çocuk

Çok sert oldu!

Çok sert oldu! 150 150 dolunay

Hatırlarsınız geçen hafta Parafililer ile ilgili yazmıştım. Yani cinsel sapmalarla ilgili olan yazı… Yazımı okuyan pek çok okurdan “Çok sert olmuş var mı böyle tipler gerçekten?” gibi yorumlar aldım.

Gerçekten insan inanmak istemiyor, “Bir babanın kızına ilgi duyabileceği ya da birine şiddet uygularken keyif alınabileceği ya da kendi cinsel organını göstermekten ya da gizli gizli seyretmekten hoşlanabilineceği” gibi durumları insanın aklı almıyor, algılamıyor. Bizim algılamak istemememiz ya da inanmak istemememiz bu olayları bitirmiyor.

Geçen haftaki yazıdan iki gün sonra hepimizi sarsan bu konuyla ilgili bir olayla hepimiz sarsıldık. Tokat Zile de bir babanın,eşiyle birlikte kızlarına yıllardır cinsel şiddet/ensest uyguladığı ortaya çıktı.

Kızlar 16 ve 19 yaşlarında idi ve anne baba en az 6 yıldır kızlarıyla enset ilişki yaşıyor, çocukları darp ediyor ve şiddet uyguluyorlardı. Aklın çok ötesinde, vicdanın gölgesinin bile olmadığı bir yerde bu olaylar olmuş olmalı…

Yıllarca olan bu olaya bu iki çoçuk neden susdu, neden dayandı? Pek çok nedeni olabilir ama temelde her çocuk anne babası tarafından sevilmek ve kabul görmek ister. Genelde çocuklar anne baba onlara şiddet uygularken susar! Dışlanmak, kötü çocuk olmak istemez, ailelerini korumak isterler.  Kendi canlarını, sevdiklerinin canlarını korumak isterler.

Ne garip değil mi? Kocaman insanların düşünemediklerini küçücük çocuklar bilinç dışı yaparlar ta ki bıçak kemiğe dayanıncaya kadar!

Çevreden birileri fark edip yardım eli uzatıncaya kadar!

Çocuklar -eğer öğretilmemişse- kendilerini koruyamazlar, hele ki öz anne ve babalarına karşı kendilerini korumak akıllarından bile geçmez!

Başlarına geleni anlamaları, kabul etmeleri uzun zamanlarını alır. Belki de hiç kabul edemezler.

Bu iki genç kız bundan sonra nasıl nefes alacaklar, nasıl dayanacaklar hayata, ruh sağlıkları nasıl toparlanacak gerçekten çok merak ediyorum. Bir çocuğun mahremine yabancı bir el onay dışı dokunduğunda çocuğun güvenlik halkası kırılır. Peki, bir çocuğun mahremine babası, annesi dokunursa o çocuğa neler olur? Tahmin dahi etmek istemiyorum ama düşünmek lazım çünkü bu tür olaylar oluyor. Gözümüzü kapatsak da kapatmasak da olmaya devam ediyor. “Çözüme odaklanmalıyız” diyor içim..

Çocuklarımızın akıl ve beden sağlığını nasıl koruyabiliriz, kimlere görev düşüyor, tacize, enseste maruz kalan bir çocuğu nasıl farkedebilir ve nasıl yardım edebiliriz?

Öğretmenlere, velilere, komşulara, halalara, teyzelere, dayılara, amcalara… Yani hepimize görev düşüyor. Banane diyemeyiz. Bu tür işler göz kapatmaya, görmezden gelmeye, “Bizene, bu onların meselesi” demeye gelmez. Bu tür sapmalar, sapkınlıklar, insanlık suçudur ve asla “normalleştirilemez”.

Bu tür olayları yaşayan çocuklar da tam olarak eskisi gibi olamaz ne yazık ki!

Çok derin izler var artık ruhlarında…

Ve bilmediğimiz pek çok evde bu ve buna benzer olaylar yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor… Çocuklarımıza hayır demeyi öğretelim, hoşlanmadığı hiçbir davranışa boyun eğmemeyi, birazcık asi olmayı, iyi dokunuşu, kötü dokunuşu öğretelim… Evet, bunları çocuklara öğretelim de çocukları ailelerine karşı nasıl koruyalım? Nasıl anlatılır ki bu çocuğa? İşte buna tam bir cevabım henüz yok…

Sevgiyle…

Cinsel taciz

Cinsel taciz 150 150 dolunay

Bu hafta, hepimizin başına gelebilecek bir durum olan, özellikle biz kadınların korkulu rüyası cinsel tacizle ilgili bilgiler aktarmak istiyorum.

Cinsel taciz, bir kişinin kendi rızası dışında cinsel bir eyleme hedef olması ya da buna kalkışmasıdır. Cinsel taciz, insanın beden ve ruh bütünlüğüne yapılan bir saldırıdır. Kadın, erkek, çocuk, genç, yaşlı, her cinsiyetten, her meslek grubundan insan cinsel tacize, istismara uğrayabilmektedir. Bununla birlikte dünyada ve ülkemizde yapılan çalışmalar da göstermektedir ki kadınlar ve çocuklar en çok tacize uğrayan gruplardır. Cinsel taciz, sözle, gözle, dokunmayla ve davranışla olabilmektedir. Cinsel tacizle bireyler her yerde karşı karşıya kalabilmekteler. Kurban ve failler bazen birbirini tanır bazense hiç tanımaz.

Bu tür eylemler tekrarlanan tarzda ise bireylerde daha ağır psikolojik etkiler bırakır.

Cinsel tacize uğrayan bireyler önceleri duruma inanamazlar, şaşırırlar, algılamakta zorluk çekerler, kabul etmekte zorlanırlar, çoğunlukla tepki veremezler, olayın üstünde düşünmek istemezler. Bazen yok sayarlar ama ne yaparlarsa yapsınlar cinsel tacizin ruhsal etkisi kaçınılmazdır.

Cinsel tacizle ilgili aklınızda bulundurmanız gereken noktalar şunlardır:

  • Hiçbir kadın/ erkek/ çocuk cinsel tacize maruz kalmak istemez.
  • Cinsel tacizi/ istismarı hiçbir insan hak etmez.

    • Her beden özeldir, mahremdir. Onay olmadan dokunulamaz. Susmak, tepki vermemek onay değildir, sadece ne yapacağını bilememek ve şoktur!

    • Hiçbir davranış, cinsel taciz için neden olarak gösterilmez. Giyilen kıyafetler, yaşam biçimi, davranışlar, meslekler cinsel tacizi ASLA haklı göstermez.

    • Uyuşturucu maddelerin etkisi altındayken bile bireyler her tür davranışlarından sorumludurlar.

    • Cinsel tacize uğradıysanız bu sizin suçunuz ya da utancınız değildir, tamamen uygulayanın suçu ve ayıbıdır.

Fiziksel cinsel taciz her yerde (evde, sokakta, işte ) olabilir, tanınan ya da tanınmayan kişiler tarafından, herkesin başına gelebilir. Bu durumu kesin önleyebilecek bir durum ne yazık ki yoktur. Ancak riski azaltmak için aşağıdaki maddeleri lütfen dikkatle okuyun ve uygulamayı deneyin.

Hoşunuza gitmeyen bir davranışla ya da mesajla karşılaştığınızda bunu yanlış anlaşılmaya yer bırakmayacak açıklıkta ve kesin olarak ifade edin. (Davranışınız beni rahatsız etti, bu son olsun gibi…) İfade edilmeyen ya da aynı anda cevap verilmeyen, reddedilmeyen tüm taciz içerikli davranışlar, tacizi yapan tarafından o davranışın onaylanması olarak algılanabilir ve tekrarlanma riski yüksektir.

– Çok iyi tanımadığınız biriyle ilk kez baş başa zaman geçirecekseniz (İş, flört, herhangi bir nedenden dolayı görüşmek vb…) mutlaka bir yakınınıza bilgi verin.

– Yeni tanıştığınız kimselerin sizi eve ya da gideceğiniz yere bırakma tekliflerini iyi düşünün.

– Yaşınız tutmuyorsa kesinlikle, bar, disko, gece klübü gibi yerlere gitmeyin, gittiyseniz de içeceğinizi gözünüzün önünde bulundurun.

– Geceleri geç saatlerde dışarda yalnız bulunmamaya dikkat edin.

– Alkol ve uyuşturucu sağlıklı düşünmenizi engeller, lütfen bu tür maddelerden uzak durun.

– Evdeyken kapı ve pencerelerinizi kapalı tutun.

– Arkadaşınız/sevgiliniz/eşiniz sürekli sizin yerinize karar vermeye çalışan, sizi kontrol eden, aşırı baskı yapan, sizi kendi istekleri yönünde zorlayan bir kişi ise bunları birer uyarı işareti olarak algılayın ve uyanık olun.

– Aynı kişi/kişiler tarafından yinelenen tarzda laf atma, takip edilme, dokunulma, telefon sapıklığı gibi cinsel tacizlerde, sözel olarak mutlaka çevrenizi bilgilendirin (saklamayın), bu durumlarda savcılığa dilekçe verebileceğinizi bilin.

– Eğer daha ağır bir cinsel tacize yani darp ya da tecavüze maruz kaldıysanız, vücutta ya da giysilerde hiçbir temizlik yapmadan polise başvurun.

– Eğer bir cinsel tacize/tecavüze maruz kaldıysanız sizi anlayacağına inandığınız bir yakınınızla mutlaka paylaşın. Polise gidin ve eğer çok etkilendiğinizi hissediyorsanız ki çoğunlukla derinden etkiler mutlaka ruh sağlığı uzmanından yardım alın.

– Eğer bir yakınınız cinsel tacize maruz kaldıysa, ona destek olmak için en iyi yol iyi bir dinleyici olmaktır. Yargılamadan, yorum yapmadan, onun yanında olduğunuzu hissettirerek, olanlardan çok üzgün olduğunuzu belirterek… Tacize uğrayan kişi, korku, güvensizlik, yalnızlık duygularının içinde olacaktır. Bu nedenle onunla vakit geçirmeniz, gündelik hayatında destek olmanız ona iyi gelecektir.

İnsan kendi bedenini tanıdıkça, iyi dokunmayı ve kötü dokunmayı ayırt edip tepki verdikçe, bedenini nasıl koruyacağını öğrendikçe kısaca kendini sevmeyi öğrendiğinde cinsel taciz en aza inecektir.

Her beden ve ruh çok kıymetlidir, lütfen kendinizi sevin ve koruyun!

Sevgilerimle…

Acı

Acı 150 150 dolunay

İnsan başkasının acısını kendinden bilir çoğunlukla. Kendi acılarından kendi yaşanmışlığından bilir. Aynısı değildir ama kendine göre taşıyabildiğidir, gönlünü kavuran taraftan bilir…

Yetişkinler empati ve sempati kurabildiğinde algılar bir diğerinin duygusunu, bunun için akıllarının ve gönüllerinin açık olması gerekir. Çocuklar, biz yetişkinlerden farklı olarak gönülden algılarlar ve hissederler yüreklerinde bir diğerinin acısı.

Çocukluktan yetişkinliğe geçerken ve yetişkinlikte ise, “ama o da böyle yapmasaydı bu başına gelmezdi, ama bu onun başına geldiyse hak etmiştir, büyüklerim ne diyorsa odur bu konuda düşünmek ya da sorgulamak beni bozar…” vb. pek çok zihin sesi ses vermeye başlar.

Büyüdükçe birbirimizi algılamak ve hissetmek, söylenenin ötesini görmek, oyunları idrak etmek için hep farkındalıklı olmaya ihtiyacımız vardır. Çünkü artık çocukluk dönemi bitmiş ve yetişkine ait oyunlar başlamıştır.

İnsan çocukluktan yetişkinliğe geçtikçe egosu devleşir çoğu zaman. Büyüdükçe zihnimizin oyunları devreye girer. İnandığımız şeylere körü körüne inanmak isteriz. İnançlarımız, düşüncelerimiz bizim güvenli limanlarımız olur çoğu zaman. Güvenli limanlarımızdan çıkmak içinse hep sorgulayan ve soru soran bir akla ve gönlüne yatmayanı kabul etmeyen bir vicdana ihtiyaç vardır.

Akıl bize bütünlük bilincinden bakıp soru sorabilmek için, gönül ise vicdanımızın sesini hep duyabilmek için verilmiş bence. Akıl ve gönlün birlikte çalışması da çok önemlidir. Doğru ve yanlışı bu şekilde ayırt eder ve adımlarımızı buna göre atarız. Örneğin; tüm dünya karşımızda olsa bile ya da “deli misin bu parayı nasıl geri çevirsin altı üstü bir imza” dese bile… Akıl ve gönül işbirliği yapan insanlar aklına ve gönlüne yatmayan hiçbir şeye evet demez. Güvenli limanını terk edip azgın sularla boğuşmak pahasına bile olsa…

Güvenli limanlardan çıkmayı severim ben, hep sorular sormayı severim, kendi iç meclisimle konuşmayı, onu eleştirmeyi ve aklıma ve gönlüme yatanı yapmayı severim ben! Acılar yaşayan insanlar gördüğümde ise susarım ve saygıyla acısını paylaşırım taşıyabilme kapasitem yettikçe. Bununla birlikte aklım hep soru sorar sessizce:

Bu acı yaşanmayabilir miydi?

Yaşayanın payı ne kadar bu olayda ve başka kimlere paylar düşüyor?

Pay sahiplerine bakarım tek tek, kendim de dahil.

Benim üzerime düşen bir sorumluluk var mı?

Kendimde neyi değiştirir ya da iyileştirsem bu tür olayların yaşanmasını azaltırım?

Çünkü bilirim ki dünyada yaşanan hiçbir olay benden ayrı değil, benim de payım var. Bilirim ki dünyada olan tüm olumsuz görünen olaylardan (trafik kazaları, depremler, felaketler, hastalıklar) hepimiz sorumluyuz, büyüğünden küçüğüne…. Daha aydın daha insana yakışan daha insan odaklı bir ülke için dünya için “Ben kendimde neyi değiştirmeliyim?” sorusunu sormak ve aldığım cevabı uygulamaya başlamak benim yapabileceğim ilk şey.

Soma’da hayatını yitiren cesur insanlar, hakkınızı helal edin, umarım biz geride kalanlar sizlerin bizlere yaşattığı bu acı deneyimle daha büyür, daha olgunlaşır daha “insan” oluruz!

Çocuğu cinsel istismardan korumak-2

Çocuğu cinsel istismardan korumak-2 150 150 dolunay

Geçen haftaki konuya devam edelim dilerseniz.
Ne demiştik? Çocukları cinsel istismardan korumak istiyorsak bilgilendirmemiz, iyi ve kötü dokunuşu öğretmemiz demiştik.
Çocuğunuzla konuşurken anne baba birlikte konuşabilir ama birinin daha aktif olması önerilir. Bu konuşmayı yaparken 3 konunun üzerinde durun;
1. Hiç kimsenin senin özel yerlerine dokunmaya hakkı yoktur
2. Hiç kimsenin seni kendi özel yerlerine dokundurtmaya hakkı yoktur
3. Birisinin senden özel yerlerine dokunmanı istemesi, ya da seninkilere dokunması saklayacağın bir SIR değildir.
“Her sır saklanmaz bu bize söylemen gereken bir konu! “ Biri bu tür davranışlarda bulunmak isterse “iç çamaşırının örttüğü özel bölgelere dokunmak isterse “Bunu yapamazsın” , “HAYIR” demelisin…gibi.
Tanıdık bile olsa istemediği hiç kimseye kendini öptürmesin ve dokundurmasın. Kendi isteği dışındaki tüm dokunmalara “HAYIR” demesini ve uzaklaşmasını öğretebilirsiniz. Lütfen bunları çocuğunuzla çalışırken sakin olun, çocuğu korkutmayın. Çocuğun oyun zamanlarında, başka konulardan konuşurken de ara ara tekrar ettirin.
Aşağıdaki belirtileri çocuğunuzda görürseniz de lütfen bir uzmandan destek alınız;
* Muayenede bir şey bulunmamasına rağmen cinsel organlarıyla ilgili kaşıntı, ağrı.
* Poposuna dokundurmama ve acıdığını söylemesi.
* Nedensiz karın ağrıları.
* Tuvalet eğitimine rağmen idrar tutamama, gece yatak ıslatmaları.
* Yemek ve uykuyla ilgili normal olmayan daha önceden görülmeyen düzensizlikler
* Bebeksi davranmak, huysuzluk yapmak, saldırganlık
* Ani ve aşırı banyo yapma isteği
* İçe kapanma
* Okul başarısında düşüş
* Evden kaçma ve intihar düşüncesi
* Yaşına uygun olmayan cinsel konuşmalar ve davranışlar
* Toplum içinde masturbasyon ve cinsel süreçlere yönelme
Yukarıdaki belirtilerin bazıları başka sorunlardan da kaynaklanabilir. Bu nedenle rahat ve sakin davranın ve gerek duyduğunuzda hemen bir uzmandan destek alın. Çocukları cinsel istismardan korurken kreşe ya da okula gidiyorsa oradaki öğretmeninin gözlemlerine ve desteğine ihtiyacınız olacaktır. Öğretmenleriyle iletişimi koruyun…
Ve hep söylediğim gibi, okuyun, araştırın ve sakinliğinizi koruyun.
Sevgiyle
Psikolojik Danışman-Cinsel Terapist Dolunay Kadıoğlu
Erickson Koçu
dk@dolunaykadioglu.com
23.11.2011

Çocuğu cinsel istismardan korumak- 1

Çocuğu cinsel istismardan korumak- 1 150 150 dolunay

İki hafta önce çocuklara cinsel taciz, istismar ve tecavüzle ilgili yazmıştım. Bu haftada “Bu konuda aileler neler yapmalı, çocuklarını cinsel istismardan korumak için neler yapmalı?” bunları kısaca aktarmaya çalışacağım. Haftaya da tacize uğrayan çocuklarda neler gözlemlenir konularına değineceğim.
Cinsel istismar ne demektir?
Çocuğa (18 yaş altını çocuk kabul ettiğimizi hemen hatırlatıyorum) yetişkin biri tarafından cinsel niyetle yaklaşılmasına (cinsel içerikli konuşmak, uyarmak, dokunmak, göstermek, izlemek, izlemeye zorlamak, cinsel ilişkiye girmek) cinsel istismar denir. Yapılan çalışmalar cinsel istismarın daha çok ailede yaşandığını ve uygulayanların %70’inin 20-50 yaş arasında erkekler olduğunu ve istismara maruz kalanların çoğunun kız olduğunu göstermektedir.
Yine araştırmalar cinsel istismar ve tacizi uygulayan erkeklerin normal göründüğünü ve ayırt edilemeyeceğini vurgulamaktadır. Bu durum çocuklarımızı korumayı daha da zorlaştırmaktadır. Ne erkekleri ne de çocukları bir yerlere kapatamayacağımıza göre çocuklarımızı korumanın en etkin yollarını öğrenip bunları uygulamaktan başka yol yok!
Çocuklarımızı, genç kızlarımızı; kadınlarımızı cinsel taciz, istismar ve tecavüzden korumak için çocukluktan başlanarak öğretmemiz gerekenleri şöyle sıralayabiliriz.
1. Cinsel organları yaralandığı ya da hastalandığında, yalnız doktorların veya ana babalarının dokunabileceği öğretilmelidir.
2. Kendilerinin istemediği davranışlarda bulunmak isteyen kişilere “hayır”demeleri öğretilmelidir.
3. Rahatsız olacakları herhangi bir biçimde, kendilerine dokundurtmama hakkına sahip oldukları öğretilmelidir.
4. Cinsel yönden kötüye kullanıma kalkışan biriyle karşılaştıklarında oradan hemen uzaklaşmaları öğretilmelidir.
– Cinsel yönden kötüye kullanıma uğramaları halinde, hiç bir zaman bunun kendi suçları olmadığı öğretilmelidir.
– Cinsel organlarına dokunan bir büyük ile ilgili “sır” saklamamaları öğretilmelidir.
5. Cinsel yönden kötüye kullanıma kalkışan birisi ile karşılaştıklarında “yüksek sesle bağırmaları” öğretilmelidir.
6. Cinsel kötüye kullanıma kalkışan biriyle mücadele etmede “vurma, tekme atma, kaçma” gibi davranışlar öğretilmelidir.
7. Cinsel yönden kötüye kullanıldıklarını kime (anne ve babaya) ve nasıl anlatacakları öğretilmelidir.
8. Cinsel organların anatomik isimleri doğru olarak öğretilmelidir.
9. Cinsel yönden kötüye kullanıldıklarını bildirdiklerinde bazen yetişkinlerin inanmadıkları anlatılmalıdır.
10. Bedenini korumayı ve sevmeyi öğrenmesi için, istemediği hiç kimseye kendini öptürmesi için kucağa gitmesi için zorlanmamalıdır.
11. Çocukların kararlarına ve Hayır’larına saygı duyulmalıdır.
Çocuğun kötüye kullanım sırasında yüksek sesle bağırmasının bazen de olumsuz etkileri olabileceği unutulmamalıdır. Kötüye kullanan, bağırma sırasında telaşlanıp kurbana zarar verme, hatta öldürme riski bulunabilmektedir.
Çocuğa cinsel ilişki tarif edilirken veya cinsel eğitim verilirken nasıl ve nereye kadar bir eğitimin verileceği dikkatle planlanmalıdır. Eğitim sırasında, yaşa uygun olmayan tarzda veya aşırı ayrıntılı bilgi verilmesinin, çocuğun cinselliğe merakında aşırı artışa neden olabileceği unutulmamalıdır.
Önleme programlarına çocuğa cinsel davranışların öğretilmesini içeren konular konulacaksa, anne babalara, çocuğun yaşa özgü cinsel davranış ve gelişim özelliklerinin de anlatılması gerekmektedir Cinsel kötüye kullanım çocuk tedavi için doktora getirildiğinde, eğer kötüye kullanım aile içerisinden birisi tarafından yapılmışsa mutlaka çocuğun aileden uzaklaştırıp tedavi edilmesi gereklidir.
Lütfen korkmayın! Bunların hepsini aynı anda yapmayacaksınız. Çocuğunuzla, ilk cinsel soruları sormaya başladığı andan başlayıp, cinsel konularda rahatça konuşursanız cinsellikle ilgili pek çok konuda sohbet ederken, oyun oynarken ona bilgi aktarabilirsiniz. Tüm bunları elinizden gelen en iyi şekilde yapabilirsiniz, mükemmeli hedeflemeyin. Bu konularda kitaplar okuyabilirsiniz, uzmanlardan destek alabilirsiniz, emin olun yapabilirsiniz.
Not: Yazıyı hazırlarken editörlüğünü ve bölüm yazarlığını yaptığım ”Ergenleri Bilgilendirme ve Farkındalık Kazandırma Eğitim Programı eğitici el kitabı”ndan yararlandım. Sizler de kaynaklardan ve kitaplardan yararlanabilirsiniz.
Haftaya devam etmek üzere…
Sevgiyle…
Psikolojik Danışman-Cinsel Terapist Dolunay Kadıoğlu
Erickson Koçu
dk@dolunaykadioglu.com
16.11.2011

Heidi’den Geriye Ne Kalır?

Heidi’den Geriye Ne Kalır? 150 150 dolunay

Polyanna, Heidi, Küçük Kadınlar, Oliver Twist, Kibritçi Kız, Pinokyo, Kemalettin Tuğcu kitapları … Ve daha niceleri … Aklıma ilk gelen çocuk romanları. Belki de beni en çok etkileyenler oldukları için ilk bunları yazdım. Tüm bu romanlarda verilmek istenen mesaj; yaşam ne kadar zor olursa olsun, iyimserliğinizi koruyun, sevgiye inanın, dürüstlük ve iyilik hep kazanır.

Polyanna; 10 yaşlarındadır, öksüzdür, huysuz ve mutsuz teyzesinin yanına yaşamaya gider, yaşadığı her olumsuzluk da mutlaka olumlu, mutlu olacak bir yön bulur. İnsanlara da bunu öğretmeye çalışır.

Heidi; 10 yaşlarındadır, o da öksüzdür, o da çocukları sevmeyen dedesinin yanına dağlara gider, dedesi huysuz ve mutsuzdur ama Heidi dedesine ve insanlara hayatı ve kendini sevdirir.

Oliver Twist; Oliver yetimhanede dünyaya gelir. Annesi doğum esnasında ölmüştür. Çocukluğunu yetimhanede geçirir. 11 yaşına geldiğinde cenaze işleriyle uğraşan Bay Sowerbery adındaki adama evlatlık olarak verilir. Oliver orada bazı kişilerden kötü muamele görür ve evden kaçar. Uzun ve acı olaylar dizisinden sonra Oliver’ın zengin ve asil birinin oğlu olduğu ortaya çıkar.

Kibritçi Kız‘ın hikayesini hatırlamamak için yazmayacağım ….

Hele Kemalettin Tuğcu kitaplarına hiç girmeyeceğim…Hatırladıkça fena oluyorum.

Tüm bu hikayelerin sonu çoğunlukla mutlu sonla biter, Polyanna, Heidi, Oliver hikayenin sonunda mutlu olurlar. Çocuk kitaplarının sonları güzel bitmesine güzel biter ama tüm kitap boyunca başlarına o kadar çok iş gelmiş, o kadar üzülmüş ve acı çekmişlerdir ki son paragrafın içine sıkıştırılmış mutlu son pek hafızalarımız da hak ettiği yeri almaz.

Çocuklara uykudan önce okunan masalların da sonu hep iyidir, iyiler hep kazanır ama çocuklar masalların sonunu çoğunlukla dinleyemeden uyurlar, başka sefere sonunu belki duyarlar belki duyamazlar. Ama masal kahramanın başına gelenleri yaşayarak dinler çocuklar. O kahraman o olur!

Mutlu olmayı hak etmek için çok acı çekmeli, bedel ödemeliyiz, başımıza gelmeyen kalmamalı, mutlu olmak için zengin olmalıyız, başarılı olmalıyız, güzel, bakımlı, başarılı olursak, seviliriz ve takdir ediliriz, istediğimiz telefonu alabilirsek kendimizi değerli hissederiz. İyi notlar alırsak ailemiz bizi sever ve kabul eder. Çok küçükken öğreniriz; mutluğumuzu, sevgimizi koşullara bağlamayı. Bize okunan masallarda, izlediğimiz çizgi filmlerde, anne babalarımızın konuşmalarında, sözlerinde öğreniriz koşullu mutluluğu, koşullu sevgiyi… Öğrendiğimizi fark etmeden hipnoz olmuşçasına…

“İstediğim okulu kazanınca her şey süper olacak! Ailem beni çok sevecek ve gurur duyacak.” Kazanırız ama mutluluk bir hedef öteye gitmiştir.

“Çok para kazanmam lazım mutlu olmak için, mezun olunca iyi bir işe gireceğim ve istediğim her şeyi yapacağım”. Acaba bilir miyiz tam olarak ne istediğimizi? Mezun oluruz iyi bir işe gireriz ama yine mutluluk hedef değiştirir, ‘evlenince, çocuğum olunca, ev alınca…’

Koşullar, koşullar, gereklilikler, zaman, bana şöyle davranırsan seni severim, bana tek taş yüzük alırsan beni sevdiğini ve bana değer verdiğini anlarım…

Koşullar, koşullar, mutlu olmaktır aslında istediğimiz.

Belki de küçükken bilinçaltına ekilen negatif tohumlar, senaryolar nedeniyle bu kadar negatif düşünmemiz ve acı beklentimiz, koşullarımız var.

Başımıza olumsuz olayların gelebilme ihtimalini olumlu şeyler gelme ihtimalinden daha çok düşünüyoruz.

Söylenecek çok şey, sorulacak çok soru var…

Tüm koşulları kaldırdığımızda senden geriye kim kalır?

Koşulsuz sevmek, vermek nasıl bir duygudur? Adı nedir?

Koşulların olduğu yerde sözü edilen duygunun adı nedir?

Maddi sıkıntıları olan insanlar mutlu olabilirler mi? Dünya da maddi sıkıntı çeken ve mutlu olan bir insan bile yok mu?

Ana-babalar, insanı, insan beynini, çocukların dünyasını, onları büyütürken nelerin önemli olduğunu hiç bilmeden bu cesareti nereden alır?

Ciddi hastalıkları olan kişiler mutluluğu hangi kaynaktan alır?

Çok kilolu insanlar nasıl beğenilir ve onlar da aşık olurlar mı?

Eğer iyi bir yer kazanamazsam ailem kendine sevecek yeni evlat mı bulur?

Yüzükler, mücevherler, evler arabalar, çocuklar, eşimi bana, beni eşime ne kadar bağlar?

Tüm mücevherlerimi, marka kıyafetlerimi, son model telefonumu, TV’yi, internet’i ve dizileri bıraktığımda benden geriye kim kalır, ne kalır?

HEİDİ’den geriye sizde ne kalır?

Kim Kalır? Geriye ne kalır? Tüm kalıpları çıkardığımızda …..

Soruların size göre cevaplarını paylaşırsanız beni çok mutlu edersiniz…. (beni mutlu etmenin koşulu)

Sevgiyle

Psikolojik Danışman-Cinsel Terapist Dolunay Kadıoğlu
Erickson Koçu
dk@dolunaykadioglu.com
21.09.2011

İnsan Nereye Saklandı?

İnsan Nereye Saklandı? 150 150 dolunay

Adam önce kaç yıllık karısını sokak ortasında, herkesin gözü önünde silahla vurarak öldürüyor, sonra da kendini… Ve bunu biz 10 yaşlarında gürbüz bir erkek çocuğun ağzından öğreniyoruz televizyon haberlerinden.

Sevgili muhabir arkadaşlar olayı anlatması için görgü tanığı olan bu çocuğu seçmişler… Çocuğun sesi kulaklarımda “Adam kadının kafasına sıktı…” Yüzü gözümün önünde “ sanki çok keyifli bir macera filmi izlemiş gibi, keyifli ve neşeli…”

Sokaklarda öldürülmesi, dövülmesi, aşağılanması normalleşen kadınlarımızın sorunlarını mı, eşine bu kadar insafsızca kıyabilen adamın nasıl bu hala geldiğini mi, bu vahşeti sanki film anlatır gibi anlatan çocuğun ruh sağlığını mı, bu haberi bu kadar sorumsuzca haber yapan gazeteci arkadaşların habercilik anlayışını mı yoksa tüm bunları izleyen ve yaşadığı çaresizlik hissiyle ne yapacağını bilemeyen ben ve benim gibi insanların durumunu mu düşünsek ?

Biz hangi ara insanlığımızı kaybettik diye düşündüm, net bir tarih bulamadım. Bir gün de olmadı, uzun bir sürecin sonucunda oldu. Pek çok Avrupa ülkesinde MEDYA da cinayet, kaza gibi trajik olayların görüntülerinin bu kadar açık açık yayınlanması yasaktır. Haberlerde haber değeri taşıyan şey olaya ait bilgilerdir sadece… Kanlı canlı görüntüleri, çığlık sesleri değil, çünkü bilinir ki bu tür haberlerin görüntülerinin yayınlanması ya da dizilerde bu kadar vahşetin olması çoluk çocuk herkesi olumsuz etkiler. Alt beyin şiddet görüntülerini gördükçe, olayları dinledikçe şiddeti normalleştirir, duyarsızlaşma, yabancılaşma başlar, önce topluma sonra kendine…

Bu ne mi demek? Eğer bizler çocuklarımıza şiddetin, insanlığın bitişi olduğunu öğretmezsek, eğer bizler çocuklara sevgiyi, merhameti, şefkati, paylaşımı öğretmezsek, eğer bizler çocuklarımıza kadın erkek hepimizin eşit olduğunu, Tanrının hepimizi tam ve eşit sevdiğini, Tanrının sevgi demek olduğunu öğretmezsek, pek çok kadın, genç kız, çocuk ölmeye devam edecek ve insan kaybedecek demektir.

Çözüm önerilerimden bazılarına gelince (ruhsal, toplumsal, ekonomik, siyasal pek çok açısı olan bu konuda birkaç temel noktaya değinebileceğim sadece);

  • Habercilik anlayışımızın sorgulanması ve gerçekten “HABER” nedir? Haber kimin için yapılır? Haberleri yaparken istediğimiz sonuç tablosu nedir?” gibi pek çok etik ve ahlaki değerin sorgulanması ve yeni değerlerin oluşturulması çalışmalarının yapılması (Lütfen beni yanlış anlamayın, gazeteci değilim bu tür eğitimleri bilemeyebilirim, psikoloji kökenli ve insan üzerine çalışan biri olarak görüşlerimi paylaşıyorum, ortada gördüğüm büyük bir yanlış var, yazma nedenim budur).
  • Ana haber bültenlerine, bazı sabah ve gündüz programlarına da 7 yaş üstü uyarılarının konması.
  • İnsanların kendi değerlerini sorguladıkları çalışmalar yapılması, İNSAN çalıştayları, değerlerimiz konulu paneller, programlar yapılması, okullarda İNSAN dersinin müfredata yerleşmesi ve sevgi, şefkat, merhamet, adalet, hoşgörü, paylaşım, barış, dostluk, çalışkanlık, güven…vb değerlerin interaktif tekniklerle çocuklarımıza öğretilmesi.
  • Din Kültür ve Ahlak dersleri gibi çocuklarımıza dini ve insani değerlerin anlatıldığı derslerin içeriklerinin gözden geçirilmesi, bu derslerin içeriklerinin oyunlarla çocuklara aktarılması ve korku ve ceza temelli değil sevgi temelli olmaları.

Çok şey mi istiyorum? Aklımdan geçirip de yer yokluğundan yazamadığım istediklerimi duymadınız henüz… Bu güzel ülke için daha çok şey diliyorum ve talep ediyorum.

Çocuklarımıza öğretmenin ilk adımı, önce bunları kendimizin fark etmesi ve uygulamasından geçer bence, biz büyükler birazcık kendimizi sorgulasak mı acaba?

Benim değerlerim ne? Ben kendimi kendime tanıtacak olsam nasıl tanıtırım? Sevgiyi, şefkati, merhameti, neşeyi, yaşadığımı nasıl bilirim? Özde mi yoksa Sözde mi seviyorum? Her şeyin bir karşılığı olmalı mı, karşılıksız vermeyi, koşulsuz sevmeyi, takdir etmeyi biliyor muyum?

Adalet deyince ne anlıyorum? Kime göre neye göre adalet? Bağışlamak deyince neyi anlıyorum? Kendimi bağışlamam gereken konular var mı? Bağışlamanın, insanları hoş görmenin iyileştirici gücünü biliyor muyum?

İNSAN her an değişen, gelişen, büyüyen, mayasında sevgi olan sonsuz bir varlık… Bence bir ülkeyi kalkındırmanın ilk koşulu insana yatırım yapmaktan ve onu maddi, manevi yetiştirmekten geçer. Umarım ki en kısa zamanda, aileler evlatlarına yatırımın sadece okul ve kurs masraflarını karşılamak, üst baş almak, araba almaktan ibaret olmadığını algılarlar…

İNSAN’ ın saklandığı kendi içinden en kısa zamanda çıkması dileğimle…

Sevgiyle…