Deneyimleriniz – Koçluk

Koçluk – Bireysel Destek

Koçluk – Bireysel Destek dolunay

Sınav stresini ilk kez ilk okul ikinci sınıfta tatmıştım. Oldukça gergin ve kalabalık bir ortamda, öğretmenlerin ‘yapamazsanız kötü sınıfa düşersiniz’ sesleri ve yaşıtlarımın ağlayışlarıyla girmiştim sınava. O günden beri sınav dönemlerinde stres olmaya başladım. Ya yapamazsam? Ya kalırsam? Bu kaygı ve endişe sınav zamanından iki hafta önce başlardı ve sınavlar bitene kadar devam ederdi. Sahip olduğum endişe beni hep çok çalışmaya, en iyi olmaya yönlendirmişti. Nitekim öyle de oldum. Okuldaki en yüksek puanları alırdım ve hocaların hepsi beni çok severdi. Her dönem veli toplantısı yapılırdı. Arkadaşlarımın hiç hoşuna gitmezdi bu muhabbet ama ben iple çekerdim. Çünkü biliyordum ki bütün öğretmeneler hakkımda iyi şeyler söyleyeceklerdi, beni öveceklerdi. Annemle babamın veli toplantısından döndükleri zaman yüzlerindeki ifadeyi hatırlıyorum. Gurur duyarlardı benimle. Tüm sülalenin gurur kaynağıydım.

Derslerin zorluğu arttıkça benim stresim de çoğalıyordu. Sınav haftası geldiği zaman hırçın ve asabi olmaya başlamıştım. Sınavlardan önceki gecelerde mutlaka ağlıyordum. Ancak ailem bendeki bu duygu değişimini pek de umursamıyordu. Bu stres arttıkça annemin yanına gidiyordum ve bana kendim çözmem gerektiğini söylüyordu. Birkaç kez denedim. Sakinleşmeyi, alt tarafı bir sınav olduğunu kendime ısrarla söylemeye çalıştım ama başaramıyordum. ‘Sonunda ölüm yok ya’ telkinlerine bakış açım ‘ölüm olsa bu kadar gerilmem’ oluyordu.

Bir gün canıma tak etti. Üniversite zamanında girdiğim bir sınavda öylesine stres olmuştum ki ellerim titrediği için sınavı yetiştirememiştim. On yılı aşkın yaşadığım bu stres, endişe beni yiyip bitiriyordu. Hayattan keyif alamaz hale gelmiştim. Varsa yoksa sınav, puan! Annemin arkadaşının vesilesiyle Dolunay Hanım’la tanıştım ve o gün düzelebileceğimi hissettim. Yaydığı enerji ile içim huzur doluyordu ve bu ‘huzur’ kelimesini tatmayalı çok uzun zaman olmuştu. Yaşadığım stresin arka planına bakmaya, geçmişine inmeye başladık ve gördüklerim oldukça şaşırtıcıydı ama bir yandan da oldukça doğruydu.

Kendime bir kimlik edinmiştim: BAŞARILI İNSAN. Bu kimliği beni herkesten ayırıp farklı biri yaptığı için seçmiştim. Üzerime yapışan GURUR KAYNAĞI imgesi yüzünden beni tanımlamaya en uygun kimliğin bu olduğuna karar vermiştim. İnsanların beni sevebilmesi için tek yolun bu olduğu yanılgısı içerisindeydim. Kısaca ‘başarılı olmazsam kimse beni sevmez’ cümlesini beynime kazımıştım.

FARKLI OLMAK benim mottom haline gelmişti. Buradan dallanıp budaklanıp stres dışında başka yerlerde daha sorunlarımın olduğunu fark ettik. Farklı biri değilim, farklı olmayan insanı kimse sevmez bu durumda bir hayat arkadaşımın olmasını istiyorsam daha çok çalışmalıydım. Daha başarılı olursam insanlar beni sever yanılgısı kalbimi açmamı engelliyordu. Kimseden hoşlanmak, kimseyle birlikte olmak istemiyordum. Ya da istemediğimi zannediyordum.

Sınav stresi konusunda ailemin sahip olduğu tutum beni ilgiye aç hale getirmişti. İlgi dozunda olduğu sürece her insanı mutlu eder ancak ben ilginin yüksek dozuna açtım. Nasıl ilgi görebilirdim peki? Farklı olarak. Bu beni kilom konusunda da etkilemişti. Zayıflarsam inanların beni daha çok seveceği yanılgısı içindeydim.

PEKİ BUNLARI NASIL AŞTIK?

Her insan farklıdır zaten. Özünde birbirinden ayrılırlar. Bunun için ekstra bir çabaya gerek olmadığını fark ettim. Bilakis insanlar sizi farklı olduğunuz için sevmezler; sizi siz olduğunuz için severler. Benim bir sınavdan düşük almam kimsenin bana duyduğu sevgiyi azaltmaz veya artırmaz. Bunu gördüğüm zaman ben de bir şeylerin değişmeye başladığını hissettim. Düşüncelerimdeki diğer zayıflıkları da bu dürtüyle düzeltmeye başladım.

Kilo vermem arkadaşlarımın beni daha çok sevmesini sağlamayacaktı. Çok başarılı olmak bana bir hayat arkadaşı getirmeyecekti. Başarılı olmak için bir hayat arkadaşı istememek kalıbını yıkmaya karar verdim. Önce kendimi sevmeye başladım. Olduğum gibi… Ve kalbimi açtım, zamanı gelirse olur düşüncesiyle yaklaştım. Oldu mu diye sorarsanız hayır henüz bir sevgilim yok ancak ben olmasını engellemeyeceğim.

En önemli nokta ise kimliğim ve sınav stresimdi. Ailemin, arkadaşlarımın bana söyledikleri ‘BAŞARIRSIN SEN’ ‘BİZ SANA GÜVENİYORUZ’ kalıplarını görmezden gelmeye başladım. Dolunay Hanım’ın dedikleri kulaklarıma dolmaya başladı. ‘Hiç gol yememiş bir kaleci gibisin. Senin yaşadığın stres buna benziyor. Her yeni maçta ‘acaba gol yer miyim?’ korkusuyla savaşıyorsun ve bu seni çok yoruyor.’ demişti.  Ne kadar doğruydu. Hayatım boyunca hiç düşük not almadım. Tüm derslerimden yüksek başarıyla geçtim. Bu da beni daha çok geriyordu. Halbuki NE GEREK VARDI? Bir sınavdan düşük almam, yaşadığım stresin yanında o kadar önemsizdi ki! Özellikle benim gibi üniversite öğrencileri için. Düşük alırsın, kalırsın vah vah tüh tüh! Seneye nasıl alacağım? Ya okul uzarsa?

Şu açıdan bakmaya başlayınca stresim azaldı: Uzarsa uzasın! Okul önünde sonunda bitecek ve ben mezun olacağım zaten. İster dört yıl ister yedi yıl. Ne fark eder ki? Önemli olan benim sağlığım. Kalırsam bir daha alabileceğim ders için niye endişeleneyim? Bir şekilde vereceğim zaten. Önemli olan anın tadını çıkarmak ve hayattan keyif almak.

Dolunay Hanım’ın desteğiyle hayata yeniden bağlandım ve artık sınavlarda eskisi kadar gerilmemeye başladım. Öyle ki arkadaşlarım beni arayıp ‘çok gerginim, ne yapacağımı bilmiyorum.’ demeye ve benden yardım istemeye başladılar. Farklı olmak için başarılı olmak düşüncemden sıyrıldım ve stresin, hayatımın en güzel dönemlerini perdelemesine izin vermemeye başladım. Bu düşüncem sayesinde ‘başarılı insan’ düşüncemden dallanıp budaklanan kırılmalarımı da onarmaya, iyileştirmeye başladım.

FARKLI OLMAK şeklindeki mottomu HAYAT KISA, KUŞLAR UÇUYOR şeklinde değiştirdim. Bunların hepsini Dolunay Hanım’ın desteği ile emek vererek başardım. İç dünyama uzanan eli tuttum ve bu el beni yaşam sevgisine döndürdü.

BANA UZATTIĞINIZ EL İÇİN SONSUZ TEŞEKKÜRLER…


 

Merhabalar,
Sizinle paylaşmak, yaşam kalitemi arttırmama katkı sağladı.
Zaman denen isimsiz kahramana yenik olmamayı öğrendim.
Yapmak istdiklerimin karşısında duran tek engelin “ben” olduğumun farkına vardım en önemlisi.
Yaşam tualime yeni renkler koymama yardımcı oldunuz.
İç dünyamdaki pazılın eksik karelerini tamamlamayı öğrettiniz.
Sizinle paylaşmanın; doğru insanla paylaşmanın ne denli isabetli bir karar olduğunun farkına varmamı sağladınız.
Siz karşımda oturuken bana uzattığınız mutluluk iksirini yudum yudum içmeyi öğrettiniz.
İçinde benimde olduğum, mutlu günleri yaşamayı, kendimi ertelememeyi öğrettiniz.
İyi ki varsınız…
Teşekkürler.
Yüreğinde değişim ve gelişim rüzgarı esenlere selam olsun…