kadın

Çocuksuzluk

Çocuksuzluk 150 150 dolunay

Çocuk sahibi olmak toplumdan topluma değişmekle birlikte bizim ülkemizde aile olmak için olmazsa olmaz kabul edilen KABULlerdendir.

Kız çocuğu doğar, büyür, evlenir ve doğurur!

Evlenmezse evde kalmış kız, doğuramazsa kısır kadın olur!

Evde kalan erkek kavramı yoktur ya da kısır adam!

Yüklerin çoğu kadının omzundadır bu ülkede, çocuk sahibi olamama nedeni erkekden bile kaynaklansa kadından bilinir ve çoğu kadın da bunu otamatik kabul eder.

Taşığını RAHİM, doğurmasa bile onu anne yapar, eşine, ailesine, topluma annelik yapar.

Çocuk sahibi olmakta yaşanan güçlük ve mücadele çiftin özellikle de kadının tüm kimlikleri arasındaki dengeyi bozar. İş yerinde bile kendini başarılı hissedemeyebilir, arkadaşlar ve aile arasında eziklik, değersizlik, duygusu yaşayabilir.

Çift eğer çocuk sahibi olmak için tüp bebek yöntemine karar verirse tedavinin pek çok aşaması kadın üzerinden yürütüldüğünden kadın psiko-sosyal etkilere daha çok maruz kalır.

İnfertillite tedavisine gelen çift tedaviye duygusal yüklerle başlar. İnfertilite tedavisindeki çoğu çift özellikle de kadınlar duygusal inişler ve çıkışlar yaşayabilir. İlaçların etkisi ve yaşanılan sorunun psikolojik yansımaları duygu dünyasındaki dengesizliklere neden olabilir ki bu da oldukça normal dalgalanmalardır.

İnfertilite tedavisinin uzun süren, pahalı bir tedavi olması ve tedavinin nasıl sonuçlanacağının belirsiz olması, toplumsal baskılar, tedavi sürecini eşler için duygusal açıdan daha zor bir hale getirmektedir.

Tedavi sürecinde eşler kendilerini dönem dönem veya sürekli olarak kötü hissedebilirler. Sık ağlama ve umutsuzluk, yorgunluk, huzursuzluk ve aşırı kaygılı olma, suçluluk ve değersizlik duyguları, öfke ve kızgınlık duyguları, çevreden kopma, cinsel istek ve ilgi bozuklukları, uyku ve iştah bozuklukları, tedavinin başarısı konusuna aşırı yoğunlaşma ve bu konularda aşırı endişeli olma,…vb süreçler yaşayabilirler.

Tedavi dönemi öncesinde ve tedavi sürecinde psikolojk destek çiftin rahatlamasını sağlar ve tedavinin başarı oranını artır. Psikolojik danışmanlık sürecinde psikolojik danışman; tedavi sürecinin her adımında neler yaşanabileceği ve çözüm yollarıyla ilgili bilgileri paylaşır. Psikolojik destek sürecinde; stresle baş etmenin yolları, kaygıyı azaltma, tedaviyi, ilaçların bedensel ve ruhsal etkilerini fark etmelerini, dengenin yeniden sağlanması için yapılabilecekleri, depresyonu kontrol etme, tıbbi tedaviler sürecinde yaşanan hayal kırıklıklarını, suçluluk, değersizlik ve başarısızlık duygularının değiştirilmesi, eşlerin birbirlerini daha iyi anlamaları ve destek olmaları, olumlu düşünme, rahat ve huzurlu olmak için neler yapılabileceği gibi konularda psikolojik destek seanslarında çalışılan konulardandır.

Tedaviyi ve sonrasını rahat ve huzurlu geçiren çiftlerin tedaviyi gergin, stresli ve sorun yaşayan çiftlere göre tedaviden olumlu sonuç alma ihtimallerinin daha yüksek olduğu yapılan çalışmalarla kanıtlanmıştır. Çift ne kadar rahat ve dengedeyse, zihin, ruh ve beden de o kadar rahattır.

Tüp bebek tedavisinde kontrol edilebilir zihin, inanan kalp, kabul eden beden ve birbirine destek çift, tedavinin en güçlü yardımcılarıdır.

 

Doğum sonrası evlilik hayatı

Doğum sonrası evlilik hayatı 150 150 dolunay

Eş 1

Eşim gebelik ve doğumdan önce istekli bir kadındı. Keyif alırdı ve arzuluydu, kendimi çok şanslı hissederdim. Gebe kaldığı an itibariyle eşim gitti de sanki onun yerine bambaşka bir kadın geldi; tedirgin, gergin, isteksiz, bana sapıkmışım gibi bakan ve hatta bunu söyleyen. Evde hep bir gerginlik var.

Eş 2

Bebeğimiz 1 yaşına geldi ve bence artık cinsel yaşamımız normalleşmeli, gebelikten önce haftada en az 3 kez cinselliğimizi yaşardık şimdi ise ayda bir kez yaşayabiliyoruz. O da benim ısrarım ve duygu sömürümle oluyor. Bazen kavga ediyoruz ve günlerce birbirimize tavır yapıyoruz. Eskisi gibi olalım istiyorum. Doğumdan sonraki hayata alışamadım.

Eş 3

Oğlumuzun doğumuyla birlikte kendimi hiç önemsenmiyor hissediyorum. Eşim sadece oğlanla ilgileniyor, onun gazı, uykusu, emmesi, bezi, maması, ağlaması… Ben yokum sanki! Yoo haksızlık etmeyeyim, “Ali, oğlanın maması bitti gelirken al, bezi bitti al, biberonu getir!”

Eş 4

Doğumdan sonra cinsel hayatımız tam kabus oldu. Ayda yılda bir kez oluyor ve ben kendimi eşime tecavüz ediyor gibi hissediyorum. Gebelik döneminde bir kaç kez başka kadınlarla kaçamaklarım oldu ve eşim birini tesadüfen öğrendi ve neredeyse boşanıyorduk. O günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı sanki. Ben onu çok seviyorum ama o bana düşman sanki. Çok mutlu olacağımız günler olmalı bu günler ama kabus gibi.

Gebelik ve doğum sonrasına bir de erkek tarafından bakalım istedim.

Erkeklerin çoğu gebeliği yaşayan, doğum yapan eşlerini anlamaya çalışsalar da tam olarak anlayamayabilirler.

Çoğu erkeğe göre ‘gebelik döneminde de doğumdan kısa süre sonra da cinsellik yaşanabilmelidir çünkü bu temel bir ihtiyaçtır. Ve eğer eşiyle bunu yaşayamıyorsa aldatmak kaçınılmazdır. (Eşine sadık, gebelikte ve doğumda onu anlamaya ve desteğe çalışan erkekleri bu grubun dışında tuttuğumu belirtmek isterim.)

Erkeklerin, gebelik ya da doğumdan önce eşi kendisiyle nasıl ilgileniyorsa o şekilde ilgilenmeye devam etmesi gibi bir beklentileri olabiliyor. Kadının kesilen ya da azalan ilgilisini tam olarak anlayamayabiliyorlar. Bu da bazen eşlerini aldatmak için kılıf olabiliyor. Eşler bu durumu öğrenirse yine anlayamayabiliyorlar, bun da bu kadar takılacak ne var ki, ihtiyaçtı, tek gecelikti, duygu yoktu!

Kadın içinse gebelikte ve loğusalıkta her an duygu her şey duygu oysa ki! Kadınlar gebelik de ve doğumdan sonraki dönemde bedenindeki hormonal değişimleri ve ruhsal dünyasındaki değişimleri anlamakta zorlanmakta ve bazen loğusalık depresyonu yaşayabilmektedir. Daha çok da çevresi tarafından anlaşılmamak, gebeyken ya da doğumda yaşadığı korkular, kaygılar, travmalar, eş aldatması, ailesel sorunlar kaynaklı loğusalık depresyonu yaşarlar. Bu dönemde sevgi, şevkat ve ilgi ihtiyaçları artar.

Fark etmek gerekir ki; gebelik ve doğum kolay evreler değildir. Evlilik için büyük eşiklerdir. Birbirini seven ve destekleyen çiftler bu eşiği zorlanmakla birlikte daha kolay aşarlar. Sevgiyle ilgili sorun yaşayan, birbirini anlamaktan uzak çiftler ise bu eşiği aşmakta çok zorlanırlar ve bazen de bu eşikte kalırlar yani boşanırlar.

Gebelik ve doğum sonrası evlilik yaşamı ile ilgili bilgi sahibi olmak, farkındalıklı olmak ve olası çözüm yollarını çalıştırmak, sevginin ve şefkatin gücüyle bu dönemin daha kolay atlatılamasına yardım eder.

Üçüncü şahıslar

Üçüncü şahıslar 150 150 dolunay

İlişkilerde dönem dönem bazen de her dönem yaşanan sorunlardan biri 3. şahıslarla ilgili konulardır.

Çiftle beraber yaşamayan ama karaltıları, gölgeleri hep onlarla olan, kavgalara, küslüklere neden olan 3. şahıslar kimdir?

Diyalog 1

Kadın: Ahmet’i benden daha çok önemsiyorsun, birlikte az zaman geçirebiliyoruz zaten, benle geçireceğin zamandan çalıp onunla zaman geçiriyorsun. Beni hiç önemsemiyorsun. Ayrıca bu Ahmet bence işe yaramazın teki, hiç hoşlanmıyorum!

Erkek: Saçmalıyorsun, o benim en iyi arkadaşım ve onunla zaman geçirmek de en doğal hakkım. Sen ayrısın o ayrı benim için kıyaslaman saçma!

Diyalog 2

Erkek: Bıktım senin eski erkek arkadaşlarının arayıp durmasından. Sen evli bir kadınsın ve eskiden dost olmaz bunu anla artık ve bir daha o adamın ne adını an ne de telefonu aç.

Kadın: Saçmalıyorsun. O benim eski erkek arkadaşım ama artık arkadaşım. Ben seninle evliyim onunla değil. Neden onunla arkadaşlığımı bitireceğim ki, bu devirde arkadaş bulmak kolay mı?

Diyologlar tanıdık geldi mi?

İlişkilerde çiftin birbirini kontrol etmeye çalıştığı, sözünü dinletmeye çalıştığı ve tamamen değiştirmeye çalıştığı konulardan biridir 3. şahıslar konusu!

Evliyken ya da bir ilişki yaşarken önemsenmek isteriz, söylediğimiz şeyin yapılmasını isteriz, sadece bizle görüşsün, bizim hoşlanmadığımız kişilerle görüşmesin isteriz. Bu yapılmadığında ya da karşı çıkıldığında ise kıyametler kopar ilişkide; beni sevmiyorsun demek ki, ya ben ya o, boşanıcağım senden, gibi tehdit cümlelerini cömertçe savururuz!

Oysaki sağlıklı ilişkilere, sağlıklı çiftlere baktığımızda şöyle bir tablo görürüz:

  • ‘Biz’ alanıyla birlikte ‘ben’ alanını da besleyen çiftlerdir. Yani birbirlerine etkin zaman ayırırken kendilerinin yapmak keyif aldıkları alanları da beslerler. Örn: Arkadaşlarıyla zaman geçirmek, spor, müzik, kitap, yoga….
  • Evlenmeden önceki insanlarla yaşakları ilişkilerin onları bugünki ilişkiye hazırladığını, büyüttüğünü bilirler ve geçmiş yaşamlarını kabul ederler.
  • Eski erkek/kız arkadaşla ilgili konuların adı üzerinde eski olduğunu ve bu insanlara arkadaş kalıp kalmamanın bireysel tercihler olduğunu bilirler.
  • Birbirlerine yeterince ilgi ve sevgi gösterdikleri için 3. şahısları kavgakonusu yapmaya gerek duymazlar.

Her ilişkinin sağlıkla ve sağlıklı yaşanması dileğimle….

İkili ilişkiler

İkili ilişkiler 150 150 dolunay

Kadın ve erkek insanın varoluş hikayesinden bugüne iki zıt kutup iki farklı varlık… Bu zıtlığın ve farklılığın onun yaradılışından, kimyasından geldiğini bilmemiz bu durumu kabul edip uyumlandığımız anlamına gelmiyor. Eğer böyle olsaydı kadın ve erkek arasındaki sorunlar en aza inerdi. Ancak ilişkilerde yaşanan zorluklar kadın ve erkeğin farklı olduğunu bilmemize rağmen bazen çiftleri çaresiz bırakabilmekte.

Kadın ve erkeğin doğasında hem birbiriyle olma hem de bu oluşta birbiriyle ilgili kabulsüzlükler, zorluklar, yargılar ve koşullar var. Erkeklerle kadınların düşünme şekillerinde, yapısal özelliklerinde, yetiştirilişinde farklılıklar var. Tüm bu farklılıklarla bir araya gelen kadın ve erkek karşısındakini kendine benzetmeye çalışıyor. İnsan, kendisi dışındaki düşünce ve davranış farklılıkları çoğunlukla yadırgar ve değiştirmeye çalışır.

Kadının/erkeğin kafasındaki erkekle/kadınla ilgili ya da ilişkiyle ilgili şemalarla erkeğin/kadının kafasındaki şemalarla uyuşursa maksimumda iyi bir ilişki, uyuşmadığında ise zor bir ilişki yaşanır.

Kadın ve erkek birbirine çoğunlukla koşullar, beklentiler, talepler ve kişisel doğrular dünyasından bakıyor. İlişkilerde karşılıklı beklentiler, talepler ve kişisel doğrular var. Her birey kendi beklentisinden ve ihtiyacından ilişkiye bakıyor, oradan davranıyor ve beklentisini doyuracak davranışlar bekliyor.

Benim istediğim gibi davran/konuş/giyin…
Maddi olarak yeterli mi, evi var mı, arabası var mı kariyeri var mı vb…
Cinselliği yaşamam ya da cinsellik olmadan olmaz.
Sadece benimle görüşeceksin, arkadaşlarını, aileni daha az gör.
Örneğin çiftten biri için günde 3 ya 4 kez konuşmak, haber almak ve vermek önemli ve ilişki içinde olduğunun kanıtı olurken, diğeri için günde 1 ya da iki günde bir konuşmak ya da görüşmek yeterli geliyorsa beklentiler karşılanmamış olduğu için hayal kırıklıkları, kuşkular, kurgular ve kavgalar başlıyor.

Aile ve İlişki Terapisi’nin en önemli bilim insanlarından olan Virgina Satır’ın “İnsan Yaratmak” kitabından bir bölüm ne demek istediğimizi en iyi şekilde anlatıyor:

‘Bir insana hem çok yakın yaşayıp hem de zaman içinde sevmediğiniz davranışlarına maruz kalmamanız mümkün değildir. Bu, birçok kimse için acı verici bir hayal kırıklığının başlangıç yeridir. Hayal kırıklığına uğramış birçok kişi bana şunu der: Evlenene kadar birini tam olarak tanıyamazsınız. Böyle kusur bulma yarışında insanlar boş hayallere kapılabilirler. Bir kadın şöyle diyebilir: Çok fazla içiyor ama evlendikten sonra onu o kadar seveceğim ki, içmeyecek.

İki insanın aile olarak yaşaması çok zordur, bunu başarmak ise size çok şey kazandırır. Başarısız bir ticari iş berbat olabilir. Ben bir evliliğin de bir tür şirket olduğunu düşünürüm. Başarılı olup olmaması, organizasyona bağlıdır, ‘nasıl’ işletildiğine ve yönetildiğine.’

Virginia Satır’ın sözlerinden esinlenerek sormak isterim, siz kendi ilişkinizin yıllık bilançosunu çıkarıyor musunuz? Çıkan sonuca göre önlemler alabiliyor musunuz?

Kulağıma yabancı geldi! Bununla beraber inanıyorum ki bir ilişkiyi daha iyi taşıyacak yol bu bilanço işinden geçiyor. Bu konuya bir sonraki yazıda devam etmek dileğiyle…

Seven erkek evlenmeden dokunmaz

Seven erkek evlenmeden dokunmaz 150 150 dolunay

Her zamanki gibi bir sorudan yola çıkarak ‘Seven erkek’ yazısını kaleme aldım ya da o beni….

Geçenlerde yazar bir arkadaşım bir soru sordu:

– Seven erkek evlenmeden dokunmaz düşüncesi doğru mu?

‘Seven erkek’ diye tekrarladı zihnim, seven erkek ne yapmaz ki!

Seven erkeğin sevdiği için her şeyi yapabileceğini böyle bir hakkı ya da sorumluluğu olduğunu bize ne zaman öğrettiler?

Her şeyi ama her şeyi…

Seven erkek sever de döver de diyen,
Ya benimsin ya kara toprağın diyen,
Öldürebilecek kadar seven erkek,
Sevdiğinden kıyafete karışan, engelleyen erkek,
Kadınsın evinde oturucaksın çocuğumuzu büyüteceksin diyen erkek,
Kadını mülk, bekareti tapu zanneden erkek,

***

Aslı’sı için dağları delen Kerem,
Sevdiğine, kendine yakışanı sen bilirsin diyen,
Seni sevmek beni büyütüyor, çoğalıyorum seninle diyen,
Seninle birlikte tüm zorlukları aşarız diyen erkek,

‘Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın, vebalimsin.

Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın’ diyen Bedri Rahmi kadar kadını sahiplenen erkek…

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
Bütün iş Tahir’le Zühre olabilmekte
Yani yürekte… diyerek aşkın birliğine atıfta bulan Nazım gibi erkek,

Hepsi erkek, hepsi insan… Şimdi buradan en baştaki soruya baktığımda ‘Seven erkek dokunmaz değil mi? sorusunun cevabı daha net geliyor bana.

Seven erkek bulunduğu bilince, yetiştiriliş tarzına, inancına, ihtiyacına göre; sevgiye, aşka, cinselliğe verdiği anlama göre kendine yakışan ne ise onu yapar. Bunun aynısı seven kadın için de geçerlidir.

‘Seven erkek evlenmeden dokunmaz’a inanırsak ya da beklentimiz bu olursa ‘sevmek dokunmaktır’ cümlesini nereye koyacağız? Sevmek karşılıklı dokunulunca,  hissedilince güzeldir. Galiba aslolan karşılıklı onayla, rızayla dokunmaktır.

Biz kadınlar ‘seven erkek dokunmaz’a inanır ve bu inancı beslersek ve ‘bana dokunmak istiyor, kendini tutamıyor, demek ki beni sevmiyor’ gibi genellemelere gidersek kendi tapumuzu kendi ellerimizle erkeklere vermiş oluruz gibi geliyor bana.

Sizce?

Evlenebilme başarısı

Evlenebilme başarısı 150 150 dolunay

Geçenlerde bir sohbet ortamında yeniden duydum o ifadeyi: ‘Sonunda o da evlenebildi, bir koca buldu, sonunda başardı, adamı zor ikna etti evliliğe!’

Sohbetin bir başka yerinde de : ‘Bence pek uyumlu bir çift değiller ama olmazsa boşanırlar, evlensinler de….’(bu sohbeti arkadaşlarımın izniyle paylaştığımı ifade etmeliyim, bu konu üzerine sohbet ettik ve kendimizi sobeledik.)

İşte kendimizi sobelememize neden olan sorularımız ve farkındalıklarımız:

Evlenmek, bir erkeği evliliğe ikna etmek neden bir başarıydı ve kadına mal edilmesinin nedeni neydi?

Yuvayı dişi kuş yapar cevabı hiç kimseyi tatmin etmedi!

Kadınlar üzerinde çocukluktan itibaren yüklenen baskıların, kapitalist sistemin, tüketim, alışveriş çılgınlığının bir sonucu muydu?

Başarma ihtiyacını, erkekler kendilerini işlerinde elde ettikleri başarıyla, parayla, mevkiyle doyurken, kadınlar, hem kariyer hem evlilik hem de çocukla mı doyuruyorlardı? Eğer böyleyse; işinde çok başarılı bir kadın, evlenip çocuk yapamadığı için kendini tam olarak mutlu ve başarı egosunu doyurmuş hissetmez mi?

Yeni evli çiftlerin evliliklerinin ilk 6 ayında yüzde altmışın boşanma nedeni, evliliği gerçekleştirmiş, başarmış, gelinliği ve damatlığı giymiş, düğünü yapmış herkese evlenebildiğini göstermiş, facebook’a resimleri çeşit çeşit koymuş ve aynı eve girince de bu işin hiç de kolay olmadığını, evliliğin, flörte hiç benzemediğini farketmiş, evlenince değişir nasıl olsa diyerek flörtte görmezden geldiği davranışlara tolere etmek ve yeni adalara yelken açma isteği olabilir mi?

Tüm bu soruların sonunda fark ettik ki;

Çocuk doğurmak bir yere kadar içgüdüsel olabilir ama ‘evlenmek’ tamamen öğrenilmiş, toplumun düzeni sağlamak, toplumsal ahlakı sağlamak, kontrol etmek ve gerekirse yönetmek için oluşturulmuş bir kurum. Evlilik kurumu!

Evlenmek toplumun sana verdiği bir rütbe, çocuk doğrumak rütbede çifte yükseliş.

Evlilik kurumunun varlığı ve yaşaması, özellikle bizim ülkemiz için, ekonomiye can vermek için, siyaset için, üremek için, diğer tüm sistemlerin ayakta kalması için olmazsa olmaz!

Bir anlığına düşünün bu kurumu ortadan kaldırsak ve insanlar evlilik kurumu olmadan da çift olabilseler, aile olabilseler neler neler alt üst olur bu ülkede ve dünyada? Düşünmesi bile çılgınca geldi mi size de?

Sözün özü; evlilik kurumu diye bir kurum varsa tabii ki bu kurumda başarı ya da başarısızlık da söz konusu olur.

Dileğim; bu başarıyı her iki tarafın da önemsemesi, evlenmenin değil de evliliği sürdürebilmenin daha büyük bir başarı olduğunu fark edebilmemiz.

İkili ilişkilerdeki sorunlar

İkili ilişkilerdeki sorunlar 150 150 dolunay

Pek çok genç kadın ve erkek duygusal ilişkiye başlamakta ve sürdürmekte sorun çekiyor. Son yıllarda çok dinlediğim, gözlemlediğim bir konu ikili ilişkilerdeki sorunlar…

İkili ilişkilerdeki sorunlar, ayrılıklar, ihanetler söz konusu olunca erkeklerin kadınlarla ilgili kadınlarında erkeklerle ilgil pek çok fikri hatta sabit fikri mevcut.

Örneğin;

Kadınların erkeklerle ilgili en çarpıcı önyargıları:

  • Erkeklere güvenilmez.
  • Her erkek aldatır.
  • Erkekler ilişkide tek şey ister; cinsellik!
  • Erkeklere istediğini hemen vermeyeceksin yoksa senden soğur.

Erkek tarafına sorduğunuzda ise önyargılı cümleler:

  • Kadın milleti değil mi güvenmeyeceksin!
  • Ah şu kadınlar bir sözleri diğerine uymaz.
  • Kadınlar hep naz hep kapris, hiç anlamıyorum ki neden! Akıl sır ermez!

Liste uzar gider…

Her iki cinsiyet birbiriyle ilgi bu önyargılara şans verdiklerinde aşka ve sevgiye şans vermiyorlar.

Aşık olmaktan, acı çekmekten korkan kadınlar ve erkekler…

Hem duygusal ilişki yaşamak istiyorlar hem de korkuyorlar; aldatılmaktan, kullanılmaktan, cinsel istismardan, acı çekmekten, evlenmekten, evlenememekten…

Kendilerini korumak için ya karşı cinsiyetten uzak duruyorlar ya da hep çekingen ve kendileri gibi olamadıkları için başlayan bir ilişkiyi de devam ettiremiyorlar ya da buna benzer sebeplerle bitiveriyor ilişkileri.

Ve aynı şarkı… Ben nerde yanlış yaptım ♪♪♫♬

İlişkileri sürdürmek emek ister, samimi, gönülden verilen emek gerekir, sabır gerekir. Tüm bunlardan daha önemlisi bir ilişkiye başlamak kendini başka birine açmaya niyet etmek, risk almaktır. Sonu ayrılık olmasa bile acı çekebilme ihtimalini kabul etmektir.

Ve ayrıca bir ilişkiyi deneyimlemek, aşık olmak; nedensizce gülmeye, durduramadığın karın ağrılarına, iştah kesilmesine ve kilo vermeye, sevgiyi deneyimleyemeye, birlikte gülmeye ve ağlamaya, bir başka varlıkta kendini görmeye, bedeni karşılıklı keyifle paylaşmaya, bir insana hem çok kızmak hem de onu çok sevmek dengesizliğini deneyimlemeye ve buna çok şaşırmaya ve daha pek çok duygu halini yaşamaya vesile olur.

Yani sözünün özü şu ki; ne kadar aşık olmaktan korkarsanız ve kaçarsanız kendinizi tüm bu hallerden mahrum bırakıyorsunuz ve büyüme ve olgunlaşma fırsatını kaçıyor demektir. Tabii ki karar sizin!

Cinsel şiddet

Cinsel şiddet 150 150 dolunay

Bugün sizlerle, cinsel şiddetle ilgili 5 yaygın önyargıyı ve gerçeklerini paylaşmak istiyorum. (Cinsel şiddet kapsamında; taciz, tecavüz, ensest, elle taciz, sözle taciz, evlilik içi cinsel şiddet vb. düşünebilirsiniz.)

Önyargı 1. Cinsel şiddeti kadın tahrik eder.

Gerçek: Bu önyargının çıkış noktası; kadının dış görünüşünün, davranışlarının ve konuşmasının kendisini ve erkeği, cinsel şiddete sürüklediği yönündedir. Fakat yapılan araştırmalar kurban seçiminin tamamen tesadüfen olduğunu ortaya çıkarmıştır. Cinsel şiddet kurbanı kadınlar, şimdiye kadar uğradıkları tüm saldırılar sırasında saldırıya uğramamış kadınlardan daha farklı giyinip daha farklı davranmamışlardı. Erkekleri tahrik etmek için kadın olmak yeterliydi.

Önyargı 2. Hiçbir kadın isteği dışında tecavüze uğramaz. Kadın dirense tecavüze uğramaz.

Gerçek: Bu görüşü kadın kaslarının güçlü kasılma yeteneğine dayandırarak ispatlamaya çalışanlar çoktur. Ancak kaslarını her kadın kullanmayı bilmez kullanabilse bile tecavüz anında kadına yapılan tehditler, şiddet ve o anki şokla kaslarını bilerek kasmak ve penisin girişine izin vermemek imkansız gibidir. Ayrıca erkekler tarafından verilen cevaplar bu iddiaların tersini doğruluyor. Kadının direncini kırmak, tehdit ve şiddet aracılığıyla istediğine ulaşmak erkeklerin asıl istediği. Pek çok durumda kadının gösterdiği direncin ve karşı koymanın erkeğin şiddet miktarını ve motivasyonunu arttırdığı bilinmektedir. Kadın bu yoğun şiddet altında (bir veya daha fazla erkeğin) olayı sineye çekerek canını kurtarmaya çalışır. Yine de kadınlara direnmelerini, saldırganı şaşırtmaları, bağırmalarını öneririz çünkü şiddetten kurtulabilenler bu yöntemler sayesinde kurtulmuştur.

Önyargı 3. Kadınlar gizliden gizliye tecavüz edilmeyi ister.

Gerçek: Kadınların cinsellikte sertlikten hoşlandığı fikri bazı erkeklerin kafasında yer etmiş durumda. Kadınlarla yapılan çalışmalar ise yanlış anlaşılmaya yer vermeyecek şekilde, kadına karşı kullanılan şiddetle, kadının haz almasının birbiriyle ilgisi olmadığını ortaya koymaktadır. Kadınların şiddeti arzulamış olması bile komiktir. (Mazoşistler hariç tabii ki) Sadece cinsel ilişkiyi tecavüzle bağlantılı gören ya da bir tutan biri böyle bir düşünceye varabilir.

Önyargı 4. Tecavüz biyolojik bir zorunluluktur (iç güdüsel). Zorunluluktan dolayı seks!

Gerçek: Bu yargıya inanan insanların büyük çoğunluğu erkeklerin biyolojik zorunluluktan dolayı kadınlara karşı cinsel şiddette bulunduklarını söylüyor. Yani ‘’Erkektir yapmasa olmaz, dayanamaz! Kadınla erkek bir olur mu?’’ gibi pek çok, taraflı oluşturulmuş ve inanılmış inanç. Sözü edilen içgüdülerinin esiri olan erkekler belli bir noktayı geçince içgüdülerinin esiri olup kadınlar istemese bile ilişkiye girmeleri gerekiyormuş, geri dönemiyorlarmış! Kaçınız erkeklerin bu kadar aciz olduğuna inanıyorsunuz? Eğer öyleyse üzüldüm erkekler için. Evlilik içinde yaşanan tecavüzlerin kadın üzerinde derin izler bıraktığı bir gerçek. Erkeklerin kadın istemeden ilişkiye zorlamaları kabul edilebilir bir durum değil.

Önyargı 5. Saldırgan bir yabancıdır.

Gerçek: Birini tanımaktan oluşan yakınlığın, şiddet kullanma olasılığını düşürdüğüne inanılır. Oysaki gerçek bunun tam tersidir. Araştırmalar gösteriyor ki saldırgan erkeklerin çoğu kurbanlarını tanıyordu. Aynı şekilde saldırıya uğrayan kadınların büyük çoğunluğu kendisine saldıranı tanıyordu. Oysaki bizlere çocukluktan itibaren ne denir? ‘’Tanımadığın insanlarla konuşma, çağırırlarsa gitme.’’ Öyle bir hava yaratılıyor ki sanki tüm yabancı erkekler kuşkulu her an herşeyi yapabilir. Amcalar, dayılar, babalar, eşler ise hep güvenilirmiş gibi… Söz konusu cinsel şiddet ise yabancı erkeklerin daha güvenilir olduğu söylenebilir.

Sonuç: Kadınlara, kendilerine yönelik yapılan saldırı sırasında sakin kalmaları, kaçmamaları, bağırmamaları, bunun yerine saldırganla dostça konuşmaları yönünde yapılan öğütler yanıltıcıdır ve işe yaramaz. Bu öneriye uyan kadınların şiddete boyun eğdikleri görülmektedir. Cinsel saldırıyı atlatan kadınların çoğu, var gücüyle saldırıya karşı koyan, bağıran, kaçan, saldırganı paniğe sokan ya da yardım çağıranlardır.

 

Her kadın orgazm olabilir ama…

Her kadın orgazm olabilir ama… 150 150 dolunay

Kadınların orgazmla ilgili sorunları erkeklere göre neden daha çok hiç düşündünüz mü?

Neden kadın bu konuda kendini siliyor ve bir görev gibi yürütüyor cinselliği?

Neden cinsellik kötü ve kirli bir şeymiş gibi ya da erkekler için icat edilmiş bir ihtiyaçmış da kendi insan üstü varlıkmış gibi davranıyor?

Kadınlar “cinsellik olmasa da olur hatta daha iyi olur, ben hiç düşkün değilim cinselliğe” gibi hikayelere inanıyor. Gerçeklerle yüzleşseler neler olur acaba?

Kendisine yapılan haksızlığın hesabını sorar mı acaba hayattan?

Bu ülkede bir kadın dünyaya geldiğinde nasıl yetiştirileceği bellidir. Toplumsal beklentiler, aile beklentilerinin önündedir her zaman.

Cinsel bir varlık değilmiş gibi, cinselliği yok sayılarak büyütülür.

Evde daha çok zaman geçirir, bebeklerle oynar, pembe giyer, şirin ve uslu olması yönünde bol bol büyülü komut alır ve uslu olduğu ve evet dediği için ödüllendirilir, tersi durumlarda cezalandırılır.

Bedenine ait olan ve çok önemli görevleri olan vajina kız çocuğuna ‘kutu’, ‘kukuş’, ‘orası’ gibi sevimli ya da bedeninden ayrı bir yermiş gibi adlandırılır. Kendine, bedenine cinselliğine yabancı büyütülen kız çocukları bunu uzun bir süre hiç sorgulamazlar, üzerinde çoğunlukla düşünmezler. Bunu öylece olduğu gibi kabul eder ve normalleştirilirler.

Ergenliğe girdiklerinde ise adet kanı ve ağrısıyla tanıştıklarında zaten hiç barışık olmadıkları oralarıyla ilgili daha çok kavga ederler.

Evlenen komşu kızlarının ilk gece hikayelerini dinledikçe cinselliğin ne beter bir şey olduğuna iyice emin olurlar. Okulda erkek arkadaşlarının cinsellikle ilgili sohbetlerine kazara bile olsa tanık oldukça, erkek arkadaşlarının, sevgililerin isteklerini duydukça hayatın gerçekleri onlar için daha net şekilleniyordur artık. Mastürbasyon sadece erkekler için vardır, onların yapması günahtır.

Eğer kazara merakına yenilip ailesine ki çoğunlukla annesine cinsellikle ilgili soru sorarsa alacağı cevap “evlenince eşinden öğrenirsin ne yapacaksın şimdi bunu, merak iyi değildir, insanın başına ne gelirse meraktan gelir…” gibi geçiştirmelerle konunun erkeklerin hakimiyetinde, bilgisinde olduğu algısı iyice yerleşir.

Erkekler cinsellikle az bilgili ama çok ilgili olduğu için de eşinden cinselliği öğrenmeyi bekleyen bir kadın çoğunlukla hayal kırıklığına uğrar. Çünkü erkek de kadından yatakta çok rahat ve her istenileni yapabilen biri olmasını bekler. Kendi bedenini, keyif süreçlerini keşfetmemiş bir kadın için bu pek de mümkün değildir.

Fizyolojik olarak hiç bir engel yoktur, her kadın orgazm olabilir. Yeter ki; kendini, bedenini tanıyan, çocukluktan itibaren cinselliğiyle barışık yetiştirilmiş olsun ve eşiyle uyumlu bir ilişki süreçleri olsun.

Vajinismus tedavisi

Vajinismus tedavisi 150 150 dolunay

Vajinismus, vajen kaslarının kontrol dışı kasılması ve kadının penis girişine izin verememesi durumudur. Vajinismus nedir dendiğinde bizler için yani bu konuda çalışan uzmanlar için tarif etmesi ve çözümü kolaydır ancak bu sorunu yaşayanlar için buna inanması pek de kolay değildir.

Çoğu vajinismus çiftle ilk çalışmaya başladığımda; ‘’Vajinismus, diğer cinsel sorunlara göre daha kolay çözülebilir, tamamen psikolojk bir sorundur. Tedavide cinsel terapi modelini kullanacağız. Dünyada bilimsel olarak kabul gören tek modeldir. Çiftin mahremine saygılı ve çifttin cinselliğe bakış açısını olumluya çeviren, özellikle kadını kendi bedeniyle ve cinselliğiyle barıştıran bir yöntemdir. Kontrol dışı kasılmaların nasıl kontrol altına alıncağını öğrenmek, cinsellikle ilgili yalnış bilgileri, korkuları değiştirmekle başlarız işe ve merdiven basamaklarını çıkmak gibidir vajinismus tedavisi. Her seansda biraz daha yukarı ve 3 ile 6 seans sonrasında ise son basamak. Yeter ki birbirinize bağlı ve destek olan bir çift olun. Bu tedavide en önemli faktörlerden biri, birbirine destek olan çifttir. ’’ derim.

Çiftlerin %98’inden aldığım cevap: ‘’inşallah’’olur ! Bu inşallah ile demek istedikleri ise şudur:

  • ‘’Bu anlattıklarınız iyi hoş da sorunumuzu çözecek mi bakalım’’
  • ‘’Pek aklıma yatmadı ama size inandık hadi bakalım’’
  • ‘’Bu kadar yıldır yaşadığım sorunun çözümünü ne kadar da kolay gibi anlattı bu uzman, tabii kendi yaşamıyor, konuşması kolay’’

Tedavide bir kaç seans sonra ise çoğunlukla olan şudur:

  • Çifttin, özellikle kadının duruşu, konuşması değişmeye başlar artık kendine daha çok güvendiğini ve bu sorunu çözeceğine inancının yerine geldiği söylemeye başlar.
  • Kadının kendisini suçlu hissetme psikolojisi değişmeye başlar. Artık gerçek suçluyu bulmuştur.
  • Çift, tedavide birbirlerini daha iyi tanımaya başladığı için birbirlerine bağlılıkları daha da artmaya başlar.
  • Keyifli ve komik anları farketmeye başlarlar.
  • Sorunla sorun olmak ve çözümsüzlük hikayelerini, her şeyin bir çözümü vardır ve biz çözüme inanıyoruzla yer değiştirler.
  • Bu tedavide neler kazandıklarına odaklanmaya başladıkları için kazanımlarını farketmeye başlarlar.
  • Birlikte ikisine de ait olan bir sorunu çözme deneyimi yaşarlar. Bu onların ilişkisi için büyük bir artıdır. Evliliğin sadece iyi günde değil, zor günlerde de birlikte varolmak olduğunun deneyimi yaşarlar.

Sonuç olarak, cinsel eğitimin henüz eğitim sistemine girmediği bizim gibi ülkelerde çok sık karşılaşılan vajinismus, doğru uzmanlara gidildiğinde çok uygun fiyatlara kısa sürelerde tedavi edilebilir bir sorundur. Birbirine destek olan bir çift bu tedavinin en önemli faktörlerindendir. İnanmak, sevgiyle yaklaşmak ve bilimsel olan tekniklerle çalışmak bu tedavinin olmazsa olmazıdır. Tüm bunlar bir araya geldiğinde tedavide olumlu sonuç kaçınılmazdır.

Sağlıcakla kalın…