davranış

Yalancının mumu

Yalancının mumu 150 150 dolunay

‘Yalancı; Allah’a kafa tutan, fakat insanlardan korkan bir serseridir. ‘(Bacon)

Yalan nedir? İnsan neden yalana ihtiyaç duyar? Yalanın beyazı, siyahı var mıdır? Sizin yalanınızın rengi ne?

İnsan yalan söylemeyi nasıl normalleştirir?

Yalan sözlerle insanlara ‘söz büyüsü’ yapan kişinin büyüsü nasıl bozulur?

Bir insan yalana şerbetli ise yani yüzü bile kızarmadan yalan söyleyebiliyorsa bu insanın ruh sağlığı nasıldır? Vicdanı var mıdır?

Tüm bu sorular zihnimde dolanıyordu ki yazmaya karar verdim. Çünkü sorularıma yazarak cevap bulmanın daha kolay olduğunu fark ettiğimden beri yazıyorum. Söz uçar yazı kalır derler! Gerçi artık sözün de hiç yok olmadığı, evrende enerji olarak kaldığı bilimsel olarak ispatlanmış durumda.

Hızlıca cevaplara geçelim:

Bence insanların çoğu, korktuğu için yalan söyler. Gerçeklerle yüzleşmeye, kabule cesaretleri olmadığı için yalana yalanla devam ederler. Çoğu zaman hatalarımızı gizlemek için yalan söyleriz. Bir süre sonra sonra yalanlar dönüşü olmayan yollar haline gelir.

İnsan başkasının yalancılığını kendi yalancılığından bilirmiş! Ne doğru söz, ben hiç yalan söylemem diyen kaç kişi var aranızda? Ufak tefek yalanlar bazen de büyük hayati yalanlar… Hani sordum ya yazının başında sizin yalanınızın rengi ne diye… Beyaz mı, pembe mi, yeşil mi yoksa kapkara mı? Söylenen yalanlar bazen bir kişinin bazen onlarca kişinin hayatını bazen de binlerce kişinin hayatını etkiler. Bir yalanla bazen kaderinizi tersine çevirdiğinizi zannedersiniz bazen iş hayatınızı bazen özel hayatınızı kurtardığınızı bazen kariyerinizi bazen de ülkenizi….Oysaki her yalanının bedeli, vebali vardır. Ve eğer vicdanınız çalışıyorsa, çalışıyorsa diyorum çünkü herkesinki çalışmaz, yalanlarınız size takip eder bir gölge gibi. Rüyalarınızda karşınıza çıkar, korkarsınız uyumaya, uyanıkken takip eder ve başka insanlara güvenemez olursunuz. Çoğunlukla da hasta eder. Panik bozukuluklar, kaygılar, mide hastalıkları ve daha aklınıza ne tür hastalıklar geliyorsa….

‘Doğruyu söylersem bana ne olur diye korkuyorum?’ sorusunun cevabı yalanlara neden ihtiyaç duyulduğunu gösterir. Örneğin, kaybetme korkusu, yalnız kalma korkusu, terkedilme korkusu, gücünü kaybetme korkusu… Hepimizin korkuları var. Bazen büyük bazen küçük. Yalan ne kadar çoksa ve ne kadar normalleştirilmişse kişinin yüzü ne kadar kızarmıyorsa yani yalana şerbetliyse korkunun boyutu o kadar büyüktür ve vicdan artık orada yaşamıyordur.

Yalanı adet haline getirmiş bir kişiyi nasıl anlarsınız ve söz büyüsünü nasıl bozarsınız sorusunun yanıtı ise çok nettir: Onu tanıdığınız süre zarfında söyledikleri tutarlı mı? Bütünün hayrına mı konuşuyor yoksa sadece konuşuyor ve yalanlarını mı örtbas etmeye çalışıyor? Sözlerinde sevgi mi var nefret mi? Duruma göre mi konuşuyor yoksa her koşulda sözleri aynı mı? Olaylar karşısında sorumluluğunu alıp davranışa geçebiliyor mu yoksa hep başkalarını suçlayıp kendi üzerine düşeni es mi geçiyor. Hep başkaları hatalı kendi hep suçsuz mu ? Ve en önemli farketme noktası: Özü, sözü, eylemi BİR mi?

Montaigne’in sözüyle yazıma şimdilik son vermek isterim:

“İnsan olmayı bilen, kitaplar yazmış ya da savaşlar kazanmış ve ülkeler fethetmiş bir kişinin yaptıklarından daha önemli bir şey başarmış demektir. Bunun dışında her şey –hükmetmek, kesemizi doldurmak, mal mülk edinmek- içi boş bir dekordan ibarettir. İnsanın hayatta en önemli eseri, doğru ve düzgün yaşamayı becermiş olmaktır.”

Öz- Söz-Eylem birliğine…

 

Öfke denen ateş

Öfke denen ateş 150 150 dolunay

Öfke, istemediğimiz sonuçlar karşısında verilen son derece doğal ve insani bir tepkidir. İnsanlar istediğimiz şeyleri yapmadığında ya da istediğimiz şeyler istediğimiz zamanda olmadığında, iş yerinde haksızlığa uğradığımızda, haketmediğimize inandığımız davranışlarla karşılaştığımızda, çocuklarımız sözümüzü dinlemediğinde, trafikte, maçta, sokakta, TV izlerken özellikle haberlerde, güçlü öfke hissedebiliriz.

Bilindiğinin tersine öfkemizi ifade etmememiz, içimize atmamız ya da uygun olmayan şekilde dışarı çıkarmamız yani saldırgan ve sözlü ve davranışsal şiddete başvurmak daha büyük sorunlara yol açar. İnsan öfkelenebilen bir varlık, bunu uygun şekilde gerçek adresine iletmek önemli.

Öfke uygun ifade edildiğinde sağlıklı bir duygudur. Aristo’nun dediği gibi; “herhangi bir kimse öfkelenebilir. Bu kolaydır.

Ne var ki;
Doğru İnsana
Doğru Derecede
Doğru Zamanda
Doğru Maksatla ve
Doğru Biçimde Öfkelenmek
İşte Bu Zordur…. ”

Öfke, kontrolden çıkıp yıkıcı hale dönüştüğünde kişinin yaşamında son derece önemli sorunlara yol açabilmektedir. Öfkenin sağlıklı ve işe yarar olabilmesi için bastırılmaması, tanınması, kabul edilmesi ve kontrollü bir biçimde ifade edilebilmesi gerekmektedir. Öfke bir problem çözme aracı, intikam yolu, suçlama biçimi veya başkalarını kontrol etme yolu değildir. Aşağıdaki durumlarda kaç evetiniz var bakın bakalım!

* Öfke anlarında kontrolü kaybettiğiniz olur mu?

* Öfkeli anında verdiğiniz tepkilerden dolayı öfke geçtikten sonra pişmanlık duyar mısınız?

* Öfke ve sinir halindeyken birilerine karşı fiziksel saldırıda bulunuyor musunuz?

* Öfke anında eşyalara zarar verme (fırlatma, kırma, parçalama…gibi) eğiliminiz var mı?

* Öfke anında kendinize fiziksel zarar verme eğiliminiz var mı?

* Öfkelendiğinizde verdiğiniz tepki ilişkilerinize veya iş hayatınıza zarar verir mi?

* Öfkelendiğiniz zaman işlerinize konsantrasyonunuzda sorun yaşar mısınız?

* Öfkenizi kontrol etmek için ilaç, alkol ya da madde kullanıyor musunuz?

* Öfkeniz sonucunda tutuklandığınız veya yasal zorluklarla karşılaştığınız oldu mu? 

Bir evetiniz bile varsa “Öfke kontrolü”yle ilgili çalışmaya başlamalısınız. Peki öfke kontrolü nasıl sağlanır?

* Öfke anında bedeninizde meydana gelecek değişimlerin bilincinde olun (kan basıncında artma, nefessiz kalma hissi, kalpte sıkışma, tansiyonda oynama, titreme, gözlerinizden alev çıkma….gibi).

* Kendi kendinize “sakin ol, gevşe, rahatla” deyin ve eğer mümkünse nefes alabileceğiniz temiz havaya çıkın. Diyaframdan derin nefes almayı deneyin. Nefes alıp verdiğinizde göğsünüz değil mideniz şişmelidir. Bir süre sonra kaslarınız rahatlamaya başlar.

*Öfkenizi ve sonuçlarını kontrol edebilmeniz için düşüncelerinizi farketmeyi ve kontrol etmeyi öğrenin. Öfke sürecinden önce aklımdan hangi düşünceler geçiyordu? Düşünce kalıplarınızı farkedin, başkalarını etiketleyip etiketlemediğiniz, suçlayıp suçlamadığını, olaylar ve kişilerle ilgili gerçekdışı fikirlerinizin (ailem bana değil kardeşime daha çok değer veriyor, onun her istediği yapılıyor benim yapılmıyor, beni hiçbir konuda desteklemiyorlar hep onu destekliyorlar…gibi) farkında olun.

* Suçlamalarınızı farkedin; yaşadığınız olaylarda başka insanları ne kadar sorumlu tutuyorsunuz ne kadar suçluyorsunuz? Yani yaşadığınız olayların sorumluluğunu alabiliyor musunuz yoksa topu taca mı atıyorsunuz? (Onun yüzünden terfi alamadım, senin yüzünden istediğim yeri kazanamadım….)

* Farkettiğiniz tüm çarpık düşüncelerinizi doğrularıyla yer değiştirme pratikleri yapın. (Aslında ailem benim istediklerime saygı duyuyor galiba kendi isteklerimi onlara daha net ve kararlı söylemeliyim.)

* Resmin bir parçasını değil hepsini görmeye çalışın, olaylarla ilgili bakış açınızı değiştirmeyi deneyin.

* Öfkenizi göstermenin uygun yollarını arayın. İletişim becerilerinizi ve kendinize güveninizi arttırmayı deneyin. Yani öfkenizi biriktirmeden uygun dille karşınızdakine ifade edin. Öfkenin, duygu ve düşüncenin adres değiştirmesine izin vermeyin. Önce sakinleşin, duygu ve düşüncelerinizi farkedin ve kontrol altına alın sonra konuşun.

* Öfke kontrolünde bedensel egzersizler yapmak, nefes çalışmaları, olaylar farklı bakış açılarından bakmayı öğrenmek, insanlarla ilgili beklentinizi azaltmak, olaylara ve yorumlara birazcık mizah tozu atmak, iletişim becerimizi iyileştirmek işe yarayacaktır.

* Günlerinizin sakin, öfkenizin ve nefs’inizin terbiyeli geçmesi dileğimle…