kaygı

Ya olursa…

Ya olursa… 150 150 dolunay

Kontrol edemediğimiz kaygılar

Son yıllarda en çok yaşanan ve hayatı kabusa çeviren sorunların başında, kontrol edemediğimiz kaygılarımız geliyor. Kontrolümüzün dışındaki olaylara, durumlara, aşırı anlam yükleyip düşünerek kontrol etmeye çalışıyoruz ki bedenlerimiz kaygıdan yanıyor. Yarınla ilgili endişeler, ya olursalar, nasıl dayanırızlar, kabul edemeyizler, yaşayamayızlar, kalp çarpıntıları, nefes alamamalar… Kaygı bozukluğu çocuklarda ve ergenlerde bile ruh ve beden sağlıklarını sallayacak kadar görülmeye başlandı.

Negatif senaryolar bedenimizin enerjisini sömürüyor

Ne olacak bu ülkenin haliyle başlayan kaygılı düşünceler, ne olacak bu dünyanın haline kadar uzanırken, anne babamı kaybedersem yaşayamlara, ya hiç çocuğum olmazsalara,…vb sonu gelmez karamsarlık ve negatif senaryolar aslında çoğumuzun içini karartmaktan, bedenimizin enerjisini sömürmekten başka bir işe yaramıyor.

Yaşanılan olaylara rahat ve sakin yaklaşabilenlere gamsız, duyarsız gibi eleştiriler gelebilirken, kaygılı olmak ve endişeli konuşmak, olayları hep şikayet ve kaygıyla olumsuz senaryoları anlatmak, ahlar vahlar ise pek moda bu aralar.

Kaygıyı en üst düzeyde yaşamak yarardan çok zarar verir

Kaygılı olma modası ve yaşadığımız durumlarla ilgili olumsuz tespitler yapmak galiba kişilere bir şey yapıyor hissi veriyor! Yaşanılan sorunları çok ciddiye alan insanlar kaygılanmalı, paniklemeli gibi beklentiler var galiba! Eğer öyleyse açıkça söylemek lazım ki; yaşadığımız olaylarla ilgili hep olumsuz konuşmak, çözümsüz tartışmalar yapmak, kaygıyı en üst düzey yaşamak, kişiye de, duruma da yarardan çok zarar verir.

Yaşanılan ya da yaşanması ihtimal dahilinde olan olay ne kadar kabul edilemez görünse de tam olmadan ne yaşayacağını bilemezsin. Bu süreçte, ya şöyle olursa ya böyle olursa vb.düşünceler kişiyi AN’dan koparıp senaryonun, varsayımın göbeğine bırakır ve olay henüz başınıza gelmeden gelmiş gibi bedeniniz reaksiyon gösterir. Ör: Yeniden kriz geçirirsem, ya nefes alamazsam ne yaparım derken bile geçirilen krize dair sıkıntılar bedende hissedilmeye başlanır.

Geçmişte olanlar ve gelecekte olacaklar bizi sıkıştırır

Kaygıyı kontrol etmenin en temel yolu düşünceleri farketmek ve peşlerinden gitmemeye dayanıyor. Senoryaların dışında durabilmek, AN’da kalmak ve nefes almak ….Örneğin; Ya hasta olursam, kanser olursam bana kim bakar gibi düşünceleri farkettiğinde kendine ‘şu anda nasılsın?’ sorusunu sor. Cevap çoğunlukla ‘iyiyim’ olacaktır’. AN’da çoğunlukla pek bir sorunumuz yok, geçmişte olanlar ve gelecekte olacaklar yani senaryolar bizi sıkıştırır ve kaygıyı arttırır.

Bedenimize ve ruhumuza iyi gelen şeyleri yapalım

Düşünceleri, duyguları fark etmeyi ve kontrol etmeyi öğrenmek, bedenimize ve ruhumuza iyi gelen şeyleri yapmak, sağlıklı beslenmek, sağlıklı düşünmek, farkındalıklı nefes almayı deneyimlemek, kendimize, topluma katkı verebileceğimiz hedefler koyup onlara ulaşmak için çalışmak ve olaylar karşısında daha sakin olmaya çalışmak, kaygılarını kontrol etmenin en güzel yolları.

Ne yaşarsak yaşayalım bilmeliyiz ki; umut hep var, nefes aldıkça, çaba devam ettikçe, kendimizi keşfetmeye devam ettikçe, fark ettikçe…

Gelin Gerdeğe Girer, Şimdi Nereye Gider?

Gelin Gerdeğe Girer, Şimdi Nereye Gider? 150 150 dolunay

“Gelin gerdeğe girer, eşiyle tam ilişkiye gerecekken ağlamaya başlar.

Eşi şaşırır, ne olduğunu anlayamaz ve sorar; “Ne oldu, yanlış bir şey mi yaptım?”
Kadın ağlayarak kapının üstünde aslı duran baltayı gösterir ve der ki “Biz şimdi ilişkiye girersek, bu ilişkiden gebe kalırsam, çocuğumuz olursa ve bu kapının altından geçerken o balta çocuğumun kafasına düşerse ve ölürse, ben ne yaparım o zaman? Nasıl dayanırım bu acıya?” Yaşayamam o zaman.”
Biraz komik geldi hepimize değil mi? Kadın biraz abartmış dedik… Evet biraz fazla abartmış…
Peki sizin gelecekle ilgili kaygılandığınız ve hatta bu kaygıyı abarttığınız hiçbir konu yok mu?
Şimdi kısa bir süreliğine hayal edin lütfen…
Zihinlerimizi görüntüleyebilen bir makine olsaydı ve herkes birbirinin zihnini ve kendi zihninden geçenleri 5 dakikalığına ayna gibi görebilseydi… İş arkadaşlarımızla, patronumuzla, eşimizle ilgili düşünceleriniz, tanıdık tanımadık insanlarla ilgili yargılarımız, kaygılarımız, korkularımız…
Zihnimizden geçen tüm düşünceleri ve senaryoları film gibi izlediğimizi düşünün. Birazcık utandık ve kızardık, birazcık korktuk galiba…
Bir kısmı duygusal komedi, bir kısmı bilim kurgu, bir kısmı kırmızı noktalı, bir kısmı ise gerilim ve korku filmi gibi değil mi?
Zihnimizden geçenler çoğu zaman negatif oluyor, yargılarla ve yorumlarla dolu… Bilmediğimiz pek çok şeyle ilgili kaygılanıyoruz.
İşte senaryolarımızdan bazıları…

“Bu adam beni gerçekten seviyor mu? Onu seviyorum, o da beni seviyor görünüyor da … Ya sonra, iki yıl sonra beni hala sevecek mi? Beni aldatırsa ne yaparım, hayatım biter. Şu kadın ona çok alıcı gözle bakıyor ya….”
“Çocuk istiyorum ya olmazsa, hiç çocuğumun olmamasından korkuyorum, aslında olursa da korkuyorum, onun hastalandığını ya da başına bir şey geldiğini düşünemiyorum bile, dayanamam” (Gerdeğe giren gelinin hikayesine benzer geldi mi size?)
“Anne-babamı kaybetmekten çok korkuyorum, onlar olmadan ben yaşayamam, şu anda genç sayılırlar ama ya sonra onlar benden önce ölecek. Bunu düşünmeye bile dayanamıyorum.”
“Ben çok salak ve geri zekalıyım bir işi başaramadım herkes terfi aldı, performansları çok iyi ben yapamadım, salak ben…Önümüzdeki ayda yapamayacağım.”
Dayanamayıp 5 dakika dolmadan kapatıyorum ekranı. Gördüğümüz gibi çoğumuzun zihni çok kirli.
Anda kalmayı ve zihnimizden geçenleri fark etmeyi, dönüştürmeyi öğrenmeyi hepimiz adına diliyorum.
Çünkü kendimize ne söylersek o oluruz. Zihnimizden geçen şeyler ekrana yansıdıkları gibi gerçek olmaya aday olaylar. Neye odaklanırsak ondan sonuç alırız. Odağımız olumlu ise sonucumuz olumlu olur. Diğer türlü ne mi olur? Hasta oluruz. Adını saymak istemediğim bir ton hastalıkla uğraşır dururuz. Zihnimizden geçen senaryoların gerçek olma ihtimalide cabası…
Kiminle konuşsanız ya geçmiş ya da gelecekte yaşıyor. Çoğunlukla da şikayet ediyoruz her şeyden…
– Araban çok güzelmiş!
– Sağol ama bir üst modelini almayı istiyordum o daha iyi!”
– Tahlil sonuçların iyi çıkmış gözün aydın!
– Evet ama 6 ay sonra yine yaptıracağım o kötü çıkabilir, o zaman ne yaparım”
– Eviniz hayırlı olsun!
-Sağol ama çok büyük, temizlemesi çok zor!”
Oysaki ANda yani şu anda çoğunlukla hiçbir sorunumuz yok! Yukardaki diyaloglara “Şu anda bir sorununuz var mı?” sorusunu eklersek cevap çoğunlukla “YOK” olacaktır.

Lütfen FARK EDELİM çoğunlukla şu ANda yani ŞİMDİde çok iyiyiz, çok şükür! VE tek bir gerçek var o da ŞİMDİ! Ne geçmiş var ne gelecek!

Ve bilelim ki ŞİMDİde ne ekersek gelecekte onu toplarız!

Derin bir nefes alın ve ŞİMDİ’yi hissedin.

ŞİMDİ, hemen ŞİMDİ…..

Psikolojik Danışman-Cinsel Terapist Dolunay Kadıoğlu

Erickson Koçu
dk@dolunaykadioglu.com