Evlilik / Aile

Mitlerin cinselliğe etkisi

Mitlerin cinselliğe etkisi 150 150 dolunay

MİT demek, bilgi olarak doğru zannettiğimiz ancak bilimsel olarak yalnış olan bilgiler demektir. Mitler hayata dair her alanda olabilir, evlilik, ilişkiler, yemek, sağlık, çocuk büyütme vb. cinsellikle ilgili mitler ise cinsel hayatı, cinsel mutluluk ve cinsel sağlığı etkiler. Çünkü yanlış bilgiler, inançlara, inançlar davranışlara, davranışlar alışkanlıkların yerleşmesine neden olur.

Örneğin; bir çift düşünelim. Kadın ‘cinsellik esnasında kadın pasif, erkek aktif olmalıdır’ mitine inanıyor olsun. Eşi ise tam tersini talep etse, eşine daha girişken daha talepkar olması gerektiğini söyleyip dursa, bazen de onun başlatmasını istese… .Bu çiftin cinsel hayatlarında yaşayabilecekleri sorunlar neler olabilir?

Her şeyden önce cinsel birlikteliklerinde, sevişmelerinde kadın kendi isteklerine, nelerden keyif aldığına dair farkındalığı daha az olacağından, bunları söylemekte, talep etmekte sorun yaşayacaktır. Kendi inandığı ve eşinin taleplari arasında sıkışıp kalacaktır. Cinsel haz karşılıklı keşfedilen, fark edilen, dokunmaların karşılıklı olunca hazzın tetiklendiği ve paylaşıldıkça da canlı kalan bir alan olmasına rağmen kadın bunu yapmakta zorlanacağı için eşini çok aşırı istekli olmakla ya da onun beklentilerini karşılayamadığı için kendini suçlama eğiliminde olacaktır.

Dokunuşlar karşılıklı olmayacağı için her iki taraf için de kısır döngüsel bir sürecin başlaması yani monotonluğun ve cinsel istek azlığın oluşması muhtemel olacaktır.

Senaryoyu değiştirirsek; erkek , ‘cinsellik sırasında kadın pasif olmalıdır, aktif kadın kolay yoldan çıkar vb . düşüncelere inanıyorsa bu çiftin cinsel yaşamları nasıl olur? Kadın dokunma, aktif olma eğilimde olsa bile sık sık engellenecek, sınırlanacak hatta bazen hakarete maruz kalabileceği için bir süre sonra pasifize olacaktır. Ve haz döngüsü kırıldığından cinsellik sadece tek taraflı hale gelerek bir süre sonra erkek içinde keyifsiz olacaktır.

Çok mu iç kararttım bilmiyorum ancak cinsel mitler, bilgisayara giren virüsler gibidir. Sistemi çalışmaz hale getirebilir.

Bir başka örnek; erkeğin penisindeki sertleşme kaybı eşini çekici bulmadığı anlamına gelir mitine inanan bir kadın bir süre sonra cinsel isteksizlikle ya da eşine bunu sık ima ederse de eşinin ereksiyonunda yaşadığı sorunun tekrarlanmasına ve derinleşmesine neden olabilir.

Oysaki ereksiyon kaybının pek çok nedene bağlı olabileceğini (stress, hastalıklar, tesadüf, bebek denemeleri vb), kişisel algılanaması gerektiğini bilse yaşanılan durum derinleşmeden, cinsel işlev bozukluğuna dönmeden geçilecektir.

Çiftler birbirini severek evlense bile cinsellikte uyumlanmak ve ortak bir dil oluşturmak zaman, emek ve bol bol sevgi gerektir.

Cinsellikle ilgili doğru bilgilere sahip olmak, iletişimi doğru kurabilmek, istekleri konuşabilmek, yaşanabilecek sorunları en az hasarla atlatmaya yardımcı olacaktır.

Evlilik masalı

Evlilik masalı 150 150 dolunay

Geçenlerde hava alanında önümden yürüyen yaşları 25-28 civarı olduğunu tahmin ettiğim iki genç kadının konuşmasına mecburen kulak misafir oldum. Biri ‘Ben evlenmiş olmak için evlenmeyeceğim. Kendimi tanıyorum. Gerçekten seversem ve sevilirsem ve o kişiyle uyuşabilirsem bana kıymet veriyorsa ve kafalarımız tutuyorsa evlenebilirim. Değer türlü, yok annem istiyor, iyi çocukmuş, yok çocuk yapmalıymışım geç kalırmışım, yok koca şartmış, yok bilmeme ne…diye kendimi yakamam valla’ dedi… Diğer genç ise şöyle karşılık verdi: ’Ben muhteşem harika uyumlu olacağım bir kişinin olduğuna inanmıyorum. Hepsi birbirine benziyor erkeklerin. Mutlu evlilik zaten yok. Evlen gitsin işte çok düşünme. Uygun yaşa gelince ve de uygun bir koca bulunca evlenilmeli bence, çünkü toplumda koruyuculuğu var. Yüzüğü taktın mı kimse sana asılamaz, karışamaz, onun beyi var derler…. aman çok düşünüyorsun …’

Konuşma buna benzer açıklama ve savunmalarla devam ediyordu ki yollarımız ayrıldı. Yüzümdeki gülümseme uzun bir süre yüzümde yer etti… Düşüncelerim ise zihnimde…

Gerçekten de evlenmiş olmak için, rütbe için, para için, çocuk için, birileri evlen dediği için ya da öyle öğretildi diye tam emin olmadığın, aşık olamadığın biriyle evlenmek, bile bile lades demekti bence.

Evlilik; sevdiğin ve çoğunlukla anlaştığın kişi ile bile zaman içinde emek vermezsen, beslemezsen, zarar gördüğünde onarmazsan dağılabilecek bir kurum. Senin ailen- benim ailem, benim dediğim olsun-hayır benim ki olsun, ev işleri, çocukların doğumu ve büyüme süreçleri, kıskançlıklar, maddi manevi sorunlar, aldatma vb … konular devreye girdiğinde ise ayakta kalmak da zorlanır ya da sağlıksız devam eder.

Ve en çok da ‘Evlen de olmazsa boşanırsın’ cümlesindeki farkındalıksızlık beni düşündürüyor. Elbette elinden geleni yapmak, evliliğe, ilişkiye emek vermek ve mutsuzluk devam ediyorsa, sevgi alanı zarar gördüyse boşanmak anlamlıdır. Ancak bunu henüz evlenmeden ciddi sinyaller veren bir ilişkiyi evliliğe götürmek için kendini evlenmeye motive eden bir kişinin yaptığı davranış, mağzadan bir kıyafeti alıp beğenmiyorsan geri iade edebileceğini ya da değiştirebileceğini düşünerek çok da içine sinmeyen bir kıyafeti alma davranışıyla aynıymış gibi geliyor bana.

Çocukluğumuzdan beri ‘evliliğin gerekliliğini’ anlattıkları masallardan olsa gerek evliliği evcilik sanışımız ve girilmesi ve çıkılması kolay çocuk oyunuymuş gibi algılayışımız.

Sözün özü şu ki; evlilik kurumunu, kurumsal yapının gereklilikleri yerine getirildiğinde yaşanası, keyifli, hayatı zenginleştiren, getirilmediğinde ise kaçılası hayatı ızdıraba çevirebilen bir kurum.

Yani evlenmiş olmak için evleneceksiniz hiç evlenmeyin derim ancak ben yine de evleneyim anne babamı, toplumu mutlu edeyim derseniz tabiki hayat sizin karar sizin!

Çok sıkışır da bir destek isterseniz evlilik öncesinde ya da evlendikten sonra bizilere gelebilir, destek alabilirsiniz.

Cinsel ilişkisiz evlilikler

Cinsel ilişkisiz evlilikler 150 150 dolunay

Son yıllarda çok duymaya ve çalışmaya başladığımız konulardan biri de; cinsel hayatları hiç olmayan ya da yok denecek kadar az olan evli çiftler.

En son ne zaman birlikte oldunuz?

“En son ne zaman birlikte oldunuz?” sorusuna çoğunlukla birbirlerinden apayrı cevaplar verebilecek kadar hatırlıyorlar ya da hatırlamıyorlar.

Bir kısmı evliliklerinde sorun var olduğu için cinsel hayatlarından vazgeçmişler bir kısmı, ki çoğunluk bu grupta evliliğin diğer alanlarında pek sorun yaşamıyor ancak cinsel yaşamları yok!

Eşlerin ikisi de bu durumu sorun etmiyorsa biz uzmanlara laf düşmüyor tabii ki ancak taraflardan biri bunu sorun kabul edip eşiyle uzmanlara geldiğinde değerlendirebiliyoruz.

Ne oluyor da cinsel hayatlar yok denecek kadar azalıyor?

Bu sorun, bu çağın evlilikleri için kaçınılmaz son mu? Cinselliği birlikte yaşamayı bırakan çiftler cinsel yaşamlarına nasıl devam ediyorlar? vb. sorular aklınızdan geçiyor olabilir.

Bulabildiğimiz kadar cevaplara beraber bakalım isterseniz

  • Evlenmek ve evli olma kimliği bir hedefse ve hedefe ulaştıktan sonra ve deneyimlendikten sonra ortak amaçlar konulmazsa evlilik hayatı ve cinsel hayat tehlikeye girer. Yani Mutlu son! İstek biter, çekim azalır, merak kaybolur. Yani evliliğin ve cinselliğin uzun soluklu olması için ortak paylaşım alanlarının olması ve cinselliğin her iki kişi için de evliliğe enerji veren önemli bir kaynak olduğunu farketmek gerekir.
  • Yoğun iş temposu, büyük şehrin kaosu, çocuklar, bedensel ve zihinsel yorgunluklarla ertelenen, üşenilen cinsel yaşamlar süreç ilerledikçe hiç yaşanmaz hale gelebilir ya da sıklığı çok azalır. Bu cinselliğin yaşanmadığı anlamına gelmez. Mastürbasyon yapmak bireysel olarak cinsel ihtiyacı gidermenin kaçınılmaz yolu olur. Bu da karnınız açken karnınızı hızlıca doyurmak adına fast food gıdalarla beslenmek gibidir. Oysaki eşinizle yaşayacağınız cinsellik hem sevginin paylaşılıp çoğalmasına hem de bedensel gevşemeye ve stresin azalmasına destek olacaktır.
  • Uzun süredir devam eden sağlık sorunları, ruhsal sorunlar, kullanılan ilaçların bir kısmı, cinsel isteğin azalmasına neden olabilir. Çift birbirinden uzaklaştıkça da cinsellikten soğuma ve kaçınma yaşanabilir.
  • Evlilik sürecinde yaşanan maddi, manevi sorunlar, aldatmalar, evliliğin içinde sorunlar cinsel uzaklaşmayı doğurabilir.
  • Gebelik, doğum , çocuk sahibi olmakla ilgili sorun varsa buna bağlı tedaviler de cinsel uzaklaşmanın bir diğer nedenlerindendir. Ayrıca cinsel işlev bozukluğu sorunlarının bazıları da bu sürece neden olabilr.

Peki neler yapılabilir?

Eğer sorunları çözmek isterseniz önce sorunun varlığını kabul etmek, birlikte paylaşmak ve çözemiyorsanız bir uzmandan destek almak anlamlı olacaktır.

İlk gece sorunları

İlk gece sorunları 150 150 dolunay

Ya canım çok acırsa

Evliliğin ilk gecesine ya da ilk cinsel ilişkiye çok anlam yüklenir.İlk cinsel birleşmenin ya çok güzel ve keyifli olacağı ya da çok acılı, ağrılı ve kanlı olacağına kadar, bir uçtan diğer uca pek çok beklenti vardır ilk cinsel ilişkiyle ilgili. Bu kaygı ve beklentilerin çoğu kadınlara aittir diyebiliriz.

Acaba ereksiyon olabilecek miyim?

Erkeklerinde ilk geceyle ilgili kaygıları yok değildir tabii ki! Ereksiyon olabilecek miyim? Girişi gerçekleştirebilecek miyim? Ya tam o esnada ereksiyon giderse vb…

Aslına bakarsanız her iki taraf için de keyifli düşüncelere göre kaygılı düşünceler daha yoğunluktadır.

Bunun ana nedenleri; karşı cinsiyetin ve de kendi bedeninin cinsel organlarıyla ilgili abartılı, gerçekdışı bilgilere sahip olmak, cinselliğe dair bilimsel bilgilerden yoksun olmak sayılabilir.

Cinselliğin doğasında acı hissetmek yoktur

İlk cinsel ilişkide genellikle; yetersiz ön sevişme ile ereksiyon gerçekleştikten sonra ilişki denenir. Kadının cinsel organının ıslanmadığı fakat vajina kaslarının rahat olduğu durumlarda ilişki gerçekleşir ancak kadının canı acıyabilir belki biraz kan gelir. Oysaki cinselliğin doğasında -organik herhangi bir sorun yoksa- acı hissetmek söz konusu değildir. Bunların yaşanmasına cinsel bilgi, tutum ve davranış eksikliği, fiziksel ve duygusal hazırlıkların yeterince yapılmaması durumu neden olur.

İlk ilişkide kanama yaşanır mı?

Eğer ilk cinsel birleşmede, iki taraf da rahatsa, iyi bir ön sevişme yapılıyorsa, ıslanma varsa, pelvik kaslar rahatsa, sakince giriş gerçekleştiriliyorsa kanamaya pek rastlanmaz, bazen biraz kahverengi ya da pembe lekelenme görülebilir.

Her iki taraf için de önemli olan ilk birliktelik, karşılıklı, sevgi ve hoşgörüyle rahat yaşanabilir. İletişimi doğru kurmak, kendimizi karşı taraf doğru ifade edebilmek ve dinleyebilmek, kaygılarımızı, meraklarımızı paylaşabilmek, birbirimizi keşfederken sabırlı ve sakin olmak bu süreçte çiftlere yardımcı olur.

İlk gece korkusu nasıl yenilir?

İlk gece korkusunu ortadan kaldırmak için evlenmeden önce ilk geceyle ilgili bilimsel destek alabileceğiniz uzmanlara başvurmanızı ve bilimsel kaynaklardan bilgi alması önerilir. Doğru bilgi bizi rahatlatırken abartılı ve yanlış bilgi bizi tedirgin eder.

Cinsel terapi uzmanından destek alınmalı

Eğer ilk gece de ve sonrasında da kadında kasılmalar oluyor ve ilişkiye izin vermiyorsa, erkek de ereksiyon sorunu ya da girişe dair korkular oluyorsa mutlaka bir cinsel terapi uzmanına başvurun.

Bir yastıkta kocamak

Bir yastıkta kocamak 150 150 dolunay

Büyüklerin yeni evlilere duasıdır; ‘Bir yastıkta kocayın’.

Büyüklerimiz için derin ve bayağı köklü bir duadır bu! Ancak yeni dönem evliler için kuru bir laf kalabalığı olarak gelebilir. Anlamını anlamak için birazcık düşüncede derinleşme birazcık da deneyim gerekir kanımca!

Bir yastıkta kocamak deyince gözümün önüne anneannemin evindeki büyük çift kişilik kocaman beyaz, kenarları kanaviçe işli yüksek yastıklar geliyor. Bu yastık, üzerinde düşünürken evlilik ve ilişkilerle ilgili farkındalıklar yaşatıyor bana!

Evlilik; iki farklı cinsiyetin ve karakterin aynı ev içinde uyumlanmaya çalıştığı hayat deneyimi ise, uyumlanmaya başlamak aynı yastık yüksekliğinde uyumaya adapte olmakla başlıyormuş eskiden diye düşünüyorum.

Evliliklerde BİZ olmak kadar BEN’leri korumak ve yaşamak da çok önemli olduğundan mıdır yoksa iki ayrı yastıktan kapitalist sistem daha çok kazandığından mıdır bilinmez şimdilerde yastıklar ayrı, herkes kendi boyun konforuna uygun yastık tercih ediyor. Hatta ayrı yataklarda uyumak ayrı odalarda uyumak bile söz konusu artık!

Aynı yatakta bir başkasıyla uyumak ki bu sevdiğin kişi bile olsa başta çok güzelmiş gibi gelse de pek kolay bir alan değil. Yanında başka birinin yatıyor olması çoğu insan için alışılması zor durumlardan. Uyku, bilincin olmadığı, bedenin dinlendiği bilinçdışı bir zaman dilimi. Uyku zamanında bedenin aldığı pozisyonlar, hareketler, çıkarılan sesler vb kontrolü pek de mümkün olmayan süreçler. Çiftlerin uyku döngüleri, uyku alışkanlıkları birbirinden farklı ise, seslere, hareketlere duyarlılık dozları farklı ise bayağı eğlenceli adaptasyon süreçleri çifti bekliyor demektir.

Uyku alanında kendini güvende hissetmek uyku kalitesi için yatak, yastık konforu kadar önemli. Kaliteli uyku için güvendiğin kişiyle güvenli alanda uyumak ilişkinin huzuru için olmazsa olmazlardan kanımca! Güven olmayan ve birbiriyle pek de anlaşamayan huzursuz evlilikler için aynı yatakta uyumaya devam etmek en zor işlerden. En ufak tartışmada yataktan giden kişilerden misiniz yoksa yaşanan tüm zorluklara, kavgalara rağmen yatakta kalıp beraber uyumaya çalışanlardan mı? İlişkiler zor günler geçirir bazen iğne deliğinden geçer… Tüm zorluklara rağmen sevgi ve güven devam ediyorsa aynı yatakta uyuma deneyimi çifttin BİZ alanı için önemlidir. O yüzdendir belki büyükler ‘yatağı terk etme’ der çocuklarına, biz uzmanlar ise kavgalı bir çiftin durumunu anlamak için ‘Aynı yatakta mı yatıyorsunuz’ diye sorarız! Tüm zorluklara rağmen aynı yatağı paylaşmak bir ilişki için BİZ alanı için UMUDUN varlığıdır. Bunu istisnai yapan tek süreç aldatma durumlarıdır. Aldatma tamamen farklı dinamikleri beraberinde getirir ki bu konuya burada girmeyeceğim.

Büyük tek bir yastıkta uyumak mı çifti daha çok uyumlu kılar ya da ayrı iki yastıkta uyumak mı bunun cevabını bilemiyorum ancak ‘Bir yastıkta kocayın’ın anlamını kavrarsak ilişkilerde bize yardımı olur diye düşünüyorum.

Sözün özü ‘Bir yastıkta kocayın’ın bence kısaca anlamı;

Bir ömür boyu aynı yastığa baş koyun, iyi günde kötü günde birbirinize destek olun, mahremiyetinizi kendinizde tutun, birbirinize sadık olun, aşkın ve sevginin gücüne inanın, sevdiğini değiştirmeye çalışmadan pozitiflerine odaklanın ve bilin ki uyumlanmak süreç içinde olacaktır.

Şimdi gidin kocaman TEK bir yastık alın! Tabii ki bulursanız 🙂

Elmalar ve armutlar

Elmalar ve armutlar 150 150 dolunay

İnsan dünyaya ‘merhaba’ dediği andan itibariyle çevresiyle ilişki içindedir. Anne-baba, aile büyükleri, ilk arkadaşlar, okul, çevre, ilk sevgili, iş arkadaşları vb.

Aslında insan sadece insanla değil tüm canlı ve cansız her şeyle bir ilişki süreci yürütür, çoğu zaman bunu farkındalıksız yaşar geçer. Bu yazıda ise daha çok bireylerin evlilik sürecinde yaşakları ilişkiden bir kesite değineceğim.

Herbirimiz farklı aileye, farklı şehre, ülkeye, kültüre, dile, dine doğarız. Yetiştiğiniz ülke, bölge, kültür, dil, din aynı olsa bilse farklı aile yapılarında büyürüz. Çocuk, kardeş, torun, arkadaş, kuzen gibi ilişki ağları içinde hayatı, insanları ve kendimizi tanımaya başlarız.

Bu ilişki ağları içinde, gün gelir karşımıza hayatımızı paylaşmak istediğimiz biri çıkar, aşkı ve sevgiyi yaşar evlilik kararı alırız. Aşkın uçuran ve tarifsiz lezzeti başımızı döndürür, işte bu deriz,  bu insanla hayat güzel geçer deriz. Kavgalar olsa bile çözülür, fikir ayrılıklarında anlaşırız, alttan alayım deriz, evlenince değişir deriz, evleniriz.

Senin ailen, benim ailem, düğünde onlar ‘……’yaptı, bizimkiler ‘….’ Yaptılar… başlamışsa farkederiz ki evlilik dedikleri EVCİLİK değilMİŞ!

Savunmalar, karşı savunmalar, kavgalar, ama ben haklıyımlar, işi daha da tatsızlaştırır. Bazen o kadar tat tuz vermez ki boşanma tehtitleri havada uçuşur.

Oysaki birazcık düşünsek birazcık araştırsak ve öğrendiklerimizi uygulamaya çalışsak bu sorunlar yerini kabule ve uzlaşıya bırakır.

İki kişi kendi çekirdek ailesini kurma niyetiyle bir araya geldiyse, her şey den önce düşman değil ORTAKtır.

Biraz önce yazdığım gibi herbirimiz farklı ailelerde, farklı kültürlerde, farklı doğrularla büyüdük ve evlendiğimizde kendi AİLE mizi kurma niyetiyle yola çıktık. Eğer büyüdüğümüz aileyi devam ettirmek istiyorsak orada kalmalıydık ama kalmadık yani doğup büyüdüğümüz aileye veda önemlidir.

Aslında fark ve kabul edilmesi gereken tek şey büyüdüğünüz aile yapılarının FARKLI olduğudur, nasıl ki elmalar ve armutlar karşılaştırmazsa bu da karşılaştırılmaz çünkü ortak tek noktaları meyve oldukları ve tatlarının, şekil, boyut ve diğer her şeylerinin farklı olduğudur.

Sizin kurduğunuz çekirdek aile ise ÇEKİRDEKTİR. Belki ayva belki erik belki de kaysı çekirdeği…. Aynı anda hem elma hem de armut çekirdeğini ekersek ayrı iki meyve ağacı olur oysaki biz tek ve FARKLI bir ağaç istiyoruz ki BİZ ağacı olsun.

Evlilikle o çekirdeği ekeriz, sevgi, saygı, neşe, paylaşım ile, zor günlerde birbirimize desteğimiz ile bu meyve çekirdeğinin meyve ağacı olmasını meyveler vermesini sağlarız. Yani emek vererek ter, gözyaşı ve kahkaha ile…

Büyüdüğümüz ailelerden aldığınız değerlerden harç yaparak, uzlaşarak ve uyumlanarak kendi değerlerimizi oluşturur kendi farklı meyve ağacımızı büyütürüz.

Tüm ilişki ağlarımızda farklılıkları kabulle büyümemiz dileğiyle…

Çocuktan sonra cinsel yaşam

Çocuktan sonra cinsel yaşam 150 150 dolunay

Gebelik döneminde farklılaşan ve seyrekleşen cinsel yaşamın doğumdan sonra eskisi gibi olacağını beklemek gerçekdışı bir beklentidir.

Doğumdan sonra kadını bekleyen lohusalık, fizyolojik ve psikolojik zorlukları beraberinde getirebilir. Kadının doğum sonrası bebeğine ve anne kimliğine erkeğinde baba kimliğine alışma süreci bazen aylarca sürer. Karı kocalık rafa kalkar ve aylarca rafta kalır.

Eşler arasında gerginlik yaşanabilir

Çoğu zaman erkekler bu dönemde cinsel hayata bir an önce dönmek isterler. Kadın ve erkek arasında istenmeyen gerginliklerin yaşanması kaçınılmaz olur.

Doğumdan sona ilk ayları geçip de cinsellik yavaş yavaş yaşanmaya başlandığında çok az çift bu durumdan memnudur. Eskiye, doğumdan, gebelikten önceye dair beklentiler, bir an önce eskisi gibi olalımlar vb. beklentiler iki tarafı da zorlar.

Kadınlarda cinsel istekte düşüş yaşanabilir

Kadının bedenindeki fiziksel ve hormonal değişimler, yorgunluk, uykusuzluk, çocuğun çok zamanını alması, erkeğin yeterince destek olamaması kadının cinsel isteğindeki düşüşlerin nedenlerindendir.

Lohusalık ve çocuğun ilk yılları geçtikten sonra ise cinsel hayat yavaş yavaş düzene girse de, çift bu kez de monotonluktan, görev gibi cinsellik yaşamaktan şikayet edebilir.

Cinsellik bir görev ya da lüksmüş gibi gelebilir

Evde artık çocuk ya da çocuklar vardır. Öncelikler değişmiştir ve bu alanda karı-kocalığa zaman ayırmak, cinselliğe zaman ayırmak lüksmüş gibi gelebilir ve bu da monotonluğun gelişini kaçınılmaz kılar.

Peki, doğumdan sonra ne yapmak gerekir?

  • Anne babalık kimliğinizi yatağa sokmayın.
  • Karı kocalık, sevgililik kimliklerinizin hep farkında olun.
  • Çocuğunuzun odası mutlaka ayrı olsun.
  • Gebelik ve doğumdan sonra ilişkide sorunlar olduysa, birbirinizi suçlamak yerine anlamayı seçin. Olmuyorsa mutlaka destek alın.
  • Çocuklardan sonra evlilik ve ilişki alanınızın eskisi gibi olmayacağını kabul edin, bu dönemin yeni ve kendine has bir evre olduğunu, kendine ait farklılıklar ve güzellikler getirdiğini kabul edin.
  • Beklentilerinizi bu döneme uygun olarak güncelleyin.
  • Çocuklardan sonra cinsel hayatın monotonluğu doğaldır ve canlandırmak sizin elinizdedir. Haftada bir gün baş başa bir şeyler yapın ama sadece ikiniz. Birlikte biz alanınızı besleyin.
  • Cinselliğin beden ve ruh sağlığı üzerindeki yaralarını hatırlayın ve cinselliği kendiniz ve birbiriniz için isteyin.
  • Uykuyu cinselliğe tercih etmeyi bırakın. Uyku ve cinsel hazzın beden ve ruh için faydası ayrı ayrıdır. Birbirinin yerine geçmez.
  • Fantazilerinizi paylaşabilir ve uygulamak için birlikte yol alabilirsiniz.

Fark etmek gerekir ki; gebelik ve doğum, çocuk büyütmek kolay evreler değildir.

Cinsel hayatını sekteye uğratırlar. Bu dönemin özeliklerini bilirseniz beklentinizi bu döneme uygun ayarlar ve birbirinize tolerans gösterebilir ve monotonluğu nasıl kırabileceğinizi birlikte araştırıp çözebilirsiniz.

Çocuksuzluk

Çocuksuzluk 150 150 dolunay

Çocuk sahibi olmak toplumdan topluma değişmekle birlikte bizim ülkemizde aile olmak için olmazsa olmaz kabul edilen KABULlerdendir.

Kız çocuğu doğar, büyür, evlenir ve doğurur!

Evlenmezse evde kalmış kız, doğuramazsa kısır kadın olur!

Evde kalan erkek kavramı yoktur ya da kısır adam!

Yüklerin çoğu kadının omzundadır bu ülkede, çocuk sahibi olamama nedeni erkekden bile kaynaklansa kadından bilinir ve çoğu kadın da bunu otamatik kabul eder.

Taşığını RAHİM, doğurmasa bile onu anne yapar, eşine, ailesine, topluma annelik yapar.

Çocuk sahibi olmakta yaşanan güçlük ve mücadele çiftin özellikle de kadının tüm kimlikleri arasındaki dengeyi bozar. İş yerinde bile kendini başarılı hissedemeyebilir, arkadaşlar ve aile arasında eziklik, değersizlik, duygusu yaşayabilir.

Çift eğer çocuk sahibi olmak için tüp bebek yöntemine karar verirse tedavinin pek çok aşaması kadın üzerinden yürütüldüğünden kadın psiko-sosyal etkilere daha çok maruz kalır.

İnfertillite tedavisine gelen çift tedaviye duygusal yüklerle başlar. İnfertilite tedavisindeki çoğu çift özellikle de kadınlar duygusal inişler ve çıkışlar yaşayabilir. İlaçların etkisi ve yaşanılan sorunun psikolojik yansımaları duygu dünyasındaki dengesizliklere neden olabilir ki bu da oldukça normal dalgalanmalardır.

İnfertilite tedavisinin uzun süren, pahalı bir tedavi olması ve tedavinin nasıl sonuçlanacağının belirsiz olması, toplumsal baskılar, tedavi sürecini eşler için duygusal açıdan daha zor bir hale getirmektedir.

Tedavi sürecinde eşler kendilerini dönem dönem veya sürekli olarak kötü hissedebilirler. Sık ağlama ve umutsuzluk, yorgunluk, huzursuzluk ve aşırı kaygılı olma, suçluluk ve değersizlik duyguları, öfke ve kızgınlık duyguları, çevreden kopma, cinsel istek ve ilgi bozuklukları, uyku ve iştah bozuklukları, tedavinin başarısı konusuna aşırı yoğunlaşma ve bu konularda aşırı endişeli olma,…vb süreçler yaşayabilirler.

Tedavi dönemi öncesinde ve tedavi sürecinde psikolojk destek çiftin rahatlamasını sağlar ve tedavinin başarı oranını artır. Psikolojik danışmanlık sürecinde psikolojik danışman; tedavi sürecinin her adımında neler yaşanabileceği ve çözüm yollarıyla ilgili bilgileri paylaşır. Psikolojik destek sürecinde; stresle baş etmenin yolları, kaygıyı azaltma, tedaviyi, ilaçların bedensel ve ruhsal etkilerini fark etmelerini, dengenin yeniden sağlanması için yapılabilecekleri, depresyonu kontrol etme, tıbbi tedaviler sürecinde yaşanan hayal kırıklıklarını, suçluluk, değersizlik ve başarısızlık duygularının değiştirilmesi, eşlerin birbirlerini daha iyi anlamaları ve destek olmaları, olumlu düşünme, rahat ve huzurlu olmak için neler yapılabileceği gibi konularda psikolojik destek seanslarında çalışılan konulardandır.

Tedaviyi ve sonrasını rahat ve huzurlu geçiren çiftlerin tedaviyi gergin, stresli ve sorun yaşayan çiftlere göre tedaviden olumlu sonuç alma ihtimallerinin daha yüksek olduğu yapılan çalışmalarla kanıtlanmıştır. Çift ne kadar rahat ve dengedeyse, zihin, ruh ve beden de o kadar rahattır.

Tüp bebek tedavisinde kontrol edilebilir zihin, inanan kalp, kabul eden beden ve birbirine destek çift, tedavinin en güçlü yardımcılarıdır.

 

Lohusa sendromu ve depresyonu

Lohusa sendromu ve depresyonu 150 150 dolunay

Anne olmak, bir bebeğin olması, aileye gelen bir hediyedir. Bununla beraber doğum sonrası yaşanabilen duygusal değişimler pek çok aileyi zorlayabilmektedir.

Kadının doğumdan sonraki ilk bir hafta içinde yaşadığı hüzün, iç sıkıntısı, bazen ağlama hissi ve karamsar düşüncelere ‘lohusalık hüznü/sendromu’ denir. Bu sürenin 2 aydan 2 yıla kadar uzaması durumuna ise ‘Lohusalık Depresyonu’ olarak adlandırılır. Lohusalık hüznü bir iki hafta içinde kendiliğinden geçer. Uzadığı durumlar ya da doğum sonrasından itibaren depresyon belirtileri olarak orataya çıkabilir ve uzayabilir.

Doğum sonrası yaşanan duygusal sorunların nedenleri tam olarak bilinmemekle birlikte;

  • Gebelikte yüksek olan ostrojen ve progestonun doğumdan sonra dip yapması,
    • Geçmişten gelen depresyon vb ruhsal sorunların tam iyileşmemesi,
    • Strese yatkınlık,
    • Başkalarına bağımlı ya da bağ kurmakta zorlanan kimlik yapısı
    • Eşle ve kök ailerle yaşanan sorunlar,
    • Gebelik, doğum, lohusalık, bebek bakımı, doğum sonrası çevreyle ilişkiler konusunda bilginin, farkındalığın eksikliği vb…ana nedenler olarak sayılabilir.

Lohusalık depresyonunda annede neler olur?

  •  Bebekle bağ kurmakta zorlanır.
    •  Bebeğine zarar vereceğini düşünür.
    •  Bakamayacağını, dokunamayacağını, bezini değiştiremeyeceğini, emziremeyeceği düşünür ve bunları ya yapamaz ya da çok zorlanır.
    •  Bedeninin yeni görüntüsü duygusal olarak onu çok zorlar. Kendini hiç beğenmez ve kabul etmez.
    •  Eşinin ve çevresinin kendisinden beklenenleri karşılayamadığını, iyi bir anne ve eş olmadığını düşünür.
    •  Eski günlere özlem duyar. Bebeğinin olmadığı günlere geri dönmek ister.
    •  Ağlama, uykusuzluk, iştahsızlık, konstrasyon sorunları eşlik eder.
    •  Çaresizlik ve mutsuzluk sık gözlemlenir.

Destek ve tedavi için neler fark edilmeli ve yapılmalı?

  •  Doğumdan sonraki ilk hafta yaşanan hüznün, durgunluğun normal olduğunu bilin.
    •  Bu süre uzar ve yukardaki belirtiler başlarsa bir ruh sağlığı uzmanından destek alın.
    •  Ruhsal destek kadına yönelik verilir ancak mutlaka eşlerin katıldığı ve erkeğe ve ailelere düşen sorumlulukların paylaşıldığı danışmanlık seansları da yapılmalıdır.
    •  Çevre tarafından, anneye sanki her kadın doğuştan anneliği bilirmiş gibi davranmak ve aşırı beklentide olmak doğru değildir.
    •  Annelik içgüdüsel olabilir ancak bebek bakımı öğrenilebilir bir süreçtir.
    •  Yeni annelerin bebek bakımı ile kaygı duymaları çok doğaldır ve doğum öncesi ve sonrası bu konuda destek almaları önerilir.
    •  Gün içinde mutlaka yarım saatte olsa dışarı çıkın, yürüyüş yapın, bakım yaptırın, nefes alın.

Benzer ve benzemez

Benzer ve benzemez 150 150 dolunay

İnsan neden kendine benzeri isterken, kendine benzemez olanı çeker hayatına düşündünüz mü hiç?

İlişki terapilerinde en çok karşımıza çıkan bir soru ve sorundur bu!

“Ben bana çok benzeyen beni zorlamayacak, evdeki özellikleri bana benzeyecek birini istemiştim ama eşimin bana benzemeyen ve beni çok kızdıran huyları var. Bence boşanmalı ve birbirine benzer huylarda birileriyle evlenmeliyiz.”

‘Peki, boşanınca kendinize benzer birini tam olarak hangi yöntemle bulmayı düşünüyorsunuz?’ soruna sessizlik cevap verir çoğu zaman.

“Huyu huyuma suyu suyuma” sözü evlilikten önce mi sonra mı söylenmiş acaba?

“Huyu huyuma uyuyor zannettim” ya da “Evlenmeden önce böyle değildi” vb. cümleleri çok duyarız çevremizden değil mi?

İnsanoğlu illaki kendine benzer ister, kendine uyanı ister. Farklı olanı, değişik olanı kötü bilir, kınar, eleştirir. Evlilik kişileri değişime, dönüşüme iter. Sana benzemeyenle evlendiysen ve seviyorsan eğer uyumlanmak durumundasındır. Zorda olsa tüm kaslarını, beynini ve kalbini gerse de seve seve uyumlanır her iki taraf. Uzlaşmayı ve değişmeyi gerektirir evlikler. “Evlendikten sonra ben hiç değişmedim” diyen ya yalan söylüyordur ya da aynaya hiç bakmıyordur, kendinin pek de farkında değildir, ben değişmem hikayesine inanmaya devam ediyordur!

Evililik, ikili ilşkiler öyle ya da böyle değiştirir insanı ancak önemli olan hangi yöne doğru değiştiğinizdir.

Çok kıskanç biriyseniz; kendinize, eşinize, ilişkinize güvenmeyi öğrenirseniz,

Çok titiz çok temiz biriyseniz; ikimizinde orta düzeyde rahat edeceği derecede temiz olalım, önemli olan mutlu olmamız derseniz,

Ya da siz çok sosyalseniz ve gezmeyi çok seviyorsanız; eşinizde ev kuşu ise, biraz gezer biraz evde kalırız derseniz sorun yok derseniz, pozitif yönde dönüşürsünüz. Birbirinizin varlık alanlarına saygı duyarak…

İkili ilişkilerde farklılıklar zenginliktir, değiştirir, dönüştürür

İlişkilerde en önemli özellik bence esneyebilmektir. Esneyen cisimler ya da insanlar kolay kırılmazlar.

Esnemenin sınırını sorarsanız eğer; iki insanın esneme kapasitesi ve uyumu esnemenin nasıl olacağını belirler!

Tüm bunlarla beraber kişilik sorunları, psikiyatrik sorunlar yaşayan bireyler ya da nasıl uyumlanacağını bilemeyenler esnemekte ve uyumlanmakta zorlabilirler. Her durumda zorlanırsanız ve esneyemiyorsanız destek almak belki de esnemenin ilk adımı olur.