evlenme

Külkedisi

Külkedisi 150 150 dolunay

“….ve külkedisi kaçarken, pabucu ayağından fırladı. Ertesi gün Prens ayağı bu pabuca sığacak genç kız aramaya koyuldu. Ülkenin tüm kızları, Prens tarafından beğenilmek için ayaklarını daha ufak hale nasıl getirebileceklerinin çabasına giriştiler.

İşte o gün bugündür kadınlar, ayaklarını, erkekler tarafından belirlenmiş kalıplara sıkıştırmaya çalışır, böyle yaparak erkeğin ‘Prensesi’ olacağını düşler dururlar. Zaman geçtikçe topallamasının, ayaklarının sızlamasının, kendini depresif hissetmesinin sebeplerini sürekli kendi eksiklerinde arayarak… Pabuç’un kendisine ne denli uygun olup olmadığını hiç sorgulamadan….

Erkeklerse ellerindeki ‘ayakkabıya’ (veya düşlerindeki kadını) ‘ayağını’ (kendini) sıkıştıracak kadını arar; ‘ayağı sıkışmış bir kadının ne denli gerçek, ne kadar huzurlu, mutlu olup, mutlu edebileceğini bile düşünmeden ….

Ve birlikte yalınayak yaşayabilmenin özgür keyfinden habersizce…”

Leyla Navaro’nun İki Boy Ufak Pabuç kitabından;

Ne zaman okusam çok etkilenirim Leyla Navaro’nun kitabının bu bölümünden…özellikle de ‘ve birlikte yalınayak yaşayabilmenin özgür keyfinden habersizce’ cümlesi insana bir kitap bile yazdırır kanımca…

Masalları çoğu zaman sevsem de bilinçaltımıza ektiği bu cinsiyet ayrımcılığı yapan kalıplarla ilgili sorguluyorum bazen. Toplum düzenini ve kurallarını yerleştirmek için en iyi yol masallar, fıkralar, maniler, hikayeler,…Şimdilerde bu gruba, diziler, filmler, hipnoz makineleri (televizyon, cep telefonaları…) eklendi.

Kadın ve erkekle ilgili bir ton hikaye… Ve çoğunlukla erkeğin kadından üstün olduğu, yöneten olduğu, söz sahibi olduğuyla ilgili… Kadının beğenilmesi gereken (seçilen), erkeğin beğenen yani seçen olduğu… İçgüdüsel mi yoksa bilinçaltına ekilen tohumlardan mıdır bilmem kız çocukları hep prenslerini bekler. Çoğunlukla da prensin ‘P’si bile olmayan erkekleri yıllardır bekledikleri prens zannederek…. Külkesi masalında gece 24.00’de bal kabağına dönen araba misali, evlendikten kısa bir süre sonra prens zannedilen adam “kabağa” döner. Tabii ki aynı şey erkekler için de geçerli olur. Erkeklerin kadınlar kadar evlenmeye dair hayalleri, beklentileri olmasa da onlar da bu durumdan oldukça mutsuz olurlar.

Kadınların beynine kazınmış bir emirdir “Evlenmek”! ‘Evlenemesem de olur’ diyen gerçekten çok az.

“Herkes evleniyor bende evlenmek istiyorum”
“Evlenip çocuk sahibi olmak istiyorum”
“Bir evleneyim de üzerimden bu stres gitsin olmazsa boşanırım”
“O beni çok mutlu edecek biliyorum o doğru insan”
“O benim ruh eşim biliyorum”
“Evleneyimde ben onu değiştiririm”
“Beni seviyor değişmesini isteyeceğim”
“Ailelerimiz hiç anlaşamıyor ama ne önemi var ki!”
“Tabii ki evlendikten sonra benim kurallarıma uyacak”

***

Size tanıdık geldi mi bilmem ama benim çok duyduğum cümleler. Çok yazdım, çok söyledim belki ama yine yazacağım ve belki de bin kez daha söyleyeceğim:

* Değişim her zaman vardır ancak kimsi kimseyi değiştiremez.

* Kişi isterse kendisi kendi isteğiyle her konuda değişebilir.

* Evlenmek sadece gelinlik-damatlık giymek, güzel güzel fotograflar çektirip sosyal medyada paylaşmak değildir. (Kavga ettiği anların fotograflarını facebook’a koyan tek bir çift bile görmedim).

* Sürmezse boşanırım diye evlenilmez , tabi ki boşanmalar olabilir ama bunu baştan çözüm olarak görmek ve sanki boşanmak çok kolaymış gibi bir yanılgıya düşmek pek doğru gelmiyor bana.

* Evlilik dünyanın en zor müessesidir, İyi bir evlilik hayatınızı cennete, kötü bir evlilik hayatınızı cehenneme çevirir!

* Evlilikte kuralları iki taraf birlikte hazırlamalıdır, her evliliğin kendi anayasası vardır, çoğu çif bu anayasayı farkında olmadan yıllrın içinde öğrenir ve uygular. Bu anayasaların çoğu adil, eşitlikçi, sevgiye önem veren, insan önem veren yasaları içermez!

Evlilikleri uzun yıllar sağlıklı yürüten şey karşılıklı hoşgörü, sevgi, mizah, kabul, aşk ve tutku ve daha pek çok iyi ve kötü deneyim.

Evlilikleri kısa sürede boşanmaya götüren ise yukarıda yazdığım “evlenince ben onu….”ile başlayan pek çok gerçek dışı beklenti!

Külkedileri ve P’ler, aslında hepimiz mutlu olmak istiyoruz, hepimiz huzur, neşe, keyif istiyoruz.

O zaman gelin birlikte sevgimizi özgürce, saygıyla yaşayabileceğimiz, birbirimize ‘kendimiz’ olabilme alanlarını açtığımız, çıplak ayakla yürümenin rahatlığını yaşadığımız evlilikler yaratalım! ‘Biz’i bir de böyle deneyimleyelim…

Evlilik oyunu

Evlilik oyunu 150 150 dolunay

Mayıs ayıyla başlayan ve Eylül’e kadar devam eden döneme ülkemizde ‘Düğün Sezonu’ denir. Düğün sezonu açıldığında ne mi olur bu ülkede ?

Evlenen sayısı çığ gibi artar. Kapitalist sistemde yüzü gülmeyen kalmaz: Gelinlik, damatlık satan yerler, mobilya ve beyaz eşya sektörü, perdeciler, halıcılar, kap-kaçak sektörü, ev sahipleri, kuyumcular, matbaalar, çiçekçiler, çalgıcılar, oteller, düğün salonları, havai fişek sektörü, içecek sektörü… Sizin anlayacağınız ülkede kazanmayan, yüzü gülmeyen sektör kalmaz. Bir an düşündüm de bu ülkede eğer düğün sezonu bir dönem açılmazsa pek çok sektör iflas bayrağını çeker, hatta ülkede ekonomi çöker.

Evlenenen tüm kardeşlerimizinden Allah razı olsun, ülke ekonomisine verdikleri katkı nedeniyle vatan onlardan minnettar. Ve evlenmeyen ülke vatandaşları, ülkeye verdiğiniz zararın umarım farkındasınızdır. Lütfen aklınızı başınıza alınız. 30’una gelmiş ve hala evlenmeyenler, “Evlenip de ne yapacağım ki, hayat böyle çok güzel ve özgür, tüm bekarlar benim” diyenler lütfen kendinize geliniz. Ülke ekonomisine vediğiniz zarar akıllara zarar!

Şaka bir tarafa evlilik dediğimiz kurum aslında kendi kendine bile çok büyük bir Devlet! Kendi yönetim şekli ve kuralları olan, bütçesi olan bir kurum. Çocukluktan itibaren evlilik kurumu için hazırlanıyoruz. Daha çok kız çocukları bu kurum için yetiştiriliyor. Bebekler en kıymetli oyuncaklarımız, gelin bebeklerimizle oynarken büyüyünce evlenirken giyeceğimiz gelinliği hayal ediyoruz. Evleneceğiz, yuvamız olacak, her şey çok güzel olacak. Erkek çocukların bu tip hayalleri yok, onların ihtiyaçları da yok böyle hayallere… Nasıl olsa yaparlar. Onlar her şeyin en iyisini yaparlar!

Yalnız eksik olan bir şey var galiba; kimse bizi bu kendi içinde küçük bir devlet olan evliliğin yönetim şekli, iletişim yöntemleri, bütçe kontrolü, sorunlar karşısında çözüm yolları konularında bilgilendirmiyor. Çoğunlukla evlendikten sonraki ilk iki yıl içinde kaş göz yara yara, el yordamıyla bir şeyler öğreniliyor. Yönetim kavgalarından, senin ailen- benim ailem kavgalarından, senin çocuğun- benim çocuğum kavgalarından senin paran- benim param tartışmalarından SEVGİsi güçlü olan çiftler ayakta kalıyor. Diğer çiftlerin bir kısmı -e rağmen, diğer bir kısmı çocuklar var diyerek “iskelet evlilikler” haline geliyor. Tabii ilk yıllardaki sarsıntılara dayanamayıp yıkılan evliliklerin sayısı azımsanmayacak boyutlarda! Ya da 30 yıllık evliliğin üzerine boşananların sayısı da bizleri bile şaşırtacak kadar fazla!

Peki, devam edenler ve kendi devletlerini kuranların ve ömür boyu devam ettirenlerin sırrı nerede? Dinlediğim evlilik öykülerinden, okuduğum kitaplardan ve araştırmalardan ve kendi evliliğimden farkettiğim İNCİ‘ler şunlar;

* Evlilik, BEN’den BİZE giden bir yolculuktur. BİZ diyebilen çiftler geçekten çift olur. Bunu yürekten diyebilmek bazen bir yıl bazen bir ömür sürer!

* Evlilik, Tanrı’nın biz insancıklara sabırı öğretmek için hazırladığı bir oyundur. İnsancıkların evlilik oyunu yoluyla tekamülleri hızlanır. Ömürlük evliliklerde çiftler “Hayatta birlikte büyüyoruz, birlikte olayları (varlığı-yokluğu, sağlığı- hastalığı, iyi günü-kötü günü) deneyimliyoruz derler ve yaşadıkları her deneyimin onlara ne kazandırdığını farkederler.

* Emek vermek, özenmek, karşıdaki bireyin varlığına saygı duymak… Evlilik kurumunda vazgeçilmez üçlüdür.

* “Sen bilirsin” bu kurumda çok kapıları açar. “Banane” çok kapıları kapar!
ñ Evlendikten sonra ‘aile’ demek “ben, sen ve eğer varsa çocuklarımız”dır (yani çekirdek aile) “senin ailen”, “benim ailem” kavramları çoğunlukla kavga nedenidir.

*Sevgi, neşe ve mizah bu kurumun benzinidir.

* Zor günlerde bile; “mutlaka bir çözüm vardır” inancı çiftleri güçlendirir.

Duyduk duymadık demeyin, ülkemizde evlilik sezonu çoktan açıldı. Evlilik oyuna katılmayan ve ülke ekonomisine katkıda bulunmayan tüm çiftlere duyrulur. Bu oyun keyifli, heyecanlı ve ateşli… Rekebet , hırs ve entrikalar oyunun vazgeçilmezlerinden, AŞK bu oyunda kör nokta… Oyundaki ödülü soracak olursanız; herkesin ödülü kendine özel, kendi ödülünüzün ne olduğunu öğrenmek için, risk almalısınız ve oyuna katılamalısınz!

Hadi hayırlısı…

Evlilik mi? Evcilik mi?

Evlilik mi? Evcilik mi? 150 150 dolunay

Scott Peck, Aşk’ı tanımlarken; “Bizi evlilik boyunduruğuna sokmak için genlerimizin oynadığı bir oyun” demiş. Mecnun ise Leyla’ya “Yüzbinlerce yarama şifasın, ama hastalığım da sensin” demiş.

Aklımız erdiğinden beri çevremiz tarafından bir gün evleneceğimiz ve çocuk sahibi olacağımız bize söylenir. Evcilik ile başlar evlilik hazırlıkları…

Evlenmek ve çocuk dünyaya getirmek değişmez bir kanundur sanki ama kimse bize evlilikle ilgili eş seçimiyle ilgili ya da çocuk büyütmenin yollarıyla ilgili nelere dikkat etmemiz gerektiğini söylemez. Aşık olmak, sevmek yeterli midir evlenmek için, yeterliyse neden boşanmalar oluyor? Ülkemizde her iki evlilikten biri boşanmayla sonuçlanıyorsa bir yerde bir şeyler yanlış gidiyor demektir.

Anne babalarımızın ya da anneannelerimizin evliliğe bakışlarıyla son dönemde evlenen çiftlerin evliliğe bakışları birbirine taban tabana zıt. Büyüklerimiz “iyi günde kötü günde birlikteyiz” ve “kol kırılır yen içinde kalır” derken yeni nesil daha evlenirken “olmazsa boşanırız” , “benden değerli ve önemli kimse yok” demektedirler. En ufak sorunlarda bile boşanmayı çözüm olarak görmektedirler. Bazıları evcilik oyunu zanneder evlilik okulunu!

Eğer niyetiniz kendinizi keşfetmekse, insan olma yolculuğunda ilerlemekse, olgunlaşmak ve büyümekse en iyi okul evliliktir…

Yaşadığınız sorunlar karşısında şikayet etmek yerine, bakış açınızı değiştirmek, “Bu sorun bana ne kazandırdı? Ne öğrendim?”, “Beni anlamıyor” yerine “Kendimi nasıl ifade edebilirim?” diye sormak, ilişkinizi olumlu yönde ilerletir. Öğrenecek ve kazanacak çok şey var aslında ilişkilerimizden.

Evleneceğiniz kişiyle konuşabilmek, sohbet edebilmek, birbirinize saygı duymak çok önemlidir. Ortak zevklerinizin olması, birlikte zaman geçirmekten keyif almanız ama birbirinize yalnız kalmak içinde fırsatlar yaratmanız ilişkinizi rahatlatır, sağlamlaştırır. Ömürlük ilişkiler için eşlerin kendi keyif aldıkları şeyleri yapmaya devam etmeleri tavsiye edilir.

En önemli konulardan biri de ilk gecedir. Evlenmeden önce ilk gece ve aile planlaması yöntemleri hakkında bilgi sahibi olmak mutlu bir cinsel yaşam konusunda çiftleri destekleyecektir. İlk geceye gereğinden çok önem vermek, yanlış bilgilere sahip olmak, korkmak, endişelenmek olumsuz sonuçlara neden olabilir. Ör: Kadınlarda vajinismus, ağrılı cinsel ilişki, erkeklerde ereksiyon sorunları gibi…

Her iki taraf için de önemli olan ilk cinsel birliktelik, karşılıklı sevgi ve hoşgörüyle rahatça yaşanabilir. İletişimi doğru kurmak, kendimizi karşı tarafa doğru ifade edebilmek ve dinleyebilmek, kaygılarımızı, meraklarımızı paylaşabilmek, birbirimizi keşfederken sabırlı ve sakin olmak bu süreçte çiftlere yardımcı olur.

Evlilik pek çok yeni kimlik oluşumu demektir. Eş, gelin, damat, ev kadını… Tüm bu yeni kimlikler bir anda kişilerin hayatına girdiğinde dengeleri kurmakta zorlanmaları ve bocalamaları doğaldır. Çevremizden öğrendiklerimizle ve gördüklerimizle bu yeni rollere adapte olmaya çalışıyoruz.

Çiftlerin evlendikten sonra uymakta zorlandıkları ve en çok kavga ettikleri konulardan biri de ailelerdir. Bilmeniz gerekir ki evlendikten sonra ikinizin ailesi çekirdek ailenizdir ve bu aile içinde yaşananlar ikiniz arasında kalmalıdır, annelere babalara evinizle ilgili bilgi aktarmak, kavgalarınızı yansıtmak uzun vadede evliliğinize zarar verir. Ayrıca her ailenin kültür ve yapısı farklı olabilir, bu yüzden eşinizin ailesini kendi ailenizle kıyaslamamanız gerekir.

Evlililkte maddiyat da önemlidir tabii ki… Bütçeyi birlikte yapmanız her ay gelir gider dengenizi konuşmanız, birbirinize bu konuda açık olmanız ailenizin maddi refahını sağlar.

Evlilik uzun bir yolculuktur. Bu yolculukta çiftler her mevsimi yaşayabilir. Önemli olan bu mevsimleri birlikte sevgi ve saygıyla geçebilmektir.

“Sorunsuz çift sorunludur” demişti bir hocam. Farklı iki ailede yetişen farklı iki insan, farklı iki cinsiyet aynı eve girdiklerinde sorun çıkmaması imkansızdır. Önemli olan sorunun çıkması değil sorunun çözümünde doğru ve etkin yöntemler kullanmaktır.

Her sorun kendi çözümünü yaratır, bazen kolay bazen zordur çözümü bulmak. Ama mutlaka çözümü vardır. Evliliklerde yaşanılan zorluklar eşler görmeyi bilirlerse çok şey kazandırır. Eğer yardıma ihtiyaçları varsa da bunu dile getirebilmeli ve uzmanlardan destek alabilmelidirler.

Çiftler sorun yaşadıkları süreci lehlerine çevirmeyi bilirlerse birbirlerine sevgileri ve bağlılıkları artar. İnsanın değişmez olduğu çok eski bir hikaye, artık biliyoruz ki insan istedikten sonra değişebilir, ancak kendi isterse kendini değiştirebilir başka biri onu değiştiremez. Evcilik oyunundan Evlilik okuluna, “Ben”den “Biz”e giden yolda Sevgi, Neşe, Dostluk, Sağlık, Bolluk, Paylaşım ve Farkındalık hep Sizlerle olsun…

Sevgiyle Kalın…