adet

İlk âdet

İlk âdet 150 150 dolunay

12-13 yaşlarındaydım ilk âdet olduğumda… Evde kitap okuduğum bir günde karnımda hissettiğim az bir ağrıyla tuvalete gittim ve iç çamaşırımda birazcık kahverengi leke gördüm. Şaşırdım ve biraz da korktum. Ne yapacağımı düşünürken birden gözümün önününe annemin komşularla bu konuları konuştukları anlar ve o konuşmalar geldi. Kendi yaşadıklarını ve kızlarının âdet oluşlarını anlatıyorlarken mecburen kulak misafiri olduğum anlar… Annemin âdet olduğunda kullandığı malzemelerin olduğu dolaba gittim, bir tane renkli bez aldım ve iç çamaşırıma yerleştirdim. O zamanlar pedler yaygın değildi. Süpermarketler yoktu, bakkallarda böyle malzemeler satılmazdı. Bazı eczanelerde vardı galiba belki de yoktu. Ayrıca âdet olmak değil de hastalandım derdik ne yazık ki… Âdet olmak gibi konularda okullarda eğitimler yoktu, şimdikinden pek de farkı yokmuş!

Annem akşam eve gelince durumu söyledim, ‘Artık büyüdün’ dedi.

‘Artık büyüdün’ ne demekti, bundan sonra ne olacaktı, hayatımda neler değişecekti, büyümüş müydüm! O neydi ki?

Ben aynıydım, boyum aynıydı, aynaya baktım aynıydım. Büyüdüm! Ne yapmalıydım şimdi? Bunların hiç birini anneme soramadım. İçimde döndü durdu sorular… Soramadım, sorsaydım da doğru cevapları alamazmışım zaten. Pek çok cevabı üniversite yıllarından da sonra Türkiye Aile Planlaması Derneği’nin uzmanlar grubunun eğitimlerinden öğrenecektim.

Neden mi bunları anlattım? Bugün yeğenim ilk âdetini oldu. Kendimle benzer ama bir o kadar da farklıydı onun ve çevresindekilerin tepkileri…

Yeğenimle âdet olmak ne demek, neden âdet olunur gibi konularda konuşurduk ve bilgisi vardı. Bilmek insanı donanımlı kılar, bilgisini aldığın durumlarla karşılaştığında daha kolay baş edebilirsin. O da ‘âdet olmak’la ilgili bilgiliydi ama deneyimi yoktu. Bu nedenle biraz korktu, biraz ağladı, “çok erken değil mi?” gibi itiraz ve sorgulamaları yaptı ama şimdilik kabul etmiş görünüyor büyümeye başladığını ve genç kızlığa adım attığını… Tabii henüz tam alışamadı doğal olarak!

Kendi ergenliğe girişimden çok şey farklıydı… İşte farklar:

• Yeğenime cinsellikle ilgili soru sormaya başladığı andan itibaren cevap ve bilimsel bilgi verildi.

  • Âdet olmanın ve cinselliğin normal, doğal ve sağlıklı bir gelişim süreci olduğu anlatıldı.
  • Kendi bedenini sevmenin ve korumanın, HAYIR diyebilmenin önemi anlatıldı.
  • Âdet döneminin doğal bir dönem olduğu, bundan sonra kadına dair büyümenin hızlanacağı ve genç kızlığa girişin ilk adımı olduğu anlatıldı ama içindeki çocuk tarafının onu bırakmasına gerek olmadığı hatta isterse bir ömür boyu onu koruyabileceği anlatıldı.
  • Âdetin kirli ve pis olmadığı, tam tersine çok sağlıklı olduğu anlatıldı.
  • Âdet olmanın ayıp ve utanılacak bir durum değil tam tersine kutlanacak bir durum olduğu anlatıldı. Bizler ve ailesi tarafından tebrikler aldı.
  • Âdet döneminin kendisinin özeli ve mahremi olduğu ve sadece dilediği kişilerle paylaşılacağı söylendi.

Benim ilk âdetimle yeğenimin ilk âdet deneyimi birbirinden çok ama çok farklı. Kız çocuklarımıza âdet olmayla ilgili henüz âdet olmadan bilgi vermek onları bilgiyle hazırlamak, yaşayacakları deneyimi bir parça kolaylaştırabilir. Büyümek çok ama çok emek isteyen, bilgi, sevgi isteyen bazen ağrılı, bazen acılı, bazen de keyifli bir süreç… Ve hiç kolay değil.

Büyümek zordur! Büyüme sürecinde, ergenlikte çocuklarınızla konuşmak, paylaşmak, iletişimi hep devam ettirmek onlara ve size en sağlıklı desteği sağlar.

Büyümeyi kolaylaştırmak sevgiyle ve emekle olur.

Kadınlar Güneştir

Kadınlar Güneştir 150 150 dolunay

“Şuna inanmak gerekir ki, dünya üzerinde gördüğünüz her şey kadının eseridir” Mustafa Kemal Atatürk
Bu hafta kadınla ilgili yazmaya devam etmek istedim, bence ülkemizin en acil konusu kadınlarımız, kadınlarımıza yönelik şiddet, cinayet, cinsel sömürü, istismar, mobing. Konu kadın olunca yazmaya nerden başlayacağımı bilemedim ve Atatürk’ün sözü ilk sözüm olsun istedim. Anlayana çok derin anlamları olan bir söz.
Kadınlarımız; pek çok şaire, ressama, yazara, ilham kaynağı olmuş, yaşama yaşam katmış kadınlarımız, çelik gibi yürekleriyle bu ülkenin kurtuluş ve diriliş mücadelesinde her safhada yer almış kadınlarımız, ülke nüfusu için, gelenek için, anne olmak için, doğumda canlarından olan kadınlarımız…
Kadınlar dünya çapında toplam iş gücü içinde yükün üçte ikisini üstlenirler.
Dünyanın toplam gıdasının yüzde ellisini üretirler.
Ancak dünya gelirinden onda bir oranında pay alıp dünyada ki tüm mal varlığının yalnızca yüzde birine sahip olabilirler.
‘En iyi meslek ev kadınlığıdır öğütleriyle yığınla işi yüklenen kadınların bulaşık, temizlik, ütü, yemek, çamaşır, evi toplamak, çocukları giydirmek, derslerinde yardımcı olmak, gibi bir dizi ev uğraşının sonrasında koşturdukları iş yerlerinde karşı cinsiyete oranla, daha düşük ücret almalarının evrensel bir eşitsizliktir’ Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)1992
Bu nasıl bir haksızlıktır çocukluğumdan beri kafa yoruyorum, “Biz kadınlar hakettiğimiz değeri görmemiz için nelerin değişmesi lazım, düşünce ve bilincimizde neleri farketmeliyiz, kimlerin neler yapması lazım?” diye… Nasıl insan oluruz!
Dünya da ve özellikle bizim ülkemizde kadınlarla ilgili yasalar var ama bu yasalar hükümetler tarafından konmuş ve devletin güvencesinde olan yasalar değil zaten onların pek hükmü de yok, takanda yok, bahsettiğim geleneksel yasalar yani örf, adet, töre…
Geleneksel yasalar (sözlü bildirişim yoluyla kanaatlerin, öğretilerin, uygulamaların, töre ve adetlerin kuşaktan kuşağa geçmesi) yazılmamış bir yasanın yerini tutan çok uzun zamanlardan beri yerleşmiş, alışkanlık ya da ikinci bir doğa haline gelmiş adet veya uygulama demektir. Örf ve adet; toplumsal ilişkileri düzenleyen yasalaşmamış kuralları dile getiriyor.
‘TÖRELER HER ŞEYİ DOĞRU VE HAKLI KILAR’ Acaba! Başka doğrular var mıdır ? İnsana yakışan hangisidir?
Sözcüğün kökeninde teslim olmak, hukuktan vazgeçmek, kendini bırakmak, kuşaktan kuşağa aktarmak, birinin kendini bir şeye adaması gibi anlam yükleri vardır.
Kanun yapanlarda, uygulayanlarda, yaşayanda, tanık olanda, bu törede yetişince işler biraz karışıyor ve can sıkıyor kanımca…
Akıl diyor ki insana yakışmayan çok şey var burada. Bunun bir çıkısı olsa gerek… Birde geleneksel olmayan olsa gerek; geleneksel olmayan; ön yargıları aydınlatıp onlardan kurtulmayı, sorgulayıp yeniden değerlendirmeyi, bağımlılıktan bağımsızlığa; edilgenlikten etkinliğe; boyun eğmişlikten özgürlüğe; teslim olmuş bir kimliksizlikten bağımsız kişiliğe ve özgür bireylere geçişi simgeler. İşte bu benim tanımımdaki insana yakın bir tanım, yol belli aslında, yaşadığımız olaylarda hep sormalıyız; bu davranışlar insana yakıştı mı? İçinde gerçek sevgi var mı? Barışçıl mı? Ben olmama izin veriyor mu? Kapsayıcı mı? Herkesin hayrına mı? Yani sorular sormalıyız, kendi özümüze ya da dışarıya sorular sormak, sorular. Sorulmuş bir sorunun cevabı mutlaka gelir ve yine sorular sormak, ben kimim, neleri hakediyorum, neden bana böyle davranıyorlar, her şeyin bir çözümü varsa mutlaka bununda vardır peki o çözümü görmek için neler yapmalıyım, kendimi nasıl tanırım, sevgi nedir, sevgi döver mi, sevgi neler yapar?
Ve en önemli olan nedir biliyor musunuz? Biz kadınlar önce kendi değerimizin farkına varmalıyız, kendimizi sevmeli, önemsemeliyiz, bu ülke için dünya için ne kadar vazgeçilmez olduğumuzu ve değerli olduğumuzu farketmeliyiz. Çünkü öyleyiz!
‘Şuna inanmak gerekir ki, dünya üzerinde gördüğünüz her şey kadının eseridir.’ Mustafa Kemal Atatürk
İlk sözümde son sözüm de, hepimize…
Psikolojik Danışman-Cinsel Terapist Dolunay Kadıoğlu
Erickson Koçu
dk@dolunaykadioglu.com