depresyon

Deniz insanın gamını alır

Deniz insanın gamını alır 150 150 dolunay

Her insanın kendini iyi ve kısmen de olsa özgür hissettiği yerler vardır, sizlerin de vardır mutlaka… Kendimi güvende, rahat ve en çok ANda hissettiğim yer neresidir sorusuna benim verdiğim cevap DENİZ’dir!

Kendimi ne zaman dengelerim sarsılmış, üzgün, kızgın ya da depresif hissedersem ilk yaptığım şey derin bir nefes alarak gözlerimi beş on saniyeliğine kapatıp denizde olduğumu hayal ederim. Çektiğim nefesin deniz kokusu olduğunu, bulunduğum yerin deniz kenarı ya da içi olduğunu hissederim. Bu beni sakinleştirir ve dengeler!

Deniz benim için ayarı bozulmuş dengemin rot balans merkezidir

Yaşadığım ülkeden midir, kentten midir ya da bana ait midir bilmem ama bugünlerde dengelerimin sık sık sarsıldığını farkediyorum. ‘Ben hiç etkilenmiyorum banane canım dünya yansa ben keyfime bakarım, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ diyen varsa takdir edemeyeceğim!

Şiddetin, terörün her türünün, cinsiyet ayrımcılığının, insanların vatanlarından oluşunun ve daha benzeri insana yakışmayan yaşantıların deneyimlendiği bu süreçte bilirim ki dengede kalmak daha çok zorlaşır.

Tüm bu acılara, üzüntülere inat hayat yapman gereken her şeyle tüm hızıyla devam eder! Dünya da olan her şeyin, herkesin, her canlının, her nefesin ve nefsin birbirine bağlı olduğuna ve birbirini etkilediğine inanıyorum bu nedenle de bu süreçleri ruhumun derinlerinde hissediyorum. İşte ondandır bugünlerde sık sık denizle buluşmam.

Sevdiğim bir dostumun anneanesinin dediği gibi ‘Deniz insanın gamını alır’. Acımı ve yükümü bırakırım denize, bırakma demez!
Acımı ya da kızgınlığımı ve yaşadıklarımızı anlamlandırmaya ve kabule çalışırken deniz benim aynam olur çoğu zaman.

Denize her bakan farklı duygular yaşar farklı şeyler görür onda, her gördüğünün kendinde olduğunu bazen fark eder bazen etmez. Sufizmde dendiği gibi; “Ne varsa alemde o vardır Adem’de!

Deniz; boğulma tehlikesi geçiren biri için, sevdiği birini denizde kaybeden insanlar için ya da hayatta kalmak için ülkesinden bir başka ülkeye geçmeye çalışanlar için bazen umut bazen nefret bazen korkudur!

Pek çok şaire, ressama, yazara ilham olurken, kendini arayan, varoluşunu sorgulayan pek çok insana da yol arkadaşlığı yapar deniz!

Yaratıcılığı harekete geçiren, farkındalığı körükleyen tılsımlı bir şeyler vardır denizde!

Sonsuz bir varlık olan insanın denizin sonsuzluğa bakarken kendi iç yolcuğuna deniz feneri olur, keyif katar deniz!

Sesi zihnimizin kalabalıklığını bastırır ve yıkar. Maviliği dünyada gördüğümüz kirliğili maviye boyar, arındırır, dünyanın kırmızılığını dengeler, mavinin huzuru ve güveni!

Benim için deniz derindir, sonsuzdur, huzurdur, denge merkezidir. Sizlerin de kendi denge merkezlerinizi fark etmeniz ve yaşamanız dileğimle!

Lohusa sendromu ve depresyonu

Lohusa sendromu ve depresyonu 150 150 dolunay

Anne olmak, bir bebeğin olması, aileye gelen bir hediyedir. Bununla beraber doğum sonrası yaşanabilen duygusal değişimler pek çok aileyi zorlayabilmektedir.

Kadının doğumdan sonraki ilk bir hafta içinde yaşadığı hüzün, iç sıkıntısı, bazen ağlama hissi ve karamsar düşüncelere ‘lohusalık hüznü/sendromu’ denir. Bu sürenin 2 aydan 2 yıla kadar uzaması durumuna ise ‘Lohusalık Depresyonu’ olarak adlandırılır. Lohusalık hüznü bir iki hafta içinde kendiliğinden geçer. Uzadığı durumlar ya da doğum sonrasından itibaren depresyon belirtileri olarak orataya çıkabilir ve uzayabilir.

Doğum sonrası yaşanan duygusal sorunların nedenleri tam olarak bilinmemekle birlikte;

  • Gebelikte yüksek olan ostrojen ve progestonun doğumdan sonra dip yapması,
    • Geçmişten gelen depresyon vb ruhsal sorunların tam iyileşmemesi,
    • Strese yatkınlık,
    • Başkalarına bağımlı ya da bağ kurmakta zorlanan kimlik yapısı
    • Eşle ve kök ailerle yaşanan sorunlar,
    • Gebelik, doğum, lohusalık, bebek bakımı, doğum sonrası çevreyle ilişkiler konusunda bilginin, farkındalığın eksikliği vb…ana nedenler olarak sayılabilir.

Lohusalık depresyonunda annede neler olur?

  •  Bebekle bağ kurmakta zorlanır.
    •  Bebeğine zarar vereceğini düşünür.
    •  Bakamayacağını, dokunamayacağını, bezini değiştiremeyeceğini, emziremeyeceği düşünür ve bunları ya yapamaz ya da çok zorlanır.
    •  Bedeninin yeni görüntüsü duygusal olarak onu çok zorlar. Kendini hiç beğenmez ve kabul etmez.
    •  Eşinin ve çevresinin kendisinden beklenenleri karşılayamadığını, iyi bir anne ve eş olmadığını düşünür.
    •  Eski günlere özlem duyar. Bebeğinin olmadığı günlere geri dönmek ister.
    •  Ağlama, uykusuzluk, iştahsızlık, konstrasyon sorunları eşlik eder.
    •  Çaresizlik ve mutsuzluk sık gözlemlenir.

Destek ve tedavi için neler fark edilmeli ve yapılmalı?

  •  Doğumdan sonraki ilk hafta yaşanan hüznün, durgunluğun normal olduğunu bilin.
    •  Bu süre uzar ve yukardaki belirtiler başlarsa bir ruh sağlığı uzmanından destek alın.
    •  Ruhsal destek kadına yönelik verilir ancak mutlaka eşlerin katıldığı ve erkeğe ve ailelere düşen sorumlulukların paylaşıldığı danışmanlık seansları da yapılmalıdır.
    •  Çevre tarafından, anneye sanki her kadın doğuştan anneliği bilirmiş gibi davranmak ve aşırı beklentide olmak doğru değildir.
    •  Annelik içgüdüsel olabilir ancak bebek bakımı öğrenilebilir bir süreçtir.
    •  Yeni annelerin bebek bakımı ile kaygı duymaları çok doğaldır ve doğum öncesi ve sonrası bu konuda destek almaları önerilir.
    •  Gün içinde mutlaka yarım saatte olsa dışarı çıkın, yürüyüş yapın, bakım yaptırın, nefes alın.

Ergenlikte cinsellik 2

Ergenlikte cinsellik 2 150 150 dolunay

Ergenlikte cinsellik konusu çoğunlukla bu dönemin risklerini, risklerin sonuçlarını, ergenlerin olumsuz davranışlarını ve ergenlik döneminde cinsellik yaşamanın normal olmadığını akıllara getirmektedir.

Yapılan pek çok araştırma ergenlikte yaşanmaya başlanan cinsellikle psikolojik sorunlar arasında hiçbir bağlantının olmadığını ortaya koymuştur. Bununla birlikte ergenlik de cinsellik kavramı üzerinde düşünüldüğünde altı çizilmesi gereken önemli başlıklardan biride “risk alma” olmalıdır. Ergen risk alma konusunda yetişkinlere göre çok daha gözü karadır ve risk almak onun için hayatının doğal bir parçasıdır çünkü pek çok şeyi zaten risk alarak öğrenmektedir, üstelik bu durum heyecan da vermektedir.

Small ve Luster çalışmasında ergenlerin cinsel etkinlik riskleri de gözlemlenmiş ve 10’dan fazla risk etkeninin olduğu belirlenmiş.

Araştırmacılar potansiyel risk etkenleri ile cinsel etkinlikler arasındaki ilişkiye risk etkenlerinin bağımsız olarak etki edip etmediğini anlamak için çalışma yapmışlar ve;

  • Düzenli kız ya da erkek arkadaşın olması,
  • Alkol kullanımı,
  • Cinsel yönden izin veren anne babaya sahip olmak,
  • Gelecekteki meslekten kuşku duymak

gibi etkenleri, cinsel etkinliği belirleyen önde gelen risk etkenleri olarak bildirmişlerdir.

Bu ve benzeri çalışmaların sonuçları, ergenlikte erken cinsel etkinliğin bedensel, gelişimsel ve sosyal olarak istenmeyen sonuçlarından, yani ergenlikte riskli cinsel davranışlardan korunmak için, ergenin çevresindeki risk faktörlerini azaltmak gerektiğini işaret etmektedir.

Ergenlikte cinsel taciz, tecavüz ve cinsel istismar ergenlikte cinsellik dendiğinde akla gelen en önemli konu başlıklarındandır. Pek çok çalışma göstermektedir ki ergenler yine ergenlik özellikleri ve taşıdıkları risk faktörleri nedeniyle cinsel istismar, taciz ve tecavüze karşı savunmasız gruptadırlar.

Ergenler arasında cinsel istismar yaşayanlar, ya yabancı biri, ya aile içinden biri ya da sevgilileri tarafından bu sürece maruz kalmaktadırlar.

Ailelerinden ayrı yaşamak, fiziksel ve zihinsel engelleri olmak, alt sosyo-ekonomik bir çevrede yetişmek, alkol ve madde kullanan ailede büyümek, cinsel taciz riskini artırmaktadır. Cinsel tacize uğrayan ergenlerde daha az öz güven ve daha çok eğitim ve öğrenim güçlüğü görülmektedir. Yine bu ergenlerde kaygı, korku, yeme bozukluğu ve depresyon düzeyleri daha yüksektir. Bu ergenlerin daha çok ve daha riskli cinsel davranışlarda bulunabilecekleri, birden fazla cinsel eşlerinin olabileceği, cinsel olarak diğer akranlarını istismar edebilecekleri ve daha sık gebe kalabilecekleri, HIV/AIDS ve CYBE’a daha fazla maruz kalabilecekleri bildirilmektedir.

İlk cinsel deneyim ergenler için büyük anlamlar taşımaktadır. Erkekler için erkek olmak gibi “erkeksi” yani daha çok erkekler dünyası için anlamlar taşırken, kız ergenler için daha “duygusal ” anlamlar taşımakta ve bu anlamlar sadece kadınların dünyasında değil belki de daha çok erkeklerin dünyası tarafından değerlendirilmektedir.

Ergen kızların ilk cinsel deneyimlerini yaşadıkları kişiler için “sevdiğim” tanımını kullanmaları şaşırtıcı değildir. Kızlar erkelerin tersine ilk cinsel deneyimini anlattığında, akranlarından çoğunlukla destek alamamakta hatta tepki görmektedirler, bu değerlendirmenin kendi hemcinsleri tarafından bile erkek dünyası değerleri ile yapıldığının göstergesidir. Kızlar ilk cinsel deneyimleri ile ilgili olumlu duygular yaşasalar da, bu duygulara suçluluk, utanma, korku ve kaygının da eşlik ettiğini erkeklerden daha çok ifade etmektedirler.

Mastürbasyonun ergenlikteki önemi de burada ortaya çıkmaktadır. Mastürbasyon bireyin kendi cinselliğini ve hazzı keşfettiği ve bunu en güvenli şekilde doyuma ulaştırdığı çok normal bir cinsel davranıştır. Bu bedensel ve duygusal değişim döneminde ergen, bir yandan mastürbasyonu “yeniden” bu kez bilerek, planlayarak ve isteyerek keşfeder, öte yandan da karşı cinse engelleyemediği bir cinsel çekim duymaya başlar. Mastürbasyon ergenin zihninin uzun bir süre hatta erişkinliğinde bile meşgul eder. Eşlik eden suçluluk ve kirlilik duygusu ergeni mastürbasyon yapmaktan bir süre alıkoysa da, içgüdüleri ve değişen hormonal yapısı ona engel olmaktan çok teşvik edici olacaktır.

Ergenlerin kafalarını kurcalayacak temel soru “ne kadar yapılması gerektiğidir?” Aslında bunun cevabı çok nettir: Mastürbasyon için sayı verilemez, ancak yaşamın ve bedenin bütünlüğünü korumak önemlidir. Özellikle cinsel organın mukozal yapısını bozmamak ve özellikle genç kızlarda enfeksiyon olasılığından uzak kalacak bir sıklığı ergenin kendisi belirleyecektir. Elbette ergenin okul başarısını, sosyalleşme sürecini etkilemeyecek ve “takıntı” haline gelmeyecek bir şekilde yapılan mastürbasyonun herhangi bir psikolojik ya da fizyolojik zararı olmayacaktır.

Tüm bunlarla birlikte yeniden ifade etmek isterim ki, ergenlik dönemindeki cinsel riskleri azaltmanın en etkin yolu uygun cinsel bilginin ergene verilmesi çok önemlidir.

“Cinsellik Eğitimi” çocukları, ergenleri riskli cinsel davranışlardan ve sonuçlarından koruyacak en etkin yoldur. Bu programın içerisinde karar verme yolları, hayır diyebilme yöntemleri, mastürbasyon, bedenini sevmek, saygı duymak ve ona iyi bakmak, toplumsal kimlikler, eş cinsellik, toplumsal değerler, sağlıklı olmak, HIV/AIDS, güvenli cinsel yaşam, doğum kontrol yöntemleri gibi… konular olmazsa olmazdır.

İçinizdeki ergene iyi bakın…

Sevgiyle,

Bu yazıyı hazırlarken yararlandığım kaynaklar:

  1. Ergenlikte Cinsellik (makale), Prof.Dr.Hakan Şatıroğlu, Psk.Danş.Dolunay Kadıoğlu
    2. Ergenleri Bilgilendirme ve Farkındalık Kazandırma Eğitim Programı Eğitici El Kitabı, Büyüyorum, Gelişiyorum, Değişiyorum, Türk Eczacıları Birliği, Yenimahalle Rehberlik ve Araştırma Merkezi, Polat, D. (Ed.), Ankara, Fersa Matbaası 2007
    3. Çok, F, (2003), Ergenlerin Cinsel Eğitimi, Bir Program Denemesi, Ankara Üniversitesi Matbaası
    4. Steinberg L. Ergenlik , (2007) Çeviriye hazırlayan Figen Çok, syf. 401-441, İmge Kitabevi