Yas

Yas 150 150 dolunay

Bir dostu, bir yakını, kardeşi, anne, baba, eşi, evladı… Sevdiklerimizi zamanlı ya da zamansız kaybetmek, insanı derinden sarsar… Hayatı, dini, varoluşu, yaşamı, ölümü sorgulatır çoğu zaman.

Zamansız, ani, hele ki genç ölümleri dayanmayı daha da zorlar.

Daha çok küçük yaşlarda tanışırız ölümle, bazen komşu teyze, bazen aileden biri, bazen anne, bazen baba, bazen de elimizde hareketsiz duran bir kuşla donakalırız.

Ölümü anlamanın o yaşlar için anlaşılır tarafı yoktur, büyüyünce de ölümün varlığını biliriz, kabul ise zaman alır biraz! Her şey gibi ölümün varlığı da öğretilir.

Küçükken bir canlı öldüğünde sorduğumuz sorular ve düşünceler; mezarda nefes alabiliyor mu, orada yemek yiyebilir mi, orası karanlık ve soğuk mu, hiç gelmeyecek mi, beni görebilir mi, duyabilir mi, geri gelsin istiyorum, nerede vb. sorulardır.

Gariptir ama sevdiğimiz birini aniden kaybettiğimizde yaşımız kaç olursa olsun sorduğumuz sorular küçüklük sorularımıza benzer. Bu sorulara ekler yapılır; “Ben bu kadar acı çekerken bu insanlar nasıl gülüyor, hayat nasıl devam edecek, yemek mi o ne, nasıl yiyebiliyorlar, gittiği yer nasıl bir yer, bizi unutacak mı, acım biter ve onu unutursam?” sorularına isyan ve öfke eklenir hele ki ölümle ilk kez karşılaşıyorsak…

Ölüm karşısında hepimiz ayrı tepkiler veririz, yakını kaybetmiş birine başsağlığı dilemek ve orada neler yaptığımız hayat dersi gibidir.
Başın sağ olsun demek zordur çoğu zaman, yürekten söylemek için biraz acı yaşamak ya da algılamak ve empati gerekir. Acıyı sadece yaşayan bilir evet ama acıyı algılayabilir ve anlayabiliriz. Ve en çok ihtiyaç olan da budur; anlamak ve beklemek.

Vefatlarda bir an önce hayata geri dönmemizi isteyen konu komşuya ve hayat çarkına isyan etmek ne kadar doğalsa hayatın devamı için yapılan tüm saçmalıklar ve ritüeller de o kadar doğaldır aslında… Her şeyin saçmalığı ve boşluğu, anlamını yitirmişliği… Hayatın o anda donup kalması!

Aslında yapılması gereken acıyı yaşayıp hafiflemesine izin vermektir. Yas’ı YAS gibi tumak, ağlamak, isyan etmek, pişmanlıkları fark etmek, hesaplaşmaları yapmak, insanlara kızmak, kalmak vb. İyi olmaya çalışmadan duygularımızı dışarı çıkarmak ve akmasına izin vermek.

Yasına tutan insanlara karşı saygılı olmak, sadece yanlarında olduğumuzu hissettirmek en büyük destektir. Yürekten sarmak, sarmalamak, ağlarken beklemek, sakince onunla kalmak…

Zaman her şeyin ilacıdır derler… Öyledir mutlaka… Her şeyi zamanında yaşarsak akıp gider her şey, acıyı baskılamadan gitmesine izin verirsek, acının azalması kaçınılmazdır. Acının azalması sevdiğimiz, kaybettiğimiz kişiyi unutacağımız anlamına gelmez, onunla yaşanan tüm anılar bizimle beraberdir. En güzel hazinedir onlar, dilediğimiz an hatırlarız, hayat devam üzerine kurgulanmış bir sistem, hayatta kalmak ve mutlu olmak üzerine… Acıyı yaşayıp geçmesine izin vermek de hayatta kalmanın bir yoludur aslında. Acıdan sonra kabul hafifletir insanı.

Son dönemde çok acı var ülkemizde, çok genç kaybımız var, pek çok evde yas ve acı…

Sevdiklerinizin yaslarına şahitlik ediyorsanız ya da siz yaşıyorsanız;

Acının çıkmasına izin verin ve eğer süreç çok uzarsa ki ortalama bir buçuk iki ayı geçerse lütfen bir ruh sağlığı uzmanından travma tedavisi için destek almak konusunda farkındalıklı olun.