cinsellik

Ebeveynler ve cinsel eğitim

Ebeveynler ve cinsel eğitim 150 150 dolunay

Uzun yıllardır okullarda cinsellikle ilgili bilgilendirme çalışmaları yaparım. Bu çalışmalar çoğunlukla öğrencilere, dönem dönem de velilere yöneliktir. Bir kaç hafta önce özel bir okulda velilerle bir araya gelme ve çocuklarıyla cinsel konuları nasıl konuşacaklarına dair paylaşımda bulunma fırsatım oldu. İşte o paylaşımdan bende kalanlar:

– Anne babalar çocukların cinsel eğitim sürecinden birinci derecede sorumludurlar.

– Cinsellikle ilgili konuşmak anne babalar için zordur, çocuklar için değil!

– Cinsel eğitim, çocuk cinsellikle ilgili ilk soruyu sorduğu zaman başlar. Çocuklar bu soruyu anne ya da babalarına sorar ve bu sorular genellikle “Ben nasıl doğdum, karnına nasıl girdim, (cinsel organını gösterek) bu ne?” gibi sorulardır.

– Cinsellikle ilgili ilk soruya doğal ve onun anlayacağı şekilde cevap vermişseniz çocuğunuz diğer sorularını da peş peşe sorabilir. İlk soruda sizin tepkinizden çekindiyse ‘Merak ettiklerini sorabilirsin merak etmen çok doğal, bedenimize ait her detayı öğrenmeliyiz. Lütfen sor.’ diyebilirsiniz. Cesaretlendirmek çocuklar için çok önemlidir. Çocuğunuzu geçiştirmeden sorusuna sadece sorduğu kadarına cevap vermek ve eğer sormaya devam ederse yeniden ve yeniden cevap vermek cinsel gelişimin sağlıklı olmasına katkı sağlayacaktır.

– Çocuklara sordukları sorular karşısında ayıp, günah, yasak vb cevaplar vermek, terslemek çocuğun cinselliğin normal olmadığı algısı yaratır ve bu da çocuğun cinselliği daha çok merak etmesine ya da kendini bu konuya tamamen kapatmasına neden olur.

– Cinselliğin ailede konuşulması cinsel etkinliği arttırmaz, doğru ve zamanında konuşulması tam tersine çocukların kendilerini korumalarına ve ilk cinsel ilişkilerini ertelemelerini destekler.

– Çocuklara mutlaka ve mutlaka anne ve babaları tarafından HAYIR deme davranışı öğretilmelidir. Bunun ilk yolu çocukların hayırlarına saygı duymakla başlar. Onların istemedikleri dokunuş ve öpmelere hayır demelerine saygı duyun, ‘dayına-amcana-dedene- kendini niye öptürmüyorsun, uslu kız ol gibi tepkilerden ve zorlamalardan kaçının.

– Çocuklarınızı cinsel istismardan, tacizden korumanın en etkin yolu bedeninin ona özel olduğu ve istemediği tüm dokunuşlara hayır diyebileceği ve iç çamaşırı bölgelerine sadece ve sadece anne ve babanın (eğer bakıcı giydiriyorsa onun) haricinde hiç kimsenin dokunma izni olmadığını anlatmaktır. Eğer böyle bir şey olursa HAYIR diye bağırması, kaçması ve bunu anne babaya anlatması öğretilmelidir.

Ebeveylerle yaptığım eğitimden çıkan en önemli sonuç şuydu:

–  Eğitime katılan tüm anne babalar, çocuklarının cinsel eğitimi hem ailede hem de okulda almasının öneminin farkındaydılar.
–  Evde çocukları cinsellikle ilgili sorular sorduğunda cevap vermek istiyorlardı bununla birlikte bir kaç ebeveyn haricinde hiçbiri bunu nasıl yapacağını tam olarak bilmiyordu. Cinsel eğitimi çocuklarına nasıl aktaracaklarına ilişkin bilgilenmeye ihtiyaçları vardı.

Umarım ki ülkemizdeki tüm anne babalar çocuklarının cinsellikle ilgili eğitimlerindeki rollerini fark ederler.

Çocuk çocuğa…

Çocuk çocuğa… 150 150 dolunay

Gün geçmesin ki yeni bir olay olmasın bu ülkede ve biz üzülmeyelim!

12 yaşında 4 erkek çocuk, tecavüz ettikleri aynı yaşta bir erkek çocuk ve bu olayı sanki film çekiyormuşcasına kameraya almaları…

Ankara’da ilköğretim okullarından birinde yaşanan bu olay beni bayağı üzdü ve düşündürdü.

12 yaşındaki bir çocuğa aynı yaştaki 4 arkadaşı tecavüz ediyor!

Olay Ankara’da bir ilköğretim okulunda gerçekleşiyor, 12 yaşındaki bir çocuğa aynı yaştan 4 arkadaşı okul binasında tecavüz ediyor ve de kameraya alıyorlar. Tecavüze uğrayan çocuğun ailesi oğullarının birden sessizleşmesinden, içine kapanmasından kuşkulanıp herhangi bir sorun olup olmadığı araştırmak için okula gidiyorlar ama birşey bulamıyorlar. Tecavüz eden çocuklar soğukkanlı bir şekilde daha sonraki günlerde cep telefonundan görüntüleri izlerken öğretmenlerden birine yakalanıyorlar ve olay ortaya çıkıyor.

Aklımın ve gönlümün almadığı çok şey oldu bu olayda: 12 yaşındaki yeni ergen çocukların tecavüz gibi insanlık dışı bir olayı nasıl yaptıkları, bunu kameraya almalarındaki niyet ve soğukkanlılık, çektikleri videoyu sanki çok normalmiş ve oyun izler gibi izlemeleri, tecavüze uğrayan çocuğun travması, bunu yaşayan ailelerin neler hissettikleri, cinsellikle ilgili merakın ve uyanışın çocukları bu noktaya getirebilmiş olması ve daha pek çok şey. Çocuktur yapar diye geçemeyeceğim bir durumdu!

Cinsel eğitim ailede başlayıp okullarda devam etmeli

Bir kez daha fark ettim cinsel eğitimin ailede başlayıp okullarda kademeli olarak devam etmesi gereken, olmazsa olmaz bir konu olduğunu.

Varsayalım ki bu yeni ergenler ilk olarak ailelerinde cinsellikle ilgili bilgileri almış olsaydılar, yani ilk cinsel soruları başladığında yaşlarına uygun cevaplar alarak, ‘HAYIR’ demeyi öğrenerek, özel bölgelerin ne olduğunu bilselerdi, bedenlerini bütün olarak keşfederek büyüselerdi, okul hayatında eğitimlerde cinsel eğitim almaya başlasalardı, vajinayı, penisi adlarıyla öğrenip, işlevlerini, görevlerini, nasıl koruyacaklarını, hastalıkları, gebeliği, korunma yollarını, güvenli cinsel yaşam kavramını bilmiş olsalardı bu olay yaşanır mıydı acaba çok merak ediyorum?

Çocuklar çevresindeki cinsel uyaranlara bilinçsizce ulaşabiliyor

Cinsellikle ilgili konuşulmaz, ayıp, günah diye büyütülüp bu tür taciz, tacavüz olaylarını yaşayan genceçik çocuklara günah değil mi? Günah diye cinselliği baskılayabildiğini, kontrol edebildiğini zannetmek! Ne büyük cahalet! Çocukların çevresinde cinsel uyaranlar o kadar çok ki tv’den cep telefonlarından, tabletlerden akranlarının da yardımıyla her tür bilgiye, görüntüye bilgisizce ulaşabiliyorlar ne yazık ki! Sistem yasaklasa da, aile yasaklasa da!

Yasaklar merak uyandırıyor

Yasaklamak! Hiçbir konuda fayda getirmez hele ki konu cinsellik olunca, yasaklan her şey merak uyandırır ve içgüdüsel olarak yasağı merak etmek, denemek istemek Adem’le Havva’dan bu güne değişmeyen en temel insan gerçeğidir hele ki ilk gençlik ve toyluk yıllarında. Eğer cinselliği keşfi güzel ve sağlıklı şekilde öğrenmeyi baskılarsak da ilerleyen yıllarda, cinsel işlev bozuklukları ya da sapkın zihinlerin ve davranışların ortaya çıkma ihtimali artar.

Kendi çocukluğunuzu ve cinsellikle ilgili neleri merak ettiğinizi hatırlayın

Okullarımızda henüz cinsel eğitim yok ne yazık ki, biyoloji dersindeki bölüm ise anlatılmadan geçiliyor çoğunlukla… Bu nedenle ailelere çok iş düşüyor.

İlk olarak kendi çocukluğunuzu hatırlayın, neleri merak ederdiniz, ilk merak, ilk keşif, ilk haz, ilk günah… ‘Bizim dönemimiz böyle değildi, ben hiç böyle şeyler hatırlamıyorum, şimdi ortalık çok kötü’ deyişinizi duyar gibi oldum.

İnsanlık cinselliği yeniden keşfetmedi

Haklısınız farklı dönemlerde yaşıyoruz, artık internet çağındayız ama bilin ki sizlerin zamanında da cinsel keşifler, çocuklukta merakla, içgüdüsel başlıyordu. Hatırlamıyor olabilirsiniz ki bu çok doğal ya da yöntemleriniz farklı olabilir ama insanlık cinselliği yeni keşfetmedi!

Çocuklarınızla iletişiminizi güçlü tutabilir, sohbetlerinize önem verebilir, cinselliği sorduğu ilk yıllar itibariyle elinizden geldiğince sorularını cevaplamaya çalışabilirsiniz. Bu konuda yazılmış kitaplar var okuyabilir ve araştırabilirsiniz.

Cinsel eğitim hem ailede hem de okulda verilmeli demiştik ya… Dilerim ki bir gün cinsel eğitim müfredata bilimsel bilgilerle girer . Ama o gün gelse de gelmese de siz anne babalar diğer pek çok konu gibi cinsel konularla ilgili bilgi vermek ve almak gerekirse uzman desteğine başvurmak durumundasınız.

 

Doğum sonrası evlilik hayatı

Doğum sonrası evlilik hayatı 150 150 dolunay

Eş 1

Eşim gebelik ve doğumdan önce istekli bir kadındı. Keyif alırdı ve arzuluydu, kendimi çok şanslı hissederdim. Gebe kaldığı an itibariyle eşim gitti de sanki onun yerine bambaşka bir kadın geldi; tedirgin, gergin, isteksiz, bana sapıkmışım gibi bakan ve hatta bunu söyleyen. Evde hep bir gerginlik var.

Eş 2

Bebeğimiz 1 yaşına geldi ve bence artık cinsel yaşamımız normalleşmeli, gebelikten önce haftada en az 3 kez cinselliğimizi yaşardık şimdi ise ayda bir kez yaşayabiliyoruz. O da benim ısrarım ve duygu sömürümle oluyor. Bazen kavga ediyoruz ve günlerce birbirimize tavır yapıyoruz. Eskisi gibi olalım istiyorum. Doğumdan sonraki hayata alışamadım.

Eş 3

Oğlumuzun doğumuyla birlikte kendimi hiç önemsenmiyor hissediyorum. Eşim sadece oğlanla ilgileniyor, onun gazı, uykusu, emmesi, bezi, maması, ağlaması… Ben yokum sanki! Yoo haksızlık etmeyeyim, “Ali, oğlanın maması bitti gelirken al, bezi bitti al, biberonu getir!”

Eş 4

Doğumdan sonra cinsel hayatımız tam kabus oldu. Ayda yılda bir kez oluyor ve ben kendimi eşime tecavüz ediyor gibi hissediyorum. Gebelik döneminde bir kaç kez başka kadınlarla kaçamaklarım oldu ve eşim birini tesadüfen öğrendi ve neredeyse boşanıyorduk. O günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı sanki. Ben onu çok seviyorum ama o bana düşman sanki. Çok mutlu olacağımız günler olmalı bu günler ama kabus gibi.

Gebelik ve doğum sonrasına bir de erkek tarafından bakalım istedim.

Erkeklerin çoğu gebeliği yaşayan, doğum yapan eşlerini anlamaya çalışsalar da tam olarak anlayamayabilirler.

Çoğu erkeğe göre ‘gebelik döneminde de doğumdan kısa süre sonra da cinsellik yaşanabilmelidir çünkü bu temel bir ihtiyaçtır. Ve eğer eşiyle bunu yaşayamıyorsa aldatmak kaçınılmazdır. (Eşine sadık, gebelikte ve doğumda onu anlamaya ve desteğe çalışan erkekleri bu grubun dışında tuttuğumu belirtmek isterim.)

Erkeklerin, gebelik ya da doğumdan önce eşi kendisiyle nasıl ilgileniyorsa o şekilde ilgilenmeye devam etmesi gibi bir beklentileri olabiliyor. Kadının kesilen ya da azalan ilgilisini tam olarak anlayamayabiliyorlar. Bu da bazen eşlerini aldatmak için kılıf olabiliyor. Eşler bu durumu öğrenirse yine anlayamayabiliyorlar, bun da bu kadar takılacak ne var ki, ihtiyaçtı, tek gecelikti, duygu yoktu!

Kadın içinse gebelikte ve loğusalıkta her an duygu her şey duygu oysa ki! Kadınlar gebelik de ve doğumdan sonraki dönemde bedenindeki hormonal değişimleri ve ruhsal dünyasındaki değişimleri anlamakta zorlanmakta ve bazen loğusalık depresyonu yaşayabilmektedir. Daha çok da çevresi tarafından anlaşılmamak, gebeyken ya da doğumda yaşadığı korkular, kaygılar, travmalar, eş aldatması, ailesel sorunlar kaynaklı loğusalık depresyonu yaşarlar. Bu dönemde sevgi, şevkat ve ilgi ihtiyaçları artar.

Fark etmek gerekir ki; gebelik ve doğum kolay evreler değildir. Evlilik için büyük eşiklerdir. Birbirini seven ve destekleyen çiftler bu eşiği zorlanmakla birlikte daha kolay aşarlar. Sevgiyle ilgili sorun yaşayan, birbirini anlamaktan uzak çiftler ise bu eşiği aşmakta çok zorlanırlar ve bazen de bu eşikte kalırlar yani boşanırlar.

Gebelik ve doğum sonrası evlilik yaşamı ile ilgili bilgi sahibi olmak, farkındalıklı olmak ve olası çözüm yollarını çalıştırmak, sevginin ve şefkatin gücüyle bu dönemin daha kolay atlatılamasına yardım eder.

Her kadın orgazm olabilir ama…

Her kadın orgazm olabilir ama… 150 150 dolunay

Kadınların orgazmla ilgili sorunları erkeklere göre neden daha çok hiç düşündünüz mü?

Neden kadın bu konuda kendini siliyor ve bir görev gibi yürütüyor cinselliği?

Neden cinsellik kötü ve kirli bir şeymiş gibi ya da erkekler için icat edilmiş bir ihtiyaçmış da kendi insan üstü varlıkmış gibi davranıyor?

Kadınlar “cinsellik olmasa da olur hatta daha iyi olur, ben hiç düşkün değilim cinselliğe” gibi hikayelere inanıyor. Gerçeklerle yüzleşseler neler olur acaba?

Kendisine yapılan haksızlığın hesabını sorar mı acaba hayattan?

Bu ülkede bir kadın dünyaya geldiğinde nasıl yetiştirileceği bellidir. Toplumsal beklentiler, aile beklentilerinin önündedir her zaman.

Cinsel bir varlık değilmiş gibi, cinselliği yok sayılarak büyütülür.

Evde daha çok zaman geçirir, bebeklerle oynar, pembe giyer, şirin ve uslu olması yönünde bol bol büyülü komut alır ve uslu olduğu ve evet dediği için ödüllendirilir, tersi durumlarda cezalandırılır.

Bedenine ait olan ve çok önemli görevleri olan vajina kız çocuğuna ‘kutu’, ‘kukuş’, ‘orası’ gibi sevimli ya da bedeninden ayrı bir yermiş gibi adlandırılır. Kendine, bedenine cinselliğine yabancı büyütülen kız çocukları bunu uzun bir süre hiç sorgulamazlar, üzerinde çoğunlukla düşünmezler. Bunu öylece olduğu gibi kabul eder ve normalleştirilirler.

Ergenliğe girdiklerinde ise adet kanı ve ağrısıyla tanıştıklarında zaten hiç barışık olmadıkları oralarıyla ilgili daha çok kavga ederler.

Evlenen komşu kızlarının ilk gece hikayelerini dinledikçe cinselliğin ne beter bir şey olduğuna iyice emin olurlar. Okulda erkek arkadaşlarının cinsellikle ilgili sohbetlerine kazara bile olsa tanık oldukça, erkek arkadaşlarının, sevgililerin isteklerini duydukça hayatın gerçekleri onlar için daha net şekilleniyordur artık. Mastürbasyon sadece erkekler için vardır, onların yapması günahtır.

Eğer kazara merakına yenilip ailesine ki çoğunlukla annesine cinsellikle ilgili soru sorarsa alacağı cevap “evlenince eşinden öğrenirsin ne yapacaksın şimdi bunu, merak iyi değildir, insanın başına ne gelirse meraktan gelir…” gibi geçiştirmelerle konunun erkeklerin hakimiyetinde, bilgisinde olduğu algısı iyice yerleşir.

Erkekler cinsellikle az bilgili ama çok ilgili olduğu için de eşinden cinselliği öğrenmeyi bekleyen bir kadın çoğunlukla hayal kırıklığına uğrar. Çünkü erkek de kadından yatakta çok rahat ve her istenileni yapabilen biri olmasını bekler. Kendi bedenini, keyif süreçlerini keşfetmemiş bir kadın için bu pek de mümkün değildir.

Fizyolojik olarak hiç bir engel yoktur, her kadın orgazm olabilir. Yeter ki; kendini, bedenini tanıyan, çocukluktan itibaren cinselliğiyle barışık yetiştirilmiş olsun ve eşiyle uyumlu bir ilişki süreçleri olsun.

Koku ve cinsellik

Koku ve cinsellik 150 150 dolunay

Sevgili Esra Öz’ün yakında yayınlayacağı bir kitap var ‘Kokuyla Keşfet’.. Türkiye’de ilk defa koku üzerine hazırlanmış bilimsel içerikli kitap olan Kokuyla Keşfet kitabında benim de katkı verdiğim bir bölüm var; ‘Koku ve Cinsellik’. Esra bu bölümü hazırlar mısın dediğinde hem kitabın konusu hem de benim konum pek hoşuma gitti. Ve işte, bana ait bölümden en çarpıcı yerler.

Cinsellik beş duyumuzu kullanarak hatta bazen altıncı duyu kabul edilen sezgilerimizi de dahil ederek yaşadığımız bir gerçeklik. “Cinsellik mekanik bir süreç değildir” deme nedenimiz de bu aslında. Beş duyunun tetiklenmesiyle cinsel istek oluşur ya da oluşan istek gider.

Ortamın hoşluğu ve kokusu, eşinizin kokusu, bakışı, dokunuşu, sesi ve daha pek çok şey reseptörleri harekete geçirir, beyne verilen komutla birlikte hormonlar tetiklenir, cinsel istek ve uyarılma süreçleri başlar ve devam eder.

Duyularımızın içinde koku ve tat alma birbirine bağlı duyulardır ve cinsel isteğin tetiklenmesinde çok önemli rolleri vardır. Hoş ve taze bir koku ya da sevdiğinizin kokusu başınızı döndürebilir.

Tüm bunların tam tersi de cinsel isteği bitirme sürecinde etkili olabilmektedir. Örneğin ortamda ya da birlikte olduğunuz kişide olabilecek kötü kokular, (ağız, ter, ayak kokusu gibi ya da bedenine ait koku) vücut temizliğinin yetersiz olması, cinsel istek ve uyarılma tetiklenmez bile ya da yarıda bitebilir.

Bir kişiye çekici ve seksi gelen koku, bir başka kişi için itici hatta cinsel isteği bitirici olabilir. Kötü koku nedeniyle biten evlilikler vardır. Eşler birbirlerini kırmamak için rahatça konuşamadıklarında, rahatsız oldukları durumu paylaşamadıklarında ya da paylaşsalar bile anlaşamadıklarında cinsellik bir göreve ve eziyete dönüşebiliyor ya da çiftlerin cinsel birliktelik sıklığı azalır veya evlilik boşanmayla sonlanır.(Vajinismus, resimli anlatımla cinsel bilgilenme ve kendi kendine yardım kitabı, Psk.Danş.Dolunay Kadıoğlu, Prof.Dr. Hakan Şatıroğlu)

İnsanların, evlerin, ailelerin kendilerine has kokuları vardır. Kişileri kokularından ayırt edebiliriz. Dışarıdan hiçbir koku kullanılmadığında bile kadının ve erkeğin doğal kokularının (feromon) bilinç dışı alan tarafından algılandığı ve doğurganlık ve cinsel çekim üzerinde etkili olduğu bilinmektedir.

Cinsel terapi seanslarında edindiğim bilgilere dayanarak rahatlıkla diyebilirim ki kadınların bir kısmı erkelerin ter kokusunu çekici bulmakta ve cinsel isteklerini tetiklediklerini söylemektedirler.

Genel olarak kabul edilen bir gerçeklik vardır ki o da parfüm ve güzel kokuların cinsel isteği ve çekimi arttırdığıdır. Parfümler ve kokular eski çağlardan bugüne kadar kadın ve erkeğin cinsel çekimini artırmak için kullanılagelmiştir. Kokulu mumların, tütsülerin, yağların ve ıtırlı kokuların cinsel isteği ve daha güçlü orgazm yaşamayı desteklediği bilinmektedir. Güçlü uyarıcı etkiye sahip bir koku, kadın ve erkekte kan basıncını arttırarak penisin ya da vajinanın daha çok uyarılmasına yardım etmektedir. Örneğin; lavanta, tarçın, meyankökü ve karışım baharatlar….

Tüm bu bilgilerle birlikte akılda tutulması gereken bir konu da tüm bireylerin birbirinden farklı olduğu ve genellenemeyeceğidir. Yani herkes aynı kokudan etkilenmeyebilir. Tarçın ya da lavanta bir kadını/erkeği inanılmaz derecede etkilerken bir diğer kadın/erkeğe hiç bir şey hissettirmeyebilir hatta itici ya da uyku getirici bile gelebilir. Bu nedenle cinsellikte çiftlerin birbirlerini olumlu ya da olumsuz yönde etkileyen kokuları biliyor olmaları cinsel yaşamlarına katkı sağlar.

Kokuyla Keşfet kitabı nisan ayında satışta olacak . Devamını merak edenlere ve “koku benim gerçek duyum” diyenlere duyurulur….

 

İktidar savaşları

İktidar savaşları 150 150 dolunay

İktidarın sözlük anlamı gücü elinde tutmak, gücü kullanmak demek.

Hepimizin alışkın olduğu iktidar sözcüğü ile ilgili kullanım yerleri genelde şöyle: İktidar kimdeyse güç ondadır.

İktidar kolay ele geçmez bazen ve iktidar savaşlarında çok can yanar, çok emek ister iktidara gelmek ve istikrarla orada kalmak!

İktidar savaşları sadece ülkeleri yönetirken ya da partilerde de olmaz; toplumda, evde de söz konusudur. Ancak İktidar deyince akla hep erke, erkeğe ait şeyler gelir.

Örneğin; iktidarsızlık deyince hepimiz anlarız ne demek istediğimizi!

Erkeğin yönetim arzusu, egosu yatakta da kendini gösterir. Hükmedilecek, yönetilecek bir alan haline gelir yatak!
“Cinselliği erkek yönetir” cinsel miti de bu inançtan doğmuş olsa gerek!

Penisin yönetimi ele geçirmesi mi yoksa iktidarın hep peniste olması mı?

Erkeğe ne çok görev yüklemişiz! Kız çocuklarımıza cinsellikle ilgili eğitim vermeden, evlenince kocandan öğrenirsin diyerek, kendi bedenini kendine yasaklayarak erkeği iktidara getirmişiz!

İktidarı verdiğimiz erkeğe ise cinsellikle ilgili bilgileri sadece pornodan öğrendikleriyle ya da yaşadığı ilişkilerden deneyimledikleriyle bu konuda her şeyi bildiğini ve eşine de öğreteceğini varsaymışız.

Ve eğer penis yatakta gücünü ortaya koyamazsa, iktidar boşluğu yaşanırsa onun adına da iktidarsızlık demişiz! Bir erkek için en zor anlardan biri. İlk cinsel ilişkide sonuca ulaşamazsa ya da yıllarca hiç sorun yaşamayan bir erkek, birden iktidarın o sıcak koltuğundan düşerse!

Birileri erkeğe bunu hayatının bir döneminde olabileceğini, çünkü erkeğin de insan olduğunu ve cinselliğin insani bir durum olduğunu anlatmalı. Eğer cinsellikle ilgili bilgileri doğru ve bilimsel olarak almazlarsa bunun yaşanabileceğini, evleninceye kadar hiç cinsel ilişkiye girmemişlerse hatta mastürbasyon bile yapmamışlarsa ya da hep mastürbasyon yapmış da kadınlardan kaçmışlarsa, cinselliğin evlilik zamanı gelince birden bünyeye giren bir olay olduğunu sanıyorlarsa sorunlar yaşayabileceklerini anlatmalı!

İktidarın paylaşılınca çok daha güzel ve keyifli olduğunu, yaradılışımızın paylaşıma çok uygun olduğunu, cinselliğin karşılıklı onayla, sevgiyle ve saygıyla yaşandığında mutluluğun kaçınılmaz olduğunu anlatmalı!

Birileri, erkek ve kız çocuğuna daha çocukluktan başlayarak bedenini sevmesine yardım edecek bilimsel bilgileri vermeli! Yasaklamak, ayıp demek, günah demek hiçbir zaman işe yaramamıştır. Tam tersine, sorunları gizli gizli ve korkuyla yaşanan cinselliği tetiklemiştir. Doğru bilgi ise çocuğun, gencin bedenini korumasını sağlar. Eğitim sisteminde cinsel eğitim en bilimsel şekliyle yerini almalı.

Her tür İKTİDARI kadınlı erkekli paylaşmak dileğimle…

Azalan spermler

Azalan spermler 150 150 dolunay

Bebek sahibi olmak isteyen ama olamayan çiftlerin karşılaştıkları en önemli sorunlardan biri de ‘sperm sayısının düşük olması ve buna bağlı sorunlar’. Sperm sayısı açısından bakıldığında 40 yıl önceyle bugün arasında farklar var mı? Neler oldu da erkeklerde sperm kalitesinde ve sayısında azalmalar yaşandı?

Uzun yıllardır tüp bebek tedavisinde psikolojik destek hizmeti veren biri olarak bu konunun giderek arttığını gözlemleyebiliyorum. Bununla birlikte konunun uzmanından bilgi almak ve sizlere de aktarmak istedim.

Sevgili çalışma arkadaşım Uzm. Emb. Gamze Karababa, hem son yıllarda yapılan çalışma sonuçlarından hem de sperm sayısının azalma nedenlerinden bahsetti ki.

  • Dünyada yapılan pek çok çalışma yıllar içinde semen kalitesi ve sperm sayısında azalma ortaya koymaktadır.
  • Erkeklerde sperm sayısında ve kalitesindeki azalmada yıllar boyunca değişen çevresel etmenlere maruz kalmak ve yaşam şekli değişiklikleri önemli rol oynamaktadır.
  • Elde edilen bulguların özellikle endüstrileşmiş toplumlarda daha belirgin olması bu durumu desteklemektedir.
  • Günümüzde insana ait bilgilerin eksikliklerine rağmen, özellikle endokrin bozucu kimyasallara, intrauterin(rahim içi), prenatal(doğum öncesi), postnatal (doğum sonrası) ve pubertal (Ergenlik) dönemler boyunca maruz kalmak yeni doğanda ve ergenlik döneminde üreme sağlığını olumsuz etkilediği, deney hayvanı çalışmaları ile ortaya konulmaya başlanmıştır.

Ülkemizdeki erkeklerde ortalama sperm sayısının günümüzdeki düzeylerinin belirlenmesini sağlamak, saptanan değerlerle geçmişteki değerler arasında karşılaştırma yaparak olası farklılıkların nedenlerinin araştırılması konusunda zemin hazırlamak, ülkemizde görülen infertilite vakalarının değerlendirilmesine katkıda bulunmak ve ileri yılarda sperm sayısı ve kalitesine yönelik ortaya çıkması olası değişiklikler konusunda ilk bilgileri sağlamak amacıyla HŞ Klinik Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Merkezi olarak yaptığımız çalışmada:

  • 1995-2011 yılları arasında sperm örneği veren 26.493 kişinin sonuçlarını incelediğimizde sperm sayısında yıllık %0.98 lik bir azalma saptanmıştır.
  • Toplam sperm miktarı 1995-2011 yılları içerisinde %1.02 düzeyinde bir azalma göstermiştir.

Sperm sayısı yıllar içinde azalıyor çünkü dünyaya baktığımızda dünya üzerinde pek çok süreç insanın sağlığını olumsuz etkileyecek şekilde değişiyor.

Ozon tabakası deliniyor, doğal besinlere ulaşamıyoruz, obezite hızla artıyor, stres, kortizonu artırıyor, bu da sperm üretimini olumsuz etkiliyor. Genetiği ile oynanmayan gıda kalmadı, sigara, uyuşturucu, radyasyon, kimyasallar, ağır metaller, mesleki maruziyet (uzun yol şoförleri, maden işçileri, radyasyona maruz çalışanlar, …vb.)

İşte tüm bunlardan dolayı infertilitede ve testis kanserinde artış gözlüyoruz. Üremek, sağlıklı çocuklar dünyaya getirmek gitgide zorlaşıyor dersek abartmış olmayız.

Peki, neler yapmalıyız?

Sağlıklı yaşamak dediğimizde aklımıza neler geliyorsa yaptığımızda spermlerde ilgili elimizden geleni yapmış oluruz.

Radyasyondan uzak durmak, bilgisayarı sadece ihtiyaç olunca kısıtlı kullanmak, doğal beslenmeye dikkat etmek, kola gibi gazlı içeceklerden, sigara, madde ve alkolden uzak durmak , spor yapmak, stresi azaltmak, düşünce şeklini, hayata bakışını fark etmek ve eğer olumsuzsa değiştirme yollarına çalışmak, güvenli cinsel ilişkiyi tercih etmek ve düzenli seks yapmak.

Vajinismus soruları

Vajinismus soruları 150 150 dolunay

Vajinismusun neden psikolojik olduğunu anlamıyorum, vajinayla ilgili bir sorunun neden jinekologlar tedavi edemiyor?

Vajinismus, vajen girişindeki kasların istem dışı kasılması ve kadının hiçbir şekilde girişe izin verememesi durumudur. Kadın, vajendeki kasılmalar üzerinde kontrol sağlayamaz bu nedenle psikolojik bir durumdur. Yani kontrol dışı/bilinç dışı bir davranışa sahiptir ve bu davranışı yeni bir davranışla yer değiştirmek gerekir. Kaslarını kontrol ederek, rahat bırakabilmek… Bunu yapabilmek aslında kişinin kendi duvarlarını yıkması, kendi cinselliği ile barışması, vajinasını fark ederek kabul etmesi de demektir. Vajinismus; penise dair bir korkudur, cinsel ilişkiye girme korkusu yani fobidir. Fobilerin kalıcı çözümleri için psikoloji alt yapısı olan ve cinsel terapi deneyimi olan uzmanlara başvurmak gerekir. Jinekologlar vajinanın, rahimin, yumurtalıkların organik ve fizyolojik, cerrahi süreçlerinde uzmandırlar ancak vajinismus psikolojik bir sorundur. Jinekologların bu tip durumlarda tıp etiğine uygun davranmaları hasta mağduriyetini önlemek için çok ama çok önemlidir.

Jinekolog tedavi ederse ne olur?

Tedavi sadece vajinaya penisin girmesi demek değildir. Penisin vajinaya rahatça girmesi, kadının kendi bedeniyle barışması, keyif süreçlerini fark etmesi ve cinsel birleşmeyle bunu deneyimlemesidir. Yani tedavi hem fiziksel hem de ruhsal süreçleri kapsamalıdır. Kadın doğum masasında yapılan tedavilerde ruhsal bölüm ve bazen fiziksel taraf da eksik kalır. (kasılmalar tam bitmez, ağrı hissedilir, kadının dirençleri devam eder, kadın rahat vajinal muayene olamaz vb.) Cinselliğin bir ömür boyu süreceği düşünüldüğünde bence en önemli bölümü orasıdır. Sözün özü ruh ve beden sağlığını bütünleyen bir tedavi gerçek tedavidir. Bu da cinsel terapidir.

Vajinismus tedavisi yani cinsel terapide ne yapılır? Ne kadar sürer?

Cinsel terapi seansları çiftle birlikte yapılır. Cinsellik, cinsel anatomi ve fizyoloji bilgisi, kontrolsüz kasılmaların nasıl olduğu, cinsel mitler, vajinismus tedavi teknikleri, ev uygulamaları, cinsel yaşamda duyuların ve iletişimin önemi, vajinismus sorunu yaşayan kadınların ve erkeklerin yanlış inançları, zihni olumluya programlamanın önemi gibi konular çalışılır. Terapi de bilişsel ve davranışçı teknikler kullanılır. Kadının tüm kaçınmaları ve korkularıyla ilgili çalışılır. Aslında cinsel terapide kadın kendi gizli kalmış ya da bildiği ama çözemediği kaygılarla baş etmeyi öğrenerek, cinselliği ile tam olarak barışır.

Tedavi 4-8 seans arası sürer. 4-8 seans diğer cinsel işlev bozukluklarına ya da diğer psikolojik sorunlara göre daha kısa bir süredir. Tedavide sadece ilişkiye girmezsiniz aynı zamanda cinsellikle ilgi doğru bilgileri edinir, korkunuzu yener, keyif almayı keşfeder ve eşinizle birbirinize destek olmaya dair bir deneyim yaşarsınız.

Eşimin tedaviye gelmesi neden şart? Bu benim sorunum ve ben çözmeliyim.

Bu soru çok sık karşılaştığımız bir sorudur. Cevabımız ise çok nettir: Cinsel ilişki terapisi mutlaka eşle yapılır. Evrensel ve bilimsel bir kural. Tedavide her iki bireyin de görüş, bilgi ve deneyimlerine ihtiyacımız var. Tedavide pek çok uygulama eşle birlikte çalışılıyor ve cinsel ilişkiye eşinizle gireceksiniz. Ayrıca birbirine destek olan bir çift bizim en güçlü tarafımız.

Cinsel terapide parmak uygulaması var mı? Varsa ben yokum, onu yapmadan çözelim!

Cinsel terapi pek çok bilimsel bilginin ve uygulamanın olduğu bir tedavi programıdır. Evet parmak uygulaması var ama sadece o yok! Cinsel terapiyi hiç bilmeyen ve vajinismus sorunu yaşayan bir kadın sadece parmak uygulamasını duyarsa tedirgin olmakta haklı. Bununla birlikte parmak uygulaması bedene dokunmak, tanımak ve barışmak için yapılan uygulamaların sadece bir tanesi. Bedenimle barışmasam da olur ilişkiye gireyim yeter mantığıyla bakarsak çok şey kaybederiz. Çünkü cinsellik karşılıklı keyif alındığında güzel ve yaşanası bir süreç, diğer türlü eziyet haline gelebilir. Ayrıca eksik yapılan tedavilerde (cinsel terapi tam olarak yapılmamışsa) ne yazık ki ilişkiye girilmiş olsa bile cinsel ilişki esnasında ağrı ya da keyif alamama çok karşılaşılan bir durum.

3 ay önce evlendim ve hala cinsel ilişkiye izin vermiyorum galiba vajinismusum. Üniversite mezunuyum, rahat bir ailem var, bunun başıma geldiğine inanamıyorum. Anlam veremiyorum bir türlü, nedeni ne olabilir?

Vajinismus, üniversite mezunlarında ilkokul ve lise mezunlarına kıyasla daha sık gördüğümüz bir cinsel işlev bozukluğu. Tıp fakülteleri de dahil üniversitelerin eğitim programında cinsel eğitim yok. Rahat bir ailede büyüseniz bile, aile ortamında tam ve doğru bir cinsel eğitim çoğunlukla mümkün olamıyor.

Sözsüz toplumsal kurallarımız var. ‘Kızım ben sana güveniyorum, kızım kendini koru, erkeklere dikkat et..vb’. Bu kurallar bilinçaltına çocukken ya da ergenlik döneminde yerleşiyor. Çoğu zaman fark etmiyoruz bile… Vajinismusun kökeninde cinsellikle ilgili yanlış bilgiler, korkular, abartılı ve gerçek dışı düşünceler yatıyor.

Vajinismus sorununu yaşayan kadın vajeni çok küçük ve dar, penisi ise vajene giremeyecek kadar büyük olarak algılıyor. Bu nedenle de yaşayacağı cinsel ilişkide çok acı çekeceğini ve kan kaybedeceğine inanıyor. Çok ender olarak kadınlar ben aslında hiç korkmuyorum ama yapamıyorum der.

Gittiğim jinekolog ‘vajinan dar, genişletelim, kızlık zarını da alalım sorun çözülür’ dedi ama çözülmedi. Kime güveneceğimi şaşırdım. Hiç bir uzmana güvenim kalmadı.

Aslında doğru adreslere gelindiğinde çözülebilecek bir sorundur vajinismus. Fakat ne yazık ki, vajinismus sorununu yaşayan çift doğru adresi bulununcaya kadar kötü deneyimler yaşayabilmektedir. Bekaret zarının alınması, vajen girişinin gerekmediği durumlarda dahi genişletilmesi, sadece hipnoz, alkol, krem ya da ilaçlar… Tek seans da çözeriz vaatleri ya da muayene masasında yapılan trajik uygulamalar vb… Tüm bu uygulamalar bilim adına yapılan ama bilimle hiç alakası olmayan, tıp etiğine hiç uymayan ve en kötüsü tedavi sürecinde hiçbir yardımı olmadığı gibi, tersine zararı olan uygulamalardır.

Bunlardan sonuç alamayan çiftin umutsuzluğu daha çok artar. Uzmana ve kendine güveni sarsılır.

Lütfen uzmanı ve tedavi koşullarını araştırın.  Araştırma kriterlerinizde şunlar olsun:

  • Uzman, psikolojik danışman, psikolog ya da psikiyatr olmalı ya da doktor bile olsa cinsel terapi ve psikoloji eğitimleri olmalı.
  • Cinsel terapiyle ilgili eğitimler almış olmalı.
  • Hipnoz gibi uygulamalarda uzmanın eğitimini nerelerden aldığına ve psikoloji temeli olup olmadığına dikkat edin.
  • Tek seans da kesin çözüm, garantili çözüm ya da asla parmak uygulaması yaptırmıyoruz gibi bilimden uzak hin pazarlamacı zihniyetine dikkat edin. İnsan ruh sağlığının pazarlığı ya da garantisi olmaz!
  • Vajinismus tedavi ücretleri çok makuldür ve seans ücretleri diğer psikolojik sorunların tedavisinde ne ise odur. Yani fahiş ücretleri sorgulayın. ‘Vajinismus çok özel bir konu bu fiyata çözülür bu nedenle bu ücreti istiyoruz’ gibi palavralara inanmayın!
  • Cinsel terapi, mahremiyete önem verir. Cinsel ilişkinin çiftin özelinde yaşanması bilime yakışanıdır. Diğer türlü tüm uygulamalar etik dışıdır. Travmatize edicidir.

6 yıllık evliyim ve vajinismus sorunum var. Çevremdeki herkes çocuk soruyor ben de bir an önce anne olmak istiyorum. Tüp bebekle çocuk sahibi olsak sonra tedavi olsam diyorum ama tüp bebek tedavisinde de işlemlerinden korkuyorum. Aklım karışık ne yapmalıyım?

Anne olmak isteğinize saygı duyuyorum, bununla birlikte tüp bebekle ilgili ve vajinismusun tedavisini olmazsanız ne olurla ilgili bilmeniz gereken şeyler var:

  • Cinsel ilişki olmadığında çocuk sahibi olmak güçleşiyor, yani “infertilite” nedeni oluyor.
  • İnfertilite tedavisi gerek aşılama olsun gerekse tüp bebek tedavisi olsun zor süreçlerdir ve gebe kalmak hemen olamayabiliyor. Emek ve para gerektiriyor ve o emeği vajinismus tedavisine vermek daha akıllıca, daha kolay ayrıca daha ekonomik hem de doğal yoldan çocuğunuzun olma ihtimali yüksek.
  • Vajinismusa bağlı infertilitenin tedavisi, anestezi altında “aşılama” ya da “tüp bebek” değildir. Vajinismusa bağlı infertilitenin tedavisi, vajinismusun tedavi edilmesi ve çifti doğal cinsel ilişki de bebeğe yönlendirmektir.
  • Vajinismus tedavisi 4-8 seans arasında sürer. Tüp bebekle çocuk sahibi olmak ise bazen aylarca bazen yıllarca sürer.
  • Bir başka sorun da kadınların düzenli olarak normal jinekolojik muayenelerinin yapılmaması ve smearlerinin alınmaması ve olası sağlık sorunlarıyla ilgili geç kalınabilmesidir.
  • Vajinismus tedavisi doğru tedaviye ulaştığınızda gerçekten kolaydır. Size zor gibi gelir ama inanın ki kısa sürede çözülür.

Disparenü (Ağrılı cinsel ilişki)

Disparenü (Ağrılı cinsel ilişki) 150 150 dolunay

‘Disparenü’ veya ‘ağrılı cinsel ilişki’ kadınlarda sık karşılaşılan cinsel işlev bozukluklarındandır. Cinsel birleşme sırasında ağrı duyulması anlamına gelmektedir. Ağrı/acı girişte hissediliyorsa uyarılma eksikliğine bağlı kuruluktan, vajinal infeksiyonlardan, sıyrıklardan ya da kasılmalardan kaynaklanıyor olabilir. Ağrı daha derinde hissediliyorsa, endometriosis, over kisti ve pelvik infeksiyonlar gibi organik nedenlere bağlı olabilir. Disparenü çok detaylı bir jinekolojik inceleme gerektirir. Organik kökenli olabileceği gibi psikolojik kökenli de olabilir. Her ikisinin de olduğu durumlarda söz konusudur.

Disparenünün kaynağın organik olup olmadığı jinekologlar tarafından incelendikten sonra eğer herhangi bir organik bulgu bulunamazsa mutlaka psikolojik kökene bakmak ve cinsel terapi çalışmak gerekir. Ağrının kaynağı psikolojik olmasına rağmen defalarca jinekologlarda çözümü aramak zaman ve inanç kaybettirir.

Ağrılı cinsel ilişkide kadın ilişkiye izin verebilmekte ancak acı hissetmekte ve cinsel ilişkiyi devam ettirmekte duygusal olarak zorlanmaktadır. Ağrılı cinsel ilişki sorunu yaşayan çoğu kadın sorunun neden psikolojik olduğunu anlamakta ve kabulde zorlanırlar. Seanslarda şu sorularla ve itirazlarla karşılaşırız.

  • Acının varlığını nasıl ben oluşturabilirim ki?
    • Ben gerçekten acı hissediyorum ama bu nasıl olur da psikolojik olur?
    • Bana bu acının varlığına inandığımı ve bunu hep benim tetiklediğimi söylüyorsunuz, ben neden ve nasıl bunu yapayım ki?

Tüm bunların cevapları terapide detaylı olarak çalışılır ama kısaca nedenine bakalım:

  • Cinsel bilgilerin yetersiz olması,
    • Kadının kendi bedeniyle ve cinsel hazla tam olarak barışık olmaması,
    • Cinselliğe dair olumsuz inanç, beklenti ve yaşantılar,
    • Acının yaşanacağına dair inanışlar, takıntılar,
    • Ön sevişme sürecinin yeterli olmaması ve kadının bu sürece etkin katılmaması/katılamaması
    • Kadının ve erkeğin birbirlerinin keyif ve haz bölgelerini tam olarak bilememeleri,
    • Eşler arasındaki iletişimde ve ilişkide yaşanan sorunlar…vb.

    Disparenünün psikolojik kökenli olmasında ve tedavisinde, eşler arasındaki iletişim ve etkiletişim önemli rol oynar.

Tedavisinde cinsel terapi kullanılır ve eşler tedaviye uyum sağladığında ve birbirlerine destek olduklarında çok güzel sonuçlar alınır.

Büyüklük konusu her dönemin problemi

Büyüklük konusu her dönemin problemi 150 150 dolunay

Son yirmi yıldır dönem dönem İlköğretim okullarında ve liselerde ‘Üreme sağlığı cinsel sağlık’ konularında bilgilendirme çalışmaları ve eğitimler vermekteyim. Eğitime katılan öğrencilerin yaş aralığı 12-17. Eğitimleri kız ve erkek öğrenciler karışık olarak, eğitim materyalleri kullarak ve eğitimden sonra soru cevap yaparak anlatırım.

20 yıl içinde pek çok şey değişti: En başta yaşım değişti, bekardım evlendim, psikolojik danışmanlık deneyimim arttı, eğitimcilik kanıma iyice işledi, ülkede yönetimler değişti, eğitim verdiğim ilk gençler çoktan evlendi, çocukları oldu, bilgiye ulaşmak internet sayesinde çok kolaylaştı, kimler geldi kimler geçti…

Pek çok şey değişti de ne yazık ki öğrencilerin sordukları sorular hemen hemen hiç değişmedi!

Çocuk nasıl olur?

Öpüşmekle gebe kalınır mı?

Erkekler de adet görür mü?

Bakireyken gebe kalınır mı?

Mastürbasyon nedir?

İlişki yaşı kaç olmalı?

Adet döneminde duş alınır mı?

İç çamaşırlarımız varken çamaşırın üzerine boşalırsak gebe kalınır mı?

Ve en çok sorulan sorulardan biri: Büyüklüğü ne kadar olmalı, penis boyu kaç cm normal?

Erkek ergenlerin en çok merak ettikleri şey penis boyu ,kız ergenlerin ise bakireyken hamile kalınır mı?

Kızlara bakireyken de gebe kalınabileceğini bilimsel olarak anlattığınızda akıllarına yatıyor, anlıyorlar ama erkekler ne derseniz deyin nasıl anlatırsanız anlatın büyüklük mevzusunu kafalarında çok büyütüyorlar! 30 yaşına da gelseler ‘aslında boyu değil işlevi önemli’ de deseler yine de boy önemli!

Bildiklerinizin çoğu hurafe

Yukardaki sorular 20-25 yaş üstüne saçma gelebilir ancak hatırlayın 12-13 yaşlarınızda sizler de aynı soruların cevaplarını merak ediyor ve kaygılanıyordunuz muhtemelen. Yaşlar büyüdükçe bilgi ediniliyor ama çoğu yalnış! 30 yaşına da gelseniz cinsellikle ilgili, bedeninizle ilgili bildiğiniz bilgilerin çoğu hurafe!

Çocuk merak ettiği her şeyi sorabilmeli

Aslında cinsel eğitim ailede başlamalı, çocuklara kendi bedenlerini sevdirmek, olduğu gibi kabul ettirmek, kendilerine güvenen bireyler yetiştirmenin olmazsa olmazı. Merak ettiği her şeyi anneye babaya sorabilmeli çocuk ve yaşına uygun cevaplar alabilmeli, vajinayı da, penisi de diğer organları gibi normalleştirebilmeli, bedenin mahrem bölgelerini bilmeli ve koruyabilmeli. Bunu öğrenmek ise ailede başlayan okulda devam eden bir eğitim süreci.

Bizim ülkemizde olan ise biraz garip… Cinsel bilgilendirme ailede başlasa bile okulda devamı gelmiyor, okulda bazen bilgilendirme olsa bile ailede ters karşılanıyor.

20 yılldır devam ettiğim okullardaki cinsel eğitim/bilgilendirme serüvenimizin sonucunda belki binlerce gence ulaşmışızdır. Evet bu güzel ve yararlı ve kendi adıma mutluluk verici ancak yetmez! Binlerce gence ulaşarak bilgilendirme yapmış olsak da yine de bu işi yapması gereken Milli Eğitim Bakanlığı’dır. Okullara müfredata ‘cinsel eğitim’ yerleşmediği ve etkin olarak verilmediği sürece, denizde damla olarak kalır bizim çabalarımız.

Gün gelirde bir okul eğitiminde ‘Büyüklüğü önemli mi, ne olmalı?’ gibi sorular yerine ‘HIV/AIDS’in yayılmasını nasıl önleyebiliriz? Kız arkadaşımın hazır olmasını beklemek istiyorum, bana neler önerirsiniz?…vb’ soruları duyarım, işte o zaman yaptığımız işle tam gurur duyarım.

O günlere özlemle…