evlilik

Evlenmeden önce…

Evlenmeden önce… 150 150 dolunay

Aklımız erdiğinden beri çevremiz tarafından bir gün evleneceğimiz ve çocuk sahibi olacağımız bize söylenir. Evlenmek, değişmez bir kanundur sanki de kimse bize evlilikle ilgili eş seçimiyle ilgili nelere dikkat etmemiz gerektiğini söylemez. Aşık olmak, sevmek yeterli midir evlenmek için? Yeterliyse neden boşanmalar olur?

Evlenmeden önce bilinmesi gerekenleri en azından kulağınızda yer etmesi gerekenleri aşağıda kısaca paylaşmaya çalıştım.

  1. Eş adayınızla konuşabiliyor musunuz, sohbet edebiliyor musunuz, birbirinizi dinlemeyi biliyor musunuz? Evliliğin sırrı sohbet edebilen çiftlerdedir!
  2. Kendinizi onun yanında rahatça ifade edebiliyor musunuz? Birlikte gülebiliyor musunuz? Neşe, bir ilişkide olmazsa olmazlardandır.
  3. Ortak zevklerinizin var mı? Birlikte zaman geçirmekten keyif alıyor musunuz? Bununla birlikte birbirinize yalnız kalmak içinde izin verebiliyor musunuz yoksa her yerde beraber mi zaman geçiriyorsunuz? Ortak yapılan etkinlikler ne kadar önemliyse bireysel etkinliklerde bir o kadar önemlidir.
  4. Ailenizden kopmaya, kendi yuvanızda çekirdek ailenizi kurmaya hazır mısınız? Çiftlerin evlendikten sonra en çok kavga ettikleri konu aileler ve üçüncü şahıslardır. Bilmeniz gerekir ki evlendikten sonra ikiniz çekirdek ailesiniz ve bu aile için de yaşananlar ikiniz arasında kalmalıdır (şiddet, alkol vb. sorunlar olmadığı sürece). Annelere/ babalara ya da üçüncü şahıslara evinizle ilgili bilgi aktarmak, kavgalarınızı yansıtmak uzun vadede evliliğinize zarar verir. Siz unutursunuz ama anne babalar zor unutur. Ayrıca her ailenin kültür ve yapısı farklı olabilir eşinizin ailesini kendi ailenizle kıyaslamamanız gerekir. Eğer kültürel yapıda çok büyük farklar varsa bilin ki bu konu evliliğinizde alışacağınız en zor konu olacaktır.
  5. Cinsellikle ilgili bilimsel olarak neler biliyorsunuz? İlk gece ve aile planlaması yöntemleri hakkında bilgili olmanız sizi mutlu ve sağlıklı bir cinsel yaşam konusunda destekleyecektir. Hemen çocuk istenmiyorsa uygun bir aile planlaması yöntemi hakkında bir sağlık kuruluşundan bilgi alabilirsiniz. İlk kez yaşanacak cinsel ilişkide kaygı düzeyini kontrol etmek, karşılıklı keyif almaya odaklanmak ve cinsel birleşme için acele etmemek önemlidir. İlk geceye gereğinden çok önem vermek, abartmak ve endişelenmek istenmeyen sonuçlara neden olabilir. Örneğin kadınlarda vajinismus, ağrılı cinsel ilişki, erkeklerde ereksiyon sorunları gibi…

Her iki taraf içinde önemli olan ilk birliktelik, karşılıklı, sevgi ve hoşgörüyle rahatça yaşanabilir. İletişimi doğru kurmak, kendinizi eşinize doğru ifade edebilmek ve dinleyebilmek, kaygılarınızı, meraklarınızı paylaşabilmek, birbirinizi keşfederken sabırlı ve sakin olmak bu süreçte çiftlere yardımcı olur.

  1. Maddi konularla ilgili konuştunuz mu? Ailenizin bütçesi ortak mı yoksa bireysel mi olacak? Maddi konular önemlidir, bütçeyi birlikte yapmanız her ay gelir gider dengenizi konuşmanız, birbirinize bu konuda açık olmanız ailenizin maddi refahına destek olur.
  2. Çocuk istiyor musunuz? Çocuk dünyaya getirmeyi istemek ya da istememek evlenmeden önce konuşulması gereken konulardandır. Eşlerden biri istiyor diğeri kesinlikle istemiyorsa bu ilerde değiştirebileceğiniz bir durum olmayabilir. Evlilik kararınızı iyice düşünmeniz gerekir.
  3. Evlilik iki farklı aile ortamında yetişen iki farklı cinsiyetin aynı çatı altında uyumlanmayı öğrenme sürecidir ve bu öğrenme sürecinin en zor zamanları ilk iki yılıdır. Kadın ve erkeğin birbirine adapte olması ve kendi düzenlerini kurmaları için sevgiye ve zamana ihtiyaç vardır.
  4. Kavga eder misiniz? Kavga eden çift sağlıklıdır, yalnız dikkat edilmesi gereken kavganın sıklığı ve tartışmaların saygıya ve sevgiye zarar vermemesidir. Kavgaların güzel tarafı barışmalardır. Kavganın tozunu iyi ayarladığınızda, küslüğü haftalarca değil saatler ya da en fazla günle sınırladığınızda sağlıklı bir süreç olduğunu söyleyebiliriz.
  5. Evlendiğinizde her şeyin çok güzel olacağını zannediyorsanız çok yanılıyorsunuz. Evlilik uzun bir yolculuktur bu yolculuk da çiftler her mevsimi yaşayabilir önemli olan bu mevsimleri birlikte sevgi ve saygıyla geçebilmektir. Ve ihtiyaç hissederseniz evlilikten önce ve evlilik sırasında “ilişki danışmanlığı” size destek olacaktır.

Külkedisi

Külkedisi 150 150 dolunay

“….ve külkedisi kaçarken, pabucu ayağından fırladı. Ertesi gün Prens ayağı bu pabuca sığacak genç kız aramaya koyuldu. Ülkenin tüm kızları, Prens tarafından beğenilmek için ayaklarını daha ufak hale nasıl getirebileceklerinin çabasına giriştiler.

İşte o gün bugündür kadınlar, ayaklarını, erkekler tarafından belirlenmiş kalıplara sıkıştırmaya çalışır, böyle yaparak erkeğin ‘Prensesi’ olacağını düşler dururlar. Zaman geçtikçe topallamasının, ayaklarının sızlamasının, kendini depresif hissetmesinin sebeplerini sürekli kendi eksiklerinde arayarak… Pabuç’un kendisine ne denli uygun olup olmadığını hiç sorgulamadan….

Erkeklerse ellerindeki ‘ayakkabıya’ (veya düşlerindeki kadını) ‘ayağını’ (kendini) sıkıştıracak kadını arar; ‘ayağı sıkışmış bir kadının ne denli gerçek, ne kadar huzurlu, mutlu olup, mutlu edebileceğini bile düşünmeden ….

Ve birlikte yalınayak yaşayabilmenin özgür keyfinden habersizce…”

Leyla Navaro’nun İki Boy Ufak Pabuç kitabından;

Ne zaman okusam çok etkilenirim Leyla Navaro’nun kitabının bu bölümünden…özellikle de ‘ve birlikte yalınayak yaşayabilmenin özgür keyfinden habersizce’ cümlesi insana bir kitap bile yazdırır kanımca…

Masalları çoğu zaman sevsem de bilinçaltımıza ektiği bu cinsiyet ayrımcılığı yapan kalıplarla ilgili sorguluyorum bazen. Toplum düzenini ve kurallarını yerleştirmek için en iyi yol masallar, fıkralar, maniler, hikayeler,…Şimdilerde bu gruba, diziler, filmler, hipnoz makineleri (televizyon, cep telefonaları…) eklendi.

Kadın ve erkekle ilgili bir ton hikaye… Ve çoğunlukla erkeğin kadından üstün olduğu, yöneten olduğu, söz sahibi olduğuyla ilgili… Kadının beğenilmesi gereken (seçilen), erkeğin beğenen yani seçen olduğu… İçgüdüsel mi yoksa bilinçaltına ekilen tohumlardan mıdır bilmem kız çocukları hep prenslerini bekler. Çoğunlukla da prensin ‘P’si bile olmayan erkekleri yıllardır bekledikleri prens zannederek…. Külkesi masalında gece 24.00’de bal kabağına dönen araba misali, evlendikten kısa bir süre sonra prens zannedilen adam “kabağa” döner. Tabii ki aynı şey erkekler için de geçerli olur. Erkeklerin kadınlar kadar evlenmeye dair hayalleri, beklentileri olmasa da onlar da bu durumdan oldukça mutsuz olurlar.

Kadınların beynine kazınmış bir emirdir “Evlenmek”! ‘Evlenemesem de olur’ diyen gerçekten çok az.

“Herkes evleniyor bende evlenmek istiyorum”
“Evlenip çocuk sahibi olmak istiyorum”
“Bir evleneyim de üzerimden bu stres gitsin olmazsa boşanırım”
“O beni çok mutlu edecek biliyorum o doğru insan”
“O benim ruh eşim biliyorum”
“Evleneyimde ben onu değiştiririm”
“Beni seviyor değişmesini isteyeceğim”
“Ailelerimiz hiç anlaşamıyor ama ne önemi var ki!”
“Tabii ki evlendikten sonra benim kurallarıma uyacak”

***

Size tanıdık geldi mi bilmem ama benim çok duyduğum cümleler. Çok yazdım, çok söyledim belki ama yine yazacağım ve belki de bin kez daha söyleyeceğim:

* Değişim her zaman vardır ancak kimsi kimseyi değiştiremez.

* Kişi isterse kendisi kendi isteğiyle her konuda değişebilir.

* Evlenmek sadece gelinlik-damatlık giymek, güzel güzel fotograflar çektirip sosyal medyada paylaşmak değildir. (Kavga ettiği anların fotograflarını facebook’a koyan tek bir çift bile görmedim).

* Sürmezse boşanırım diye evlenilmez , tabi ki boşanmalar olabilir ama bunu baştan çözüm olarak görmek ve sanki boşanmak çok kolaymış gibi bir yanılgıya düşmek pek doğru gelmiyor bana.

* Evlilik dünyanın en zor müessesidir, İyi bir evlilik hayatınızı cennete, kötü bir evlilik hayatınızı cehenneme çevirir!

* Evlilikte kuralları iki taraf birlikte hazırlamalıdır, her evliliğin kendi anayasası vardır, çoğu çif bu anayasayı farkında olmadan yıllrın içinde öğrenir ve uygular. Bu anayasaların çoğu adil, eşitlikçi, sevgiye önem veren, insan önem veren yasaları içermez!

Evlilikleri uzun yıllar sağlıklı yürüten şey karşılıklı hoşgörü, sevgi, mizah, kabul, aşk ve tutku ve daha pek çok iyi ve kötü deneyim.

Evlilikleri kısa sürede boşanmaya götüren ise yukarıda yazdığım “evlenince ben onu….”ile başlayan pek çok gerçek dışı beklenti!

Külkedileri ve P’ler, aslında hepimiz mutlu olmak istiyoruz, hepimiz huzur, neşe, keyif istiyoruz.

O zaman gelin birlikte sevgimizi özgürce, saygıyla yaşayabileceğimiz, birbirimize ‘kendimiz’ olabilme alanlarını açtığımız, çıplak ayakla yürümenin rahatlığını yaşadığımız evlilikler yaratalım! ‘Biz’i bir de böyle deneyimleyelim…

Evlilik oyunu

Evlilik oyunu 150 150 dolunay

Mayıs ayıyla başlayan ve Eylül’e kadar devam eden döneme ülkemizde ‘Düğün Sezonu’ denir. Düğün sezonu açıldığında ne mi olur bu ülkede ?

Evlenen sayısı çığ gibi artar. Kapitalist sistemde yüzü gülmeyen kalmaz: Gelinlik, damatlık satan yerler, mobilya ve beyaz eşya sektörü, perdeciler, halıcılar, kap-kaçak sektörü, ev sahipleri, kuyumcular, matbaalar, çiçekçiler, çalgıcılar, oteller, düğün salonları, havai fişek sektörü, içecek sektörü… Sizin anlayacağınız ülkede kazanmayan, yüzü gülmeyen sektör kalmaz. Bir an düşündüm de bu ülkede eğer düğün sezonu bir dönem açılmazsa pek çok sektör iflas bayrağını çeker, hatta ülkede ekonomi çöker.

Evlenenen tüm kardeşlerimizinden Allah razı olsun, ülke ekonomisine verdikleri katkı nedeniyle vatan onlardan minnettar. Ve evlenmeyen ülke vatandaşları, ülkeye verdiğiniz zararın umarım farkındasınızdır. Lütfen aklınızı başınıza alınız. 30’una gelmiş ve hala evlenmeyenler, “Evlenip de ne yapacağım ki, hayat böyle çok güzel ve özgür, tüm bekarlar benim” diyenler lütfen kendinize geliniz. Ülke ekonomisine vediğiniz zarar akıllara zarar!

Şaka bir tarafa evlilik dediğimiz kurum aslında kendi kendine bile çok büyük bir Devlet! Kendi yönetim şekli ve kuralları olan, bütçesi olan bir kurum. Çocukluktan itibaren evlilik kurumu için hazırlanıyoruz. Daha çok kız çocukları bu kurum için yetiştiriliyor. Bebekler en kıymetli oyuncaklarımız, gelin bebeklerimizle oynarken büyüyünce evlenirken giyeceğimiz gelinliği hayal ediyoruz. Evleneceğiz, yuvamız olacak, her şey çok güzel olacak. Erkek çocukların bu tip hayalleri yok, onların ihtiyaçları da yok böyle hayallere… Nasıl olsa yaparlar. Onlar her şeyin en iyisini yaparlar!

Yalnız eksik olan bir şey var galiba; kimse bizi bu kendi içinde küçük bir devlet olan evliliğin yönetim şekli, iletişim yöntemleri, bütçe kontrolü, sorunlar karşısında çözüm yolları konularında bilgilendirmiyor. Çoğunlukla evlendikten sonraki ilk iki yıl içinde kaş göz yara yara, el yordamıyla bir şeyler öğreniliyor. Yönetim kavgalarından, senin ailen- benim ailem kavgalarından, senin çocuğun- benim çocuğum kavgalarından senin paran- benim param tartışmalarından SEVGİsi güçlü olan çiftler ayakta kalıyor. Diğer çiftlerin bir kısmı -e rağmen, diğer bir kısmı çocuklar var diyerek “iskelet evlilikler” haline geliyor. Tabii ilk yıllardaki sarsıntılara dayanamayıp yıkılan evliliklerin sayısı azımsanmayacak boyutlarda! Ya da 30 yıllık evliliğin üzerine boşananların sayısı da bizleri bile şaşırtacak kadar fazla!

Peki, devam edenler ve kendi devletlerini kuranların ve ömür boyu devam ettirenlerin sırrı nerede? Dinlediğim evlilik öykülerinden, okuduğum kitaplardan ve araştırmalardan ve kendi evliliğimden farkettiğim İNCİ‘ler şunlar;

* Evlilik, BEN’den BİZE giden bir yolculuktur. BİZ diyebilen çiftler geçekten çift olur. Bunu yürekten diyebilmek bazen bir yıl bazen bir ömür sürer!

* Evlilik, Tanrı’nın biz insancıklara sabırı öğretmek için hazırladığı bir oyundur. İnsancıkların evlilik oyunu yoluyla tekamülleri hızlanır. Ömürlük evliliklerde çiftler “Hayatta birlikte büyüyoruz, birlikte olayları (varlığı-yokluğu, sağlığı- hastalığı, iyi günü-kötü günü) deneyimliyoruz derler ve yaşadıkları her deneyimin onlara ne kazandırdığını farkederler.

* Emek vermek, özenmek, karşıdaki bireyin varlığına saygı duymak… Evlilik kurumunda vazgeçilmez üçlüdür.

* “Sen bilirsin” bu kurumda çok kapıları açar. “Banane” çok kapıları kapar!
ñ Evlendikten sonra ‘aile’ demek “ben, sen ve eğer varsa çocuklarımız”dır (yani çekirdek aile) “senin ailen”, “benim ailem” kavramları çoğunlukla kavga nedenidir.

*Sevgi, neşe ve mizah bu kurumun benzinidir.

* Zor günlerde bile; “mutlaka bir çözüm vardır” inancı çiftleri güçlendirir.

Duyduk duymadık demeyin, ülkemizde evlilik sezonu çoktan açıldı. Evlilik oyuna katılmayan ve ülke ekonomisine katkıda bulunmayan tüm çiftlere duyrulur. Bu oyun keyifli, heyecanlı ve ateşli… Rekebet , hırs ve entrikalar oyunun vazgeçilmezlerinden, AŞK bu oyunda kör nokta… Oyundaki ödülü soracak olursanız; herkesin ödülü kendine özel, kendi ödülünüzün ne olduğunu öğrenmek için, risk almalısınız ve oyuna katılamalısınz!

Hadi hayırlısı…

Dünya evi

Dünya evi 150 150 dolunay

Havalar yavaş yavaş ısınıp mevsim yaza geçerken, sokaklardan gelen düğün dernek sesleri, davullar ve zurnalar, şarkı-türkü sesleri, gelen davetiyelerdeki artış, evlilik sezonunun açılışının müjdeleyicisi gibi! Yaşasın bu yılda bu günleri gördük, her hafta sonu düğün dernek gezmelerimiz başlıyor artık… Onbinlerce insan daha güle oynaya “dünya evine” giriyor…

“Dünya evi” evlilik anlamına gelen hep kullandığımız bir tanım… Kulağımda yankılanıyor…Dünya Evi… Bu konuyla ilgili konuşulan geyikleri hatırlıyorum…

”Bir evlenen bir de evlenmeyen pişman”
“Dünya evine gir de gör bakalım neler oluyor”
“Dünya evine girmeden olmaz”

Bu “dünya evi” herkesi çekiyor anladığım kadarıyla… Evlilikle ilgili duyduğumuz tüm olumsuz sözlere, bilgilere, duyumlara rağmen, mutlu çift yokturlara rağmen, “biz farklı olacağız, mutlu olacağız” diyerek giriyoruz, içeride ne olduğunu bilmediğimiz kapıdan…

Ülkemizde evlenen çiftlerin yarısından fazlası boşanıyorsa, evli olan çiftler eşlerinden çoğunlukla şikayet ediyorsa, aldatma oranları fazlaysa ve kabul görüyorsa, evlenip de mutlu olan yok diyorsak neden evleniyoruz? Aklımızı yitirmiş olmalıyız. Aşk gelince akıl gidiyor mu? Bunlarla birlikte başka nedenleri de olmalı bu toplumsal çılgınlığın…

Çocukluktan itiberen bilinçaltımıza ekilen inanç tohumlarının etkisi büyük diye düşünüyorum… “Büyü sen de gelin olacaksın” “Sen de bir gün anne olacaksın” “Çocuğun olunca/evlenince anlarsın” “Evlenmeden olmaz, mutlaka evlenmelisin”… Nedense tüm bu cümleleri kız çocukları daha çok duyar, evliliğe erkeklerden çok daha önce hazır olurlar ve bir erkek beklemeye başlarlar kendilerine evlenme teklifi yapacak… Erkeklerse bu cümlelerden hemen hemen hiç nasiplerini almadıkları için olsa gerek çoğunlukla evlenmeye zor karar veriler, hatta kaçarlar… Tabii ki kırsalda zorla ya da gelenek diye evlendirilen gençleri- çocukları bunların dışında bırakıyorum…

Sözüm annelere ve babalara! Lütfen erkek çocuklarınıza da şunun gibi söz büyülerini de yapınız;

“Bir gün evleneceksin, evinde sorumlulukların olacak, evini, eşini, çocuklarını sevecek ve koruyacaksın.”

“Evlendiğinde eşine sadık kalacaksın.”

“Sen de bir gün evleneceksin, çocukların olacak, yani baba olacaksın, baba olmak süper bir olay mutlaka baba olmalısın.”

“Eşine asla el kaldırmayacak onu hep koruyacaksın”

“Eşinle zor günleriniz olursa birlikte elele verip aşacaksınız, birbirinize destek olacaksınız,”

Kulağıma çok hoş geldi. Hayal ettim de bunlar olduğu zaman dünya tersine döner…

Çocuklar her zaman öğrenmeye açıktır. Büyüklerini taklit ederek yeni davranış modelleri öğrenirler. Büyüklerinden duydukları sözler, cümleler, bir gün gelir davranışları olur. Bu nedenle kız ve erkek çocuklara evlilikle ilgili, çocuk yetiştirmekle ilgili olumlu konuşulmalı, pozitif yaklaşımlar öğretilmelidir. Kendilerini korumayı, hayır demeyi, evet demeyi, soru sormayı, kendine değer vermeyi ve sevmeyi ailede öğrenir çocuklar… Ailelerde yaşanan sorunların kökeni buralara kadar gider.

Davranışlarının karşı taraf üzerindeki etkisini, sonuçlarının neler olduğunu çok az birey farkeder . Eğer bu davranış olumlu değilse, sorgulayarak yeni ve etkili davranış modelllerini araştırarak değiştirebilir. İsterse, sorgularsa,çalışırsa her birey değişebilir yaşı ne olursa olsun… Çocukken öğrendiğimiz aile içi iletişim modeli hoşumuza gitmiyorsa, evllikte iletişim sorunları yaşıyorsak; kendimize ve eşimize sorabiliriz, “Nasıl davranırsam, konuşursam senin hoşuna gider?” …Eğer tek başınıza yapamıyorsanız bir uzmandan destek alabilirsiniz.

İnsanlar sorguladıkça yeni kapılar açılır ve değişim kaçınılmaz olur.

Yeni evlilik sezonu vatana millete hayırlı olsun. Dünya evine yeni giren ve girecek olan tüm çiftlere son söz; bu ev gördüğünüz ve görebileceğiniz en iyi okullardandır. Yaşadığınız sorunlardan dersler çıkarttıkça, sorunları çözerken farklı bakış açılarından bakmayı denedikçe, gülme fırsatlarını değerlendirdikçe ve hoşgörü ve sevgide çömert oldukça ömür boyu sürer….

Bir yastıkta kocamanız dileğimle…

 

Boş-an-mak

Boş-an-mak 150 150 dolunay

Neden evleniriz? Mutlu olmak için, keyif için, sağlık için, çoğalmak için, kafamız rahat olsun diye, sevdiğimizi daha çok görmek için, ben de evlendim demek için, bu adam-kadın-bana ait demek için, toplum istediği için, adetten olduğu için, canımız sıkıldığı için…

Neden boşanırız? Mutlu olmak için, özgür olmak için, şiddetsiz geçinemediğimiz için, sorunları çözemediğimiz için, başkasına aşık olduğumuz için, aldatıldığımız için, aileler nedeniyle, kanunen boşanmak kolay olduğu için, BOŞ-ANlarımızı özlediğimiz için, toplumun dayatmalarına gıcık olduğumuz için…

İkisi arasında ortak tek cümle “Mutlu Olmak”. Mutlu olmak için evlenip yine mutlu olmak için boşanıyoruz.

Bana sorarsanız, ev-lenmek ve boş-an-mak çok önemli hayat deneyimleri… Farkedebilene!

Boşanmış bireylerle konuştuğumda sorarım; “Çok büyük bir deneyim yaşadınız, ne öğrendiniz? Neler kazandınız?”

Cevap çoğunlukla şöyle gelir; “Hiç bir şey kazanmadım hatta çok şey kaybettim, zaman kaybettim, para kaybettim, umudumu kaybettim ve erkeklere/kadınlara güvenilmeyeceğini öğrendim.”

Böyle bir deneyimden sonra neler neler farkedilir ve öğrenilir oysa ki!

Farklı bakış açılarından baktıkça, çalıştıkça, deneyimler, kazanımlar farkedilir ve yeniden sorduğumda; “Neler öğrendiniz, kazandınız eski evliliğinizden, bir daha evlenseniz nelere dikkat edersiniz?” cevap bir önceki cevaba göre biraz farklıdır.

“Eğer bir kez daha evlenirsem daha dikkatli ve özenli olacağım. Emek vereceğim konulara gelince; eşime karşı daha anlayışlı olurdum. Onun arkadaşlarıyla zaman geçirmesine müdahale etmezdim, kıskançlığımı azaltırdım. Düşünüyorum da ne çok gereksiz kavga etmişiz, şu anda bana pek komik geliyor.”

Ailelerimizi çok karıştırmışız. Aramızda olan sorunları onlarla paylaşmışız. Bir daha evlenirsem, mutlaka önce eşimle paylaşırdım onunla çözmeyi dener, olmazsa çok yakın bir arkadaşımızla ve belki bir uzmanla paylaşırdım.

Ev içinde işbirliğine çok önem verirdim, mutlaka ondan destek isterdim. Bu desteğin benim için ne kadar önemli olduğunu anlatırdım. Kendimi daha iyi ifade ederdim.

Sevginin emek istediğini anladım. Emek verilmeden yaşanan sevgi, bankadaki paraya benziyor harcadıkça azalıyor ve bir gün bir de bakıyorsunuz ki hesap bakiyesi eksiye düşmüş… Artır bakalım artırabiliyor musun?

Saygıyı korumaya çok önem verirdim. Galiba saygı sevgiden daha önemli. Saygıyı yitirdiğinde artık dönüşü yok gibi…

Sorunumuz ne olursa olsun- maddi, manevi, sağlık-birbirimize destek olarak çözmek isterim.

Onunla koşulsuzca iletişime geçerdim, hesap kitap yapmadan, sen değişirsen ben de değişirim, değişmezsen ben de değişmem demenin ne kadar yanlış olduğunu farkediyorum. Beni olduğum gibi kabul et, değişmeyeceğim demek büyük hataymış. Evlilik insanı zaten değiştiriyor, uyumlanmak durumunda kalıyor insan. Bir dahaki sefere birlikte ne yaparsak, nasıl davranırsak evliliğimiz daha iyiye, güzele gider? sorusunun cevabı önemli olacak benim için. Kendi kimliğimi de koruyarak, daha olumlu nasıl olabiliriz konusu yani…

Bir de neşe, keyif konusu var! Dilerim ki neşeli ve keyifli olsun bir sonraki eşim. Gülmek daha çok gülebilmek istiyorum, gezmeyi severse süper olur…Çok mu şey istiyorum?

Siz ne istediğinizi nasıl mutlu olacağınızı farkedip dileyin de … sonra hepbirlikte bakalım neler oluyor. !

Ne kadar büyük farkındalıklar ve idraklar değil mi? Görebilene ne büyük değişim ve gelişim fırsatları saklı boşanma deneyiminin içinde…

Boş bir An’ınızda kendinize zaman ayırarak sorun; zor bir sevgili ya da eş size ne öğretiyor, neyi deneyimletiyor?

Sevgiyle

 

Özgür olmak istiyorum!

Özgür olmak istiyorum! 150 150 dolunay

İlişki terapisinde seanslarda çiftlere tek tek sorarım “ Ne istiyorsunuz? Bu çalışmanın sonunda ulaşmak istediğiniz nedir? Ne olsa sizin için ve ilişkiniz için en çok istediğiniz sonuç olur?” diye.

Herkes farklı cevaplar verir. Çiftten çifte cevaplar değişebileceği gibi bir çiftte eşler arasında da farklı cevaplar gelir…

“Yeniden eski günlere dönmek, ilk flört anındaki heyecanları yaşamak istiyorum.”

“Eşimin beni hep sevmesini istiyorum.”

“Mutlu olmak, eşimle huzurlu olmak istiyorum.”

“Hiç kavga etmeyelim istiyorum.”

“Eşimin beni anlamasını, annesinden önce bana inanmasını istiyorum.”

“Aile olmak istiyorum.”

Buna benzer pek çok cevap duydum yıllar içinde ancak çok hoşuma giden ve çok takdir ettiğim cevap ise 20 yıllık evli çiftte kadının verdiği cevaptı: “Özgür olmak istiyorum!”

Üçümüzde farklı farklı şeyler anlamış olabilirdik, sormak en iyisiydi. “Özgür olmak istiyorum” derken ne demek istediğini sordum.

“Kendimi aramak ve bulmak istiyorum, kendimi keşfetmek istiyorum, çok erken evlendim, iki çocuk büyüttüm, eşime eş, aileye gelin oldum. Kendimden başka herkes için yaşadım. Artık kendim için bir şey yapmak istiyorum, kim olduğumu fark etmek, kendimi bulmak istiyorum. Benim için bu özgür olmak demek.”

Bu hedefinden dolayı takdir ettim ve bu yolda onda olacak değişimleri merak ettiğimi söyledim.

Seanstan sonra uzun uzun düşündüm… Özgür olmak, özgür olmak neydi? Çok sevdiğim iki söz kulaklarımda yankılanıyor…

“Gerçeği bulmak demek, özgürlüğü bulmak, kendini bulmak demektir.”

“İnsanın gerçek özgürlüğünü bulabilmesi için kendini bilmesi gerekir. Akıl ancak vicdanla birleşirse, hem kendinin hem başkalarının yararına çalışır.”

Kendini bilmek, kendini bulmak, özgür olmak ne kadar değerli ve önemli…

“İlim ilim bilmektir
ilim kendin bilmektir
sen kendini bilmezsen
ya nice okumaktır…” 
demişti Yunus Emre..

Kim gerçekten özgürdü bu durumda!

Ne kadar özgür hissediyordum kendimi? Özgürlüğün yüzdeliği olur muydu? Özgürlük satın alınabilir miydi? Bağımlılığı olan insanlar özgür olabilir miydi? Örneğin sigara içen biri “İçmeden yapamam” diyen biri ya da “Sen olmadan yaşayamam” diyen biri özgür müydü? Çok para kazanmak özgürlük müydü? Özgürlüğün çeşitleri var mıydı? Maddi özgürlük, duygusal özgürlük, düşünce özgürlüğü, fikir özgürlüğü, seyahat etme özgürlüğü, sevme özgürlüğü…

Düşünceler hapsedilebilir mi? Hapishanelerde insanlar özgür olabilir mi? Ya da dünya bazen insana hapishane gibi gelir mi? İçsel özgürlük yoksa bedenin özgür olması tam bir özgürlük hali midir? O kadar çok soru geçti ki aklımdan… Özgürlük neydi, ne değildi?

İçim diyor ki, özgürlük; “Bulunduğun noktada huzurlu ve dengede olmak, kim olduğunu bilmektir.”

Bu konu üzerinde daha çok düşünecek gibiyim.

Kim gerçekten özgür? Kendini özgür hissedenler el kaldırsın.

Sevgiyle…

“İki Yıldır Evliyiz, İlişkiye Giremiyoruz!”

“İki Yıldır Evliyiz, İlişkiye Giremiyoruz!” 150 150 dolunay

“Eşimle 2 yıldır evliyiz, severek evlendik, yıllardır birbirimizi tanıyorduk ve çok seviyorduk, ilk gece birlikte olmayı denediğimizde hiç bilmediğim bir yönümle karşılaştım, eşime izin veremiyordum, bacaklarımı kapatıp, onu ittim ve hala itiyorum, sanki o an bambaşka biri oluyorum. Günlerce, aylarca denedik olmadı, ben bu sorunun ne olduğunu bile anlamadım uzun süre, dünyada tek ilişkiye giremeyen kadın benim zannettim. Bir kadın olarak görevimi yapamıyordum ve hep ezik hissediyordum kendimi, eşim ise hiç üstüme gelmedi ve hep çözülür dedi…”

  1. yüzyılda Türkiye’de  100 kadından en az 40’ının yaşadığı vajinismus sorununda kendini tek zannetmek beni bayağı düşündürdü.

Sordum; “Cinsellikle ilgili ilk kez kiminle konuştunuz?, Cinsel bilgiler ya da sohbet anlamında…”

Cevap beni şaşırtmadı; “Eşimle. 30 yaşımda evlendim ve o güne kadar cinsellikle ilgili kimseye bir şey sormadım, dinlemedim, merak etmedim de. Komşuların konuştuğunu hatırlarım ama ben özellikle bir şey sormadım. Eşimden öğrenmenin daha uygun olacağını düşündüm, ama galiba geç kalmışım….”

Erkekleri cinsel konularda bilgili sanıyoruz

Erkeklerin cinsel konularda en doğruyu bildiğini ve bu konularda eğitimci gibi olduklarını zannetmek herhalde sadece bizim gibi toplumlara has bir özellik olsa gerek!

Ülkemizde cinsel eğitim yokken, çocuklar kulaktan duyma bilgilerle cinselliği yaşıyorken, aileler çocuklarının cinsel konularda hiç konuşmamalarına namus ve terbiye diyorken, bu tür cinsel sağlık sorunları ve HIV/AIDS, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, ergen gebelikleri gibi daha ağır vakalar yaşanmaya devam edecek demektir.

Vajinismus, kadının cinsel ilişkiye izin verememesiyken, erkeklerde de kaygı ve heyecana bağlı olarak cinsel ilişkiyi gerçekleştirememe ya da girişten hemen sonra ereksiyon kaybı, boşalma gibi cinsel işlev bozuklukları ülkemizde azımsanmayacak kadar çoktur.

Sorunun kökeni psikolojiktir

Sorun kadın kaynaklı da olsa erkek kaynaklı da olsa kökeni tamamen psikolojiktir.

Psikolojik demek ne demektir? Çoğunuzun bunu anlamadığını “Ben deli miyim?” dediğini çok duyuyorum.

Psikoloji, yani ruhsal tarafımız, bizi insan yapan tarafımızdır. İnsan fizyolojik ve psikolojik bir varlıktır. Ve fizyoloji psikolojiyi, psikoloji fizyolojiyi etkiler.

Cinsellikle ilgili yanlış bilgiler, korkular ve abartılı düşünceler, cinsel eğitimin yetersizliği, suçluluk, ayıp, günah duyguları, ilk geceyle ilgili bilgisiz ve bilinçsiz olmak, penisin girişi anında “acı çekme”, “aşırı kanama” olacağına dair korkular kadının bilinçaltına olumsuz bir şekilde yerleşir ve vajinismus sorununu oluşturur.

Yine aynı şekilde, cinsellikle ilgili yanlış bilgiler, korkular ve abartılı düşünceler, cinsel eğitimin yetersizliği, suçluluk, ayıp, günah duyguları, dinin korku temelli verilmesi ilk geceyle ilgili bilgisiz ve bilinçsiz olmak, “Acaba ilk gecede yeterince sertleşecek mi, ilişkiyi yapabilecek miyim, zarı delebilecek miyim?” gibi korkular da erkeğin yaşadığı ereksiyon sorunlarını oluşturur. Psikolojik dediğimiz de tam olarak budur.

Çözümünde cinsel terapinin tek bilimsel ve en etkin yol olmasının nedeni de budur.

Yaşanan cinsel sorun ne olursa olsun kökeninde çoğunlukla yukarıda bahsettiklerim vardır ve aslında çözüm de kolaydır.

Bize aktarılan kulaktan dolma- duyma tüm bilgileri sorgulamak, cinsellikle ilgili doğru bilgileri edinmek, kendimize ve karşı cinsiyete saygı duymak, kendimizi sevmek, çok değerli olduğumuzu fark etmek ve doğru yerlerden destek almak….

Söylemesi ve yazması kolay…Umarım inanması ve uygulaması da kolay olur.

Sevgiyle…

Vajinismus

Vajinismus 150 150 dolunay

Evlilik sezonu açıldı. Son dönemde pek çok düğün haberi alıyoruz, seviniyoruz. Bu aylar düğün ayları ve yeni kurulan yuvalar var. Pek çok çift evlilik okulu için kayıtlarını yaptırıyorlar ve gönüllü olarak kaydoldukları bu okulda yaşayacaklarına “evet” diyor.

Sevdiğimiz ya da birlikte olduğumuz kişiyle evlendiğimizde her şeyin iyi gitmesini umut ederiz ancak bazen ilk geceden sonra evlilik hayatının sürprizlerle dolu olduğunu fark ederiz. Vajinusmus çoğu kez ilk cinsel ilişki deneyiminde fark edilir ve çift için çoğunlukla beklenmedik bir durumdur.

Vajinismus sorunu yaşayan çiftlerde tam birleşmeyi deneyecekleri an kadında kontrol dışı kasılmalar, bacağı kapatma davranışı, kalçasını kaçırma gibi istenmeyen ve girişe izin vermeyen davranışlar görülür.

O ana kadar her şey çok iyidir ama o an sihir bozulur.

“Hadi deneyelim” dendiği anda ya da penis vajinaya yaklaştığında vajen girişindeki pelvik kaslar kontrol dışı kasılır ve cinsel girişe kişi izin veremez. Kadın, kasılmalar üzerinde hiçbir şekilde kontrol sağlayamadığını ve istese bile bacaklarını açamadığını düşünmektedir. Tamamen psikolojik bir sorundur. Ve tedavisi mutlaka bu konuda çalışan cinsel terapistler tarafından yapılmalıdır.

Cinsellikle ilgili yanlış bilgiler, korkular ve abartılı düşünceler, cinsel eğitimin yetersizliği, suçluluk, ayıp, günah duyguları, ilk geceyle ilgili bilgisiz ve bilinçsiz olmak, penisin girişi anında “acı çekme”, “aşırı kanama” olacağına dair korkular vajinismus sorunun kökeninde yatar.

Vajinismus ülkemizde çok sık görülen ve çifti çaresiz bırakan bir cinsel işlev bozukluğudur. Özellikle kadın, hiçbir zaman bu sorunu aşamayacağını düşünür fakat eğer doğru terapi yöntemi uygulanır ise tedavisi en kolay olan cinsel işlev bozukluğu vajinismustur. Bunu yaşayan kadınlar buna pek inanmak istemezler ama gerçek budur, yeter ki çözmeye niyet etsinler.

Vajinismus bir erteleme sorunudur. Kişi kendini gün içinde cinsel birleşmeye hazırlar ve “Kesin bu akşam yapacağım” der, ancak o an geldiğinde “Hayır, sonra yaparım, şimdi değil” derken bulur kendini ve bu şekilde günler, aylar ve hatta yıllar geçer.

Aslında doğru adreslere gelindiğinde çözülebilecek bir sorundur vajinismus. Fakat ne yazık ki vajinismus sorununu yaşayan çift doğru adresi bulununcaya kadar çok acı deneyimler yaşayabilmektedir. Bekaret zarının alınması, vajen girişinin gerekmediği durumlarda dahi genişletilmesi, kas gevşetici giderici krem ya da ilaçlar, 1-2 seans da çözüm vaatleri, maddi sömürü…Tüm bunlar bilim adına yapılan ama bilimle hiç alakası olmayan ve en acısı tedavi sürecinde hiçbir yardımı olmadığı gibi tersine zararı olabilen ve insanların uzmanlara inancını azaltan uygulamalardır.

Vajinismus sorunu yaşayan çiftlerde genellikle eşler arasında iyi iletişim, uyum ve saygı gözlemlenir. Sevgileri tamdır, çoğunlukla cinsellikten keyif alırlar sadece birleşmeyi gerçekleştiremezler. Bence vajinismus çiftler, cinsel birleşmeyi gerçekleştirebilen ama sevginin saygının azaldığı, cinsel keyfin tek taraflı yaşandığı ya da rollerin yapıldığı ilişkilere göre çok daha mutlu ve şanslı çiftlerdir.

Eşler arasında şiddet, sevgi, uyum, iletişim, anlayış sorunları varsa vajinismusun tedavisi zorlaşır.

Birbirini seven ve yardım eden çiftler her sorunun üstesinden gelecekleri gibi vajinismusunun da üstesinden gelirler. Sizin sevginiz ve inancınız sorunun çözülmesinde çok önemlidir.

Vajinismus sorununu yaşayan çiftlere derim ki,

* Birbirinize karşı sabırlı ve anlayışlı olun.

* Birbirinizi sevdiğinizi her fırsatta söyleyin ve gösterin. Tedaviyi kolaylaştıran en önemli unsur karşılıklı sevgi ve saygısıdır.

* Olaya mizahi açıdan bakmaya ve gülme fırsatlarını değerlendirmeye çalışın.

* Eğer yeni evliyseniz (2–3 aya kadar evli olanlar) cinsel birleşmeyi denemeyi bırakıp, yatakta bol bol çıplak zaman geçirmeyi, birbirinizi keşfetmeyi ve keyif almayı deneyin.

* Daha uzun evlilik ya da birlikteliklerde mutlaka bir cinsel terapistten yardım isteyin.

* En önemlisi olumlu düşünün ve bu sorunu çözeceğinize inanın.

İnanmak çözümün anahtarıdır…

Sevgiyle…

 

Evlilik mi? Evcilik mi?

Evlilik mi? Evcilik mi? 150 150 dolunay

Scott Peck, Aşk’ı tanımlarken; “Bizi evlilik boyunduruğuna sokmak için genlerimizin oynadığı bir oyun” demiş. Mecnun ise Leyla’ya “Yüzbinlerce yarama şifasın, ama hastalığım da sensin” demiş.

Aklımız erdiğinden beri çevremiz tarafından bir gün evleneceğimiz ve çocuk sahibi olacağımız bize söylenir. Evcilik ile başlar evlilik hazırlıkları…

Evlenmek ve çocuk dünyaya getirmek değişmez bir kanundur sanki ama kimse bize evlilikle ilgili eş seçimiyle ilgili ya da çocuk büyütmenin yollarıyla ilgili nelere dikkat etmemiz gerektiğini söylemez. Aşık olmak, sevmek yeterli midir evlenmek için, yeterliyse neden boşanmalar oluyor? Ülkemizde her iki evlilikten biri boşanmayla sonuçlanıyorsa bir yerde bir şeyler yanlış gidiyor demektir.

Anne babalarımızın ya da anneannelerimizin evliliğe bakışlarıyla son dönemde evlenen çiftlerin evliliğe bakışları birbirine taban tabana zıt. Büyüklerimiz “iyi günde kötü günde birlikteyiz” ve “kol kırılır yen içinde kalır” derken yeni nesil daha evlenirken “olmazsa boşanırız” , “benden değerli ve önemli kimse yok” demektedirler. En ufak sorunlarda bile boşanmayı çözüm olarak görmektedirler. Bazıları evcilik oyunu zanneder evlilik okulunu!

Eğer niyetiniz kendinizi keşfetmekse, insan olma yolculuğunda ilerlemekse, olgunlaşmak ve büyümekse en iyi okul evliliktir…

Yaşadığınız sorunlar karşısında şikayet etmek yerine, bakış açınızı değiştirmek, “Bu sorun bana ne kazandırdı? Ne öğrendim?”, “Beni anlamıyor” yerine “Kendimi nasıl ifade edebilirim?” diye sormak, ilişkinizi olumlu yönde ilerletir. Öğrenecek ve kazanacak çok şey var aslında ilişkilerimizden.

Evleneceğiniz kişiyle konuşabilmek, sohbet edebilmek, birbirinize saygı duymak çok önemlidir. Ortak zevklerinizin olması, birlikte zaman geçirmekten keyif almanız ama birbirinize yalnız kalmak içinde fırsatlar yaratmanız ilişkinizi rahatlatır, sağlamlaştırır. Ömürlük ilişkiler için eşlerin kendi keyif aldıkları şeyleri yapmaya devam etmeleri tavsiye edilir.

En önemli konulardan biri de ilk gecedir. Evlenmeden önce ilk gece ve aile planlaması yöntemleri hakkında bilgi sahibi olmak mutlu bir cinsel yaşam konusunda çiftleri destekleyecektir. İlk geceye gereğinden çok önem vermek, yanlış bilgilere sahip olmak, korkmak, endişelenmek olumsuz sonuçlara neden olabilir. Ör: Kadınlarda vajinismus, ağrılı cinsel ilişki, erkeklerde ereksiyon sorunları gibi…

Her iki taraf için de önemli olan ilk cinsel birliktelik, karşılıklı sevgi ve hoşgörüyle rahatça yaşanabilir. İletişimi doğru kurmak, kendimizi karşı tarafa doğru ifade edebilmek ve dinleyebilmek, kaygılarımızı, meraklarımızı paylaşabilmek, birbirimizi keşfederken sabırlı ve sakin olmak bu süreçte çiftlere yardımcı olur.

Evlilik pek çok yeni kimlik oluşumu demektir. Eş, gelin, damat, ev kadını… Tüm bu yeni kimlikler bir anda kişilerin hayatına girdiğinde dengeleri kurmakta zorlanmaları ve bocalamaları doğaldır. Çevremizden öğrendiklerimizle ve gördüklerimizle bu yeni rollere adapte olmaya çalışıyoruz.

Çiftlerin evlendikten sonra uymakta zorlandıkları ve en çok kavga ettikleri konulardan biri de ailelerdir. Bilmeniz gerekir ki evlendikten sonra ikinizin ailesi çekirdek ailenizdir ve bu aile içinde yaşananlar ikiniz arasında kalmalıdır, annelere babalara evinizle ilgili bilgi aktarmak, kavgalarınızı yansıtmak uzun vadede evliliğinize zarar verir. Ayrıca her ailenin kültür ve yapısı farklı olabilir, bu yüzden eşinizin ailesini kendi ailenizle kıyaslamamanız gerekir.

Evlililkte maddiyat da önemlidir tabii ki… Bütçeyi birlikte yapmanız her ay gelir gider dengenizi konuşmanız, birbirinize bu konuda açık olmanız ailenizin maddi refahını sağlar.

Evlilik uzun bir yolculuktur. Bu yolculukta çiftler her mevsimi yaşayabilir. Önemli olan bu mevsimleri birlikte sevgi ve saygıyla geçebilmektir.

“Sorunsuz çift sorunludur” demişti bir hocam. Farklı iki ailede yetişen farklı iki insan, farklı iki cinsiyet aynı eve girdiklerinde sorun çıkmaması imkansızdır. Önemli olan sorunun çıkması değil sorunun çözümünde doğru ve etkin yöntemler kullanmaktır.

Her sorun kendi çözümünü yaratır, bazen kolay bazen zordur çözümü bulmak. Ama mutlaka çözümü vardır. Evliliklerde yaşanılan zorluklar eşler görmeyi bilirlerse çok şey kazandırır. Eğer yardıma ihtiyaçları varsa da bunu dile getirebilmeli ve uzmanlardan destek alabilmelidirler.

Çiftler sorun yaşadıkları süreci lehlerine çevirmeyi bilirlerse birbirlerine sevgileri ve bağlılıkları artar. İnsanın değişmez olduğu çok eski bir hikaye, artık biliyoruz ki insan istedikten sonra değişebilir, ancak kendi isterse kendini değiştirebilir başka biri onu değiştiremez. Evcilik oyunundan Evlilik okuluna, “Ben”den “Biz”e giden yolda Sevgi, Neşe, Dostluk, Sağlık, Bolluk, Paylaşım ve Farkındalık hep Sizlerle olsun…

Sevgiyle Kalın…

Gelin Gerdeğe Girer, Şimdi Nereye Gider?

Gelin Gerdeğe Girer, Şimdi Nereye Gider? 150 150 dolunay

“Gelin gerdeğe girer, eşiyle tam ilişkiye gerecekken ağlamaya başlar.

Eşi şaşırır, ne olduğunu anlayamaz ve sorar; “Ne oldu, yanlış bir şey mi yaptım?”
Kadın ağlayarak kapının üstünde aslı duran baltayı gösterir ve der ki “Biz şimdi ilişkiye girersek, bu ilişkiden gebe kalırsam, çocuğumuz olursa ve bu kapının altından geçerken o balta çocuğumun kafasına düşerse ve ölürse, ben ne yaparım o zaman? Nasıl dayanırım bu acıya?” Yaşayamam o zaman.”
Biraz komik geldi hepimize değil mi? Kadın biraz abartmış dedik… Evet biraz fazla abartmış…
Peki sizin gelecekle ilgili kaygılandığınız ve hatta bu kaygıyı abarttığınız hiçbir konu yok mu?
Şimdi kısa bir süreliğine hayal edin lütfen…
Zihinlerimizi görüntüleyebilen bir makine olsaydı ve herkes birbirinin zihnini ve kendi zihninden geçenleri 5 dakikalığına ayna gibi görebilseydi… İş arkadaşlarımızla, patronumuzla, eşimizle ilgili düşünceleriniz, tanıdık tanımadık insanlarla ilgili yargılarımız, kaygılarımız, korkularımız…
Zihnimizden geçen tüm düşünceleri ve senaryoları film gibi izlediğimizi düşünün. Birazcık utandık ve kızardık, birazcık korktuk galiba…
Bir kısmı duygusal komedi, bir kısmı bilim kurgu, bir kısmı kırmızı noktalı, bir kısmı ise gerilim ve korku filmi gibi değil mi?
Zihnimizden geçenler çoğu zaman negatif oluyor, yargılarla ve yorumlarla dolu… Bilmediğimiz pek çok şeyle ilgili kaygılanıyoruz.
İşte senaryolarımızdan bazıları…

“Bu adam beni gerçekten seviyor mu? Onu seviyorum, o da beni seviyor görünüyor da … Ya sonra, iki yıl sonra beni hala sevecek mi? Beni aldatırsa ne yaparım, hayatım biter. Şu kadın ona çok alıcı gözle bakıyor ya….”
“Çocuk istiyorum ya olmazsa, hiç çocuğumun olmamasından korkuyorum, aslında olursa da korkuyorum, onun hastalandığını ya da başına bir şey geldiğini düşünemiyorum bile, dayanamam” (Gerdeğe giren gelinin hikayesine benzer geldi mi size?)
“Anne-babamı kaybetmekten çok korkuyorum, onlar olmadan ben yaşayamam, şu anda genç sayılırlar ama ya sonra onlar benden önce ölecek. Bunu düşünmeye bile dayanamıyorum.”
“Ben çok salak ve geri zekalıyım bir işi başaramadım herkes terfi aldı, performansları çok iyi ben yapamadım, salak ben…Önümüzdeki ayda yapamayacağım.”
Dayanamayıp 5 dakika dolmadan kapatıyorum ekranı. Gördüğümüz gibi çoğumuzun zihni çok kirli.
Anda kalmayı ve zihnimizden geçenleri fark etmeyi, dönüştürmeyi öğrenmeyi hepimiz adına diliyorum.
Çünkü kendimize ne söylersek o oluruz. Zihnimizden geçen şeyler ekrana yansıdıkları gibi gerçek olmaya aday olaylar. Neye odaklanırsak ondan sonuç alırız. Odağımız olumlu ise sonucumuz olumlu olur. Diğer türlü ne mi olur? Hasta oluruz. Adını saymak istemediğim bir ton hastalıkla uğraşır dururuz. Zihnimizden geçen senaryoların gerçek olma ihtimalide cabası…
Kiminle konuşsanız ya geçmiş ya da gelecekte yaşıyor. Çoğunlukla da şikayet ediyoruz her şeyden…
– Araban çok güzelmiş!
– Sağol ama bir üst modelini almayı istiyordum o daha iyi!”
– Tahlil sonuçların iyi çıkmış gözün aydın!
– Evet ama 6 ay sonra yine yaptıracağım o kötü çıkabilir, o zaman ne yaparım”
– Eviniz hayırlı olsun!
-Sağol ama çok büyük, temizlemesi çok zor!”
Oysaki ANda yani şu anda çoğunlukla hiçbir sorunumuz yok! Yukardaki diyaloglara “Şu anda bir sorununuz var mı?” sorusunu eklersek cevap çoğunlukla “YOK” olacaktır.

Lütfen FARK EDELİM çoğunlukla şu ANda yani ŞİMDİde çok iyiyiz, çok şükür! VE tek bir gerçek var o da ŞİMDİ! Ne geçmiş var ne gelecek!

Ve bilelim ki ŞİMDİde ne ekersek gelecekte onu toplarız!

Derin bir nefes alın ve ŞİMDİ’yi hissedin.

ŞİMDİ, hemen ŞİMDİ…..

Psikolojik Danışman-Cinsel Terapist Dolunay Kadıoğlu

Erickson Koçu
dk@dolunaykadioglu.com