sevmek

Seven erkek evlenmeden dokunmaz

Seven erkek evlenmeden dokunmaz 150 150 dolunay

Her zamanki gibi bir sorudan yola çıkarak ‘Seven erkek’ yazısını kaleme aldım ya da o beni….

Geçenlerde yazar bir arkadaşım bir soru sordu:

– Seven erkek evlenmeden dokunmaz düşüncesi doğru mu?

‘Seven erkek’ diye tekrarladı zihnim, seven erkek ne yapmaz ki!

Seven erkeğin sevdiği için her şeyi yapabileceğini böyle bir hakkı ya da sorumluluğu olduğunu bize ne zaman öğrettiler?

Her şeyi ama her şeyi…

Seven erkek sever de döver de diyen,
Ya benimsin ya kara toprağın diyen,
Öldürebilecek kadar seven erkek,
Sevdiğinden kıyafete karışan, engelleyen erkek,
Kadınsın evinde oturucaksın çocuğumuzu büyüteceksin diyen erkek,
Kadını mülk, bekareti tapu zanneden erkek,

***

Aslı’sı için dağları delen Kerem,
Sevdiğine, kendine yakışanı sen bilirsin diyen,
Seni sevmek beni büyütüyor, çoğalıyorum seninle diyen,
Seninle birlikte tüm zorlukları aşarız diyen erkek,

‘Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın, vebalimsin.

Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın’ diyen Bedri Rahmi kadar kadını sahiplenen erkek…

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
Bütün iş Tahir’le Zühre olabilmekte
Yani yürekte… diyerek aşkın birliğine atıfta bulan Nazım gibi erkek,

Hepsi erkek, hepsi insan… Şimdi buradan en baştaki soruya baktığımda ‘Seven erkek dokunmaz değil mi? sorusunun cevabı daha net geliyor bana.

Seven erkek bulunduğu bilince, yetiştiriliş tarzına, inancına, ihtiyacına göre; sevgiye, aşka, cinselliğe verdiği anlama göre kendine yakışan ne ise onu yapar. Bunun aynısı seven kadın için de geçerlidir.

‘Seven erkek evlenmeden dokunmaz’a inanırsak ya da beklentimiz bu olursa ‘sevmek dokunmaktır’ cümlesini nereye koyacağız? Sevmek karşılıklı dokunulunca,  hissedilince güzeldir. Galiba aslolan karşılıklı onayla, rızayla dokunmaktır.

Biz kadınlar ‘seven erkek dokunmaz’a inanır ve bu inancı beslersek ve ‘bana dokunmak istiyor, kendini tutamıyor, demek ki beni sevmiyor’ gibi genellemelere gidersek kendi tapumuzu kendi ellerimizle erkeklere vermiş oluruz gibi geliyor bana.

Sizce?

Sevgi ne ola ki!

Sevgi ne ola ki! 150 150 dolunay

Sevgi, hepimizin dilindedir;
“seni çok seviyorum, lütfen beni bırakma” deriz,
“sana araba alayım lütfen beni sev “ deriz,
“sevdiğim için vurdum, öldürdüm” deriz,
“seven insan kıskanır” deriz,
“sigara içmeyi çok seviyorum” deriz,
“sevdiğimden dövdüm” deriz,
“dersini iyi çalış sınıfını geç, yoksa seni sevmem” deriz,
“beni seviyorsan değişirsin” deriz,
“onu çok sevdiğimden intihar ettim” deriz… deriz de deriz… Ağzımızdan çıkan sevgi söylevleri ateşlidir, tutkuludur, acı kokar biraz.
Bugünlerde yeniden düşünür oldum SEVGİ üzerine. Tanımlamakta zorlandım. Tanımını var ZANnettiğim ama net bir tanımı olmayan bir haldi Sevgi. İçimdeki sorular görünür oldu, sesi duyulur oldu; Sevgi koşul koyar mı? Sevgi acı verir mi? Sevgi sınır koyar mı? Sevgi yasaklar mı? Sevgi parayla satın alınır mı? Sevgi cana kıyar mı? Sevgi nedir? Koşulsuz sevgi var mıdır gerçekten? Sevgi ne ola ki? Sevgi, sevgi… kulağımda dönüyor biraz, özüm yine soruyor;
Gerçek sevgi nasıl yaşanır? Hangi haller sevgi halleridir? Tam olarak koşulsuz sevgiyi yaşamak nasıl ola ki? Sevginin duygu halleri nasıldır?
Sevgi pek çok duyguyla karıştırılır, şefkatle, merhametle, acımakla, kıskançlıkla, …
Sevgi ve korku ise asla karıştırılmaz, korkunun olduğu yerde sevgi yoktur, sevginin var olduğu yerde de korkudan zerre bile yoktur.
İnsan doğduğu zaman kalbinde sevgiyle doğar, koşulsuz saf sevgiyle, bundandır yeni doğan bebekleri, çocukları sevişimiz, bundandır hep onlarla zaman geçirmek isteyişimiz. Sevgiye özlemimizdendir.
Sevgi ‘varlığın’ kendisidir, Sevgiyi doğuştan kalbimize mühürlü getiririz. Sevgi kalbimizdeki elmastır. Yaşadıkça, hayatı deneyimledikçe, ailelerimizden, öğretmenlerimizden yani çevremizden diğer duyguları kaydederiz. Korkuyu, kuşkuyu, güvenmemeyi, alay etmeyi, ayrımcılığı, dünyanın tehlikeli ve zor bir yer olduğunu, çok ama çok çalışmamız gerektiğini, paranın çok zor kazanıldığını, hak edenin hakkını alamadığını… daha pek çok zehirli, çamurlu inanç ‘elmas’ın çevresini kaplamaya başlar. Çocuk büyüdükçe dünyaya o çamurlu, kirli yerden bakmaya başlar, özündeki saf elması hatırlamaksızın. Yani koşulsuz sevgiyi unutur, koşullar dünyasına ayak uydurur. Ama elmas elmastır, koşullar, korkular, kısıtlı inançlar kalktığında o orada bizi en güzel haliyle kapsar.
Sevgi bir hediyedir fiyat etiketi olmayan. Karşılıksız vermenin adıdır sevgi. Karşılıksız, koşulsuz, özgürce vermektir sevgi. Sevgiyi en çok doğada görür insan, çiçekte, yaprakta, toprakta, kuşta, … en çok kendine doğada yaklaşır insan. Doğa bize hep karşılıksız verir ondan olsa gerek. Aynı bir ağaç gibi, çiçek gibi… Bir ağaç gölgesini herkese verir, iyi kötü ayırt etmez, çiçek her durumda açar, kokusunu herkese verir, güneş her durumda doğar, bugün canım istemiyor demez.
Sevgi sadece verir, o geri almakla ilgili hiçbir fikre sahip değildir. Bu geri almaz demek değildir. Hiçbir şey elde etme niyeti olmadan verdiğinde, bu zihninden bile geçmediğinde verdiğinin kat be katını alır.
Sevgi, insanların zaaflarını, zayıf yönlerini kabul etmektir. İnsanları olduğu gibi görmek ve sevmektir. Sevmek çok duru, temiz, çok serin bir hal olsa gerek diyor içim. Sevgi özgürdür. “Sen bilirsin” der!
Sevgi, insanın kendisini sevmesiyle başlar, kendini sevmek, kendine değer vermek,
Kötü not alsam da, işimde başarısız olsam da, parasız pulsuz olsam da, kötü şeyler yapsam da, hesapsız kitapsız sevmeli insan kendini, koşulsuz… Kendini sevmeden başka birini sevmek mümkün müdür?
İçim diyor ki; korku bitiyor, her insan kendi elmasını keşfediyor, fark ediyor, sevginin kapılarını açıyor.
Sevginin her korkuyu, olayı dönüştürme, değiştirme gücünü, kudretini keşfediyor.
Hoş geldin Sevgi ne çok özlemişim seni, hoş geldin…