evlilik

Evlilik masalı

Evlilik masalı 150 150 dolunay

Geçenlerde hava alanında önümden yürüyen yaşları 25-28 civarı olduğunu tahmin ettiğim iki genç kadının konuşmasına mecburen kulak misafir oldum. Biri ‘Ben evlenmiş olmak için evlenmeyeceğim. Kendimi tanıyorum. Gerçekten seversem ve sevilirsem ve o kişiyle uyuşabilirsem bana kıymet veriyorsa ve kafalarımız tutuyorsa evlenebilirim. Değer türlü, yok annem istiyor, iyi çocukmuş, yok çocuk yapmalıymışım geç kalırmışım, yok koca şartmış, yok bilmeme ne…diye kendimi yakamam valla’ dedi… Diğer genç ise şöyle karşılık verdi: ’Ben muhteşem harika uyumlu olacağım bir kişinin olduğuna inanmıyorum. Hepsi birbirine benziyor erkeklerin. Mutlu evlilik zaten yok. Evlen gitsin işte çok düşünme. Uygun yaşa gelince ve de uygun bir koca bulunca evlenilmeli bence, çünkü toplumda koruyuculuğu var. Yüzüğü taktın mı kimse sana asılamaz, karışamaz, onun beyi var derler…. aman çok düşünüyorsun …’

Konuşma buna benzer açıklama ve savunmalarla devam ediyordu ki yollarımız ayrıldı. Yüzümdeki gülümseme uzun bir süre yüzümde yer etti… Düşüncelerim ise zihnimde…

Gerçekten de evlenmiş olmak için, rütbe için, para için, çocuk için, birileri evlen dediği için ya da öyle öğretildi diye tam emin olmadığın, aşık olamadığın biriyle evlenmek, bile bile lades demekti bence.

Evlilik; sevdiğin ve çoğunlukla anlaştığın kişi ile bile zaman içinde emek vermezsen, beslemezsen, zarar gördüğünde onarmazsan dağılabilecek bir kurum. Senin ailen- benim ailem, benim dediğim olsun-hayır benim ki olsun, ev işleri, çocukların doğumu ve büyüme süreçleri, kıskançlıklar, maddi manevi sorunlar, aldatma vb … konular devreye girdiğinde ise ayakta kalmak da zorlanır ya da sağlıksız devam eder.

Ve en çok da ‘Evlen de olmazsa boşanırsın’ cümlesindeki farkındalıksızlık beni düşündürüyor. Elbette elinden geleni yapmak, evliliğe, ilişkiye emek vermek ve mutsuzluk devam ediyorsa, sevgi alanı zarar gördüyse boşanmak anlamlıdır. Ancak bunu henüz evlenmeden ciddi sinyaller veren bir ilişkiyi evliliğe götürmek için kendini evlenmeye motive eden bir kişinin yaptığı davranış, mağzadan bir kıyafeti alıp beğenmiyorsan geri iade edebileceğini ya da değiştirebileceğini düşünerek çok da içine sinmeyen bir kıyafeti alma davranışıyla aynıymış gibi geliyor bana.

Çocukluğumuzdan beri ‘evliliğin gerekliliğini’ anlattıkları masallardan olsa gerek evliliği evcilik sanışımız ve girilmesi ve çıkılması kolay çocuk oyunuymuş gibi algılayışımız.

Sözün özü şu ki; evlilik kurumunu, kurumsal yapının gereklilikleri yerine getirildiğinde yaşanası, keyifli, hayatı zenginleştiren, getirilmediğinde ise kaçılası hayatı ızdıraba çevirebilen bir kurum.

Yani evlenmiş olmak için evleneceksiniz hiç evlenmeyin derim ancak ben yine de evleneyim anne babamı, toplumu mutlu edeyim derseniz tabiki hayat sizin karar sizin!

Çok sıkışır da bir destek isterseniz evlilik öncesinde ya da evlendikten sonra bizilere gelebilir, destek alabilirsiniz.

Keşke evlenmeden önce…

Keşke evlenmeden önce… 150 150 dolunay

Evlilik denen ve çoğu genç arkadaşım tarafından evcilik zannedilen ve pembe panjurlu ev hayali kurulan düzenin, kendine has hoşluk ve has zorluk alanları barındırdığını evli olanlar ve bu alanda çalışanlar çok iyi bilir.

Evlendikten sonra içinden başka biri çıktı

Evlilik terapisi için gelen çoğu evli çiftten duymuşumdur. “Keşke evlenmeden önce gelip evlilikle ilgili bilgi alsaymışız ancak o zamanlar aklımıza bile gelmedi. Komik bile gelirdi belki… Evlenmeden önce en çok istediğimiz şey; biran önce aynı eve girmek, beraber uzun saatler geçirmek, evlenmeden önce kısıtlı ve yasak yaptığımız şeyleri doya doya yapmaktı. Neden böyle oldu anlamıyorum, neden devamlı kavga ediyoruz, neden her hafta en az bir kez annemlere gidelim diyor ve zorluyor, neden artık beraber zaman geçirmek keyif değil eziyete dönüyor? Evlendikten sonra sanki içinden başka bir çıktı!

Eğer evliliğin evreleri, kişilerin evlilikten beklentileri, evliliği nasıl yürüteceklerine dair bilgi ve farkındalıkları yoksa, çoğu çifti zorlayan, boşanmanın eşiğine getiren süreçler yaşanır evliliğin ilerleyen zamanlarında…

Evlilik öncesi danışmanlık ne işe yarar?

Aslında tüm üste yazdıklarımız nedeniyle, evlilik öncesi danışmanlık; daha farkındalıklı evlilik alanına girmenize ve olabilecek sorun alanlarını henüz oluşmadan ya da çok büyümeden atlatmanıza yardım edecektir. Evlilik öncesi danışmanlığın alanını neler çalıştığını merak edenler için genel olarak;

  • İlişki danışmanlığı
  • Biz olurken benlere ne olur?
  • Aile değerleri, prensipleri nasıl oluşturulur?
  • Evlilik evre bilgisi
  • İlk gece kaygısı
  • Aile planlaması
  • Kök Aileler
  • Evdeki sorumluluk alanları
  • Bütçe…vb

Scott Peck, Aşk’ı tanımlarken; “bizi evlilik boyunduruğuna sokmak için genlerimizin oynadığı bir oyun” demiş. Mecnunsa Leyla’ya “Yüzbinlerce yarama şifasın, ama hastalığım da sensin” demiş. Kim ne derse desin aşkı seviyoruz ve evleniyoruz. Bu süreci daha özgür, daha güvenli, daha değerli, daha farkındalıklı yaşamak için ihtiyacınız olursa ki bence evlilik hazırlığındaki her çiftin vardır, evlilik öncesi danışmanlık alın derim.

Oh be boşandım!

Oh be boşandım! 150 150 dolunay

Evlilik kurumunda; uyum, sevgi, kabul, saygı vb. değerler aile birliğinin sağlıkla devam edebilmesi için olmazsa olmaz değerlerdendir. Birbirinin varlığına saygı ve tolerans azalırsa, sevgi kuş gibi uçar giderse, tahakküm kurma talepleri coşarsa, sınırlar hapishane demirlerine dönerse, sanmayın ki bu kurum sağlıklı bir şekilde devam eder.

Evliliği zorlayan ve evin duvarlarını zedeleyen ya da yıkan en önemli konular; şiddet, aldatma, üçüncü şahıslar, kök aileler, özensizlik, kıskançlığın patolojik boyutu vb. olarak sıralayabiliriz.

Evlendiğimde böyle değildi

“Evlendiğimde bu adam/kadın böyle değildi. Çok gülerdik, eğlenirdik, iyi anlaşırdık, biz farklı bir çift olacağız, bizim evliliğimiz diğerlerine benzemeyecek derdik” vb. sözler kötü giden bir evlilikte çok duyulan ifadelerdendir.

Evlendikten sonra erkeğin ya da kadının birbirini üzerinde tahakküm kurmaya çalışması, kıyafete karışmalar, görüşülen arkadaşları eleştiriler, yasaklamalar, ne kadar güzel gülüyorsunların, dışarda dikkatli güllere döndüğü, kişilerin benlik alanlarını zorlayan ve kişiyi var olduğu kişiden başka birine dönüştürmeye çalışan yönlendirmeler bir yerden sonra hayatın tadını tuzunu kaçırabilir.

Eğer zorbalığı yapan kişi durmazsa ya da çift beraber daha ılımlı ve pozitif tarafa yönelmezse çoğu çift için boşanma düşüncesi ve eylemi kapıya dayanır.

Zorbalığa uğrayan kişi için iki yol vardır; ya kendi olmayı tercih edecektir ve boşanacaktır ya da eşinin istediği kişi olarak kendinden vazgeçecektir.

Biz olmaya çalışmak kendinden vazgeçmek değildir

Elbette ki evliyken çift olarak hayatın önemli bir kısmını deneyimler insan ve elbette ki BİZ olmak için birbirine uyumlanmak önemlidir. Ancak bu kendinden vazgeçmek değildir. Kendi olabilen çiftler BİZ olurlar, uyumlanırlar.

Uyumlanamayan çiftler ise maddi ya da manevi kaygılar nedeniyle ya o şekilde yaşar ya da ayrılır. Eğer ilişki kangren olmuşsa tüm çabalara rağmen sevgi alanı beslenmiyorsa, boşanmak daha sağlıklıdır. “Boşanmak kötüdür, çocuklar var, bizim ailede kimse boşanmadı ya da annem babam çok üzülür” vb. kaygılarla evliliği sürdürmeye çalışarak çiftin birbirine eziyet etmesi, dünyadaki cehennem gibi bile tanımlanabilir çoğu zaman!

Oh be boşandım!

Baskı, zorbalık vb. nedenlerle boşanan ve kendini yeniden yapılandırmaya çalışan kişilerden çok duyarız: ‘OH BE BOŞANDIM ’ . Bu aslında özgürlüğün ne kadar güzel olduğu, gerçek özgürlüğün kendin olmak olduğuna dair farkındalıkları içeren bir ifadedir. Çok şükür demektir, hayat devam ediyor demektir, istediğimi giyerim, istediğimi yer içerim istediğimle görüşürüm, kendi namusumu kendim korurum, demektir.

Umarım evlilikler, ilişkiler; özgürlük, güven, sevgi, tolerans vb. değerler üzerine kurulur ve bu değerlerden beslenir. Ancak o zaman yaşanabilir olur, insana yakışır olur.

Bir yastıkta kocamak

Bir yastıkta kocamak 150 150 dolunay

Büyüklerin yeni evlilere duasıdır; ‘Bir yastıkta kocayın’.

Büyüklerimiz için derin ve bayağı köklü bir duadır bu! Ancak yeni dönem evliler için kuru bir laf kalabalığı olarak gelebilir. Anlamını anlamak için birazcık düşüncede derinleşme birazcık da deneyim gerekir kanımca!

Bir yastıkta kocamak deyince gözümün önüne anneannemin evindeki büyük çift kişilik kocaman beyaz, kenarları kanaviçe işli yüksek yastıklar geliyor. Bu yastık, üzerinde düşünürken evlilik ve ilişkilerle ilgili farkındalıklar yaşatıyor bana!

Evlilik; iki farklı cinsiyetin ve karakterin aynı ev içinde uyumlanmaya çalıştığı hayat deneyimi ise, uyumlanmaya başlamak aynı yastık yüksekliğinde uyumaya adapte olmakla başlıyormuş eskiden diye düşünüyorum.

Evliliklerde BİZ olmak kadar BEN’leri korumak ve yaşamak da çok önemli olduğundan mıdır yoksa iki ayrı yastıktan kapitalist sistem daha çok kazandığından mıdır bilinmez şimdilerde yastıklar ayrı, herkes kendi boyun konforuna uygun yastık tercih ediyor. Hatta ayrı yataklarda uyumak ayrı odalarda uyumak bile söz konusu artık!

Aynı yatakta bir başkasıyla uyumak ki bu sevdiğin kişi bile olsa başta çok güzelmiş gibi gelse de pek kolay bir alan değil. Yanında başka birinin yatıyor olması çoğu insan için alışılması zor durumlardan. Uyku, bilincin olmadığı, bedenin dinlendiği bilinçdışı bir zaman dilimi. Uyku zamanında bedenin aldığı pozisyonlar, hareketler, çıkarılan sesler vb kontrolü pek de mümkün olmayan süreçler. Çiftlerin uyku döngüleri, uyku alışkanlıkları birbirinden farklı ise, seslere, hareketlere duyarlılık dozları farklı ise bayağı eğlenceli adaptasyon süreçleri çifti bekliyor demektir.

Uyku alanında kendini güvende hissetmek uyku kalitesi için yatak, yastık konforu kadar önemli. Kaliteli uyku için güvendiğin kişiyle güvenli alanda uyumak ilişkinin huzuru için olmazsa olmazlardan kanımca! Güven olmayan ve birbiriyle pek de anlaşamayan huzursuz evlilikler için aynı yatakta uyumaya devam etmek en zor işlerden. En ufak tartışmada yataktan giden kişilerden misiniz yoksa yaşanan tüm zorluklara, kavgalara rağmen yatakta kalıp beraber uyumaya çalışanlardan mı? İlişkiler zor günler geçirir bazen iğne deliğinden geçer… Tüm zorluklara rağmen sevgi ve güven devam ediyorsa aynı yatakta uyuma deneyimi çifttin BİZ alanı için önemlidir. O yüzdendir belki büyükler ‘yatağı terk etme’ der çocuklarına, biz uzmanlar ise kavgalı bir çiftin durumunu anlamak için ‘Aynı yatakta mı yatıyorsunuz’ diye sorarız! Tüm zorluklara rağmen aynı yatağı paylaşmak bir ilişki için BİZ alanı için UMUDUN varlığıdır. Bunu istisnai yapan tek süreç aldatma durumlarıdır. Aldatma tamamen farklı dinamikleri beraberinde getirir ki bu konuya burada girmeyeceğim.

Büyük tek bir yastıkta uyumak mı çifti daha çok uyumlu kılar ya da ayrı iki yastıkta uyumak mı bunun cevabını bilemiyorum ancak ‘Bir yastıkta kocayın’ın anlamını kavrarsak ilişkilerde bize yardımı olur diye düşünüyorum.

Sözün özü ‘Bir yastıkta kocayın’ın bence kısaca anlamı;

Bir ömür boyu aynı yastığa baş koyun, iyi günde kötü günde birbirinize destek olun, mahremiyetinizi kendinizde tutun, birbirinize sadık olun, aşkın ve sevginin gücüne inanın, sevdiğini değiştirmeye çalışmadan pozitiflerine odaklanın ve bilin ki uyumlanmak süreç içinde olacaktır.

Şimdi gidin kocaman TEK bir yastık alın! Tabii ki bulursanız 🙂

Elmalar ve armutlar

Elmalar ve armutlar 150 150 dolunay

İnsan dünyaya ‘merhaba’ dediği andan itibariyle çevresiyle ilişki içindedir. Anne-baba, aile büyükleri, ilk arkadaşlar, okul, çevre, ilk sevgili, iş arkadaşları vb.

Aslında insan sadece insanla değil tüm canlı ve cansız her şeyle bir ilişki süreci yürütür, çoğu zaman bunu farkındalıksız yaşar geçer. Bu yazıda ise daha çok bireylerin evlilik sürecinde yaşakları ilişkiden bir kesite değineceğim.

Herbirimiz farklı aileye, farklı şehre, ülkeye, kültüre, dile, dine doğarız. Yetiştiğiniz ülke, bölge, kültür, dil, din aynı olsa bilse farklı aile yapılarında büyürüz. Çocuk, kardeş, torun, arkadaş, kuzen gibi ilişki ağları içinde hayatı, insanları ve kendimizi tanımaya başlarız.

Bu ilişki ağları içinde, gün gelir karşımıza hayatımızı paylaşmak istediğimiz biri çıkar, aşkı ve sevgiyi yaşar evlilik kararı alırız. Aşkın uçuran ve tarifsiz lezzeti başımızı döndürür, işte bu deriz,  bu insanla hayat güzel geçer deriz. Kavgalar olsa bile çözülür, fikir ayrılıklarında anlaşırız, alttan alayım deriz, evlenince değişir deriz, evleniriz.

Senin ailen, benim ailem, düğünde onlar ‘……’yaptı, bizimkiler ‘….’ Yaptılar… başlamışsa farkederiz ki evlilik dedikleri EVCİLİK değilMİŞ!

Savunmalar, karşı savunmalar, kavgalar, ama ben haklıyımlar, işi daha da tatsızlaştırır. Bazen o kadar tat tuz vermez ki boşanma tehtitleri havada uçuşur.

Oysaki birazcık düşünsek birazcık araştırsak ve öğrendiklerimizi uygulamaya çalışsak bu sorunlar yerini kabule ve uzlaşıya bırakır.

İki kişi kendi çekirdek ailesini kurma niyetiyle bir araya geldiyse, her şey den önce düşman değil ORTAKtır.

Biraz önce yazdığım gibi herbirimiz farklı ailelerde, farklı kültürlerde, farklı doğrularla büyüdük ve evlendiğimizde kendi AİLE mizi kurma niyetiyle yola çıktık. Eğer büyüdüğümüz aileyi devam ettirmek istiyorsak orada kalmalıydık ama kalmadık yani doğup büyüdüğümüz aileye veda önemlidir.

Aslında fark ve kabul edilmesi gereken tek şey büyüdüğünüz aile yapılarının FARKLI olduğudur, nasıl ki elmalar ve armutlar karşılaştırmazsa bu da karşılaştırılmaz çünkü ortak tek noktaları meyve oldukları ve tatlarının, şekil, boyut ve diğer her şeylerinin farklı olduğudur.

Sizin kurduğunuz çekirdek aile ise ÇEKİRDEKTİR. Belki ayva belki erik belki de kaysı çekirdeği…. Aynı anda hem elma hem de armut çekirdeğini ekersek ayrı iki meyve ağacı olur oysaki biz tek ve FARKLI bir ağaç istiyoruz ki BİZ ağacı olsun.

Evlilikle o çekirdeği ekeriz, sevgi, saygı, neşe, paylaşım ile, zor günlerde birbirimize desteğimiz ile bu meyve çekirdeğinin meyve ağacı olmasını meyveler vermesini sağlarız. Yani emek vererek ter, gözyaşı ve kahkaha ile…

Büyüdüğümüz ailelerden aldığınız değerlerden harç yaparak, uzlaşarak ve uyumlanarak kendi değerlerimizi oluşturur kendi farklı meyve ağacımızı büyütürüz.

Tüm ilişki ağlarımızda farklılıkları kabulle büyümemiz dileğiyle…

Bitmemiş evlilikler

Bitmemiş evlilikler 150 150 dolunay

Evliliğin bitip bitmemesinden daha önemli olan şey, evli olduğunuz kişiye dair duygularınızın bitip bitmediğidir.

Boşanmak, eğer sevgi ve saygı alanı zarar gördüyse ya da bittiyse ilişkiler için özgürlüktür. Yalnız bazı ayrılıklar vardır ki kanunen boşanma olsa da duygusal boşanma gerçekleşmez.

Ülkemizde yaşanılanan kadın cinayetlerinin önemli bir bölümünü bu tür öyküler oluşturur. Kadın ve erkek evliliklerini bitirirler, bazen kadın, bazen erkek bazen de aynı anda boşanma kararı alırlar. Boşanmanın üzerinden biraz zaman geçince taraflardan biri (çoğu zaman erkek) eski eşinin yeni bir hayata başlamasına, yeni insanlarla görüşme ihtimaline bile dayanamaz. Eski eşinin hayatına yeniden girmeye çalışır ya da ayrı olacağız ama sen de benden başka hiç kimseyle görüşmeyeceksin, seni döverim hatta öldürürüme varabilen tehditlerde bulunabilir. Ve ne yazık ki bazen de gerçekleştirebilir. ‘Seviyordum öldürdüm’ ya da ‘ya benimsin ya kara toprağım’ cinayetleri genelde böyle olur bu ülkede… Buna sevgi demek zor ama ‘Sağlıksız sevgi’ diyebiliriz belki!

Sağlıklı sevgi, zarar vermez, izin verir, kabul eder.

Boşanmak demek; evli olduğun kişiyle duygusal hiç hesabın kalmaması demektir. Çocukların varlığı anne babalığı ömür boyu kılar ancak karı kocalık kimliği bitmiştir. Boşanma sonrasında kadınların eski eşlerine geri dönme istekleri erkeklere göre çok daha düşüktür. Kadınlar boşanmaya karar verdiğinde ve boşandığında geri dönüşü zordur. Erkek içinse geri dönüşleri, pişmanlıkları daha çok görürüz. Bunun tabii ki pek çok nedeni vardır. Yetiştirilme, kadın erkek farkı, kişilik özellikleri vb.

Basit olarak diyebiliriz ki aynı doğadaki gibi dişi, hayatta kalma konusunda daha başarılıdır.

Boşanmanıza rağmen eski eşinize ‘Eski’ derken hala diliniz sürçüyorsa, zorlanıyorsanız, bitmemiş hesaplar, öyküler, eskiye dair takılıp kalmalar varsa, kendinizi onun evininin önünde buluyorsanız, evinin ışığını kontrol ediyor, içeride olanları merak ediyorsanız, kapısını çalıyorsanız, orada kalmak istiyorsanız, hayatına müdahale etmek istiyorsanız, kıskanıyorsanız, boşanmanın üzerinden yıllar geçmesine rağmen hayatınıza yeni birini almayı reddediyorsanız ya da alamıyorsanız, buna benzer süreçler yaşıyorsanız gerçekte boşanmamışsınız anlamına gelebilir. Kağıt üzerinde boşanmak bazen sadece yaşanılan mekanları ayırırken, zihin ve kalpte yaşananları bitirmeye yetmemektedir.

Eski eşinizle sağlıklı duygularla birbirinizin hayatına engel olmadan, karı kocalık duygularınızın bittiğinin farkındalığıyla, arkadaş olmak da mümkündür. Aslında evlilik boyunca iyi arkadaş olabilmiş çiftler çoğu zaman boşanmaz, boşansalar da arkadaşılıkları devam edebilir.

Evlilikler ve boşanmalar, karşılıklı olarak birer birey olduğumuzu kabul edildiğinde, birarada da olsak her bir bireyin varlık alanını kabul ettiğimizde sağlıklı olmaktadır. Diğer türlü ya 3. sayfa haberi ya da uzun yıllar devam eden yılan hikayeleri çiftleri beklemektedir.

Evlilik danışmanlığının bir bölümü de boşanma danışmanlığını kapsar. Eğer çift beraber yaşamayı istemiyor ya da yapamıyorlarsa boşanma süreçlerinde danışmanlık almak kişilerin karar alma süreçlerinde önemli farkındalıklar yaşatacaktır.

Aile olmak!

Aile olmak! 150 150 dolunay

Aile nedir?

Aile olmak nedir?

Yeni evlilerin ya da eski evlilerin aile olup olmadığını tam olarak nasıl anlarız?

Aile olmak için aynı kandan mı gelmeli insan?

Neden aileye ihtiyaç duyarız?

Bu yazıda ‘toplumun en küçük birimine aile denir’ ya da ‘çekirdek aile; anne baba ve çocuklardan oluşur’ gibi klasik tanımlara girmeyeceğim. Çünkü sizi bilmem ama ben kuru ve şekilci tariflerden ve tanımlardan birazcık sıkıldım.

Aile olmak! Bir çift evlendiğinde aile olmuyor bence, “Biz” olmak yıllar yıllar alıyor, bazı aileler ise şekilden öze gidemiyor ömür boyu!

Yeni evli olmak, cicim ayları dediğimiz aylar aslında en zor aylar olsa gerek ki boşanmaların çoğu evliliğin ilk 6 ayından sonra oluyor.

Evliliği evcilik zanneden bir çift bir araya geldiğinde tabii ki zorlanıyor.

“Sen benim eşimsin tabii ki dediğimi yapacaksın”
“Ben senin için en iyiyi düşünürüm”
“Benim annem senin annenden daha çok bizi düşünüyor ve önemsiyor’”
“Sen kadınsın evin temizliği tabii ki sana ait”
“Sen nasıl erkeksin”
“Biz artık evliyiz ben olmadan arkadaşlarınla görüşmeni onaylamıyorum”
“Ben her gün cinsel ilişki yaşamak istiyorum, bu benim en doğal hakkım”… bağırtıları ve sözleri arasında geri dönmemek üzere yitip giden bireyler oluyor ki boşanmak çözümmüş gibi görünüyor.

Aile olmak;

  • Yeni ve farklı değerleri karşılıklı onayla oluşturmaya başlamak,
    • İki farklı cinsiyetin aynı evde uyum içinde yaşamasının mucizenin görünür hali olduğunu bilmek,
    • Bu mucizenin emekle, sevgiyle, hoşgörüyle, iletişimle, farklılıkları kabulle ve uzlaşıyla, insan eliyle, ruhuyla yaratıldığını bilmek,
    • Evliliği tüm zor günlerinde besleyen ve koruyan tek şeyin sevgi olduğunu bilmek,
    • Ben alanlarını da koruyup besleyecek, ‘Biz’ alanını oluşturmak ve büyütmek,
    • Eşinin hoşlandığı bir şeyi sana saçma bile gelse onun yüzündeki mutluluğu görmek için yapmak,
    • ‘Sen ve ben’ biz artık aileyiz ve önceliğim ailemiz demek,
    • İyi günde kötü günde birlikte yürümek, sorunlar karşınızda nasıl çözeriz demek,
    • Yaşadığımız sorunlardan neler öğrendik ve bir daha böyle bir şey yaşarsak ne yapalım ki evliliğimize olumlu katkı versin diye düşünmek,
    • Bizi bir arada tutan değerler neler ve bunları nasıl geliştirebiliriz demek,
    • Çocuklarla güzel ve keyifli anlar yaşamak ve en değerli şeyin bu olduğunu bilmek,
    • Çocuklara insani değerleri öğretecek şekilde davranmak (ör: sevgi, merhamet, adalet, neşe, çalışkanlık, dürüstlük, güven… vb)
    • Çocukların en temel ihtiyaç ve besininin birbirini seven ve bunu söyleyen, gösteren aile üyeleri olduğunu bilmek, demektir.

Sözün özü: “Aile Olmak ” süreç işidir. Evlenince sadece evlenmiş olursun ama aile olmak için emek, deneyim, paylaşım, sevgi, neşe, ortak hedefler, farklılıklara saygı gerekir.

‘Mutlu son’la biten ilişkilerin mutlu evliliklerle devam etmesi dileğimle…

Gölgeler

Gölgeler 150 150 dolunay

Çok derinde bir yerlerde acıyor içim, tarifsiz bir acı, düşünsene 20 yıldır evli olduğum adam çocuklarımın babası, ‘Ben aslında seni hiç sevmedim hep mış gibi yaptım, şimdi ise hayatımın aşkını buldum, senden boşanıyorum’ diyor. Sen ne hissederdin?

Soran kişi uzun yıllardır tanıdığım bir arkadaşım ve yaşadığı olayı algılamaya çalışırken bana yöneltiyor bu soruyu.

“Gerçekten ne hissederdim?” diye soruyorum kendime…

Onun hisleriyle birebir aynı olamaz benim hislerim çünkü o yaşayan, ben ise algılamaya ve kendimi onun yerine koymaya çalışanım. Bunu da belirterek cevap veriyorum: Kandırılmışlık, yalan bir hayatı yaşamışlık hissi, kızgınlık, öfke ve kendime acıma… İlk algılayabildiğim hisler oluyor.

Bu sohbetten sonra düşünmeye başladım ve yine sorular sormaya kendi kendime…

Yıllardır tanıdığınızı zannettiğimiz kişileri gerçekte ne kadar tanıyoruz? Her hallerini tanısak yine sever ve kabul eder miyiz onları?

Çok güvendiğiniz, kendinize örnek aldığınız ailelerin gerçekte rol yaptıklarını anlasanız ve aslında hiç de mutlu olmadıklarını, birbirlerini aldattıklarını bir gün birdenbire öğreniverseniz,

Evli ve çocuğu olan bir dostunuz size ‘Ben aslında eşcinselim ve bunu saklamak için evlendim ve çocuk yaptım’ dese,

Kocanızı bilgisayarına tesadüfen bakarken çocuk pornosuyla ilgili sitelere girdiğini ve bunu düzenli olarak yaptığını fark etseniz,

Uzun süredir tanıdığınız aile dostlarınız arasında gizli ilişkiler ve oyunlar olduğunu öğrenseniz,

Ya da bir tanıdığınız sizi eşiniz/sevgilinizle birlikte grup seks partisine davet etse ve bunu uzun yıllardır yaptıklarını söylese,

O kişi/kişilerle ilgili ne düşünür ve ne hissedersiniz? Onları algılamanızda ve kabulünüzde bir şeyler değişir mi?

İnsanın içinde ne kadar çok farklı yüzler, kimlikler var: İyi aile babası, iyi anne, örnek insan, güvenilir bir uzman, iyi bir yönetici, lider, aynı zamanda pedofili, yalancı, ikiyüzlü, iki kadını idare edebilen, korkak, içten pazarlıklı, bol maskeli biri…

Amacım sizi sevdiklerinize kuşkuyla baktırmak değil, insanın içinde aklımızın kabul etmekte zorlanacağı, yargılamadan duramayacağımız tarafların olabileceğini yani gölge taraflarımızı bir kez daha fark ettiğimi aktarmak.

Gölgesi olmayan insan yoktur da kendi gölgesini gören kaç kişi vardır acaba?

Bence asıl olan o gölge taraflarımızla birbirimizi kabul edip edemeyeceğimiz!

Gölgelerimiz bizi hep zorlar. İnsanın kendi gölgesini görmesi için arkasına bakması gerekir. İçindeki ruhsal boşlukları, girdapları, gölgeleri görmesi için de kendi içine bakabilmesi, uygun soruları sorabilmesi ya da kendini en yakınlarının, dostlarının gözünden tanıması gerekir.

Sizin gölge tarafınız ne? Belki bugün bunu sorarsınız kendinize…

İkili ilişkiler

İkili ilişkiler 150 150 dolunay

Kadın ve erkek insanın varoluş hikayesinden bugüne iki zıt kutup iki farklı varlık… Bu zıtlığın ve farklılığın onun yaradılışından, kimyasından geldiğini bilmemiz bu durumu kabul edip uyumlandığımız anlamına gelmiyor. Eğer böyle olsaydı kadın ve erkek arasındaki sorunlar en aza inerdi. Ancak ilişkilerde yaşanan zorluklar kadın ve erkeğin farklı olduğunu bilmemize rağmen bazen çiftleri çaresiz bırakabilmekte.

Kadın ve erkeğin doğasında hem birbiriyle olma hem de bu oluşta birbiriyle ilgili kabulsüzlükler, zorluklar, yargılar ve koşullar var. Erkeklerle kadınların düşünme şekillerinde, yapısal özelliklerinde, yetiştirilişinde farklılıklar var. Tüm bu farklılıklarla bir araya gelen kadın ve erkek karşısındakini kendine benzetmeye çalışıyor. İnsan, kendisi dışındaki düşünce ve davranış farklılıkları çoğunlukla yadırgar ve değiştirmeye çalışır.

Kadının/erkeğin kafasındaki erkekle/kadınla ilgili ya da ilişkiyle ilgili şemalarla erkeğin/kadının kafasındaki şemalarla uyuşursa maksimumda iyi bir ilişki, uyuşmadığında ise zor bir ilişki yaşanır.

Kadın ve erkek birbirine çoğunlukla koşullar, beklentiler, talepler ve kişisel doğrular dünyasından bakıyor. İlişkilerde karşılıklı beklentiler, talepler ve kişisel doğrular var. Her birey kendi beklentisinden ve ihtiyacından ilişkiye bakıyor, oradan davranıyor ve beklentisini doyuracak davranışlar bekliyor.

Benim istediğim gibi davran/konuş/giyin…
Maddi olarak yeterli mi, evi var mı, arabası var mı kariyeri var mı vb…
Cinselliği yaşamam ya da cinsellik olmadan olmaz.
Sadece benimle görüşeceksin, arkadaşlarını, aileni daha az gör.
Örneğin çiftten biri için günde 3 ya 4 kez konuşmak, haber almak ve vermek önemli ve ilişki içinde olduğunun kanıtı olurken, diğeri için günde 1 ya da iki günde bir konuşmak ya da görüşmek yeterli geliyorsa beklentiler karşılanmamış olduğu için hayal kırıklıkları, kuşkular, kurgular ve kavgalar başlıyor.

Aile ve İlişki Terapisi’nin en önemli bilim insanlarından olan Virgina Satır’ın “İnsan Yaratmak” kitabından bir bölüm ne demek istediğimizi en iyi şekilde anlatıyor:

‘Bir insana hem çok yakın yaşayıp hem de zaman içinde sevmediğiniz davranışlarına maruz kalmamanız mümkün değildir. Bu, birçok kimse için acı verici bir hayal kırıklığının başlangıç yeridir. Hayal kırıklığına uğramış birçok kişi bana şunu der: Evlenene kadar birini tam olarak tanıyamazsınız. Böyle kusur bulma yarışında insanlar boş hayallere kapılabilirler. Bir kadın şöyle diyebilir: Çok fazla içiyor ama evlendikten sonra onu o kadar seveceğim ki, içmeyecek.

İki insanın aile olarak yaşaması çok zordur, bunu başarmak ise size çok şey kazandırır. Başarısız bir ticari iş berbat olabilir. Ben bir evliliğin de bir tür şirket olduğunu düşünürüm. Başarılı olup olmaması, organizasyona bağlıdır, ‘nasıl’ işletildiğine ve yönetildiğine.’

Virginia Satır’ın sözlerinden esinlenerek sormak isterim, siz kendi ilişkinizin yıllık bilançosunu çıkarıyor musunuz? Çıkan sonuca göre önlemler alabiliyor musunuz?

Kulağıma yabancı geldi! Bununla beraber inanıyorum ki bir ilişkiyi daha iyi taşıyacak yol bu bilanço işinden geçiyor. Bu konuya bir sonraki yazıda devam etmek dileğiyle…

Evlenebilme başarısı

Evlenebilme başarısı 150 150 dolunay

Geçenlerde bir sohbet ortamında yeniden duydum o ifadeyi: ‘Sonunda o da evlenebildi, bir koca buldu, sonunda başardı, adamı zor ikna etti evliliğe!’

Sohbetin bir başka yerinde de : ‘Bence pek uyumlu bir çift değiller ama olmazsa boşanırlar, evlensinler de….’(bu sohbeti arkadaşlarımın izniyle paylaştığımı ifade etmeliyim, bu konu üzerine sohbet ettik ve kendimizi sobeledik.)

İşte kendimizi sobelememize neden olan sorularımız ve farkındalıklarımız:

Evlenmek, bir erkeği evliliğe ikna etmek neden bir başarıydı ve kadına mal edilmesinin nedeni neydi?

Yuvayı dişi kuş yapar cevabı hiç kimseyi tatmin etmedi!

Kadınlar üzerinde çocukluktan itibaren yüklenen baskıların, kapitalist sistemin, tüketim, alışveriş çılgınlığının bir sonucu muydu?

Başarma ihtiyacını, erkekler kendilerini işlerinde elde ettikleri başarıyla, parayla, mevkiyle doyurken, kadınlar, hem kariyer hem evlilik hem de çocukla mı doyuruyorlardı? Eğer böyleyse; işinde çok başarılı bir kadın, evlenip çocuk yapamadığı için kendini tam olarak mutlu ve başarı egosunu doyurmuş hissetmez mi?

Yeni evli çiftlerin evliliklerinin ilk 6 ayında yüzde altmışın boşanma nedeni, evliliği gerçekleştirmiş, başarmış, gelinliği ve damatlığı giymiş, düğünü yapmış herkese evlenebildiğini göstermiş, facebook’a resimleri çeşit çeşit koymuş ve aynı eve girince de bu işin hiç de kolay olmadığını, evliliğin, flörte hiç benzemediğini farketmiş, evlenince değişir nasıl olsa diyerek flörtte görmezden geldiği davranışlara tolere etmek ve yeni adalara yelken açma isteği olabilir mi?

Tüm bu soruların sonunda fark ettik ki;

Çocuk doğurmak bir yere kadar içgüdüsel olabilir ama ‘evlenmek’ tamamen öğrenilmiş, toplumun düzeni sağlamak, toplumsal ahlakı sağlamak, kontrol etmek ve gerekirse yönetmek için oluşturulmuş bir kurum. Evlilik kurumu!

Evlenmek toplumun sana verdiği bir rütbe, çocuk doğrumak rütbede çifte yükseliş.

Evlilik kurumunun varlığı ve yaşaması, özellikle bizim ülkemiz için, ekonomiye can vermek için, siyaset için, üremek için, diğer tüm sistemlerin ayakta kalması için olmazsa olmaz!

Bir anlığına düşünün bu kurumu ortadan kaldırsak ve insanlar evlilik kurumu olmadan da çift olabilseler, aile olabilseler neler neler alt üst olur bu ülkede ve dünyada? Düşünmesi bile çılgınca geldi mi size de?

Sözün özü; evlilik kurumu diye bir kurum varsa tabii ki bu kurumda başarı ya da başarısızlık da söz konusu olur.

Dileğim; bu başarıyı her iki tarafın da önemsemesi, evlenmenin değil de evliliği sürdürebilmenin daha büyük bir başarı olduğunu fark edebilmemiz.