annelik

Lohusa sendromu ve depresyonu

Lohusa sendromu ve depresyonu 150 150 dolunay

Anne olmak, bir bebeğin olması, aileye gelen bir hediyedir. Bununla beraber doğum sonrası yaşanabilen duygusal değişimler pek çok aileyi zorlayabilmektedir.

Kadının doğumdan sonraki ilk bir hafta içinde yaşadığı hüzün, iç sıkıntısı, bazen ağlama hissi ve karamsar düşüncelere ‘lohusalık hüznü/sendromu’ denir. Bu sürenin 2 aydan 2 yıla kadar uzaması durumuna ise ‘Lohusalık Depresyonu’ olarak adlandırılır. Lohusalık hüznü bir iki hafta içinde kendiliğinden geçer. Uzadığı durumlar ya da doğum sonrasından itibaren depresyon belirtileri olarak orataya çıkabilir ve uzayabilir.

Doğum sonrası yaşanan duygusal sorunların nedenleri tam olarak bilinmemekle birlikte;

  • Gebelikte yüksek olan ostrojen ve progestonun doğumdan sonra dip yapması,
    • Geçmişten gelen depresyon vb ruhsal sorunların tam iyileşmemesi,
    • Strese yatkınlık,
    • Başkalarına bağımlı ya da bağ kurmakta zorlanan kimlik yapısı
    • Eşle ve kök ailerle yaşanan sorunlar,
    • Gebelik, doğum, lohusalık, bebek bakımı, doğum sonrası çevreyle ilişkiler konusunda bilginin, farkındalığın eksikliği vb…ana nedenler olarak sayılabilir.

Lohusalık depresyonunda annede neler olur?

  •  Bebekle bağ kurmakta zorlanır.
    •  Bebeğine zarar vereceğini düşünür.
    •  Bakamayacağını, dokunamayacağını, bezini değiştiremeyeceğini, emziremeyeceği düşünür ve bunları ya yapamaz ya da çok zorlanır.
    •  Bedeninin yeni görüntüsü duygusal olarak onu çok zorlar. Kendini hiç beğenmez ve kabul etmez.
    •  Eşinin ve çevresinin kendisinden beklenenleri karşılayamadığını, iyi bir anne ve eş olmadığını düşünür.
    •  Eski günlere özlem duyar. Bebeğinin olmadığı günlere geri dönmek ister.
    •  Ağlama, uykusuzluk, iştahsızlık, konstrasyon sorunları eşlik eder.
    •  Çaresizlik ve mutsuzluk sık gözlemlenir.

Destek ve tedavi için neler fark edilmeli ve yapılmalı?

  •  Doğumdan sonraki ilk hafta yaşanan hüznün, durgunluğun normal olduğunu bilin.
    •  Bu süre uzar ve yukardaki belirtiler başlarsa bir ruh sağlığı uzmanından destek alın.
    •  Ruhsal destek kadına yönelik verilir ancak mutlaka eşlerin katıldığı ve erkeğe ve ailelere düşen sorumlulukların paylaşıldığı danışmanlık seansları da yapılmalıdır.
    •  Çevre tarafından, anneye sanki her kadın doğuştan anneliği bilirmiş gibi davranmak ve aşırı beklentide olmak doğru değildir.
    •  Annelik içgüdüsel olabilir ancak bebek bakımı öğrenilebilir bir süreçtir.
    •  Yeni annelerin bebek bakımı ile kaygı duymaları çok doğaldır ve doğum öncesi ve sonrası bu konuda destek almaları önerilir.
    •  Gün içinde mutlaka yarım saatte olsa dışarı çıkın, yürüyüş yapın, bakım yaptırın, nefes alın.

Eyvah anne oldum!

Eyvah anne oldum! 150 150 dolunay

Diyeceksiniz ki bu nasıl başlık, insan hiç anne oldum diye “eyvah” der mi?

Der hem de ne “eyvah” der! Bazen sessiz bazen de çok sesli bir “EYVAHHH!” der.

Yeni anneler; bu küçücük şeyi ben mi büyüteceğim der, bu hiç susmuyor düğmesi yok mu der, sütümü sevmedi galiba yoksa beni mi sevmedi der, bezini değiştiremiyorum zarar vermekten korkuyorum der, herkes onunla ilgileniyor benimle kim ilgilenecek der, çok kilom var çok bakımsız kaldım, beni hiç kimse beğenmiyor der, eşim benimle niye hiç ilgilenmiyor der, kendimi çok çaresiz, mutsuz ve yalnız hissediyorum der… Daha da ağır şeyler söyleyebilir yeni doğum yapmış yeni anne!

Bir çift, bir evlat dünyaya getirdiğinde o eve, aileye sevinç, neşe, umut, çoşku ve tarifsiz duygular gelir. Bununla birlikte bir çift, bir evlat dünyaya getirdiğinde; uyku, yemek yeme keyfi, kendiyle ya da eşiyle başbaşa kalmak, keyif yapmak, arkadaşlarla gezmek tozmak, bedensel bakım yaptırmak, spor yapmak, dizi keyfi, kahve keyfi ve sizlerinde aklına gelebilecek pek çok etkinlik o evden birsüreliğine gider.

Yeni doğum yapan kadınların çoğu doğumdan sonraki ilk haftalarda kontrol dışı ağlamalardan, mutsuzluktan, kaygıdan ve değişken duygu durumlarından şikayet ederler. Bu depresyon bulguları doğumdan sonra östrojen ve progesteron hormonlarındaki düşüşlere bağlıdır ve kısa süre içinde geçer. Ancak bazı lohusalarda 5-6 hafta arasında devam edebilir. Aylarca sürdüğü durumlar daha az görülür ve buna lohusalık depresyonu denir. Bu depresyon hormon değişimleri ve yeni sürece uyumlanamamakla açıklanabilmektedir. Hormon salınımlarına duyarlılık ve evin yeni REİS’ine adapte olmak kadından kadına değişebilen zamanlara yayılmaktadır.

Eve gelen bebekle birlikte yeni annenin uyku düzeni, fiziği, sosyal hayatı değişir, eşiyle ve kendiyle geçirdiği zaman tamamen değişir, iş kimliği zarar görür. Bebeğini bu durumunun sorumluymuş gibi düşünürken aynı zamanda bu düşüncelerinden dolayı kendine kızar, suçluluk hisseder, iyi anne olmadığını düşünür. Oysaki yaşanan tüm bu duygular son derece normaldir. Çoğu durumda anne olmak biz kadınlara çocukken söylendiği kadar kolay değildir!

Emzirmeye alışmakta genelikle tüm yeni anneler zorlanır. Emzirme, anne ve bebek arasındaki bağı güçlendirecek en önemli süreçtir. Bu süreçde sorun yaşamak, emzirememek, bebeğin memeyi istememesi, sütün gelmemesi ve daha pek çok şey kadının çaresiz ve başarısız hissetmesine neden olur. Emzirmeyle ilgili sadece teknik bilgi değil aynı zamanda ruhsal bilgi sahibi olmak da çok önemlidir. Yani moralinizi yüksek tutmak ve olumlu düşünmek, günden güne bebeğinizin size sizin ona alışacağınızı, sütünüzün günden güne artacağını bilmek ve inanmak…

Gebe kadınlar ve eşleri yani gebe çiftler, doğumdan sonra yaşayabilecekleri fizyolojik, psikolojik süreçlerle ilgili bilgi sahibi olurlarsa lohusalığı daha kolay geçirirler.

Doğum sonrası depresyona benzer bir süreç yaşıyorsanız bunun normal olduğunu bilin, biraz sabırlı olun ve kendinize pozitif telkinlerde bulunmaya çalışın ve çevrenizdeki insanlara -eşinize ailenize-bunu anlatmayı deneyin, en az bebek kadar sizin de ilgiye ihtiyacınız var, kendinize biraz süre verin, zamanın ilerlemesi bebeğinize ve bebekli hayata alışmanıza yardım edecektir. Yakın dostlarınızla duygularınızı paylaşın. Bebeğiniz uyurken sizde uyuyun. Ara sıra bebeğinizi güvendiğiniz birine bırakıp eşinizle dışarı çıkın.

Eğer duygu durumunuzdaki iniş çıkışlar bir iki haftadan uzun sürdüyse, uykusuzluk varsa, iştahınız kapandıysa, kendinize ve ailenize karşı ilginiz azaldıysa, kendinizi çaresiz ve umutsuz hissediyorsanız, kontrolünüzü kaybetmiş gibi hissediyorsanız, bebeğinizin gitmesini ve keşke hiç gelmemiş olmasını istiyorsanız, bebeğinize zarar verme korkularınız varsa bir uzmandan destek alın.

Bebekli hayat yeni ve farklı bir hayattır. Sevgiyle, farkındalıkla, sabırla ve birbirinize vereceğiniz destekle bu hayata kolayca alışabilirsiniz…

Sevgiyle…

İnfertilite Tedavisinde Psikolojik Destek

İnfertilite Tedavisinde Psikolojik Destek 150 150 dolunay

“Ben gökyüzünü taşıyan kadınım
Gökkuşağı gözlerimden geçer
Güneş rahmime yol alır
Düşüncelerim bulutlara karışır
Ama söyleyeceklerimi henüz söylemedim………”
İstenilen, arzulanan bir şeyin olmaması insan hayatında stres yaratır, hele konu çocuksa….
İnfertilite yani kısırlık tedavisinde eşler arasında en çok kadında stres ve diğer olumsuz etkiler daha fazla görülüyor.
Kadın olmak pek çok rolü, kimliği ve toplumsal süreçleri beraberinde getirir. Yaşadığı yer dünyanın neresinde olursa olsun tüm toplumlarda bir kadının en önemli rolü “annelik”tir. Bu nedenle doğurmamış kadın “yarım kadın, eksik kadın, ezik kadın…” olarak hisseder kendini bu da çok ağır bir yüktür.
Türkiye de uzun yıllardır tüp bebek sürecindeki çiftlere psikolojik destek veren bir terapist olarak söyleyebilirim ki bizim kadınlarımız bu konuyla ilgili yükün çoğunu taşıyorlar.
Kadınlarımız, annelik kimliğini giyemediği için kendilerini asla tam bir kadın gibi hissedemiyorlar ve çocukluktan beri yüklenen tüm değerlerin altında kalmış hissediyorlar. Çocuk sahibi olmakta yaşanan güçlük ve mücadele tüm kimlikleri arasındaki dengeyi bozuyor ve zarar veriyor.
İş yerinde bile kendilerini başarılı hissedemeyebiliyor ya da arkadaşları arasında ve ailesinde eziklik duygusu yaşayabiliyorlar.
Tüm bu nedenlerle infertillite tedavisine gelen çift duygusal yüklerle başlar sürece. İnfertilite tedavisindeki herkes duygusal inişler ve çıkışlar yaşayabilir. İlaçların etkisi ve yaşanılan sorunun psikolojik yansımaları duygu dünyasındaki dengesizliklere neden olabilir ki bu da oldukça normal tepkilerdir.
İnfertilitenin nedeni fizyolojik olabileceği gibi psikolojik kökenli de olabilir ama nedeni ne olursa olsun, tedavinin bir ayağı da psikolojik destektir çünkü tedavide kullanılan ilaçlar ve süreç başlı başına stres faktörüdür.
İnfertilite tedavisinin uzun süren, pahalı bir tedavi olması ve tedavinin nasıl sonuçlanacağının belirsiz olması, toplumsal baskılar, tedavi sürecini eşler için duygusal açıdan daha zor bir hale getirmektedir.
Tedavi sürecinde eşler, kendilerini dönem dönem veya sürekli olarak kötü hissedebilirler. Sık ağlama ve umutsuzluk, yorgunluk, huzursuzluk ve aşırı kaygılı olma, suçluluk ve değersizlik duyguları, öfke ve kızgınlık duyguları, çevreden kopma, cinsel istek ve ilgi bozuklukları, uyku ve iştah bozuklukları, tedavinin başarısı konusuna aşırı yoğunlaşma ve bu konularda aşırı endişeli olma gibi süreçler yaşayabilirler.
Psikolojik danışmanlık sürecinde psikolojik danışman; tedavi sürecinizin her adımında neler yaşabileceğiniz ve çözüm yollarını ve duygularınızı sizlerle paylaşacaktır.
Tedaviyi ve sonrasını rahat ve huzurlu geçiren çiftlerin, sorun yaşayan çiftlere göre tedavide başarı şansının daha yüksek olduğu yapılan çalışmalarla kanıtlanmıştır.
Siz ne kadar rahatsanız bedeniniz de rahattır ve tüp bebek tedavisinde rahat bir ruh ve beden en güzel yardımcılarımızdır.
Dileklerinizin gerçekleşmesi dileğimle,
Sevgiyle,