carpe diem

Genç erkeklerin cinsellikle ilgili merak ettiği sorular

Genç erkeklerin cinsellikle ilgili merak ettiği sorular 150 150 dolunay

Geçen hafta genç kızların cinsellikle ilgili en çok merak ettiği konulara değinmiştik. Bu hafta ise genç erkeklerin soruları ile devam ediyoruz.

  1. Bir erkek ilk cinsel deneyimini hangi yaşta yaşanmalı?

Erkek için de kadın için de kesin bir yaş yoktur. Bununla birlikte ergenlik döneminde, henüz bedeni hakkında tam olarak bilgi sahibi olmadan ve beden tam gelişmeden yaşanan cinsellik, ergen gebeliğinden, küretaja ve HIV/AIDS ve cinsel yolla bulaşan diğer hastalıklara kadar uzanan bir sonuç tablosunu gencin karşısına çıkarabilmektedir.

Cinselliğin sağlıklı olabilmesi için temel koşul genç kızların ve erkeklerin üreme organlarının gelişimini tamamlamış olmasıdır. Ancak bedensel gelişimden daha önemlisi, ruhsal gelişimdir. Ruhsal olarak cinsel ilişkinin hem kendiniz hem de partneriniz için sorumluğunu alabilmeniz gerekir. Erken ya da hazır olmadan yaşanan cinsellik; bireyde suçluluk, pişmanlık, utanç gibi içsel barışı bozabilecek duygular yaşatabilir. Tüm bu nedenlerle; güvenli cinsel ilişki kavramı öncelik kazanır. Güvenli cinsel ilişki; karşılıklı güvenin, dostluğun, sevgi ve saygının yaşandığı bir ilişkidir. Bireyler arası paylaşımın arttığı ve yoğun olumlu duyguların yaşandığı ortamda iyi iletişim kurmak, kendini ortaya koyabilmek, ‘hayır’ ya da ‘evet’ diyebilmek, cinsel eşini zorlamamak ilişkinin sağlıklı yürümesi için şarttır.

  1. Ya ereksiyon olmazsam? Penisim sertleşmezse ne yaparım?

Özellikle ilk ilişki yaşanacağı zamanlarda erkeklerin bu tip kaygılar duyması doğaldır. İlkler her zaman heyecan verir. Ya ereksiyon olamazsam kaygısı daha da artarsa ereksiyon sorunları yaşanabilir. Rahat olmaya çalışın, herhangi bir sorun yaşarsanız da bunun doğal olduğunu bilerek üzerinde durmayın.

  1. Günde ya da haftada kaç kez cinsel ilişki yaşanmalıdır, normali kaçtır?

Çiftlerin karşılıklı istekleri, onayları ilişkinin sıklığını belirler. Cinsellikte kesin sayılar, rakamlar ya da kurallar yoktur. Normali ve kuralları çiftler belirler. Burada önemli olan karşılıklı uyumdur.

  1. Mastürbasyon yaparsam penisim uzar mı, “çok yapınca çocuk olmaz yüzünde sivilceler çıkar” diyorlar doğru mu?

Mastürbasyonun cinsel organların gelişiminde herhangi bir etkisi yoktur. İnfertileye de neden olmaz. Cinsel organın boyunu uzatmaz ya da kısaltmaz. Sivilce yapmaz.

  1. Aşırı mastürbasyonun bir zararı olur mu? Olursa bunlar nelerdir? Ayrıca mastürbasyon zararlı mı?

Eğer birey mastürbasyonu olumsuz bir davranış gibi değerlendiriyorsa, bundan olumsuz etkilenir. Her şeyden önce bireye mastürbasyon yapmanın olumsuz bir davranış olmadığını aktarmak gerekir. Ergenliğe girildiği ilk yıllarda mastürbasyon yapmaya istek fazladır, ergenliğin ve gençliğin ileri evrelerinde bu istekte dengelenme çoğunlukla görülür. Ancak kişi mastürbasyondan başka bir şey düşünemiyorsa, uygunsuz yerlerde(sınıf, toplu taşıma…) bu yönteme başvuruyorsa, sosyal aktivitelerine ayıracağı zamanı mastürbasyona ayırıyorsa yani takıntı haline geldiyse bir sorun var demektir.

  1. Mastürbasyonun faydaları ve zararları nelerdir?

Mastürbasyonun fiziksel bir zararı olmadığı gibi, ruhsal açıdan zararlı hiçbir etkisi de yoktur. Aksine cinsellik gibi doğal bir dürtünün doyumunu sağlayan mastürbasyon bastırıldığı takdirde doyumsuzluk ve sinirlilik gibi kaçınılmaz durumlara yol açabilir.

Mastürbasyon çok sık yapılıyorsa yalnızlığın veya sosyal beceri eksikliğinin bir belirtisi olabilir. Uygunsuz yer, zaman, araçlarla yapılıyorsa, konuyla ilgili bir uzmana danışılması gereklidir.

  1. Mastürbasyondan sonra suçluluk duyulması doğru mudur, yanlış mıdır?

Toplumumuzda, mastürbasyonun yapılmaması gereken bir davranış olduğuna dair yaygın ve yanlış bir inanış vardır. Birey bu yanlış inanca sahipse ya da bu yanlış bilginin etkisinde kalıyorsa ya da inançları gereği bunun yanlış olduğunu düşünüyorsa ve bütün bunlara karşın yine de mastürbasyon yapıyorsa suçluluk duyabilir. Mastürbasyon özellikle düzenli bir cinsel eşi olmayan kişiler için temel bir cinsel doyum yöntemidir, sağlıklıdır ve suçluluk duyulmamalıdır. Kişinin mahremidir, özelidir. Uygun yer ve sıklıkta yapıldığında kişinin ruhsal ve cinsel sağlığı üzerinde olumlu etkiye sahiptir.

  1. Kondom kullanmayı sevmiyorum, zevk alamıyorum, kullanmasam olmaz mı?

Kondom HIV/AIDS ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklardan koruyan şimdilik tek yöntem. (tabii hiç cinsel birleşme yaşamazsanız da korunursunuz.) Keyif konusuna gelince; keyif komutu penise beyinden gider. Eğer ‘kondomla keyif alamayacağınıza, keyfin azalacağına’ inanırsanız, beyin bu komutu gerçekleştir. Tam tersi de mümkün, yani bu konuya takılmazsanız hiç sorun olmaz. Ayrıca cinsel keyif sadece cinsel birleşmede alınmaz, dokunmayı, ön sevişmeyi de unutmamak gerekir.

  1. Erken boşalırsam ve onu tatmin edemezsem?

Eğer ergenlik dönemindeyseniz ya da 20’li yaşlarda ve düzenli cinsel yaşamınız yoksa erken boşalmanın olması ya da boşalma üzerinde kontrolün her zaman istendiği gibi sağlanamaması doğaldır. Tatmin karşılıklıdır ve tek yol cinsel birleşme değildir. Oral seks ya da karşılıkla mastürbasyon da yapılabilir. Eğer düzenli bir cinsel yaşamınız var ve 25 li yaşlarda iseniz ve erken boşalma sorununuz varsa cinsel terapi desteğiyle bu sorunu çözebilirsiniz.

  1. Partnerim benden daha tecrübeli ise ve benim ilk kez cinsel deneyim yaşayacağımı anlarsa?

Anlarsa da bu konuda doğal olun, bu utanacağınız bir durum değil.

  1. Porno filmlerdeki gibi penisim yok ve partnerim filmdeki kadınlar gibi zevk almıyor. Ben de bir problem mi var?

Porno filmlerde gördüğümüz penis boyları, ereksiyon süreleri normal değildir. İlişki süreleri, kadınların çıkardıkları sesler, vajina genişlikleri abartılıdır. Penis boyları gereğinden fazla büyük, kadınların çıkardıkları sesler de taklittir. Yani sizlerde bir problem yok. Porno filmler sadece filmdir, adı üstünde film!

  1. Sürekli porno film izlemek istiyorum, acaba sapık mıyım?

Eğer sürekli porno izleme isteğiniz varsa ve bu hayatınızın akışını engelliyorsa bir uzmandan yardım almalısınız. En iyisi birazcık spora ya da diğer sosyal aktivitelere zaman ayırın ve pornoyu daha dengeli kullanmaya çalışın.

  1. Bazen gece boşalması yaşıyorum ve yatağım ıslanıyor? Bu normal mi ve nasıl engelleyebilirim?

Eğer ergenlik dönemindeyseniz bu gayet doğaldır. Düzenli ve normal sınırlarda mastürbasyon yapıyorsanız gece boşalmalarınızda azalma görülür.

  1. 15 yaşındayım. Seks düşünmediğim halde bazen penisim sertleşiyor. Böyle durumlarda ne yapmalıyım?

Ergenlik döneminde özellikle ilk erinlik döneminde kontrol dışı olarak peniste sertleşmeler olabilir. Bu, seksten bağımsız ve çok normal bir durumdur ancak genci zor durumda bırakır ve utandırır. Bu tür durumlarda sakin olun ve geçmesini bekleyin, büyümeye bağlı doğal bir süreç olduğunu bilin.

  1. Penis boyunun büyük ya da küçük olması önemli midir? Normal boyu ne olmalıdır? Küçükse büyümesi için ne yapılmalıdır?

Erkeklik organı ergenlik döneminde (11-12 yaşlarında) başlayıp 18-19 yaşına kadar büyür. Erişkin bir erkekte normal penis boyu 10-16 cm arasındadır.

Penisin boyu ile işlevi ve erkeklik gücü arasında doğrudan bir ilişki yoktur. 10-12 cm boyunda penisi olan erişkin bir erkeğin düzenli bir cinsel yaşamı olabildiği gibi, 17-18 cm penisi olanlar da sorunlarla (örneğin sertleşme sorunu gibi) karşılaşılabilmektedir. Bu nedenle penisin boyundan çok işlevini yeterince yerine getirip getirmediğine bakılmalıdır. Yine de penis boyunun küçük olduğu yakınmasıyla başvuran bireylere, eğer çok istiyorsa ameliyatla yardımcı olunabilir. Ancak penis boyu normal olanlara ameliyat önerilmemektedir.

  1. Sünnet olmanın cinsel istek üzerinde bir etkisi var mı?

Hayır etkisi yoktur.

İş yaşamı ve stres

İş yaşamı ve stres 150 150 dolunay

Keşke bundan yirmi beş yıl önce bir bana yaşamımdaki kalıcı anlamın profesyonel hayatımdaki başarı değil, çocuklarımın değerini şekillendirmek olduğunu söylemiş olsaydı. Haham Harold Kushner

İşkolikseniz ve iş yerinize çok önem veriyorsanız yaşamınızın neredeyse çoğu iş yerinde geçiyor demektir. Çalıştığımız işe bağlı olarak da iş yerinin haricinde bile işle ilgili bir şeyler düşünüyor ya da yapıyorsunuzdur yani iş yerinde olmasanız bile çalışmaya devam ediyorsunuzdur. Bu durum kendinize ve ailenize yeterince zaman ayramıyorsunuz anlamına gelebilir. Tüm hayatımız sadece iş hayatı oluyor ve biz fark etmeden kendimizi kaptırıyoruz… Bu süreç günlerce, aylarca, yıllarca ve en acısı da ömür boyu devam edebiliyor. İş yerinde yaşanan stres ise tüm bunların üzerine tuz biber oluyor gibi… Pek çok hastalığın altında da bu stres yatar.

İş yerindeki stres kaynakları çoğunlukla aşağıdaki durumlardan kaynaklanmaktadır;

Bireyin rolleri konusunda yeterli bilgisinin olmaması durumunda rol belirsizliği görülür. Eğer işin amaçları kapsamı çalışana düşen sorumluluklar yeterince tanımlanmamışsa, bir diğer ifade ile birey ne yapacağını bilemiyorsa stres kaçınılmazdır. İş yerinde amirlerle geçimsizlik ve çalışanlar arasındaki sorunlu ilişkiler, bireylerin uyumsuzluğu, amirlerle, meslektaşlarla çatışma ya da tartışma, en basit işlerde bile gerginlik yaratır. Çözümü en zor olan da bu sorundur.

İş hayatında en önemli stres kaynaklarından biri de “dedikodu”dur. DEDİ-KODU bir ortamda konuşulan bir konunun denilen şeylerin üzerine eklenerek, artırılarak ve çoğu zaman değiştirilerek başka ortamlara ve kişilere iletilmesidir. Çalışanların verimliliğini azaltır, kişilerarası ilişkiyi çıkmazlara sokar ve stresi arttırır. Bir olayla ilgili varsayımlarla, kurgularla konuşma sürecidir… İş yerinde yaşanan stresin en önemli nedenlerindendir.

Örgütteki, kurumdaki yönetim şeklide stres üzerinde etkilidir.

Yoğun ve aşırı iş yükü stresi doğrudan tetikler. Bir çalışandan yapabileceğinden fazla iş istemek ya da kapasitesinin altında çalıştırmak iş yerinde stres oluşturur.

Vardiya düzeninde çalışmak başka bir stres faktörüdür. Bu çalışma biçiminde çalışanın sosyal hayatı aile hayatı olumsuz etkilenir ve kişi kontrol edemediği bir stres yaşar.

Zaman en büyük stres kaynağıdır. Zaman yetersizliği, işleri yetiştirememek ya da işlerden özel hayata zaman kalmaması büyük bir stres kaynağıdır.

Çalıştığınız mekanın fiziki koşulları yani çalıştığınız ortamın ışık alıp almadığı, kişi sayısı, gürültü, ısı, masaların yapısı fiziksel sağlığınız ve ruh sağlığınızı olumlu ya da olumsuz yönde etkiler.

Çalıştığınız kurumda kariyer yapamıyorsanız engeller varsa kişi hedef koyamadığı için yeterli doyum yaşamaz ve kuruma aidiyat duygusu azalır.

Çalışma hayatında ortaya çıkan stres faktörlerini daha da genelleştirmek mümkündür. Gelir yetersizliği, sınırlı gelişme imkânları, ayrımcılık, mobing gibi durumları da göz ardı etmemek gereklidir. Özellikle mobing çalışanın ruh sağlığını çok olumsuz etkiler ve derin izler bırakır.

İş yaşamındaki stres kaynaklarının uzun süre devam etmesi durumunda iş yerinde verimsizlik, üretimde düşüş, iş gücü kaybı ve işten ayrılma gözlemlenir. Çalışanlar işe devam etmek istemezler, devamsızlık yaparlar, sık hastalanırlar ve mutsuzluk hat safhadadır. Kişilerde fiziksel görülen belirtiler ise saymakla bitmez aslında; işten kaçınma davranışı, alkol kullanımı, ilaç bağımlılığı, saldırganlık, uyku sorunları, yeme bozuklukları, kilo kaybı ya da artışı, saç dökülmesi, adet düzensizlikleri, kaygı bozukluğu….. ilk aklıma gelenler.

İş yerinde stresi yok etmek pek mümkün değil ama azaltmak, kontrol etmek mümkün. Dilerseniz neler yapabileciğimiz haftaya aktarmaya çalışayım…

Hepimize kolay gelsin…

 

İlk gece korkusu

İlk gece korkusu 150 150 dolunay

İlk gece korkusu özellikle bizim ülkemizde yeni evlenecek çiftlerin kafalarını uzunca bir süre meşgul eder. Evlendiğimiz kişi aşık olduğumuz biri bile olsa ilk kez yaşanacak cinsel ilişki hafif kaygı ve korku oluşturur. Bunun nedenleri arasında ise hiç bilmemek, deneyimlememiş olmak, çevrenin bu konuya yaklaşımı, yanlış bilgilendirmesi, abartılı bilgiler sayılabilir.

İlk geceyle ilgili pek çok mit (yanlış bilgi ve inanç) vardır. Bunlardan en çok “kanama olacak” ve “acıyacak” miti kafaları kurcalar ve korkunun oluşmasına neden olur. İlk geceyle ilgili duyduğumuz öyküler, arkadaşlarımızın anlattıkları ya da yakınlarımızın evlenmeden önce bize söyledikleri kaygıların oluşmasına etken oluşturabilir. Ya da “her şey değişecek” gibi abartılı sonuç beklentileri çok gereksizdir.

İlk geceyle ilgili yaşanan olumsuz deneyimlerin altında; yanlış bilgiler, cinsellikle ilgili bir eğitimin alınmamış olması, karşılıklı cinsel iletişim ile ilgili eksiklik, cinsiyetçi yetiştirilme gibi nedenlerin varlığı bilinir.

İlk deneyimde iki taraf da heyecanlıdır aslında, çünkü onlara göre ortada halletmeleri gereken bir görev vardır. ‘Bekareti almak, kızlığı bozmak, işi halletmek’ tüm bu tanımlar bile gerginlik yaratabilir.

Yetersiz bir ön sevişme ile ereksiyon gerçekleştikten sonra ilişki denenir. Kadının cinsel organının ıslanmadığı fakat vajina kaslarının rahat olduğu durumlarda ilişki gerçekleşir ancak kadının canı acıyabilir, belki kan gelir. Oysaki cinselliğin doğasında kan ve acı yoktur. Cinselliğin doğasına aykırı davranıldığında ise istenmeyen sonuçlar olabilir. Bunların yaşanmasına cinsel bilgi, tutum ve davranış eksikliği, fiziksel ve duygusal hazırlıkların yeterince yapılmaması durumu neden olur.

Eğer ilk cinsel birleşmede, iki taraf da rahatsa, iyi bir ön sevişme yapılıyorsa, ıslanma varsa, pelvik kaslar rahatsa, sakince giriş gerçekleştiriliyorsa kanamaya pek rastlanmaz, bazen birazcık kahverengi ya da pembe lekelenme görülebilir. Cinsellik karşılıklı sevgi, hoşgörü ve her iki tarafın da isteklerini düşünerek yaşandığında-organik herhangi bir şey yoksa- acı hissetmek söz konusu bile değildir.

İlk kez yaşanacak cinsel ilişkide kaygı düzeyini kontrol etmek önemlidir. İlk geceye gereğinden çok önem vermek, abartmak ve endişelenmek olumsuz sonuçlara neden olabilir. Örneğin; kadınlarda vajinismus, ağrılı cinsel ilişki, erkeklerde ereksiyon sorunları gibi.

Her iki taraf içinde önemli olan ilk birliktelik, karşılıklı, sevgi ve hoşgörüyle rahatça yaşanabilir. İletişimi doğru kurmak, kendimizi karşı taraf doğru ifade edebilmek ve dinleyebilmek, kaygılarımızı, meraklarımızı paylaşabilmek, birbirimizi keşfederken sabırlı ve sakin olmak bu süreçte çiftlere yardımcı olur.

İlk gece korkusunu ortadan kaldırmak için evlenmeden önce ilk geceyle ilgili bilimsel destek alabileceğiniz uzmanlara başvurmanız ve bilimsel kaynaklardan bilgi almak yararlı olacaktır. Abartılı ve yanlış bilgi bizi tedirgin ederken doğru bilgi bizi rahatlatır.

 

Özgür olmak istiyorum!

Özgür olmak istiyorum! 150 150 dolunay

İlişki terapisinde seanslarda çiftlere tek tek sorarım “ Ne istiyorsunuz? Bu çalışmanın sonunda ulaşmak istediğiniz nedir? Ne olsa sizin için ve ilişkiniz için en çok istediğiniz sonuç olur?” diye.

Herkes farklı cevaplar verir. Çiftten çifte cevaplar değişebileceği gibi bir çiftte eşler arasında da farklı cevaplar gelir…

“Yeniden eski günlere dönmek, ilk flört anındaki heyecanları yaşamak istiyorum.”

“Eşimin beni hep sevmesini istiyorum.”

“Mutlu olmak, eşimle huzurlu olmak istiyorum.”

“Hiç kavga etmeyelim istiyorum.”

“Eşimin beni anlamasını, annesinden önce bana inanmasını istiyorum.”

“Aile olmak istiyorum.”

Buna benzer pek çok cevap duydum yıllar içinde ancak çok hoşuma giden ve çok takdir ettiğim cevap ise 20 yıllık evli çiftte kadının verdiği cevaptı: “Özgür olmak istiyorum!”

Üçümüzde farklı farklı şeyler anlamış olabilirdik, sormak en iyisiydi. “Özgür olmak istiyorum” derken ne demek istediğini sordum.

“Kendimi aramak ve bulmak istiyorum, kendimi keşfetmek istiyorum, çok erken evlendim, iki çocuk büyüttüm, eşime eş, aileye gelin oldum. Kendimden başka herkes için yaşadım. Artık kendim için bir şey yapmak istiyorum, kim olduğumu fark etmek, kendimi bulmak istiyorum. Benim için bu özgür olmak demek.”

Bu hedefinden dolayı takdir ettim ve bu yolda onda olacak değişimleri merak ettiğimi söyledim.

Seanstan sonra uzun uzun düşündüm… Özgür olmak, özgür olmak neydi? Çok sevdiğim iki söz kulaklarımda yankılanıyor…

“Gerçeği bulmak demek, özgürlüğü bulmak, kendini bulmak demektir.”

“İnsanın gerçek özgürlüğünü bulabilmesi için kendini bilmesi gerekir. Akıl ancak vicdanla birleşirse, hem kendinin hem başkalarının yararına çalışır.”

Kendini bilmek, kendini bulmak, özgür olmak ne kadar değerli ve önemli…

“İlim ilim bilmektir
ilim kendin bilmektir
sen kendini bilmezsen
ya nice okumaktır…” 
demişti Yunus Emre..

Kim gerçekten özgürdü bu durumda!

Ne kadar özgür hissediyordum kendimi? Özgürlüğün yüzdeliği olur muydu? Özgürlük satın alınabilir miydi? Bağımlılığı olan insanlar özgür olabilir miydi? Örneğin sigara içen biri “İçmeden yapamam” diyen biri ya da “Sen olmadan yaşayamam” diyen biri özgür müydü? Çok para kazanmak özgürlük müydü? Özgürlüğün çeşitleri var mıydı? Maddi özgürlük, duygusal özgürlük, düşünce özgürlüğü, fikir özgürlüğü, seyahat etme özgürlüğü, sevme özgürlüğü…

Düşünceler hapsedilebilir mi? Hapishanelerde insanlar özgür olabilir mi? Ya da dünya bazen insana hapishane gibi gelir mi? İçsel özgürlük yoksa bedenin özgür olması tam bir özgürlük hali midir? O kadar çok soru geçti ki aklımdan… Özgürlük neydi, ne değildi?

İçim diyor ki, özgürlük; “Bulunduğun noktada huzurlu ve dengede olmak, kim olduğunu bilmektir.”

Bu konu üzerinde daha çok düşünecek gibiyim.

Kim gerçekten özgür? Kendini özgür hissedenler el kaldırsın.

Sevgiyle…

Çocuğu cinsel istismardan korumak-2

Çocuğu cinsel istismardan korumak-2 150 150 dolunay

Geçen haftaki konuya devam edelim dilerseniz.
Ne demiştik? Çocukları cinsel istismardan korumak istiyorsak bilgilendirmemiz, iyi ve kötü dokunuşu öğretmemiz demiştik.
Çocuğunuzla konuşurken anne baba birlikte konuşabilir ama birinin daha aktif olması önerilir. Bu konuşmayı yaparken 3 konunun üzerinde durun;
1. Hiç kimsenin senin özel yerlerine dokunmaya hakkı yoktur
2. Hiç kimsenin seni kendi özel yerlerine dokundurtmaya hakkı yoktur
3. Birisinin senden özel yerlerine dokunmanı istemesi, ya da seninkilere dokunması saklayacağın bir SIR değildir.
“Her sır saklanmaz bu bize söylemen gereken bir konu! “ Biri bu tür davranışlarda bulunmak isterse “iç çamaşırının örttüğü özel bölgelere dokunmak isterse “Bunu yapamazsın” , “HAYIR” demelisin…gibi.
Tanıdık bile olsa istemediği hiç kimseye kendini öptürmesin ve dokundurmasın. Kendi isteği dışındaki tüm dokunmalara “HAYIR” demesini ve uzaklaşmasını öğretebilirsiniz. Lütfen bunları çocuğunuzla çalışırken sakin olun, çocuğu korkutmayın. Çocuğun oyun zamanlarında, başka konulardan konuşurken de ara ara tekrar ettirin.
Aşağıdaki belirtileri çocuğunuzda görürseniz de lütfen bir uzmandan destek alınız;
* Muayenede bir şey bulunmamasına rağmen cinsel organlarıyla ilgili kaşıntı, ağrı.
* Poposuna dokundurmama ve acıdığını söylemesi.
* Nedensiz karın ağrıları.
* Tuvalet eğitimine rağmen idrar tutamama, gece yatak ıslatmaları.
* Yemek ve uykuyla ilgili normal olmayan daha önceden görülmeyen düzensizlikler
* Bebeksi davranmak, huysuzluk yapmak, saldırganlık
* Ani ve aşırı banyo yapma isteği
* İçe kapanma
* Okul başarısında düşüş
* Evden kaçma ve intihar düşüncesi
* Yaşına uygun olmayan cinsel konuşmalar ve davranışlar
* Toplum içinde masturbasyon ve cinsel süreçlere yönelme
Yukarıdaki belirtilerin bazıları başka sorunlardan da kaynaklanabilir. Bu nedenle rahat ve sakin davranın ve gerek duyduğunuzda hemen bir uzmandan destek alın. Çocukları cinsel istismardan korurken kreşe ya da okula gidiyorsa oradaki öğretmeninin gözlemlerine ve desteğine ihtiyacınız olacaktır. Öğretmenleriyle iletişimi koruyun…
Ve hep söylediğim gibi, okuyun, araştırın ve sakinliğinizi koruyun.
Sevgiyle
Psikolojik Danışman-Cinsel Terapist Dolunay Kadıoğlu
Erickson Koçu
dk@dolunaykadioglu.com
23.11.2011

Çocuğu cinsel istismardan korumak- 1

Çocuğu cinsel istismardan korumak- 1 150 150 dolunay

İki hafta önce çocuklara cinsel taciz, istismar ve tecavüzle ilgili yazmıştım. Bu haftada “Bu konuda aileler neler yapmalı, çocuklarını cinsel istismardan korumak için neler yapmalı?” bunları kısaca aktarmaya çalışacağım. Haftaya da tacize uğrayan çocuklarda neler gözlemlenir konularına değineceğim.
Cinsel istismar ne demektir?
Çocuğa (18 yaş altını çocuk kabul ettiğimizi hemen hatırlatıyorum) yetişkin biri tarafından cinsel niyetle yaklaşılmasına (cinsel içerikli konuşmak, uyarmak, dokunmak, göstermek, izlemek, izlemeye zorlamak, cinsel ilişkiye girmek) cinsel istismar denir. Yapılan çalışmalar cinsel istismarın daha çok ailede yaşandığını ve uygulayanların %70’inin 20-50 yaş arasında erkekler olduğunu ve istismara maruz kalanların çoğunun kız olduğunu göstermektedir.
Yine araştırmalar cinsel istismar ve tacizi uygulayan erkeklerin normal göründüğünü ve ayırt edilemeyeceğini vurgulamaktadır. Bu durum çocuklarımızı korumayı daha da zorlaştırmaktadır. Ne erkekleri ne de çocukları bir yerlere kapatamayacağımıza göre çocuklarımızı korumanın en etkin yollarını öğrenip bunları uygulamaktan başka yol yok!
Çocuklarımızı, genç kızlarımızı; kadınlarımızı cinsel taciz, istismar ve tecavüzden korumak için çocukluktan başlanarak öğretmemiz gerekenleri şöyle sıralayabiliriz.
1. Cinsel organları yaralandığı ya da hastalandığında, yalnız doktorların veya ana babalarının dokunabileceği öğretilmelidir.
2. Kendilerinin istemediği davranışlarda bulunmak isteyen kişilere “hayır”demeleri öğretilmelidir.
3. Rahatsız olacakları herhangi bir biçimde, kendilerine dokundurtmama hakkına sahip oldukları öğretilmelidir.
4. Cinsel yönden kötüye kullanıma kalkışan biriyle karşılaştıklarında oradan hemen uzaklaşmaları öğretilmelidir.
– Cinsel yönden kötüye kullanıma uğramaları halinde, hiç bir zaman bunun kendi suçları olmadığı öğretilmelidir.
– Cinsel organlarına dokunan bir büyük ile ilgili “sır” saklamamaları öğretilmelidir.
5. Cinsel yönden kötüye kullanıma kalkışan birisi ile karşılaştıklarında “yüksek sesle bağırmaları” öğretilmelidir.
6. Cinsel kötüye kullanıma kalkışan biriyle mücadele etmede “vurma, tekme atma, kaçma” gibi davranışlar öğretilmelidir.
7. Cinsel yönden kötüye kullanıldıklarını kime (anne ve babaya) ve nasıl anlatacakları öğretilmelidir.
8. Cinsel organların anatomik isimleri doğru olarak öğretilmelidir.
9. Cinsel yönden kötüye kullanıldıklarını bildirdiklerinde bazen yetişkinlerin inanmadıkları anlatılmalıdır.
10. Bedenini korumayı ve sevmeyi öğrenmesi için, istemediği hiç kimseye kendini öptürmesi için kucağa gitmesi için zorlanmamalıdır.
11. Çocukların kararlarına ve Hayır’larına saygı duyulmalıdır.
Çocuğun kötüye kullanım sırasında yüksek sesle bağırmasının bazen de olumsuz etkileri olabileceği unutulmamalıdır. Kötüye kullanan, bağırma sırasında telaşlanıp kurbana zarar verme, hatta öldürme riski bulunabilmektedir.
Çocuğa cinsel ilişki tarif edilirken veya cinsel eğitim verilirken nasıl ve nereye kadar bir eğitimin verileceği dikkatle planlanmalıdır. Eğitim sırasında, yaşa uygun olmayan tarzda veya aşırı ayrıntılı bilgi verilmesinin, çocuğun cinselliğe merakında aşırı artışa neden olabileceği unutulmamalıdır.
Önleme programlarına çocuğa cinsel davranışların öğretilmesini içeren konular konulacaksa, anne babalara, çocuğun yaşa özgü cinsel davranış ve gelişim özelliklerinin de anlatılması gerekmektedir Cinsel kötüye kullanım çocuk tedavi için doktora getirildiğinde, eğer kötüye kullanım aile içerisinden birisi tarafından yapılmışsa mutlaka çocuğun aileden uzaklaştırıp tedavi edilmesi gereklidir.
Lütfen korkmayın! Bunların hepsini aynı anda yapmayacaksınız. Çocuğunuzla, ilk cinsel soruları sormaya başladığı andan başlayıp, cinsel konularda rahatça konuşursanız cinsellikle ilgili pek çok konuda sohbet ederken, oyun oynarken ona bilgi aktarabilirsiniz. Tüm bunları elinizden gelen en iyi şekilde yapabilirsiniz, mükemmeli hedeflemeyin. Bu konularda kitaplar okuyabilirsiniz, uzmanlardan destek alabilirsiniz, emin olun yapabilirsiniz.
Not: Yazıyı hazırlarken editörlüğünü ve bölüm yazarlığını yaptığım ”Ergenleri Bilgilendirme ve Farkındalık Kazandırma Eğitim Programı eğitici el kitabı”ndan yararlandım. Sizler de kaynaklardan ve kitaplardan yararlanabilirsiniz.
Haftaya devam etmek üzere…
Sevgiyle…
Psikolojik Danışman-Cinsel Terapist Dolunay Kadıoğlu
Erickson Koçu
dk@dolunaykadioglu.com
16.11.2011

Cinselliği Yaşarken-1

Cinselliği Yaşarken-1 150 150 dolunay

“Eşimle 2 yıldır evliyiz, severek evlendik, yıllardır birbirimizi tanıyorduk ve çok seviyorduk, ilk gece birlikte olmayı denediğimizde hiç bilmediğim bir yönümle karşılaştım, eşime izin veremiyordum, bacaklarımı kapatıp, onu ittim ve hala itiyorum, sanki o an bambaşka biri oluyorum. Günlerce, aylarca denedik olmadı, ben bu sorunun ne olduğunu bile anlamadım uzun süre, dünyada tek ilişkiye giremeyen kadın benim zannettim. Bir kadın olarak görevimi yapamıyordum ve hep ezik hissediyordum kendimi, eşim ise hiç üstüme gelmedi ve hep çözülür dedi…”
21. yüzyılda Türkiye’de 100 kadından en az 40’ının yaşadığı vajinismus sorununda kendini tek zannetmek beni bayağı düşündürdü.
Sordum; “Cinsellikle ilgili ilk kez kiminle konuştunuz?, Cinsel bilgiler ya da sohbet anlamında…”
Cevap beni şaşırtmadı; “Eşimle. 30 yaşımda evlendim ve o güne kadar cinsellikle ilgili kimseye bir şey sormadım, dinlemedim, merak etmedim de. Komşuların konuştuğunu hatırlarım ama ben özellikle bir şey sormadım. Eşimden öğrenmenin daha uygun olacağını düşündüm, ama galiba geç kalmışım….”
Erkeklerin cinsel konularda en doğruyu bildiğini ve bu konularda eğitimci gibi olduklarını zannetmek herhalde sadece bizim gibi toplumlara has bir özellik olsa gerek!
Ülkemizde cinsel eğitim yokken, çocuklar kulaktan duyma bilgilerle cinselliği yaşıyorken, aileler çocuklarının cinsel konularda hiç konuşmamalarına namus ve terbiye diyorken, bu tür cinsel sağlık sorunları ve HIV/AIDS, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, ergen gebelikleri gibi daha ağır vakalar yaşanmaya devam edecek demektir.
Vajinismus, kadının cinsel ilişkiye izin verememesiyken, erkeklerde de kaygı ve heyecana bağlı olarak cinsel ilişkiyi gerçekleştirememe ya da girişten hemen sonra ereksiyon kaybı, boşalma gibi cinsel işlev bozuklukları ülkemizde azımsanmayacak kadar çoktur.
Sorun kadın kaynaklı da olsa erkek kaynaklı da olsa kökeni tamamen psikolojiktir.
Psikolojik demek ne demektir? Çoğunuzun bunu anlamadığını “Ben deli miyim?” dediğini çok duyuyorum.
Psikoloji, yani ruhsal tarafımız, bizi insan yapan tarafımızdır. İnsan fizyolojik ve psikolojik bir varlıktır. Ve fizyoloji psikolojiyi, psikoloji fizyolojiyi etkiler.
Cinsellikle ilgili yanlış bilgiler, korkular ve abartılı düşünceler, cinsel eğitimin yetersizliği, suçluluk, ayıp, günah duyguları, ilk geceyle ilgili bilgisiz ve bilinçsiz olmak, penisin girişi anında “acı çekme”, “aşırı kanama” olacağına dair korkular kadının bilinçaltına olumsuz bir şekilde yerleşir ve vajinismus sorununu oluşturur.
Yine aynı şekilde, cinsellikle ilgili yanlış bilgiler, korkular ve abartılı düşünceler, cinsel eğitimin yetersizliği, suçluluk, ayıp, günah duyguları, dinin korku temelli verilmesi ilk geceyle ilgili bilgisiz ve bilinçsiz olmak, “Acaba ilk gecede yeterince sertleşecek mi, ilişkiyi yapabilecek miyim, zarı delebilecek miyim?” gibi korkular da erkeğin yaşadığı ereksiyon sorunlarını oluşturur. Psikolojik dediğimiz de tam olarak budur.
Çözümünde cinsel terapinin tek bilimsel ve en etkin yol olmasının nedeni de budur.
Yaşanan cinsel sorun ne olursa olsun kökeninde çoğunlukla yukarıda bahsettiklerim vardır ve aslında çözüm de kolaydır.
Bize aktarılan kulaktan dolma- duyma tüm bilgileri sorgulamak, cinsellikle ilgili doğru bilgileri edinmek, kendimize ve karşı cinsiyete saygı duymak, kendimizi sevmek, çok değerli olduğumuzu fark etmek ve doğru yerlerden destek almak….
Söylemesi ve yazması kolay…Umarım inanması ve uygulaması da kolay olur.
Sevgiyle
Psikolojik Danışman-Cinsel Terapist Dolunay Kadıoğlu
Erickson Koçu
dk@dolunaykadioglu

Pornografi

Pornografi 150 150 dolunay

Çok önemli bir konu olduğunu düşündüğüm ve sık soru gelen bir konu olduğu için Pornografiden bahsetmek istiyorum bu hafta.

Pornografi ya da porno; cinsel isteği tetiklemek ve tahrik etmek amacıyla insan vücudunu veya cinselliğin mahremini sergilemektir.

Pornografi; filmler, çizimler, resimler, müzik aracılığıyla piyasaya sunulmaktadır.

Piyasa ne demektir? Piyasayı oluşturan yaş grubu nedir? Bu piyasa kaç milyon/milyar/trilyonluk’dur? Amaçları nedir? İşe yaralar mı yoksa bizi kandırıp paramızı, duygumu muzu mu alırlar? Pornografik filmlerde gördüklerimiz gerçek midir? Yoksa bu porno denilen şey belgesel midir?

Aslına bakarsanız sorular daha artabilir, ama bir yerden cevaplamaya başlamak lazım.

Şu bilgiyi vermekle başlamak isterim: Pornografik tüm ürünlerin satışı 18 yaş altına yasaktır yasak olmasına da çoğunluğun bu malzemelerle tanışma yaşı 18 yaşın epey altındadır. Hele çocuk pornosu-akıllara zarar- satışı dahi yasaktır.

Porno; yetişkin fantezi aracıdır. Yetişkin ne demektir? Doğru ile yanlışı, gerçek ile abartıyı ayırt edebilmek demektir.

Pornografide gördüğümüz penis boyları ve ereksiyon süreleri normal değildir. İlişki süreleri, kadınların çıkardıkları sesler, vajina genişlikleri abartılıdır.

Porno filmler BELGESEL değildir. Hiçbir ülkede de cinsel eğitim aracı gibi kullanılmaz!

Bazen bize şu tip sorular gelir; “Pornodan öğrendim, şu pozisyonda çok keyif alıyorlar, eşime yapalım diyorum ama canı yanıyor, bir sorunu mu var acaba?”

Sorun eşinizde değil, porno da gördüğünüz her şeyi gerçek zannetmenizde. Orada gördüğümüz her şey sadece bizlerin duygularını ve paralarımızı sömürmek için oluşturulmuş kurgulardır. Porno da gördüklerimizi gerçek zannedip cinsel eşlerimizi zorlamak ya da oradaki cinsel organ boylarına özenmek pek gerçekçi değildir.

Pornografi, cinselliği duygudan yoksunmuş gibi yansıtır, mekaniktir. Oysa ki biz cinselliği anlatırken, sevgiyi, paylaşımı, tutkuyu, arzuyu, mahremi, mizahı da ekliyoruz. Porno ile erken denecek yaşta tanışan gençler cinselliği yanlış kaydediyorlar ve ilişkilerinde sorun yaşayabiliyorlar.

Bilinçaltı gördüğü, duyduğu her şeyi gerçek zanneder. Çok fazla bu tip yayınları takip etmek tehlikeli olabilir. Bağımlılık yapabilir ve takıntı haline gelebilir. Porno izlemeden cinsel istek duyamamak, kendini izlemekten alıkoyamamak, engelleyememek, bir süre sonra kişiye ya da ilişkiye zarar verebilir.

Peki hiç mi izlenmeyecek ya da normali ne bu işin?

Tabii ki denge…

İzlediğinizde çevrenize zarar vermiyorsanız, saldırmıyorsanız, “Bazen izlerim bazen izlemem” diyorsanız, “Eşimle birlikte izlemekten ve fantezi aracı olarak kullanmaktan keyif alıyoruz” diyorsanız, “Gördüklerimi orada bırakıyorum gerçek olmadıklarını biliyorum ya da abartı olduklarının farkındayım diyorsanız, yasal kurallara uyuyorsanız sözüm sizlere değil!

Keyifli ve sağlıklı bir hafta dilerim…

Psikolojik Danışman-Cinsel Terapist Dolunay Kadıoğlu
Erickson Koçu
dk@dolunaykadioglu.com
19.10.2011

twitter.com/dolunaykadioglu