psikolog

“İki Yıldır Evliyiz, İlişkiye Giremiyoruz!”

“İki Yıldır Evliyiz, İlişkiye Giremiyoruz!” 150 150 dolunay

“Eşimle 2 yıldır evliyiz, severek evlendik, yıllardır birbirimizi tanıyorduk ve çok seviyorduk, ilk gece birlikte olmayı denediğimizde hiç bilmediğim bir yönümle karşılaştım, eşime izin veremiyordum, bacaklarımı kapatıp, onu ittim ve hala itiyorum, sanki o an bambaşka biri oluyorum. Günlerce, aylarca denedik olmadı, ben bu sorunun ne olduğunu bile anlamadım uzun süre, dünyada tek ilişkiye giremeyen kadın benim zannettim. Bir kadın olarak görevimi yapamıyordum ve hep ezik hissediyordum kendimi, eşim ise hiç üstüme gelmedi ve hep çözülür dedi…”

  1. yüzyılda Türkiye’de  100 kadından en az 40’ının yaşadığı vajinismus sorununda kendini tek zannetmek beni bayağı düşündürdü.

Sordum; “Cinsellikle ilgili ilk kez kiminle konuştunuz?, Cinsel bilgiler ya da sohbet anlamında…”

Cevap beni şaşırtmadı; “Eşimle. 30 yaşımda evlendim ve o güne kadar cinsellikle ilgili kimseye bir şey sormadım, dinlemedim, merak etmedim de. Komşuların konuştuğunu hatırlarım ama ben özellikle bir şey sormadım. Eşimden öğrenmenin daha uygun olacağını düşündüm, ama galiba geç kalmışım….”

Erkekleri cinsel konularda bilgili sanıyoruz

Erkeklerin cinsel konularda en doğruyu bildiğini ve bu konularda eğitimci gibi olduklarını zannetmek herhalde sadece bizim gibi toplumlara has bir özellik olsa gerek!

Ülkemizde cinsel eğitim yokken, çocuklar kulaktan duyma bilgilerle cinselliği yaşıyorken, aileler çocuklarının cinsel konularda hiç konuşmamalarına namus ve terbiye diyorken, bu tür cinsel sağlık sorunları ve HIV/AIDS, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, ergen gebelikleri gibi daha ağır vakalar yaşanmaya devam edecek demektir.

Vajinismus, kadının cinsel ilişkiye izin verememesiyken, erkeklerde de kaygı ve heyecana bağlı olarak cinsel ilişkiyi gerçekleştirememe ya da girişten hemen sonra ereksiyon kaybı, boşalma gibi cinsel işlev bozuklukları ülkemizde azımsanmayacak kadar çoktur.

Sorunun kökeni psikolojiktir

Sorun kadın kaynaklı da olsa erkek kaynaklı da olsa kökeni tamamen psikolojiktir.

Psikolojik demek ne demektir? Çoğunuzun bunu anlamadığını “Ben deli miyim?” dediğini çok duyuyorum.

Psikoloji, yani ruhsal tarafımız, bizi insan yapan tarafımızdır. İnsan fizyolojik ve psikolojik bir varlıktır. Ve fizyoloji psikolojiyi, psikoloji fizyolojiyi etkiler.

Cinsellikle ilgili yanlış bilgiler, korkular ve abartılı düşünceler, cinsel eğitimin yetersizliği, suçluluk, ayıp, günah duyguları, ilk geceyle ilgili bilgisiz ve bilinçsiz olmak, penisin girişi anında “acı çekme”, “aşırı kanama” olacağına dair korkular kadının bilinçaltına olumsuz bir şekilde yerleşir ve vajinismus sorununu oluşturur.

Yine aynı şekilde, cinsellikle ilgili yanlış bilgiler, korkular ve abartılı düşünceler, cinsel eğitimin yetersizliği, suçluluk, ayıp, günah duyguları, dinin korku temelli verilmesi ilk geceyle ilgili bilgisiz ve bilinçsiz olmak, “Acaba ilk gecede yeterince sertleşecek mi, ilişkiyi yapabilecek miyim, zarı delebilecek miyim?” gibi korkular da erkeğin yaşadığı ereksiyon sorunlarını oluşturur. Psikolojik dediğimiz de tam olarak budur.

Çözümünde cinsel terapinin tek bilimsel ve en etkin yol olmasının nedeni de budur.

Yaşanan cinsel sorun ne olursa olsun kökeninde çoğunlukla yukarıda bahsettiklerim vardır ve aslında çözüm de kolaydır.

Bize aktarılan kulaktan dolma- duyma tüm bilgileri sorgulamak, cinsellikle ilgili doğru bilgileri edinmek, kendimize ve karşı cinsiyete saygı duymak, kendimizi sevmek, çok değerli olduğumuzu fark etmek ve doğru yerlerden destek almak….

Söylemesi ve yazması kolay…Umarım inanması ve uygulaması da kolay olur.

Sevgiyle…

Evlilik mi? Evcilik mi?

Evlilik mi? Evcilik mi? 150 150 dolunay

Scott Peck, Aşk’ı tanımlarken; “Bizi evlilik boyunduruğuna sokmak için genlerimizin oynadığı bir oyun” demiş. Mecnun ise Leyla’ya “Yüzbinlerce yarama şifasın, ama hastalığım da sensin” demiş.

Aklımız erdiğinden beri çevremiz tarafından bir gün evleneceğimiz ve çocuk sahibi olacağımız bize söylenir. Evcilik ile başlar evlilik hazırlıkları…

Evlenmek ve çocuk dünyaya getirmek değişmez bir kanundur sanki ama kimse bize evlilikle ilgili eş seçimiyle ilgili ya da çocuk büyütmenin yollarıyla ilgili nelere dikkat etmemiz gerektiğini söylemez. Aşık olmak, sevmek yeterli midir evlenmek için, yeterliyse neden boşanmalar oluyor? Ülkemizde her iki evlilikten biri boşanmayla sonuçlanıyorsa bir yerde bir şeyler yanlış gidiyor demektir.

Anne babalarımızın ya da anneannelerimizin evliliğe bakışlarıyla son dönemde evlenen çiftlerin evliliğe bakışları birbirine taban tabana zıt. Büyüklerimiz “iyi günde kötü günde birlikteyiz” ve “kol kırılır yen içinde kalır” derken yeni nesil daha evlenirken “olmazsa boşanırız” , “benden değerli ve önemli kimse yok” demektedirler. En ufak sorunlarda bile boşanmayı çözüm olarak görmektedirler. Bazıları evcilik oyunu zanneder evlilik okulunu!

Eğer niyetiniz kendinizi keşfetmekse, insan olma yolculuğunda ilerlemekse, olgunlaşmak ve büyümekse en iyi okul evliliktir…

Yaşadığınız sorunlar karşısında şikayet etmek yerine, bakış açınızı değiştirmek, “Bu sorun bana ne kazandırdı? Ne öğrendim?”, “Beni anlamıyor” yerine “Kendimi nasıl ifade edebilirim?” diye sormak, ilişkinizi olumlu yönde ilerletir. Öğrenecek ve kazanacak çok şey var aslında ilişkilerimizden.

Evleneceğiniz kişiyle konuşabilmek, sohbet edebilmek, birbirinize saygı duymak çok önemlidir. Ortak zevklerinizin olması, birlikte zaman geçirmekten keyif almanız ama birbirinize yalnız kalmak içinde fırsatlar yaratmanız ilişkinizi rahatlatır, sağlamlaştırır. Ömürlük ilişkiler için eşlerin kendi keyif aldıkları şeyleri yapmaya devam etmeleri tavsiye edilir.

En önemli konulardan biri de ilk gecedir. Evlenmeden önce ilk gece ve aile planlaması yöntemleri hakkında bilgi sahibi olmak mutlu bir cinsel yaşam konusunda çiftleri destekleyecektir. İlk geceye gereğinden çok önem vermek, yanlış bilgilere sahip olmak, korkmak, endişelenmek olumsuz sonuçlara neden olabilir. Ör: Kadınlarda vajinismus, ağrılı cinsel ilişki, erkeklerde ereksiyon sorunları gibi…

Her iki taraf için de önemli olan ilk cinsel birliktelik, karşılıklı sevgi ve hoşgörüyle rahatça yaşanabilir. İletişimi doğru kurmak, kendimizi karşı tarafa doğru ifade edebilmek ve dinleyebilmek, kaygılarımızı, meraklarımızı paylaşabilmek, birbirimizi keşfederken sabırlı ve sakin olmak bu süreçte çiftlere yardımcı olur.

Evlilik pek çok yeni kimlik oluşumu demektir. Eş, gelin, damat, ev kadını… Tüm bu yeni kimlikler bir anda kişilerin hayatına girdiğinde dengeleri kurmakta zorlanmaları ve bocalamaları doğaldır. Çevremizden öğrendiklerimizle ve gördüklerimizle bu yeni rollere adapte olmaya çalışıyoruz.

Çiftlerin evlendikten sonra uymakta zorlandıkları ve en çok kavga ettikleri konulardan biri de ailelerdir. Bilmeniz gerekir ki evlendikten sonra ikinizin ailesi çekirdek ailenizdir ve bu aile içinde yaşananlar ikiniz arasında kalmalıdır, annelere babalara evinizle ilgili bilgi aktarmak, kavgalarınızı yansıtmak uzun vadede evliliğinize zarar verir. Ayrıca her ailenin kültür ve yapısı farklı olabilir, bu yüzden eşinizin ailesini kendi ailenizle kıyaslamamanız gerekir.

Evlililkte maddiyat da önemlidir tabii ki… Bütçeyi birlikte yapmanız her ay gelir gider dengenizi konuşmanız, birbirinize bu konuda açık olmanız ailenizin maddi refahını sağlar.

Evlilik uzun bir yolculuktur. Bu yolculukta çiftler her mevsimi yaşayabilir. Önemli olan bu mevsimleri birlikte sevgi ve saygıyla geçebilmektir.

“Sorunsuz çift sorunludur” demişti bir hocam. Farklı iki ailede yetişen farklı iki insan, farklı iki cinsiyet aynı eve girdiklerinde sorun çıkmaması imkansızdır. Önemli olan sorunun çıkması değil sorunun çözümünde doğru ve etkin yöntemler kullanmaktır.

Her sorun kendi çözümünü yaratır, bazen kolay bazen zordur çözümü bulmak. Ama mutlaka çözümü vardır. Evliliklerde yaşanılan zorluklar eşler görmeyi bilirlerse çok şey kazandırır. Eğer yardıma ihtiyaçları varsa da bunu dile getirebilmeli ve uzmanlardan destek alabilmelidirler.

Çiftler sorun yaşadıkları süreci lehlerine çevirmeyi bilirlerse birbirlerine sevgileri ve bağlılıkları artar. İnsanın değişmez olduğu çok eski bir hikaye, artık biliyoruz ki insan istedikten sonra değişebilir, ancak kendi isterse kendini değiştirebilir başka biri onu değiştiremez. Evcilik oyunundan Evlilik okuluna, “Ben”den “Biz”e giden yolda Sevgi, Neşe, Dostluk, Sağlık, Bolluk, Paylaşım ve Farkındalık hep Sizlerle olsun…

Sevgiyle Kalın…

Gelin Gerdeğe Girer, Şimdi Nereye Gider?

Gelin Gerdeğe Girer, Şimdi Nereye Gider? 150 150 dolunay

“Gelin gerdeğe girer, eşiyle tam ilişkiye gerecekken ağlamaya başlar.

Eşi şaşırır, ne olduğunu anlayamaz ve sorar; “Ne oldu, yanlış bir şey mi yaptım?”
Kadın ağlayarak kapının üstünde aslı duran baltayı gösterir ve der ki “Biz şimdi ilişkiye girersek, bu ilişkiden gebe kalırsam, çocuğumuz olursa ve bu kapının altından geçerken o balta çocuğumun kafasına düşerse ve ölürse, ben ne yaparım o zaman? Nasıl dayanırım bu acıya?” Yaşayamam o zaman.”
Biraz komik geldi hepimize değil mi? Kadın biraz abartmış dedik… Evet biraz fazla abartmış…
Peki sizin gelecekle ilgili kaygılandığınız ve hatta bu kaygıyı abarttığınız hiçbir konu yok mu?
Şimdi kısa bir süreliğine hayal edin lütfen…
Zihinlerimizi görüntüleyebilen bir makine olsaydı ve herkes birbirinin zihnini ve kendi zihninden geçenleri 5 dakikalığına ayna gibi görebilseydi… İş arkadaşlarımızla, patronumuzla, eşimizle ilgili düşünceleriniz, tanıdık tanımadık insanlarla ilgili yargılarımız, kaygılarımız, korkularımız…
Zihnimizden geçen tüm düşünceleri ve senaryoları film gibi izlediğimizi düşünün. Birazcık utandık ve kızardık, birazcık korktuk galiba…
Bir kısmı duygusal komedi, bir kısmı bilim kurgu, bir kısmı kırmızı noktalı, bir kısmı ise gerilim ve korku filmi gibi değil mi?
Zihnimizden geçenler çoğu zaman negatif oluyor, yargılarla ve yorumlarla dolu… Bilmediğimiz pek çok şeyle ilgili kaygılanıyoruz.
İşte senaryolarımızdan bazıları…

“Bu adam beni gerçekten seviyor mu? Onu seviyorum, o da beni seviyor görünüyor da … Ya sonra, iki yıl sonra beni hala sevecek mi? Beni aldatırsa ne yaparım, hayatım biter. Şu kadın ona çok alıcı gözle bakıyor ya….”
“Çocuk istiyorum ya olmazsa, hiç çocuğumun olmamasından korkuyorum, aslında olursa da korkuyorum, onun hastalandığını ya da başına bir şey geldiğini düşünemiyorum bile, dayanamam” (Gerdeğe giren gelinin hikayesine benzer geldi mi size?)
“Anne-babamı kaybetmekten çok korkuyorum, onlar olmadan ben yaşayamam, şu anda genç sayılırlar ama ya sonra onlar benden önce ölecek. Bunu düşünmeye bile dayanamıyorum.”
“Ben çok salak ve geri zekalıyım bir işi başaramadım herkes terfi aldı, performansları çok iyi ben yapamadım, salak ben…Önümüzdeki ayda yapamayacağım.”
Dayanamayıp 5 dakika dolmadan kapatıyorum ekranı. Gördüğümüz gibi çoğumuzun zihni çok kirli.
Anda kalmayı ve zihnimizden geçenleri fark etmeyi, dönüştürmeyi öğrenmeyi hepimiz adına diliyorum.
Çünkü kendimize ne söylersek o oluruz. Zihnimizden geçen şeyler ekrana yansıdıkları gibi gerçek olmaya aday olaylar. Neye odaklanırsak ondan sonuç alırız. Odağımız olumlu ise sonucumuz olumlu olur. Diğer türlü ne mi olur? Hasta oluruz. Adını saymak istemediğim bir ton hastalıkla uğraşır dururuz. Zihnimizden geçen senaryoların gerçek olma ihtimalide cabası…
Kiminle konuşsanız ya geçmiş ya da gelecekte yaşıyor. Çoğunlukla da şikayet ediyoruz her şeyden…
– Araban çok güzelmiş!
– Sağol ama bir üst modelini almayı istiyordum o daha iyi!”
– Tahlil sonuçların iyi çıkmış gözün aydın!
– Evet ama 6 ay sonra yine yaptıracağım o kötü çıkabilir, o zaman ne yaparım”
– Eviniz hayırlı olsun!
-Sağol ama çok büyük, temizlemesi çok zor!”
Oysaki ANda yani şu anda çoğunlukla hiçbir sorunumuz yok! Yukardaki diyaloglara “Şu anda bir sorununuz var mı?” sorusunu eklersek cevap çoğunlukla “YOK” olacaktır.

Lütfen FARK EDELİM çoğunlukla şu ANda yani ŞİMDİde çok iyiyiz, çok şükür! VE tek bir gerçek var o da ŞİMDİ! Ne geçmiş var ne gelecek!

Ve bilelim ki ŞİMDİde ne ekersek gelecekte onu toplarız!

Derin bir nefes alın ve ŞİMDİ’yi hissedin.

ŞİMDİ, hemen ŞİMDİ…..

Psikolojik Danışman-Cinsel Terapist Dolunay Kadıoğlu

Erickson Koçu
dk@dolunaykadioglu.com

Düşlerinize Uyanın

Düşlerinize Uyanın 150 150 dolunay

Yaşam akıp giderken bizler yaşamın içinde hep bir şeyleri yetiştirmeye çalışıyor ve çoğunlukla bir şeylerin hep eksik kaldığı duygusunu yaşıyoruz.
Bu koşuşturma içinde hayatımızı anlamlandırmayı, mutlu ve başarılı olmayı deniyoruz. Başarı, mutluluk koçluğun temel çalışma konularından… Mutluluğu her birimiz farklı şeylerde arıyoruz, bazen tatile çıkmak, bazen bir araba satın almak, bazen bir arkadaşımızla birlikte olmak…. İçsel mutluluğumuzu tam olarak nasıl yaşayacağımız ya da mutluluğu yaşamın her anına nasıl taşıyacağımız ve dengeli yaşama sanatını nasıl yaratacağımız konusunda kafamız karışıyor bazen. Başarıyı bazılarımız para kazanmak olarak, bazılarımız, sınavları geçmek olarak, bazılarımızsa dengede kalmak olarak tanımlıyoruz.

Çocuklarımızla, eşimizle, arkadaşlarımızla olan ilişkilerimizde, sıkışıyoruz, çaresiz kalıyoruz, bazen bir adım önümüzü göremez oluyoruz. Yaşamda fırsatlar çıkıyor önümüze, aynı anda 2, 3 fırsat çıkıyor ve karar veremiyoruz hangi kapıyı seçeceğimize, bazen de hiç fırsat yokmuş gibi….Bazen bir şeyi hayatımıza getirmeyi çok isteriz çabalarız onun için, uğraşırız olmaz, yeniden deneriz, yeniden ve yeniden….Farklı bir şeyler yapsak olacaktır da nedir o farklı, denememiş yol….

Koçluk; tüm bu durumlarda etkili sorularla ve uygun tekniklerle göremediğimiz ya da farkında olmadığımız noktalarla ilgili cevap bulmamıza yardımcı olurken aynı zamanda dengeli bir yaşam oluşturmamıza, hayat yolculuğumuzu eğlenceli kılmamızı da destekler.

Tam olarak ne istiyorum?

İstediğimin gerçekleştiğine tam olarak nasıl emin olacağım?

Benim için değeri ne?

Amacıma ulaşırsam eğer;

Kimler bundan etkilenecek ve herkes için anlamı ne?
Bu hedefi gerçekleştirmek benim için neden önemli?
Bu hayal nasıl başarılabilir? Nasıl gerçekleşir?
Atılması gereken adımlar nelerdir?
Bu adımlar nerede ve nasıl atılmalıdır?

Koçluk, vizyon ve misyonumuzu fark etmemize, ne istediğimizi kendimize cesurca sormamıza, cevabını duymamız için içsel sesimizin volümünü açmamızı destekler. Bu süreçte, kendi potansiyelimize uyanırken, yaratıcılığımızın ortaya çıkmasına ve ona nasıl ulaşacağımızla ilgili eylem adımları oluşturmamıza, hedefler koymamıza yardımcı olan, tüm dünyada son dönemde etkin olarak kullanılan bir paylaşım ve yardım sürecidir. Bu konuda eğitim almış uzmanlar, Koçlar tarafından uygulanır.

.

Ve hayallerimiz….Çocukken ya da gençken rahatça kurabildiğimiz sanki yaşarmış gibi, dilediğimiz gibi…..
Bize ne yaptılar, ne oldu da hayallerimizi bıraktık? Ne zaman yerleşti hayal etme korkusu? Kim yaptı bunu bize….

Hayal kırıklığına uğramamak için bıraktık tüm hayallerimizi arkamızda….”hayal kurma hayal kırıklığına uğrarsın” “çok gülme ağlarsın” “kötüye hazırlan ki iyi olursa sevinirsin”…gibi gibi pek çok düşünce ve inanç virüsü yerleştirdik beynimize….

Koçluk sürecinde, hayal etmeyi, hedefler koymayı, kendimize dair bir yolculuğa çıkmayı deneyimleriz. Ve bu yolculuk kendimizle ilgili pek çok hediye sunar bize….

Düşlerinizi gerçekleştirmek istiyorsanız, uyanın!

Psk.Danş.Dolunay Kadıoğlu
Erickson Koçu

İnfertilite Tedavisinde Psikolojik Destek

İnfertilite Tedavisinde Psikolojik Destek 150 150 dolunay

“Ben gökyüzünü taşıyan kadınım
Gökkuşağı gözlerimden geçer
Güneş rahmime yol alır
Düşüncelerim bulutlara karışır
Ama söyleyeceklerimi henüz söylemedim………”
İstenilen, arzulanan bir şeyin olmaması insan hayatında stres yaratır, hele konu çocuksa….
İnfertilite yani kısırlık tedavisinde eşler arasında en çok kadında stres ve diğer olumsuz etkiler daha fazla görülüyor.
Kadın olmak pek çok rolü, kimliği ve toplumsal süreçleri beraberinde getirir. Yaşadığı yer dünyanın neresinde olursa olsun tüm toplumlarda bir kadının en önemli rolü “annelik”tir. Bu nedenle doğurmamış kadın “yarım kadın, eksik kadın, ezik kadın…” olarak hisseder kendini bu da çok ağır bir yüktür.
Türkiye de uzun yıllardır tüp bebek sürecindeki çiftlere psikolojik destek veren bir terapist olarak söyleyebilirim ki bizim kadınlarımız bu konuyla ilgili yükün çoğunu taşıyorlar.
Kadınlarımız, annelik kimliğini giyemediği için kendilerini asla tam bir kadın gibi hissedemiyorlar ve çocukluktan beri yüklenen tüm değerlerin altında kalmış hissediyorlar. Çocuk sahibi olmakta yaşanan güçlük ve mücadele tüm kimlikleri arasındaki dengeyi bozuyor ve zarar veriyor.
İş yerinde bile kendilerini başarılı hissedemeyebiliyor ya da arkadaşları arasında ve ailesinde eziklik duygusu yaşayabiliyorlar.
Tüm bu nedenlerle infertillite tedavisine gelen çift duygusal yüklerle başlar sürece. İnfertilite tedavisindeki herkes duygusal inişler ve çıkışlar yaşayabilir. İlaçların etkisi ve yaşanılan sorunun psikolojik yansımaları duygu dünyasındaki dengesizliklere neden olabilir ki bu da oldukça normal tepkilerdir.
İnfertilitenin nedeni fizyolojik olabileceği gibi psikolojik kökenli de olabilir ama nedeni ne olursa olsun, tedavinin bir ayağı da psikolojik destektir çünkü tedavide kullanılan ilaçlar ve süreç başlı başına stres faktörüdür.
İnfertilite tedavisinin uzun süren, pahalı bir tedavi olması ve tedavinin nasıl sonuçlanacağının belirsiz olması, toplumsal baskılar, tedavi sürecini eşler için duygusal açıdan daha zor bir hale getirmektedir.
Tedavi sürecinde eşler, kendilerini dönem dönem veya sürekli olarak kötü hissedebilirler. Sık ağlama ve umutsuzluk, yorgunluk, huzursuzluk ve aşırı kaygılı olma, suçluluk ve değersizlik duyguları, öfke ve kızgınlık duyguları, çevreden kopma, cinsel istek ve ilgi bozuklukları, uyku ve iştah bozuklukları, tedavinin başarısı konusuna aşırı yoğunlaşma ve bu konularda aşırı endişeli olma gibi süreçler yaşayabilirler.
Psikolojik danışmanlık sürecinde psikolojik danışman; tedavi sürecinizin her adımında neler yaşabileceğiniz ve çözüm yollarını ve duygularınızı sizlerle paylaşacaktır.
Tedaviyi ve sonrasını rahat ve huzurlu geçiren çiftlerin, sorun yaşayan çiftlere göre tedavide başarı şansının daha yüksek olduğu yapılan çalışmalarla kanıtlanmıştır.
Siz ne kadar rahatsanız bedeniniz de rahattır ve tüp bebek tedavisinde rahat bir ruh ve beden en güzel yardımcılarımızdır.
Dileklerinizin gerçekleşmesi dileğimle,
Sevgiyle,