tatil

Deniz bilgesi

Deniz bilgesi 150 150 dolunay

Tatil için yeni yerlere gittiğinizde yeni yerlerle birlikte yeni insanlar tanıma şansınız oluyor. Bugün dünya tatlısı kendisi “koca bir dünya” olan bir insanla tanıştım, İzmir Karaburun’da… Erol Serçe, Serçe Erol, benim için Erol amca… 76 yaşında, balıkçı ama lafta değil özde balıkçı, has balıkçı, hayatı denizlerde geçmiş, ülkenin tüm denizlerini, balıklarını bilen, dünyada balıkçılık nasıl yapılıyor, bizim ülkemizde nasıl yapılıyor, sorgulayan, çözüm önerilerini her an üretebilen, Türkiye’de “Denizcilik Bakanlığı” şart diyen, doğaya, insana aşık, sevgi dolu, neşeli, mütevazi, alçakgönüllü, gönlü bol, gözü tok mu tok, hani parayla satın alınamayacak insanlar vardır ya onlardan, deneyimlerini paylaşmayı seven bir insan Erol amca.

O konuşuyor biz dinliyoruz daha çok anlatsın istiyoruz hayatını, deneyimlerini, hayata dair farkettiklerini… Erol amca gibi Ulu Çınarlar çok kolay karşınıza çıkmıyor. Çünkü o kadar sıradan o kadar kendilerini silip yaşıyorlar ki “ben burdayım” demiyorlar. Şanslıysanız bir gün gittiğiniz bir otelde, lokantada karşınıza çıkıyorlar, hayatınıza derinden dokunup, İnsan’a dair umudunuzu besliyorlar. Biliyorum ki ülkemde çokkkk Erol amca var! Ve bu ülke onlara çok şey borçlu! Ve bu ülke bu insan gibi İnsan’lar sayesinde ayakta kalıyor…

Zor bir hayatı olmuş Erol amcanın, 1936 doğumlu, Türkiye’nin farklı yerlerinde yaşamış ve hemen hemen her yeri gezmiş özellikle denizle bağlantılı heryeri… Gençlik yıllarının bir kısmı İstanbul’da geçmiş, şimdiki İstanbul’u hiç ama hiç beğenmiyor… “Kabadayılık, delikanlılıktı eski İstanbul’da, şimdi öyle değil artık bozuldu” diyor. Tüm ailesini kaybetmiş, mal varlıkları yerindeyken sıfırı tüketmiş ailesi, Erol amcaya bir şey kalmamış ve hiç evlenmemiş… Yaşadığı olaylar çoğu insanın başından geçen olaylara çok benziyor, mal-mülk kavgaları, akraba sorunları, kuyu kazmalar ve entrikalar… Çok tanıdık ama onu farklı yapan yaşadığı olaylarla ilgili olaylara bakış açısı!

İşte burada Erol amcanın farkı ortaya çıkıyor ve ardı ardına bilgece sözlerini dökmeye başlıyor:

“Acılarımı yanımda taşımam ben diyor, benim yaşadıklarımı başka biri yaşasaydı dayanamazdı herhalde…” O konuştukça içimden diyorum ki, karşımda bir bilge var, yaşamış ve öğrenmiş şimdide paylaşıyor ve öğretiyor…

Tüm denizleri gezmiş, balıklarla ilgili bilgiler veriyor, hangi balık nerede olur, yumurta bırakmaya nereye hangi mevsimde gider, hangi balık ne zaman tutulur… bilmediğim pek çok balık ismi geçiyor, O konuştukça bir kez daha farkediyoruz ki; balık bilgimiz de, üç tarafı denizlerle çevrili bu ülkede denize dair bilgimiz de yetersiz.

O konuşurken aklımdan o an farkettiğim şeyler geçiyor; Bir konudan bahsederken “derya deniz” deriz ya… Yani ucu bucağı yok, sonsuz…

”Deniz” böyle bir konu aslında… Ucu bucağı olmayan , kenarında yaşayan insanları bile korkutmuş ürkütmüş, sonsuzluk hissi uyandırmış! Ancak denize aşık insanlar onu tanımaya, onda maceralar yaşamaya denizde ömürlerini geçirmeye cesaret etmişler… Ona aşık ona sevdalı insanlar…

Erol amca gibiler… Eski denizciler, denize saygılı, denize sevdalı ve deniz bilgesi insanlar…

Erol amca anlatıyor biz huşu içinde dinliyoruz onu; “45’lerde İzmir’e geldim, 85 yılında Karaburun’a, balıkçılık yaptım,… 96’da Ata’yı buldum, kaldım burada. Ata’yı anlatıyor uzun uzun…(Ata’nın Yeri: Karaburun’da bir pansiyon ve Ata da işletmecisi. Ata’ya ve ailesine olan sevgisi gözlerinden belli ve çok kıymetli onun için) Ata’lar benim ailem oldu. Benim kimsem yok ama sizler varsınız, çok geniş bir ailem var.”

Kışın okullarda öğrencilere gönüllü olarak balıkçılık eğitimleri veriyormuş. Olta nasıl tutulur, balıkçılıkta nelere dikkat etmek gerekir…Yeni nesile bilgisini aktarmak istiyor bu Koca Çınar deniz bilgesi. Belinde disk kayması olmuş ve gözünde de görmeyle ilgili sorunu var ama çok az konuşuyor bu konudan… Şikayeti kendi bedeniyle ilgili değil Erol amcanın… Şikayeti, trol balıkçığı yapan denizin dibini kazan ve balıkların yaşama alanlarını bozan, denizden çok kendilerini düşünen balıkçılarla ilgili… Bunlar geldi buraya, balık neredeyse bitti burada…

Şikayet ediyor etmesine ama hemen çözümler üretiyor ülkenin denizcilik politikalarıyla ilgili, balık çiftlikleriyle ilgili, sorundan çok çözüme odaklı konuşuyor… Hayatın içinde öğrenmiş tüm bunları, çözüme odaklılık/kişisel gelişim/takım olma… gibi eğitimleri almamış yani… yaşamın içinde öğrenmiş O!

“Ben 1 TL’yle de günümü geçirebilirim 1 triyonla da, ikisini de yapmayı bilirim, ikisiyle de mutlu olmayı da… Stresi, nefreti, kini aklıma getirecek olsam yaşayamam, beynimle gönlüm arasında değerlendiririm ve içime almam” diyor ve bilgece bir söz ediveriyor bu bilge çınar;

“ Zenginlik dediğin gönül zenginliğindir,
en büyük zenginlik ise erdemi taksim etmesini bilmektir,
yarin yanağından gayrisi de ortağımdır.” diyor.

Sevgili Erol amca seni tanımak ne büyük bir zenginlik benim için sözle anlatamam ve senin gibi Bilgeler ne büyük zenginlik ülkem için… Umarım ki trollerle ilgili, denizden çok kendilerini düşünen balıkçılıkla ilgili yani 3 tarafı denizlerle çevrili ülkemizde denizcilikle ilgili dilediğin çalışmalar yapılır. Denizin kıymetini bilen, yaşadığı, ekmek yediği ve koşulsuzca veren bu denizi seven ve koruyan denizciler, balıkçılar yetişir.

Dilerim ki; bu deniz daha çok Erol amcalar yetiştirir… Erol amcayla ilgili anlatacak ne çok şey var daha, o anlatıyor devam ediyor ve her bir cümlesi ayrı bir değer. Onunla sohbet etmek isteyenlere gönül kapısı hep açık… ve onun dediği gibi “yine gelin gönlümün üstünde yeriniz var”…

Belki sizin de karşınıza çıkar bir gün Erol amca’lardan biri, belki bir tarlada, belki bir köy kahvesinde, belki bir otobüste yan koltukta… Kim bilir?

İyi tatiller

İyi tatiller 150 150 dolunay

Çocukluğumda okulların kapanmasının içimde yarattığı heyecanı her okullar kapanışında yeniden hatırlarım sanki… Saat çalmadan uyanmanın, yatakta keyif yapmanın, istediğim kıyafetleri giymenin, dilediğimde kitap okumanın ve akşam ezanına kadar dışarıda oynamanın keyfi bir başkaydı.

Zamane çocukları benden daha mı şanslı yoksa daha mı şanssız bilemiyorum ama bildiğim bir şey var ki benim çocukluğumun tatilleri pek güzel ve özgürdü! Galiba yaşadığımız ve içinden geçtiğimiz zaman/dönem bunu gerektiriyor ki evebeyler artık daha kontrolcü, kuralcı ve disiplinli. Aslına bakarsanız “zaman kötü” hikayesini çocukluğumundan ben de hatırlıyorum. Kirlenme ve kötüleşme hızını arttıran zaman mı yoksa insan mı yoksa zamane insanı mı?

“Eskiden” ya da ”bizim zamanımızda” ile başlayan cümleleri pek “tasvip etmemekle!” birlikte yine de bu kez kullanacağım; bizim zamanımızda karneye pek önem verilmezdi. Aileler çocuklarının sınıf içindeki başarısını, notlarını, sınıfta en çalışkan kim, kimin çocuğu kimin çocuğundan daha iyi notlar alıyor… gibi konuları bilmezlerdi bile…

Çocukların arasında kavga çıktığında “Çocuktur bu olur, çocuktur unuturlar”denirdi… Gerçektenden kavga bile etsek kısa süre sonra barışır hiçbir şey olmamış gibi devam ederdik. Ailelerimiz de bizim yüzümüzden küçüçük olaylardan dolayı birbirlerini kırmamış olurlardı…

Doğada, sokaklarda çok zaman geçirdiğimizden olsa gerek, dizlerimizdeki, kollarımızdaki yaralar hiç kapanmazdı yine de şikayet etmezdik. Oyuncaklarımızı doğadaki malzemelerden (çamur, ağaç, taşlar, bazen çöpler) yapardık. İşte bu yüzden annelerimizden çok azarlar, bağırmalar işitirdik. Yine de oynamaya devam ederdik geç saatlere kadar.

Ahhh o günler… diyelim ve bugünlere dönelim.

Okullar her haziran ayında olduğu gibi yine tatile girdi. Öğrencilerle birlikte velileri de karne heyecanı sardı. Karne notu yüksek olan öğrenciler ve velileri sevinirken düşük not alan öğrenciler buruk bir sevinçle tatile başlıyorlar. Düşük karne notu alan öğrencilerin velilerinin çocuklarına yaklaşımı onların derslerden tamamen soğumalarına bile neden olabilir. Aşağılayıcı tavır ve davranışlar, kızmak ya da hiç ilgilenmemek çocuk üzerinde olumsuz etkiye neden olur. Çocuğun öz değer algısı, başarıya verdiği anlam velilerin çocuklarına yaklaşım modeliyle şekillenir. Eğer çocuğunuzun karne notu düşükse bunda velilerin yıl içindeki davranışlarının da payı büyüktür. Çocuk eğitiminde çok söylenen şey “Ne ekerseniz onu biçersiniz!”dir. Yani çocuklarınıza davranışlarınızın ve yaklaşımlarınızın sonuçlarını çocuklarınızın üzerinde görürsünüz!

Çocuğunuzun karne notu düşükse bu sonuçdaki sorumluluğunuzu kabul edin ve çocuğunuzu koşulsuz sevdiğinizi hatırlayın. Onunla birlikte notlarını düzeltmek için neler yapabileceğinizi sakince konuşun. Eğer kendi hayatınızda da düşük notlar ya da karneler varsa kendinizden örnek verin ve nasıl düzelttiğinizi ya da düzeltemediğinizi anlatın. Kendi çocukluğunuzda ailenizin size nasıl davranmasını isterdiniz, hangi davranışlar hoşunuza giderdi hangileri sizde hiç işe yaramazdı? Bunları hatırlayın.

Karne sadece derslere verilen notlar değildir. Çocuğunuza verdiğiniz değere, sevgiye de verilen notlardır. “Düşük not alırsan seni sevmem ya da komşunun çocuğu senden daha iyi karne getirmiş, sen ne kadar tembel ve düşüncesizsin”… gibi davranışlar çocuğunuz üzerinde olumsuz etkiye neden olur. Onu sevdiğinizi her fırsatta söyleyin. Onu dinleyin ve anlamaya çalışın.

Yaz tatilinin amacının tatil olduğunu, çocukların arkadaşlarıyla oynamasının, spor yapmasının, keyifli ve eğlenceli zaman geçirmelerinin onların zihinsel, bedensel ve duygusal gelişim sürecinde çok önemli olduğunu hatırlayın. Yaz tatilinde verilen ödevleri yapmaları konusunda onları çok zorlamadan, esnek planlarla günlük ya da haftalık zaman dilimleri halinde bunların yapılmasına destek olun. Yazın bol bol kitap okumaları, ilgi duydukları sosyal etkinliklere ya da hobilere yönlenmelerine yardım edin. Hobiler kişinin kendini keşfetmesine ve tanımasına destek olur. Bir yıl boyunca çocuğunuza yeterince zaman ayıramadıysanız birlikte bol bol kaliteli zaman geçirin.

Unutmayın ki bir çocuğunun en çok ihtiyacı ailesini birarada görmek, birlikte eğlenmek, sohbet etmek ve hep birlikte keyifli zaman geçirmektir.

Tüm çocuklara, ailelere ve hep çocuk olanlara iyi tatiller…