sonra nasıl nefes alacaklar, nasıl dayanacaklar hayata, ruh sağlıkları nasıl toparlanacak gerçekten çok merak ediyorum. Bir çocuğun mahremine yabancı bir el onay dışı dokunduğunda çocuğun güvenlik halkası kırılır. Peki, bir çocuğun mahremine babası, annesi dokunursa o çocuğa neler olur? Tahmin dahi etmek istemiyorum ama düşünmek lazım çünkü bu tür olaylar oluyor. Gözümüzü kapatsak da kapatmasak da olmaya devam ediyor. “Çözüme odaklanmalıyız” diyor içim..

Çocuklarımızın akıl ve beden sağlığını nasıl koruyabiliriz, kimlere görev düşüyor, tacize, enseste maruz kalan bir çocuğu nasıl farkedebilir ve nasıl yardım edebiliriz?

Öğretmenlere, velilere, komşulara, halalara, teyzelere, dayılara, amcalara… Yani hepimize görev düşüyor. Banane diyemeyiz. Bu tür işler göz kapatmaya, görmezden gelmeye, “Bizene, bu onların meselesi” demeye gelmez. Bu tür sapmalar, sapkınlıklar, insanlık suçudur ve asla “normalleştirilemez”.

Bu tür olayları yaşayan çocuklar da tam olarak eskisi gibi olamaz ne yazık ki!

Çok derin izler var artık ruhlarında…

Ve bilmediğimiz pek çok evde bu ve buna benzer olaylar yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor… Çocuklarımıza hayır demeyi öğretelim, hoşlanmadığı hiçbir davranışa boyun eğmemeyi, birazcık asi olmayı, iyi dokunuşu, kötü dokunuşu öğretelim… Evet, bunları çocuklara öğretelim de çocukları ailelerine karşı nasıl koruyalım? Nasıl anlatılır ki bu çocuğa? İşte buna tam bir cevabım henüz yok…

Sevgiyle…

Parafililer (Cinsel sapmalar)

Parafililer (Cinsel sapmalar) 150 150 dolunay

Parafili yani cinsel sapmalar, bir başka deyişle olağan cinsel uyaranların dışındaki unsurlarla cinsel haz ve doyum sağlanması. Daha da anlaşılması için bir kaç örnek verelim:  Eksibisyonizm (teşhircilik), voyerizm (röntgencilik), sadizm (acı çektirmekten keyif), mazoşizm (acı çekmekten keyif), pedofili (bebek ve çocuklara ilgi), fetişizm…gibi. Yani; parafililer nesneleri, kendinin veya cinsel eşinin acı çekmesini, çocukları veya onay vermeyen kişileri içeren tekrarlayıcı, yoğun cinsel uyarılma yaratan fantezi, dürtü veya davranışlar olarak tanımlanır.

Bireylerin cinsel sapmalara benzer fantezileri olabilir ancak parafili tanısı alması için sık tekrarlanması ve yapmadan durulamayan davranışlar haline gelmesi gerekir. Parafililer çoğunlukla erkeklerde görülür.

Genellikle birden fazla parafili bir arada görülebilir ve bu tip kişilerde kişilik bozukluğu veya başka psikiyatrik hastalıklarda görülebilir. Cinsel suç işleyenlerde en az 2 parafiliye rastlanır. Bununla birlikte parafilik davranışlarının bir kısmı yasal değildir ve ağır cezalar söz konusudur. Örneğin; çoğumuzun tüylerini diken diken yapan pedofili gibi… Sürtünmecilik, röntgencilik, teşhircilik gibi…

Birkaç parafiliyi detaylandıralım isterseniz… 

Pedofili ; çoğunlukla yetişkin erkeklerde görülür. Cinsel tatmin için ergenliğe girmemiş çocuklarla fiziksel veya cinsel temas yönlendirme durumudur. Çoğunlukla çocuğu tehdit ederek, cinsel ihtiyaçlarını karşılar. Çocuğu okşama, cinsel bölgelerine dokunma, kucağına oturtma ve okşama gibi… Cinsel ilişkiye girmeye zorlama ya da çocuğun hayatına kast etmek, çoğunlukla görülmez ancak pedofilik kişide başka psikiyatrik rahatsızlıklar da varsa bu durumlar söz konusu olabilir.

Pedofili pek yüreğimin dayanabildiği konu değil.

Çocuk pornografisi izlemek de sapma olarak değerlendirilmektedir ve pek çok ülkede olduğu gibi bizim ülkemizde de kanuni olarak suçtur. Bu arada hatırlatmak isterim Dünya Sağlık Örgütü, “18 yaşın altındaki tüm insanlar çocuktur” demektedir.

Teşhircilik: Cinsel doyuma ulaşabilmek için cinsel organını, organı görmek istemeyen başkasına gösterme ihtiyacı. Yani organı gösterilen kişinin bu konuda onayı alınmaz. Teşhirci, cinsel organını başkasına gösterdiğini hayal eder ya da gerçekten gösterir. Bu olmadan kendini huzursuz hisseder ve cinsel haz alamaz. Bu davranış çoğunlukla göstermekle kalır, cinsel ilişkiye zorlamak ya da girme ihtiyacı pek görülmez.

Röntgencilik: Soyunan, cinsel ilişkiye giren kişi ya da kişileri izlemekten cinsel keyif alınır. Çoğunlukla gerçek cinsel ilişkiye girmekten çekinirler ve izlemekten aldıkları zevki cinsel ilişkide almazlar.

Mazoşizm: Aşağılanmaya, işkenceye, cezaya maruz kalmaktan; köleliğe, itaate, hizmete zorlanmaktan cinsel haz alma ve bu yolla orgazma ulaşma.

Sadizm: Aşağılama, işkence yapma, ceza verme, itaat ettirme vb. kullanarak cinsel doyuma ulaşma.

Zoofili: Hayvanlarla ilişkiye girme ve bundan cinsel haz alma.

Podophilia: Ayağa duyulan cinsel ilgi.

Toplam 40’a yakın parafili var. Akıl sınırlarını zorlayan konular var. Zaten parafililer akıl dışı hastalıklar. Tedavileri de bir parça zor! Allah hepimizin aklını korusun eğer akıl sağlığımızda sorun hissediyorsak da lütfen bir ruh sağlığı uzmanında destek alacak cesaretiniz olsun.

Sağlıcakla…

Erkekte cinsel işlev bozuklukları

Erkekte cinsel işlev bozuklukları 150 150 dolunay

Cinsel sorunlar deyince akla çoğunlukla kadın kaynaklı sorunlar geliyor. (Vajinismus, orgazm sorunları, cinsel isteksizlik…). Oysaki erkekler de kadınlar kadar cinsel işlev bozukluğu sorunuyla karşı karşıya kalıyorlar. Bu nedenle bu hafta erkeklerin yaşadığı cinsel işlev bozukluklarına değinelim istedim.

Cinsel ilgi ve istek bozuklukları; Erkeklerde de kadınlarda olduğu gibi cinsel ilgi ve istek azlığı görülebilmektedir. Fakat bu durum kadınlara göre daha ender görülür ve altta yatan neden çoğunlukla ereksiyonda yaşanan sorunlardır. Böyle bir yakınmayla başvuran kişileri hormonal yönden incelemek birinci adım olurken aynı zamanda eşlerin uyumu, birliktelikteki doyumları da göz ardı edilmemelidir.

En modern yaklaşımlı erken için dahi olsa cinsel ilgi ve isteğinde azalma olduğunu söylemek ve yardım istemek kolay değildir. Erkeklerin her zaman güçlü ve istekli olmasının gerektiği gibi çok yanlış bir inanış vardır. Oysaki erkeklerde insandır ve her konuda olduğu gibi cinsel hayatlarında da sorun yaşayabilirler. Doğru yaklaşımlar sorunların çözülmesinde önemli rol oynar.

Erektil fonsiyon bozuklukları (sertleşme güçlüğü): Ereksiyonun oluşmasında ya da cinsel aktiviteyi sürdürmede yaşanan güçlüklerdir. Erişkin erkeklerin %20’sinde görülebilmektedir. Erkeklerin %75’i yaşamının herhangi bir döneminde kısa süreli olarak ereksiyonu sağlama ve devam ettirmeyle ilgili sıkıntı yaşadığını dile getirmektedirler. Ereksiyonu oluşturmada ve devamında yaşanan güçlüklerle ilgili olarak organik nedenlerin çok iyi araştırılması daha sonra psikolojik etkenlerin incelenmesi önerilir.

Erken boşalma: Erkeklerde en sık görülen cinsel işlev bozukluğudur. Hızlı yapılan ya da yakalanma kaygısıyla yapılan mastürbasyon, mastürbasyona suçluluk hissinin eşlik etmesi, tesadüfi başarısızlık, yanlış bilgiler erken boşalmanın altında yatan nedenlerdendir.
Ergenlik döneminde hızlı boşalma ya da boşalma üzerinde kontrolünün olmaması normaldir. Çünkü büyüme devam etmektedir ve davranış kontrolü tam olarak ergende olamayabilir. Bu nedenle ergenlik tamamlanmadan ya da düzenli bir cinsel eş olmadan kişide erken boşalma sorununun olduğunu söylemek çok da doğru değildir.

Aynı zamanda çok seyrek ilişki yaşandığı ya da duyguların inişli çıkışlı olduğu zamanlarda, stres altındayken de kontrol edememe duygusu yaşanabilir. Bunlarda oldukça normaldir. Cinsel yaşam duygularımızdan bağımsız değildir.

Çoğu erkek boşalma süresini merak eder. Oysaki boşalma süresinin önemi yoktur önemli olan boşalma üzerindeki kontrol duygusudur. Kontrol edebilmek demek; boşalma süresini ayarlayabilmek, durabilmek, başlayabilmek ve cinsel eşiyle uyumlu olarak (aynı anda orgazm olmak anlamında değil) boşalmayı kontrol edebilmektir.

Boşalma yetersizliği: Penis sertleşmesine ve birleşmeyi gerçekleşmesine rağmen boşalmanın olmaması durumudur. Çoğu zaman sadece vajen içinde boşalma olmaz ama masturbasyonda boşalma vardır. Genellikle cinsel ilişkiyle ilgili psikolojik kitlenme ve çatışmalarla ilgisi vardır. Tedavisi için cinsel işlev bozuklukları konusunda çalışan bir uzmana başvurmak gerekir.

Erkeklerde ağrılı boşalmaya ve cinsel fobiye ender de olsa rastlanabilir.

Erkeklerdeki cinsel işlev bozukluklarınını görülme sıklığı giderek artmaktadır. Stres, cinsel eğitimin olmaması, yanlış bilgiler, tansiyon, şeker gibi hastalıklar, psikiyatrik hastalıklar bu sonucun belli başlı nedenlerindedir. Nedenlerini-niçinlerini-çözümlerini daha sonra da detaylı yazmak üzere.

Sevgiyle…

Vajinismus

Vajinismus 150 150 dolunay

“Nasıl olur da bir kadın ilişkiye giremez hocam aklım almıyor, nasıl olur da eşine izin veremez bunu anlamıyorum, çok saçma!”

“Çok iyi bir iş kadınıyım, mesleğimde başarılıyım, ama iş cinselliğe gelince, kitleniyorum sanki, ilişkiye izin veremiyorum, kendime çok kızıyorum çok…”

“Vajinismus olduğumuzu anladığımızda eşim “Takma çözülür, biraz bekleyelim hallolur kendiliğinden” dedi. Hep hoşgörülü davrandı bana, ben neden yapamıyorum bir türlü bu işi?”

Kadın, kadın olduğunu nasıl anlar? Kadın olmak tam olarak nedir? Cinsel ilişkiye girememiş kadın neden kendini eksik hisseder? İlişkiye girebilen kadınlar daha mı üstündür? Bu üstünlüğü hangi araç-gereç ölçer? Bir kadının en önemli görevi eşini yatakta mutlu etmektir. Aksi bile düşünülemez… Uff ne saçma oldu değil mi?

Bize saçma gelen pek çok duygu ve düşünce vajinismus olan kadının aklından geçer hatta daha ağırları da geçer ama onları yazamayacağım.

Danışan: Üniversite mezunuyum, pek çok konuda bilgim var ama ne oluyor da o anda kasıyorum ve kendimi kontrol edemiyorum, Tanrım çıldıracağım.

Ben: Kendinizi lütfen suçlamayın, üniversitelerde cinsellik eğitimi yok ki! Vajinismus, en çok üniversite mezunlarında görülmekte, kırsalda, köyde daha az yaşanmaktadır. Bence bunun nedeni, ülkemizin çoğu köyünde cinsellik çok doğal olarak algılanır, hayatın içindedir, çeşme başlarında, tarlada, komşuların arasında konuşulur, garip ama bence köyde tabu daha az. Şehirde ise kurallar, sınırlar, yasaklar, korkular çok daha fazla. Genç kızlara çoğu zaman ailelerin söylediği şey “Kızım sana güveniyoruz, sen kendini korursun!” oluyor. Ve hepimiz yani tüm kadınlar bu sihirli ve hipnotik cümlenin altındaki anlamı biliyoruz!

Çoğumuz biliyoruz belki ama tekrar etmekte yarar var. Vajinismus; vajen girişindeki kasların istek dışı kasılması ve hiçbir şekilde penisin girişine izin vermemesi durumdur. Kadın, kasılmalar üzerinde hiçbir şekilde kontrol sağlayamadığını ve istese bile bacaklarını açamadığını düşünmektedir. Tamamen psikolojik bir sorundur.

Nedenleri:

Cinsellikle ilgili yanlış bilgiler, korkular ve abartılı düşünceler vajinismus sorunun kökeninde yatar. Vajinismusun nedenleri arasında;

– Yanlış ve abartılı cinsel bilgiler,

– Cinsel eğitimin yetersizliği,

– Suçluluk, ayıp, günah duyguları,

– Çocukluk ve genç kızlık döneminde yaşanan ruhsal ve bedensel cinsel travmalar, tacizler, baskıcı aile ortamı,

– Cinsiyet ayrımcılığı yapılarak yetiştirilme, ilk geceyle ilgili bilgisiz ve bilinçsiz olmak,

– Penisin girişi anında “acı çekme”, “aşırı kanama”, “vajinanın parçalanması” korkuları ve gebe kalma korkuları yer almaktadır.

Tedavisinde bilimselliği kanıtlanmış ve tüm dünyada etkin olan cinsel terapi kullanılır. Jinekolojik muayene şartı yoktur. Mahremiyete önem verilir.

Çift tedaviye birlikte katılır. Kadının cinselliğiyle, kendiyle barışması sağlanır. Yanlış tüm bilgiler, doğrularıyla yer değiştirir ve basamak basamak ilerlenir ve ortalama 4-8 seans arasında süreç tamamlanır.

Eşlerin uyumu da tedavinin başarısı üzerinde oldukça önemlidir. Birbirine destek olan çift her sorunu aştığı gibi vajinismus sorununuda aşar!

Sevgiyle…

Ergenlikte cinsellik 2

Ergenlikte cinsellik 2 150 150 dolunay

Ergenlikte cinsellik konusu çoğunlukla bu dönemin risklerini, risklerin sonuçlarını, ergenlerin olumsuz davranışlarını ve ergenlik döneminde cinsellik yaşamanın normal olmadığını akıllara getirmektedir.

Yapılan pek çok araştırma ergenlikte yaşanmaya başlanan cinsellikle psikolojik sorunlar arasında hiçbir bağlantının olmadığını ortaya koymuştur. Bununla birlikte ergenlik de cinsellik kavramı üzerinde düşünüldüğünde altı çizilmesi gereken önemli başlıklardan biride “risk alma” olmalıdır. Ergen risk alma konusunda yetişkinlere göre çok daha gözü karadır ve risk almak onun için hayatının doğal bir parçasıdır çünkü pek çok şeyi zaten risk alarak öğrenmektedir, üstelik bu durum heyecan da vermektedir.

Small ve Luster çalışmasında ergenlerin cinsel etkinlik riskleri de gözlemlenmiş ve 10’dan fazla risk etkeninin olduğu belirlenmiş.

Araştırmacılar potansiyel risk etkenleri ile cinsel etkinlikler arasındaki ilişkiye risk etkenlerinin bağımsız olarak etki edip etmediğini anlamak için çalışma yapmışlar ve;

  • Düzenli kız ya da erkek arkadaşın olması,
  • Alkol kullanımı,
  • Cinsel yönden izin veren anne babaya sahip olmak,
  • Gelecekteki meslekten kuşku duymak

gibi etkenleri, cinsel etkinliği belirleyen önde gelen risk etkenleri olarak bildirmişlerdir.

Bu ve benzeri çalışmaların sonuçları, ergenlikte erken cinsel etkinliğin bedensel, gelişimsel ve sosyal olarak istenmeyen sonuçlarından, yani ergenlikte riskli cinsel davranışlardan korunmak için, ergenin çevresindeki risk faktörlerini azaltmak gerektiğini işaret etmektedir.

Ergenlikte cinsel taciz, tecavüz ve cinsel istismar ergenlikte cinsellik dendiğinde akla gelen en önemli konu başlıklarındandır. Pek çok çalışma göstermektedir ki ergenler yine ergenlik özellikleri ve taşıdıkları risk faktörleri nedeniyle cinsel istismar, taciz ve tecavüze karşı savunmasız gruptadırlar.

Ergenler arasında cinsel istismar yaşayanlar, ya yabancı biri, ya aile içinden biri ya da sevgilileri tarafından bu sürece maruz kalmaktadırlar.

Ailelerinden ayrı yaşamak, fiziksel ve zihinsel engelleri olmak, alt sosyo-ekonomik bir çevrede yetişmek, alkol ve madde kullanan ailede büyümek, cinsel taciz riskini artırmaktadır. Cinsel tacize uğrayan ergenlerde daha az öz güven ve daha çok eğitim ve öğrenim güçlüğü görülmektedir. Yine bu ergenlerde kaygı, korku, yeme bozukluğu ve depresyon düzeyleri daha yüksektir. Bu ergenlerin daha çok ve daha riskli cinsel davranışlarda bulunabilecekleri, birden fazla cinsel eşlerinin olabileceği, cinsel olarak diğer akranlarını istismar edebilecekleri ve daha sık gebe kalabilecekleri, HIV/AIDS ve CYBE’a daha fazla maruz kalabilecekleri bildirilmektedir.

İlk cinsel deneyim ergenler için büyük anlamlar taşımaktadır. Erkekler için erkek olmak gibi “erkeksi” yani daha çok erkekler dünyası için anlamlar taşırken, kız ergenler için daha “duygusal ” anlamlar taşımakta ve bu anlamlar sadece kadınların dünyasında değil belki de daha çok erkeklerin dünyası tarafından değerlendirilmektedir.

Ergen kızların ilk cinsel deneyimlerini yaşadıkları kişiler için “sevdiğim” tanımını kullanmaları şaşırtıcı değildir. Kızlar erkelerin tersine ilk cinsel deneyimini anlattığında, akranlarından çoğunlukla destek alamamakta hatta tepki görmektedirler, bu değerlendirmenin kendi hemcinsleri tarafından bile erkek dünyası değerleri ile yapıldığının göstergesidir. Kızlar ilk cinsel deneyimleri ile ilgili olumlu duygular yaşasalar da, bu duygulara suçluluk, utanma, korku ve kaygının da eşlik ettiğini erkeklerden daha çok ifade etmektedirler.

Mastürbasyonun ergenlikteki önemi de burada ortaya çıkmaktadır. Mastürbasyon bireyin kendi cinselliğini ve hazzı keşfettiği ve bunu en güvenli şekilde doyuma ulaştırdığı çok normal bir cinsel davranıştır. Bu bedensel ve duygusal değişim döneminde ergen, bir yandan mastürbasyonu “yeniden” bu kez bilerek, planlayarak ve isteyerek keşfeder, öte yandan da karşı cinse engelleyemediği bir cinsel çekim duymaya başlar. Mastürbasyon ergenin zihninin uzun bir süre hatta erişkinliğinde bile meşgul eder. Eşlik eden suçluluk ve kirlilik duygusu ergeni mastürbasyon yapmaktan bir süre alıkoysa da, içgüdüleri ve değişen hormonal yapısı ona engel olmaktan çok teşvik edici olacaktır.

Ergenlerin kafalarını kurcalayacak temel soru “ne kadar yapılması gerektiğidir?” Aslında bunun cevabı çok nettir: Mastürbasyon için sayı verilemez, ancak yaşamın ve bedenin bütünlüğünü korumak önemlidir. Özellikle cinsel organın mukozal yapısını bozmamak ve özellikle genç kızlarda enfeksiyon olasılığından uzak kalacak bir sıklığı ergenin kendisi belirleyecektir. Elbette ergenin okul başarısını, sosyalleşme sürecini etkilemeyecek ve “takıntı” haline gelmeyecek bir şekilde yapılan mastürbasyonun herhangi bir psikolojik ya da fizyolojik zararı olmayacaktır.

Tüm bunlarla birlikte yeniden ifade etmek isterim ki, ergenlik dönemindeki cinsel riskleri azaltmanın en etkin yolu uygun cinsel bilginin ergene verilmesi çok önemlidir.

“Cinsellik Eğitimi” çocukları, ergenleri riskli cinsel davranışlardan ve sonuçlarından koruyacak en etkin yoldur. Bu programın içerisinde karar verme yolları, hayır diyebilme yöntemleri, mastürbasyon, bedenini sevmek, saygı duymak ve ona iyi bakmak, toplumsal kimlikler, eş cinsellik, toplumsal değerler, sağlıklı olmak, HIV/AIDS, güvenli cinsel yaşam, doğum kontrol yöntemleri gibi… konular olmazsa olmazdır.

İçinizdeki ergene iyi bakın…

Sevgiyle,

Bu yazıyı hazırlarken yararlandığım kaynaklar:

  1. Ergenlikte Cinsellik (makale), Prof.Dr.Hakan Şatıroğlu, Psk.Danş.Dolunay Kadıoğlu
    2. Ergenleri Bilgilendirme ve Farkındalık Kazandırma Eğitim Programı Eğitici El Kitabı, Büyüyorum, Gelişiyorum, Değişiyorum, Türk Eczacıları Birliği, Yenimahalle Rehberlik ve Araştırma Merkezi, Polat, D. (Ed.), Ankara, Fersa Matbaası 2007
    3. Çok, F, (2003), Ergenlerin Cinsel Eğitimi, Bir Program Denemesi, Ankara Üniversitesi Matbaası
    4. Steinberg L. Ergenlik , (2007) Çeviriye hazırlayan Figen Çok, syf. 401-441, İmge Kitabevi

 

 

Ergenlikte cinsellik 1

Ergenlikte cinsellik 1 150 150 dolunay

Ergenlik dönemi, sorunları ve özellikle de cinselliği pek çok bireyi, aileyi ilgilendirir diye düşünerek, değerli hocam Prof.Dr.Hakan Şatıroğlu ile birlikte yazdığımız makalenin bazı bölümlerini bu hafta ve önümüzdeki hafta sizlerle paylaşmak istiyorum.

Ergenlik, insanın anne karnındaki ve doğduktan sonraki iki yıllık büyüme ve değişim sürecinden sonraki en hızlı büyüme ve değişim dönemidir ve toplumsal rollerin denendiği, amaçların, hedeflerin oluştuğu, toplumsal ve kişilerarası ilişkilerin geliştiği, bağımsız davranışların ortaya konduğu psikososyal gelişimi de barındıran, bireyin fiziksel ve ruhsal gelişim dönemleri arasında en zor ve karmaşık olanıdır.

Cinsellik bireyin psiko-sosyal ve fizyolojik gelişiminin olmazsa olmaz bir parçasıdır. İşte insan yaşamının hemen her döneminde var olan ve her döneminde gelişmeye devam eden bu parça yani cinsellik, üreme yeteneğinin kazanıldığı ergenlik döneminde ayrı bir önem kazanır. Vücudunda olan değişimler, duygularındaki inişler ve çıkışlar ergenler için alışılması zor olmakla birlikte, “erişkin olmanın mecburi hizmetidir”.

Ergen, bu dönemi yaşarken pek çok şeyi denemek ister. Para kazanmak, özgür yaşamak ve sevgili olmak… “Sevgili olmak, sevgilisinin olması” çok önemlidir, çünkü “sevgili olmak” demek ergen için statü, saygınlık, özgürlük, sevgi aktarımı, aşkın kavurucu tadı, cinsel keyif, merakını gidermek, farklı olmak demektir.

Ergenlikte cinsellik konusu çoğunlukla bu dönemin risklerini, risklerin sonuçlarını, ergenlerin olumsuz davranışlarını ve ergenlik döneminde cinsellik yaşamanın normal olmadığını akıllara getirmektedir.

Ergenlikte riskli cinsel davranışların istenmeyen sonuçları arasında, HIV/AIDS ve cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, ergen gebelikleri ve doğumları, kürtaj gibi önemli ve çoğu kere beden sağlığını daha çok etkileyen durumlar ortaya çıkmaktadır… Toplumlarda ortalama ilk evlilik yaşı ileri yaşlara kaysa bile, cinsel etkinlik günümüzde artık daha erken yaşlarda başlamakta ve cinsel partner sayısı giderek artmaktadır. Doğal olarak CYBE (cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar) ve planlanmamış gebeliklerde de bir artış gözlenmektedir.

DSÖ’nün (Dünya Sağlık Örgütü) tahminlerine göre her yıl her 20 gençten biri CYBE’lere yakalanmaktadırlar. Bunların arasında sıklıkla HIV/AIDS, gonore, sifiliz, klamidya enfeksiyonu ve herpes yer almaktadır.

Ergen gebelikleri ve sonuçları hala birçok ülkede pek çok kurumun ve bilim insanının kafasını meşgul eden sorunlardandır. Gerçek cinsel eğitimin olmadığı ABD’de “teenage” dediğimiz yaş grubunda sık olarak erkek ya da kız ergenler cinsel taciz ya da kötü kullanıma uğramakta, ortalama her 6 saatte bir kız ergenlerde gebelik oluşmakta, önemli bir kısmı doğum yapmak zorunda kalmakta. Sonuçta CYBE, HIV/AIDS ve uyuşturucu kullanımı ve pazarlaması özellikle 15-24 yaş grubunda artmaktadır.

Oysa yaş grupları, gelişim dönemleri gözetilerek okullarda “Cinsellik Eğitimin” verildiği Kuzey Avrupa ülkelerinde riskli cinsel davranışlar, enfeksiyonlar ve madde kullanımı giderek azalmaktadır. Cinsel eğitimin örgün eğitim içinde yer bulamadığı ülkemizde de durum özellikle yakın gelecekte ABD’ den farklı olmayacaktır. Şimdilik önleyici tek etken hiç de sağlıklı olmayan ailevi ve toplumsal baskılar olarak öne çıkmakta ancak giderek “globalleşen ve bireyselleşen” toplumumuzda bu baskı unsurlarının da yakın zamanda ortadan kalkacağı beklenmektedir. Gerçekten de bir yanlışı, başka bir yanlışla düzeltmek olası değildir.

Ergen gebeliklerini, doğumlarını, HIV/AIDS ve CYBE’leri azaltabilecek en etkin yolun cinsellik eğitimi olduğu artık tüm dünyanın kabul ettiği bir gerçektir. İlk başlarda cinsel eğitim diye çıkılan yola son yıllarda “cinsellik eğitimi” başlığı altında devam edilmektedir. Cinselliğin sadece fizyolojisinin ve doğum kontrol yöntemlerin anlatıldığı cinsel eğitimin, yeterli olmadığı ve gençlerin korunmasız cinsel davranışlarını azaltmadığı ortaya konmuştur. “Yalnızca Hayır De!” cümlesi ile ifade edebileceğimiz cinsel eğitim programında ise gençlere cinsel ilişki ilgili sorumluluk almaları öğretilmeye çalışılmış ancak yine istenilen sonuçlar alınamamış, daha sonra tamamen cinsel birleşmeyi yasaklayan bir eğitim modeli kullanılmış, ancak bu model de etkili olmamıştır. Yani bilinenin tersine, gelişmiş ülkelerin pek çoğu doğru ve etkin cinsel eğitimi bulmakta zorlanmaktadırlar.

Günümüzde kullanılan, cinselliğin sadece fizyolojik bir olay olmadığının altını çizen, cinselliğin fizyolojik boyutuyla birlikte psikolojik boyutuna da değinerek, güzel taraflarını da, risklerini de aktarmaktadır “Cinsellik Eğitimi” adı verilen eğitim programının sonuçları, öncekilere göre çok daha olumludur. Programın içerisinde karar verme yolları, hayır diyebilme yöntemleri, mastürbasyon, bedenini sevmek, saygı duymak ve ona iyi bakmak, toplumsal kimlikler, eşcinsellik, toplumsal değerler, sağlıklı olmak, HIV/AIDS, güvenli cinsel yaşam, doğum kontrol yöntemleri gibi pek çok konuyu kapsamaktadır.

Ergene pek çok konuyu anlattığınızda, merak ettiği her şeye cevap verdiğinizde ve “kendini sev ve koru” dediğinizde en etkin sonuç elde edilmektedir. Aklın yolu bir!

Sevgiyle

 

Şişme aşık

Şişme aşık 150 150 dolunay

İlişkiler, dostluklar, aşklar başlıyor ve…

İlk gün:

– Seni seviyorum, hayatımın aşkısın!

  1. gün:

– Seni seviyorum ama bu eteği giyme ya da sen benim en iyi dostumsun ama Ayşe’nin dostu olma, kıskanıyorum.

  1. haftanın sonunda:

– Galiba bu iş yürümeyecek, söylediğim hiçbir şeyi yapmıyorsun! Galiba ten uyumu yok aramızda!

Günümüz dünyası; insanların, birbirine ve kendine yabancılaştığı, birbirlerine karşı ne hissettiklerini bile tam bilmedikleri, duyguların anlamlarının bile içinin boşaldığı bir dünya. Aşkın, sevginin ne olduğu bile bilinmeden çabucak harcandığı günler bu günler!

Sevgililer Günü’nde sevgiliye gönderilen çiçek demetinin büyüklüğü ya da hediyenin maddi değerinin büyüklüğü ile aşkların süresi arasında ters orantı var!

Bu da değişir elbet ama şimdilik çoğunlukla böyle…

Sevgiden, aşktan korkan gruba bugün sözlerim. (Bilirim ki çok cesur, aşka, sevgiye aşık pek çok insanda var.) Aşklarımız, sevişmelerimiz birkaç günlük ya da sadece birkaç ay sürüyor. “Cinsellik olmadan yaşayamam, aşk istemem, acı, kadın gözyaşı ve sorumluluğu istemem ama cinsellik olmalı” hayatımda diyenler var. Aşağıdaki haberdeki şişme bebekleri satın alan erkeklerin bir kısmı bu nedenle alıyordur diye tahmin ediyorum.

“Reuters haber ajansı, 14 Şubat Sevgililer Günü öncesinde şişme bebek ticareti hakkında bir haber servis etti. Fenghua dışındaki Ningbo Yamei plastik fabrikasına giren ajans, şişme bebek üretiminin en ilginç ayrıntılarını gözler önüne serdi. Yaklaşık 13 farklı şişme bebek modeli ürettiklerini belirten yetkililer 16 dolara satılan bebeklerin en çok Japonya, Kore ve Türkiye’ye satıldığını açıkladı. Geçen yıl 50 bin şişme bebek satıldığını açıklayan şirket sözcüsü “Bunların yüzde 15’ini üç ülke alıyor” dedi!

14 Şubat Sevgililer Günü’nü yalnız geçirmek istemeyen erkekler bir yol bulmuş gibi görünüyor. Ama yine de bana soracak olursanız; ömürlük aşklar, şişme aşklardan da aşıklardan da daha iyidir.

Yalnızlaşma, sosyal fobi, ilişki fobisi, aşık olamamak, acı çekmekten korkmak… gibi pek çok psikolojik sorun yaşayan birey, sevginin, aşkın o güzel büyüsünden, ateşinden mahrum kalmaktadır. Aşktan korkanlar ya da aşkı yaşayamayanlar; aşk’ın büyüten, çoğaltan gücünden, sevginin insanın yüreğini genişleten ve sanki tüm insanları, doğayı içine alabilecekmiş gibi hissettirmesinden, nedensizce gülmelerden, herkese “aşkım” diyebilme şaşkınlığından ve daha nelerden nelerden mahrum kalırlar…Siz de yazmak ister misiniz, başka neler geliyor aklınıza?

Nazım Hikmet’in dediği gibi;

“Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da,

Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil!

Bütün iş Tahir’le Zühre olabilmekte,

Yani yürekte!”

Aşk ve sevgiyle..