hamile

Çocuk olsun sonra…

Çocuk olsun sonra… 150 150 dolunay

11 yılı aşkın süredir tüp bebek tedavisindeki çiftlere psikolojik destek veriyorum. Bize gelen çiftler 1-20 yıl arasında bebek sahibi olmaya çalışan bunun için maddi manevi emek veren çiftler.

Danışmanlık sürecinin ilk seansında onlardan tabii ki çoğunlukla kadınlardan duyduklarımdan ‘çocuk olsun sonra’ ile ilgili olanların bazılarını paylaşmak isterim:

  • Yıllardır tatile gitmiyoruz, çocuk olsun sonra gideriz önce bunu bir halledelim!
  • Çok kilo aldım, sporu da bıraktım, çocuk hele bi olsun hemen kilolarla ilgileneceğim!
  • Eşimle aramızda sorunlar var; iletişimimiz az, çok çalışıyoruz az paylaşıyoruz, tek konuştuğumuz konu tüp bebek denemeleri ve planları. Çocuğumuz olduktan sonra sorunlarımız bitecek ve aile olacağız.
  • Yıllardır kitap okumuyorum. Eskiden yeni şeyler öğrenmeyi severdim, pek çok şeyi merak ederdim, değişik kurslara giderdim. Mesela origami kursuna gitmiştim. Denemeler başladıktan sonra ertelemeye başladım, merak ettiğim ve internette araştırdığım tek konu tüp bebek tedavisi, gittiğim tek yer ise tüp bebek merkezleri oldu. Tek düşündüğüm şey neden çocuğum olmuyor, ne zaman olacak, neden tutmadı, olacak mı olmayacak mı…Çıldıracağım!
  • Kendimi eksik ve en önemlisi BAŞARISIZ hissediyorum. İnsanlar bana neden çocuğun yok dediğinde, okulda tahtaya kalkmış bir öğrenci gibi hissediyorum…Hani hocanın sorduğu sorunun cevabını bilen ama dili kitlenen cevap veremeyen bunun için başı önünde…Çocuğum olunca bunların hepsi bitecek biliyorum.

***

Yukarıdaki yapılanlar, yaşananlar ve düşünülenler stresi daha çok arttırır ve ne yazık ki olaya gereğinden fazla odaklanmaya neden olan davranış ve düşünce modelleridir. Aslında bu da tüp bebek denemelerinde uzak durulmasını istediğimiz şeylerdir.

Eşlerin aralarındaki iletişime ve ilişki bağlarına da zarar verme ihtimali var tabii ki…

Seanslarda çok detaylı olarak nasıl olacağını ve eylem adımlarını çalıştığımız davranış ve düşünce modellerinin bazıları kısaca şöyle:

  • Çocuk sahibi olmakta güçlük çektiğinizi kabul edin, Türkiye’de 100 çiftten 15-20’si sizinle aynı durumda ve bu yüksek bir yüzde. Yani pek de yalnız sayılmazsınız! Kabul etmek hafifletir, hafiflikse acıyı alır!
  • Hayatınızda keyif aldığınız şeyleri yapmaya devam edin, çocuk olduktan sonra yaparım dediğiniz pek çok şeyin aslında çocuk olduktan sonra yapma ihtimalinizin düşük olduğunu fark edin. Siz hayatınıza devam edin, çocuk gelmek istediği zaman gelir.
  • Gerçekçi olun, çocuk sahibi olmak size ekstra başarılı yapmaz! Bu konuyu başarı ya da başarısızlıkla ölçmeyin, stresinizi ve kaygınız daha çok artar.
  • Çocuğunuz dünyaya geldiğinde tüm sorunlarınız çözüleceğine inanmak vejeteryan birine boğanın saldırmayacağına inanmak gibidir yani gerçek dışıdır. Eşler arasındaki sorunların ya da kendinizle ilgili sorunların sadece bir kısmı çocuğunuz olmadığından kaynaklanır. Tüm sorunların kaynağını çocuksuzluğa yüklemeyin .
  • Spor , egzersiz, yoga, plates, tatil, diğer kurslar… Size neyin iyi geldiğini biliyorsanız lütfen devam edin . Tüm bunlar hem bedeninize hem de ruhunuza iyi gelir, bu da tüp bebekte şansınızı arttırır. Rahat bir bedenin şansı her zaman daha yüksektir.
  • Eşinizle çocuk konusu haricinde de konularda paylaşımlarda bulunun, çocuk konusunda yeterince konuştuysanız ve hep konuşuyorsanız bu konuda konuşmayı azaltın, hiç konuşmuyorsanız yani konuyu yok sayıp üstünü kapatıyorsanızda konuşmaya çalışınki duygularınız rahatlasın.
  • Güvendiğiniz ve işinde iyi olduğunu bildiğiniz bir doktorunuz olsun. Stresi azaltmak ve bu konudaki bakış açınızı rahatlatmak için psikolojk destek alabilirsiniz.

Birbirine destek olan eşler, insan odaklı uzmanlar ekibi (kadın doğum uzmanı-infertilite konusunda uzman-, embriyolog, androlog, anestezi uzmanı, psikolojk danışman,….), içinizdeki inanç ve kararlılık tüp bebek sürecinde olmazsa olmazlardır.

Gebelikte cinsellik

Gebelikte cinsellik 150 150 dolunay

Gebelik döneminde kadındaki fizyolojik ve duygusal değişiklikler bazen de erkekteki duygusal değişimler çiftin cinsel yaşamını ister istemez etkiler.

Gebeliğin başladığı ilk 3 ay içinde cinsel ilişkiye girmek düşük riskini ortadan kaldırmak için genellikle doktor tarafından yasaklanır. İlk üç ay gebelik belirtilerinin de yoğun yaşandığı cinsel keyfin doğal olarak ertelendiği aylardır. Bu aylarda çoğunlukla cinsel istekte azalma görülür çok az oranda kadında cinsel istekte artış gözlenir.

Cinsellik gebeliğin ilk üç ayı haricinde gebeliğin son ayına kadar anne adayının rahat ettiği pozisyonlarda yaşanabilir. Toplumda bilinenin aksine, gebelikte eşinizle tensel ve cinsel temasınızı korumanız hem sizler için hem de bebeğiniz için sağlıklıdır.

İlerleyen gebelik aylarında kadının şefkat görme ve sevilme ihtiyacında belirgin bir artış olur. Gebelik ilerledikçe çiftin fark etmesi gereken en önemli şeylerden bir tanesi, cinselliğin sadece penis ve vajina birleşmesi olmadığı, cinsel keyfin birleşme olmadan da yaşanabileceğidir.

Masaj, mastürbasyon, karşılıklı mastürbasyon, oral seks gibi seçeneklerle çift karşılıklı doyuma ulaşılabilir.

Gebelik ilerledikçe kadınların tensel temas ihtiyaçları ağırlıklı olarak ortaya çıkar. Cinsel istekten ziyade şefkat, ilgi, sevgi görmek gibi ihtiyaçlar ön plandadır. Erkekler bunu cinsel istek gibi algılayabilir; oysaki çoğu kadın bu dönemde cinselliği kendi istediklerinde yaşamayı dilerler, buna saygı gösterilmesi önemlidir.

Gebelikte cinselliğin bebeğe zarar vereceği yanılgısı toplumda yaygın olsa da bilimsel bilgiler bunun tam tersini göstermektedir. Gebelikte eşinizle tensel ve cinsel temasınızı korumanız hem siz hem de bebeğiniz için sağlıklıdır. Dikkat edilmesi gereken şey ise, cinsel ilişkinin anne adayının istediği pozisyonlarda ve anne adayını ilişkiye zorlamadan yaşanmasıdır.

Gebelik gibi lohusalık dönemi de hassasiyet gerektiren bir dönemdir. Erkeklerin eşlerinden gebe kalmadan önceki cinsel isteğini ya da ilişki sıklığını beklemeleri ya da “eşim neden beni istemiyor” demeleri, gebeleri ve gebelik dönemi tam anlamamak demektir. Karşılıklı hoşgörü ve anlayış bu dönemin geçmesinde çifte yardımcı olacaktır.

Gebelik döneminde cinsel ilişkiden kaçınılması eşlerin birbirinden uzaklaşmasına neden olabilir. Bu nedenle gebelikten önceki sıklık da olmasa da cinsel ilişkiyi bırakmamak gerekir. Doğumdan sonra da loğusalık, bebek, bebeğin sorunları, uykusuzluk, yorgunluk derken eşler arasında ciddi kopmalar yaşanabilir. Bunun farkındalığıyla kadının istediği sıklıklarda ve pozisyonlarda ilişkiyi yaşamaya devam etmek karı koca kimliklerini korumak için önerilir.

Seks yaptığım anlaşılır mı?

Seks yaptığım anlaşılır mı? 150 150 dolunay

“Cinsel ilişkiye girdiğimde dışarıdan bakınca anlaşılır mı?” çok sık sorulan ve kafa kurcalayan sorulardandır. Özellikle genç kızlar bu sorunun cevabıyla çok ilgilenirler çünkü halk arasında ilk cinsel ilişkiye/ilişkiye girdiğinde yüzünden, bedeninden belli olur (parlaklık, kızarıklık…) gibi yanlış inançlar vardır.

Cinsel ilişkiye girmek, istediğiniz keyif aldığınız bir deneyim oldu ve oluyorsa kişilerde mutluluk hormonu üretilmesini sağlar. Çikolata yemek, spor yapmak, keyifli zaman geçirmek de mutluluk hormonu tetikler. Mutluluk hormonu da yüzümüzde mutlu bir ifadeyle kendini gösterir. Bu açıdan bakıldığında arada pek fark yoktur. İlk cinsel ilişkiye yüklediğimiz abartılı anlamlar bu tip hurafelerin oluşmasına neden olmuştur.

“Daha önce cinsel ilişkiye girdiğimi erkek arkadaşım anlar mı?” sorusu da sık karşılaşılan sorulardandır. Aslında buna göreceli cevaplar verilebilir. Eğer erkek arkadaşınızla ilişkiye giriyor ve bakire değilseniz erkek arkadaşınız da kan beklentisi varsa, anlaşılma ihtimali var, ama bakire olup olmadığınızı erkek arkadaşınız değil ancak bir jinekolog anlayabilir. Bununla birlikte kadınların yüzde otuzu daha esnek zar yapısına sahiptir ve ilk ilişki sırasında kan/leke ortaya çıkmaz. Bu durumda hiç anlaşılamaz ancak tüm bunlardan daha önemli olan şey; erkek arkadaşınızla aranızdaki güven ve sevgidir. Siz nasıl ki onun daha önce ilişkiye girip girmediğine önem vermiyorsanız onun da sizin ilişki deneyiminiz olup olmamasına takılmaması gerekir. Ancak ülkemizde ilişkilerde süreçler böyle yürümüyor. Erkek cinsel ilişki yaşayabilirken kadına yasaklar konuyor.

Aslında her iki taraf içinde çok önemli olan bir şey var bence, bedenini pek çok cinsel yolla bulaşan hastalıklardan, istenmeyen gebelikten korumak için bedenen ve ruhen hazır olmadan cinsel ilişki yaşamayı ertelemek. Çünkü cinsel birleşme sorumluluk gerektirir. Vajinal, oral, anal her türlü cinsel ilişkiyi ruhsal ve bedensel olarak hazır olunmadan yaşamak psikolojik sorunları ortaya çıkarabileceği gibi HIV/AIDS ve cinsel yolla bulaşan diğer hastalıklara ve gebelikleri de zemin hazırlar. Kendini hastalıklardan ve gebeliklerden korumak için cinsel ilişkiye girme sorumluluğunun farkında olunmalıdır.

İyi bir ilişkide karşılıklı “Hayır” lara ve birbirine saygı duymak, acele ettirmemek, zorlamamak çok önemlidir. Cinselliği yaşamak sadece cinsel birleşme yoluyla olmaz, öpüşme, ön sevişme, dokunmak, mastürbasyon ya da karşılıklı mastürbasyon da cinselliktir.

Ergenlikte cinsellik 2

Ergenlikte cinsellik 2 150 150 dolunay

Ergenlikte cinsellik konusu çoğunlukla bu dönemin risklerini, risklerin sonuçlarını, ergenlerin olumsuz davranışlarını ve ergenlik döneminde cinsellik yaşamanın normal olmadığını akıllara getirmektedir.

Yapılan pek çok araştırma ergenlikte yaşanmaya başlanan cinsellikle psikolojik sorunlar arasında hiçbir bağlantının olmadığını ortaya koymuştur. Bununla birlikte ergenlik de cinsellik kavramı üzerinde düşünüldüğünde altı çizilmesi gereken önemli başlıklardan biride “risk alma” olmalıdır. Ergen risk alma konusunda yetişkinlere göre çok daha gözü karadır ve risk almak onun için hayatının doğal bir parçasıdır çünkü pek çok şeyi zaten risk alarak öğrenmektedir, üstelik bu durum heyecan da vermektedir.

Small ve Luster çalışmasında ergenlerin cinsel etkinlik riskleri de gözlemlenmiş ve 10’dan fazla risk etkeninin olduğu belirlenmiş.

Araştırmacılar potansiyel risk etkenleri ile cinsel etkinlikler arasındaki ilişkiye risk etkenlerinin bağımsız olarak etki edip etmediğini anlamak için çalışma yapmışlar ve;

  • Düzenli kız ya da erkek arkadaşın olması,
  • Alkol kullanımı,
  • Cinsel yönden izin veren anne babaya sahip olmak,
  • Gelecekteki meslekten kuşku duymak

gibi etkenleri, cinsel etkinliği belirleyen önde gelen risk etkenleri olarak bildirmişlerdir.

Bu ve benzeri çalışmaların sonuçları, ergenlikte erken cinsel etkinliğin bedensel, gelişimsel ve sosyal olarak istenmeyen sonuçlarından, yani ergenlikte riskli cinsel davranışlardan korunmak için, ergenin çevresindeki risk faktörlerini azaltmak gerektiğini işaret etmektedir.

Ergenlikte cinsel taciz, tecavüz ve cinsel istismar ergenlikte cinsellik dendiğinde akla gelen en önemli konu başlıklarındandır. Pek çok çalışma göstermektedir ki ergenler yine ergenlik özellikleri ve taşıdıkları risk faktörleri nedeniyle cinsel istismar, taciz ve tecavüze karşı savunmasız gruptadırlar.

Ergenler arasında cinsel istismar yaşayanlar, ya yabancı biri, ya aile içinden biri ya da sevgilileri tarafından bu sürece maruz kalmaktadırlar.

Ailelerinden ayrı yaşamak, fiziksel ve zihinsel engelleri olmak, alt sosyo-ekonomik bir çevrede yetişmek, alkol ve madde kullanan ailede büyümek, cinsel taciz riskini artırmaktadır. Cinsel tacize uğrayan ergenlerde daha az öz güven ve daha çok eğitim ve öğrenim güçlüğü görülmektedir. Yine bu ergenlerde kaygı, korku, yeme bozukluğu ve depresyon düzeyleri daha yüksektir. Bu ergenlerin daha çok ve daha riskli cinsel davranışlarda bulunabilecekleri, birden fazla cinsel eşlerinin olabileceği, cinsel olarak diğer akranlarını istismar edebilecekleri ve daha sık gebe kalabilecekleri, HIV/AIDS ve CYBE’a daha fazla maruz kalabilecekleri bildirilmektedir.

İlk cinsel deneyim ergenler için büyük anlamlar taşımaktadır. Erkekler için erkek olmak gibi “erkeksi” yani daha çok erkekler dünyası için anlamlar taşırken, kız ergenler için daha “duygusal ” anlamlar taşımakta ve bu anlamlar sadece kadınların dünyasında değil belki de daha çok erkeklerin dünyası tarafından değerlendirilmektedir.

Ergen kızların ilk cinsel deneyimlerini yaşadıkları kişiler için “sevdiğim” tanımını kullanmaları şaşırtıcı değildir. Kızlar erkelerin tersine ilk cinsel deneyimini anlattığında, akranlarından çoğunlukla destek alamamakta hatta tepki görmektedirler, bu değerlendirmenin kendi hemcinsleri tarafından bile erkek dünyası değerleri ile yapıldığının göstergesidir. Kızlar ilk cinsel deneyimleri ile ilgili olumlu duygular yaşasalar da, bu duygulara suçluluk, utanma, korku ve kaygının da eşlik ettiğini erkeklerden daha çok ifade etmektedirler.

Mastürbasyonun ergenlikteki önemi de burada ortaya çıkmaktadır. Mastürbasyon bireyin kendi cinselliğini ve hazzı keşfettiği ve bunu en güvenli şekilde doyuma ulaştırdığı çok normal bir cinsel davranıştır. Bu bedensel ve duygusal değişim döneminde ergen, bir yandan mastürbasyonu “yeniden” bu kez bilerek, planlayarak ve isteyerek keşfeder, öte yandan da karşı cinse engelleyemediği bir cinsel çekim duymaya başlar. Mastürbasyon ergenin zihninin uzun bir süre hatta erişkinliğinde bile meşgul eder. Eşlik eden suçluluk ve kirlilik duygusu ergeni mastürbasyon yapmaktan bir süre alıkoysa da, içgüdüleri ve değişen hormonal yapısı ona engel olmaktan çok teşvik edici olacaktır.

Ergenlerin kafalarını kurcalayacak temel soru “ne kadar yapılması gerektiğidir?” Aslında bunun cevabı çok nettir: Mastürbasyon için sayı verilemez, ancak yaşamın ve bedenin bütünlüğünü korumak önemlidir. Özellikle cinsel organın mukozal yapısını bozmamak ve özellikle genç kızlarda enfeksiyon olasılığından uzak kalacak bir sıklığı ergenin kendisi belirleyecektir. Elbette ergenin okul başarısını, sosyalleşme sürecini etkilemeyecek ve “takıntı” haline gelmeyecek bir şekilde yapılan mastürbasyonun herhangi bir psikolojik ya da fizyolojik zararı olmayacaktır.

Tüm bunlarla birlikte yeniden ifade etmek isterim ki, ergenlik dönemindeki cinsel riskleri azaltmanın en etkin yolu uygun cinsel bilginin ergene verilmesi çok önemlidir.

“Cinsellik Eğitimi” çocukları, ergenleri riskli cinsel davranışlardan ve sonuçlarından koruyacak en etkin yoldur. Bu programın içerisinde karar verme yolları, hayır diyebilme yöntemleri, mastürbasyon, bedenini sevmek, saygı duymak ve ona iyi bakmak, toplumsal kimlikler, eş cinsellik, toplumsal değerler, sağlıklı olmak, HIV/AIDS, güvenli cinsel yaşam, doğum kontrol yöntemleri gibi… konular olmazsa olmazdır.

İçinizdeki ergene iyi bakın…

Sevgiyle,

Bu yazıyı hazırlarken yararlandığım kaynaklar:

  1. Ergenlikte Cinsellik (makale), Prof.Dr.Hakan Şatıroğlu, Psk.Danş.Dolunay Kadıoğlu
    2. Ergenleri Bilgilendirme ve Farkındalık Kazandırma Eğitim Programı Eğitici El Kitabı, Büyüyorum, Gelişiyorum, Değişiyorum, Türk Eczacıları Birliği, Yenimahalle Rehberlik ve Araştırma Merkezi, Polat, D. (Ed.), Ankara, Fersa Matbaası 2007
    3. Çok, F, (2003), Ergenlerin Cinsel Eğitimi, Bir Program Denemesi, Ankara Üniversitesi Matbaası
    4. Steinberg L. Ergenlik , (2007) Çeviriye hazırlayan Figen Çok, syf. 401-441, İmge Kitabevi

 

 

Müzik bebeğe iyi gelir!

Müzik bebeğe iyi gelir! 150 150 dolunay

“Bence eğitim, müzikle başlamalıdır. Ritm öğesi, insana düzen ve ölçülülük, ezgi öğeside yiğitlik, sevgi ve dostluk duyguları verir.” Eflatun

Anne karnındaki bebeklerin dışarıdan gelen sesleri duydukları ve reaksiyon verdikleri ve gebelikte dışarıdan gelen seslerin ve müzik dinlemenin bebeğe ve gebeye olumlu etkileri bilim insanları tarafından kabul gören bir gerçekliktir.

Bebeklerin anne karnına yerleştiği anda mı yoksa belli bir aydan sonra mı duymaya ve kaydetmeye başladıkları tam olarak bilinmese de şimdilik ortak kanı 24. aydan sonra bu yeteneğe sahip olduklarıdır. Gebelikte dışarıdan gelen seslerin bebeğin sinir ve motor sisteminin gelişiminde önemli etkileri olduğu yapılan çalışmalarda kanıtlanmıştır.

Ayrıca yapılan çalışmalar gösteriyor ki; sakin ve huzurlu anne adaylarından dünyaya gelen bebekler, gebeliğinde duygusal sorunlar yaşamış anne adaylarının bebeklerine göre daha sakin ve huzurlu oluyorlar. Bu da bize şunu gösterir:  Anne karnındaki bebekle annesi arasında ve dışarıdan gelen tüm seslerle ve duygularla bir ilişki, iletişim vardır. Bu ilişkiyi olumlu yönlendirebilirsek dünyaya gelecek bebeğin gelişim süreçlerine daha etkin katkıda bulunmuş oluruz.

Bebekler müzik ritimlerini algılama ve hatırlama, bir bestedeki yükselen ve alçalan ses tonlarını fark etme ve tempo değişikliklerini algılamada inanılmaz bir yeteneğe bir sahiptirler. Bu nedenle anne karnındaki bebeklere dış dünyadan dinletilecek müziklerin ritmi, tonu bebeğin ruh sağlığı ve zihin yetenekleri açısından destekleyici olabilir.

Baba adaylarının gebelik boyunca bebekleriyle konuşması, onlara masallar okumaları sonucunda bebeklerinin babalarının seslerin daha ilk günlerden fark edebildikleri yine yapılan çalışmalarla ortaya konmuştur.

“Gebelik sürecinde ben ne yapabilirim?” diyen babalara duyurulur!

Dr. Masaru Enoto’nun su kristalleri üzerinde yaptığı deneyi çoğumuz biliriz. Su kristalleri üzerinde 4 faklı deney grubu oluşturuyorlar. Her bir grubu -5 derece dondurup 3 saat boyunca faklı tonlarda, ritimlerde müzik dinletiyorlar. En güzel su kristalinin klasik müzik dinletilen su molekülü olduğunu gözlemliyorlar, metal müzik dinletilen su molekülü çok çirkin ve bozuk bir görüntü alıyor.

Aynı deneyi sözcüklerle yapıyorlar, yine dört farklı su grubuna, 3 saat boyunca 4 farklı cümle söylüyorlar. “teşekkür ederim” ve “seni seviyorum” denilen su kristallerinin görüntülerinin çok güzelleştiği, “iğrençsin”, “çok beceriksizsin” cümlelerinin söylendiği kristallerin görüntülerinin bozulduğu görüntüleniyor.

İnsan bedeninin %80’inin sudan oluştuğu düşünüldüğünde düşüncelerimizle ve birbirimize söylediklerimizle kendimize ve birbirimize neler yapabileceğimizi farkedelim isteseniz.

Yukardaki örnek; anne karnındaki bebeklerin rahatlatıcı ve keyifli müziğin, ritmin, söylenen olumlu takdir, teşekkür ve sevgi içeren cümlelerinin onların fiziksel ve ruhsal gelişimleri üzerinde nasıl etkili olduğunu anlamak için iyi bir örnektir.

Bebeğinizi beklerken, onunla konuşun ve “Seni seviyorum”, “Seni sevgiyle bekliyorum”, “Benimle olduğun için teşekkür ederim”, “Zeki, sakin ve neşeli olduğun için teşekkür ederim” gibi olumlu ifadeler kullanın. Ninniler, şarkılar söyleyebilir, klasik ya da rahatlatıcı müzikler dinleyebilirsiniz. Bebeğiniz doğduktan sonra da odasında özellikle uyku esnasında müzik dinletebilirsiniz. Ayrıca, ona dünyaya geleceği aileyi anlatabilir, kendinizin reklamını yapabilirsiniz.

Tüm bu süreçler bebeğinizle sizin bağınızı, bebeğiniz de dış dünyayla bağını güçlendirecektir.

Hayatın içindeki ritimi ve müziği duymanız dileğimle…

Sevgiyle