erkek

Namus-lu/suz!

Namus-lu/suz! 150 150 dolunay

Çoğunlukla ezbere öğrendiğimiz ve uyguladığımız pek çok kavramdan biri de namustur.

Yetiştiğimiz ailede, toplumda, insanları gözlemleyerek, olaylar karşısındaki tepki ve yorumlarına bakarak, namus tanımının içeriğini diğer pek çok kavramın içeriğini doldurduğumuz gibi doldururuz. Çoğu zaman, namus nedir, hangi davranışlar namuslu hangileri namussuzdur tam olarak öğretilmez ya da kendi bildikleri kadar öğretirler. Üzerinde pek tartışmayız, bizden ezberlememiz ve uymamız istenir.

Pek çok değeri, kavramı nasıl öğreniyorsak bunu da öyle öğreniriz; yani kulaktan duyma/dolma. Eğer araştıran ve sorgulayan bir birey olarak yetişmenize şans tanındıysa ya da siz bu konuda sınırları zorladıysanız; William Shakespeare’in; ‘Namus gizli bir cevherdir; çoğu kere ona sahip olmayanlar sahipmiş gibi görünürler’ sözünün derinliğini, Hz. Muhammed’in; ‘Başkalarının kadınlarına karşı namuslu ve iffetli olun ki sizin kadınlarınızda namuslu ve iffetli olsunlar’ hadisindeki sorumluluğu ve Cicero’nun; ‘İnsanlar ne kadar namuslu olurlarsa başkalarının namuslarından o kadar zor şüphelenirler’ sözündeki bilgeliği de o kadar iyi kavrayabiliriz.

Soru sormadan ve derin derin düşünmeden, özümüzle konuşmadan, akıl gönül süzgecinden geçirmeden “Namus” kavramını anlamak bence imkansızdır.

“Namus nedir?” diye Türk Dil Kurumu sözlüğüne baktığımızda “bir toplumda ahlak kurallarına karşı beslenen bağlılık” ve “dürüstlük, doğruluk” olarak tanımlanmıştır.

Demek ki yazılı kuralları yok namusun… Hepimizin hücrelerine işleyen toplumsal kuralları var! Yaptırımları, cezaları bazen çok ağır! Bazen töre cinayetleriyle bazen genç kız intiharlarıyla bazense kadınların eşleri ya da kardeşleri tarafından öldürülmesiyle sonuçlanabilecek kadar ağır, akıl ve gönül almaz cezalar!

Namus deyince çoğumuzun aklına çoğu zaman iki bacak arası ve kadın geliyor. Neden?

Dürüstlük, doğruluk namus sadece cinsellikle mi sınırlanıyor kafamızda?

Toplum olarak neye doymadıysak, açsak, ne bize yasaklanmışsa oraya doğru hınçla, öfkeyle nefretle saldırıyoruz o tarafa doğru, insanlığımızı unutarak, 3. sayfa haberlerini okurken insanlığımızdan utanarak!

Kadın namusuna tek başına mı ‘halel getiriyor’, namusa sürülen leke erkeğin elinin kiriyken kadının neden can borcu/namus borcu oluyor?

Kim gerçekten namuslu davranıyor kim gerçekten namussuz davranıyor buna nasıl/kim karar veriyor?

Yıllar önce bunları sorguladığım bir zamanda -ergenlik çağlarımdı- annem bir hikaye anlatmıştı, paylaşmak isterim.

“Bir mahallede iki dul kadın yaşarmış. Biri namazında niyazında, dışarıyla pek karışmayan biri, diğeri ise daha sosyal, sık sık arkadaşlarını kadınlı erkekli evinde ağarlayan, gülmeyi, eğlenmeyi seven biriymiş. Hatta bu nedenden dolayı uygunsuz işler yaptığına dair komşular dedikodu yaparmış. Bu iki kadının evlerinin kapıları karşılıklıymış, giren çıkan görülürmüş. Namazında niyazında olan kadın sık sık karşı kapıyı kontrol edermiş; kim giriyor kim çıkıyor diye… Hatta namaz kılarken bile karşı kapıyı gözler ve eğer karşı eve birileri özellikle de erkek girerse, seccadenin yanında bu iş için oraya konmuş olan taş kümesinden birini alır, diğer tarafa koyar eve giren çıkanın hesabını tutarmış.”

Annem bu hikayeyi anlattıktan sonra sormuştu bana ‘kim daha namuslu?’

İçini bilgiyle, sevgiyle, aşka, heyecanla doldurmadan, şeklen yaptığımız pek çok ibadet/inanç bir yerden sonra ezbere olmaz mı? “Sevgisiz yaşanan din kişiyi bağnaz yapar” sözü yeniden kulağıma geldi!

Şimdi sorulara kendimce cevap verme zamanı:

  • Namus kişinin kendi öz sorumluluğunda olan ve hesabını kitabını yaradanla ve/veya kendiyle göreceği bir kavramdır.
  • İnsan, insanın kurdudur/aynasıdır derler. Yani insan başkasının davranışını tanımlarken kendini tarifler. Bundan ötürü birine namussuz derken iyi düşünmek lazım. Namus birilerinin tekelinde değildir!
  • Namus; düşüncelerin, davranışların temiz olmasıdır. Benim dışındakiler hakkındaki yorum/dedikodu yapmamak, zihnimi fitne fesattan arındırmaktır. Her bireyin farklı ve özel olduğunu bilmek ve saygı duymaktır.
  • Namus; hiç kimseye zarar vermemek, bütünün hayrına, kapsayarak sevgiyle çalışmak/davranmaktır.
  • Namus; parayla, korkutularak satın alınamamaktır.
  • Namus: işini elinden gelen en iyi şekilde yapmaktır.
  • Namus; özü, sözü, davranışı bir olmaktır.
  • Namus; İNSAN olmaktır.
  • Namus; iki bacak arasında değil, iki omzun üzerinde taşıdığındadır.

Şimdi soruyorum size, gerçekten kim namuslu?

Azalan spermler

Azalan spermler 150 150 dolunay

Bebek sahibi olmak isteyen ama olamayan çiftlerin karşılaştıkları en önemli sorunlardan biri de ‘sperm sayısının düşük olması ve buna bağlı sorunlar’. Sperm sayısı açısından bakıldığında 40 yıl önceyle bugün arasında farklar var mı? Neler oldu da erkeklerde sperm kalitesinde ve sayısında azalmalar yaşandı?

Uzun yıllardır tüp bebek tedavisinde psikolojik destek hizmeti veren biri olarak bu konunun giderek arttığını gözlemleyebiliyorum. Bununla birlikte konunun uzmanından bilgi almak ve sizlere de aktarmak istedim.

Sevgili çalışma arkadaşım Uzm. Emb. Gamze Karababa, hem son yıllarda yapılan çalışma sonuçlarından hem de sperm sayısının azalma nedenlerinden bahsetti ki.

  • Dünyada yapılan pek çok çalışma yıllar içinde semen kalitesi ve sperm sayısında azalma ortaya koymaktadır.
  • Erkeklerde sperm sayısında ve kalitesindeki azalmada yıllar boyunca değişen çevresel etmenlere maruz kalmak ve yaşam şekli değişiklikleri önemli rol oynamaktadır.
  • Elde edilen bulguların özellikle endüstrileşmiş toplumlarda daha belirgin olması bu durumu desteklemektedir.
  • Günümüzde insana ait bilgilerin eksikliklerine rağmen, özellikle endokrin bozucu kimyasallara, intrauterin(rahim içi), prenatal(doğum öncesi), postnatal (doğum sonrası) ve pubertal (Ergenlik) dönemler boyunca maruz kalmak yeni doğanda ve ergenlik döneminde üreme sağlığını olumsuz etkilediği, deney hayvanı çalışmaları ile ortaya konulmaya başlanmıştır.

Ülkemizdeki erkeklerde ortalama sperm sayısının günümüzdeki düzeylerinin belirlenmesini sağlamak, saptanan değerlerle geçmişteki değerler arasında karşılaştırma yaparak olası farklılıkların nedenlerinin araştırılması konusunda zemin hazırlamak, ülkemizde görülen infertilite vakalarının değerlendirilmesine katkıda bulunmak ve ileri yılarda sperm sayısı ve kalitesine yönelik ortaya çıkması olası değişiklikler konusunda ilk bilgileri sağlamak amacıyla HŞ Klinik Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Merkezi olarak yaptığımız çalışmada:

  • 1995-2011 yılları arasında sperm örneği veren 26.493 kişinin sonuçlarını incelediğimizde sperm sayısında yıllık %0.98 lik bir azalma saptanmıştır.
  • Toplam sperm miktarı 1995-2011 yılları içerisinde %1.02 düzeyinde bir azalma göstermiştir.

Sperm sayısı yıllar içinde azalıyor çünkü dünyaya baktığımızda dünya üzerinde pek çok süreç insanın sağlığını olumsuz etkileyecek şekilde değişiyor.

Ozon tabakası deliniyor, doğal besinlere ulaşamıyoruz, obezite hızla artıyor, stres, kortizonu artırıyor, bu da sperm üretimini olumsuz etkiliyor. Genetiği ile oynanmayan gıda kalmadı, sigara, uyuşturucu, radyasyon, kimyasallar, ağır metaller, mesleki maruziyet (uzun yol şoförleri, maden işçileri, radyasyona maruz çalışanlar, …vb.)

İşte tüm bunlardan dolayı infertilitede ve testis kanserinde artış gözlüyoruz. Üremek, sağlıklı çocuklar dünyaya getirmek gitgide zorlaşıyor dersek abartmış olmayız.

Peki, neler yapmalıyız?

Sağlıklı yaşamak dediğimizde aklımıza neler geliyorsa yaptığımızda spermlerde ilgili elimizden geleni yapmış oluruz.

Radyasyondan uzak durmak, bilgisayarı sadece ihtiyaç olunca kısıtlı kullanmak, doğal beslenmeye dikkat etmek, kola gibi gazlı içeceklerden, sigara, madde ve alkolden uzak durmak , spor yapmak, stresi azaltmak, düşünce şeklini, hayata bakışını fark etmek ve eğer olumsuzsa değiştirme yollarına çalışmak, güvenli cinsel ilişkiyi tercih etmek ve düzenli seks yapmak.

Cinsel istek azlığı

Cinsel istek azlığı 150 150 dolunay

Cinsel yaşamla ilgili son yılların en büyük yakınmalarından biri cinsel istek azlığıdır. Kadınlar başta olmak üzere her iki cinsiyette cinsel istekteki ilgi ve istekteki azlıktan şikayet giderek artmaktadır. Bunun pek çok nedeni vardır. Yaşam koşulları, travmalar, stres, çocuklar, doğum, iş yaşamı, evlilikdeki sorunlar, eşler arasındaki cinsel istek düzeyindeki uyumsuzluk, hormonal hastalıklar, psikiyatrik hastalıklar, kullanılan bazı ilaçlar vb…

Cinsel ilgi ve istek düzeyinde her zaman sorun olmayabilir. Örneğin çift arasında cinsel istek konusunda uyum yoksa erkek haftada beş-altı kez istek hissederken kadın bir kez hissediyorsa bu durum kadında istek azlığı olduğu anlamına gelmez. Her birey birbirinden farklıdır. Konu cinsellik olduğunda da bu değişmez. Cinsel ilgi ve istek düzeyi de kişiden kişiye değişebilen bir yaşantıdır. Bir kişinin cinsel ilgi ve isteğinin azaldığını söyleyebilmek için mutlaka daha önceki düzeyi bilmek gerekir. Cinsel ilgi ve istek bozukluklarını değerlendirirken cinsel eşiyle iletişimini, huzur ve mutluluğunuda değerlendirmek önemlidir.

Cinsel istek azlığıyla bizlere başvuran çiftlerde istekteki azlık çoğunlukla kadının yaşadığı bir durumdur. Erkeklerde istek azlığı daha ender görülür. Erkeklerde yaşanan cinsel istek azlığının nedeni çoğunlukla ereksiyonda yaşanan sorunlara bağlı olurken, hormonal nedenlerden ya da psikiyatrik sorunlardan da kaynaklanabilir. Kadınlarda ise ilk paragrafda saydığımız nedenler geçerlidir ve tabii ki bir de yetiştirileme tarzı!

Çözüm sürecinde cinsel terapi çoğunlukla işe yarar. Cinsel terapinin çifte yardım etmesinin ilk koşulu ,cinsel istek azlığını hisseden kadın ya da erkek olsun bunu ilk önce kendisinin sorun olarak görmesi ve çiftin birbirlerine destek olmasıdır. Cinsel eşi istiyor diye tedaviye başlamak olumlu sonuçlar vermeyebilir.

Evlenmeden önce…

Evlenmeden önce… 150 150 dolunay

Aklımız erdiğinden beri çevremiz tarafından bir gün evleneceğimiz ve çocuk sahibi olacağımız bize söylenir. Evlenmek, değişmez bir kanundur sanki de kimse bize evlilikle ilgili eş seçimiyle ilgili nelere dikkat etmemiz gerektiğini söylemez. Aşık olmak, sevmek yeterli midir evlenmek için? Yeterliyse neden boşanmalar olur?

Evlenmeden önce bilinmesi gerekenleri en azından kulağınızda yer etmesi gerekenleri aşağıda kısaca paylaşmaya çalıştım.

  1. Eş adayınızla konuşabiliyor musunuz, sohbet edebiliyor musunuz, birbirinizi dinlemeyi biliyor musunuz? Evliliğin sırrı sohbet edebilen çiftlerdedir!
  2. Kendinizi onun yanında rahatça ifade edebiliyor musunuz? Birlikte gülebiliyor musunuz? Neşe, bir ilişkide olmazsa olmazlardandır.
  3. Ortak zevklerinizin var mı? Birlikte zaman geçirmekten keyif alıyor musunuz? Bununla birlikte birbirinize yalnız kalmak içinde izin verebiliyor musunuz yoksa her yerde beraber mi zaman geçiriyorsunuz? Ortak yapılan etkinlikler ne kadar önemliyse bireysel etkinliklerde bir o kadar önemlidir.
  4. Ailenizden kopmaya, kendi yuvanızda çekirdek ailenizi kurmaya hazır mısınız? Çiftlerin evlendikten sonra en çok kavga ettikleri konu aileler ve üçüncü şahıslardır. Bilmeniz gerekir ki evlendikten sonra ikiniz çekirdek ailesiniz ve bu aile için de yaşananlar ikiniz arasında kalmalıdır (şiddet, alkol vb. sorunlar olmadığı sürece). Annelere/ babalara ya da üçüncü şahıslara evinizle ilgili bilgi aktarmak, kavgalarınızı yansıtmak uzun vadede evliliğinize zarar verir. Siz unutursunuz ama anne babalar zor unutur. Ayrıca her ailenin kültür ve yapısı farklı olabilir eşinizin ailesini kendi ailenizle kıyaslamamanız gerekir. Eğer kültürel yapıda çok büyük farklar varsa bilin ki bu konu evliliğinizde alışacağınız en zor konu olacaktır.
  5. Cinsellikle ilgili bilimsel olarak neler biliyorsunuz? İlk gece ve aile planlaması yöntemleri hakkında bilgili olmanız sizi mutlu ve sağlıklı bir cinsel yaşam konusunda destekleyecektir. Hemen çocuk istenmiyorsa uygun bir aile planlaması yöntemi hakkında bir sağlık kuruluşundan bilgi alabilirsiniz. İlk kez yaşanacak cinsel ilişkide kaygı düzeyini kontrol etmek, karşılıklı keyif almaya odaklanmak ve cinsel birleşme için acele etmemek önemlidir. İlk geceye gereğinden çok önem vermek, abartmak ve endişelenmek istenmeyen sonuçlara neden olabilir. Örneğin kadınlarda vajinismus, ağrılı cinsel ilişki, erkeklerde ereksiyon sorunları gibi…

Her iki taraf içinde önemli olan ilk birliktelik, karşılıklı, sevgi ve hoşgörüyle rahatça yaşanabilir. İletişimi doğru kurmak, kendinizi eşinize doğru ifade edebilmek ve dinleyebilmek, kaygılarınızı, meraklarınızı paylaşabilmek, birbirinizi keşfederken sabırlı ve sakin olmak bu süreçte çiftlere yardımcı olur.

  1. Maddi konularla ilgili konuştunuz mu? Ailenizin bütçesi ortak mı yoksa bireysel mi olacak? Maddi konular önemlidir, bütçeyi birlikte yapmanız her ay gelir gider dengenizi konuşmanız, birbirinize bu konuda açık olmanız ailenizin maddi refahına destek olur.
  2. Çocuk istiyor musunuz? Çocuk dünyaya getirmeyi istemek ya da istememek evlenmeden önce konuşulması gereken konulardandır. Eşlerden biri istiyor diğeri kesinlikle istemiyorsa bu ilerde değiştirebileceğiniz bir durum olmayabilir. Evlilik kararınızı iyice düşünmeniz gerekir.
  3. Evlilik iki farklı aile ortamında yetişen iki farklı cinsiyetin aynı çatı altında uyumlanmayı öğrenme sürecidir ve bu öğrenme sürecinin en zor zamanları ilk iki yılıdır. Kadın ve erkeğin birbirine adapte olması ve kendi düzenlerini kurmaları için sevgiye ve zamana ihtiyaç vardır.
  4. Kavga eder misiniz? Kavga eden çift sağlıklıdır, yalnız dikkat edilmesi gereken kavganın sıklığı ve tartışmaların saygıya ve sevgiye zarar vermemesidir. Kavgaların güzel tarafı barışmalardır. Kavganın tozunu iyi ayarladığınızda, küslüğü haftalarca değil saatler ya da en fazla günle sınırladığınızda sağlıklı bir süreç olduğunu söyleyebiliriz.
  5. Evlendiğinizde her şeyin çok güzel olacağını zannediyorsanız çok yanılıyorsunuz. Evlilik uzun bir yolculuktur bu yolculuk da çiftler her mevsimi yaşayabilir önemli olan bu mevsimleri birlikte sevgi ve saygıyla geçebilmektir. Ve ihtiyaç hissederseniz evlilikten önce ve evlilik sırasında “ilişki danışmanlığı” size destek olacaktır.

Seks yaptığım anlaşılır mı?

Seks yaptığım anlaşılır mı? 150 150 dolunay

“Cinsel ilişkiye girdiğimde dışarıdan bakınca anlaşılır mı?” çok sık sorulan ve kafa kurcalayan sorulardandır. Özellikle genç kızlar bu sorunun cevabıyla çok ilgilenirler çünkü halk arasında ilk cinsel ilişkiye/ilişkiye girdiğinde yüzünden, bedeninden belli olur (parlaklık, kızarıklık…) gibi yanlış inançlar vardır.

Cinsel ilişkiye girmek, istediğiniz keyif aldığınız bir deneyim oldu ve oluyorsa kişilerde mutluluk hormonu üretilmesini sağlar. Çikolata yemek, spor yapmak, keyifli zaman geçirmek de mutluluk hormonu tetikler. Mutluluk hormonu da yüzümüzde mutlu bir ifadeyle kendini gösterir. Bu açıdan bakıldığında arada pek fark yoktur. İlk cinsel ilişkiye yüklediğimiz abartılı anlamlar bu tip hurafelerin oluşmasına neden olmuştur.

“Daha önce cinsel ilişkiye girdiğimi erkek arkadaşım anlar mı?” sorusu da sık karşılaşılan sorulardandır. Aslında buna göreceli cevaplar verilebilir. Eğer erkek arkadaşınızla ilişkiye giriyor ve bakire değilseniz erkek arkadaşınız da kan beklentisi varsa, anlaşılma ihtimali var, ama bakire olup olmadığınızı erkek arkadaşınız değil ancak bir jinekolog anlayabilir. Bununla birlikte kadınların yüzde otuzu daha esnek zar yapısına sahiptir ve ilk ilişki sırasında kan/leke ortaya çıkmaz. Bu durumda hiç anlaşılamaz ancak tüm bunlardan daha önemli olan şey; erkek arkadaşınızla aranızdaki güven ve sevgidir. Siz nasıl ki onun daha önce ilişkiye girip girmediğine önem vermiyorsanız onun da sizin ilişki deneyiminiz olup olmamasına takılmaması gerekir. Ancak ülkemizde ilişkilerde süreçler böyle yürümüyor. Erkek cinsel ilişki yaşayabilirken kadına yasaklar konuyor.

Aslında her iki taraf içinde çok önemli olan bir şey var bence, bedenini pek çok cinsel yolla bulaşan hastalıklardan, istenmeyen gebelikten korumak için bedenen ve ruhen hazır olmadan cinsel ilişki yaşamayı ertelemek. Çünkü cinsel birleşme sorumluluk gerektirir. Vajinal, oral, anal her türlü cinsel ilişkiyi ruhsal ve bedensel olarak hazır olunmadan yaşamak psikolojik sorunları ortaya çıkarabileceği gibi HIV/AIDS ve cinsel yolla bulaşan diğer hastalıklara ve gebelikleri de zemin hazırlar. Kendini hastalıklardan ve gebeliklerden korumak için cinsel ilişkiye girme sorumluluğunun farkında olunmalıdır.

İyi bir ilişkide karşılıklı “Hayır” lara ve birbirine saygı duymak, acele ettirmemek, zorlamamak çok önemlidir. Cinselliği yaşamak sadece cinsel birleşme yoluyla olmaz, öpüşme, ön sevişme, dokunmak, mastürbasyon ya da karşılıklı mastürbasyon da cinselliktir.

Kara kutu

Kara kutu 150 150 dolunay

Kadın ne zaman kadın olmaktan vazgeçti? Kendi isteklerinden, arzularından kendinden ne zaman vazgeçti? Birden mi oldu ki? “Hayır” diyorum hemen, yüzyılların içinde oldu. Kadına kim yaptı bunu? Kadın neden bu kadar kolay kendinden vazgeçti? Ona vaat edilen neydi? Neyle kandırıldı? Pembe panjur ne zaman moda oldu?

Kadını ne zaman eve kapattık,” Annelik” apoletlerini omzuna takarak, kutsal rolünü ne zaman biçtik? En büyük görevinin evine sahip çıkmak olduğunu, çocuk doğurup büyütmek, erkeğine hem annelik hem kadınlık yapmak olduğu yalanını ne zaman uydurduk? Kadından neden korktuk acaba, zapt edemezsek ne olacak sandık?

Sorular, sorular, arkası kesilmiyor soruların…

Tarih neden sadece erkeğin hikayesini anlatır, (history -Onun hikayesi), kadının hikayesine ne oldu, tarihi sadece erkek mi yapar kendi kendine, tarih sadece kazanılan savaşlardan mı yazılır? Akan erkek kanlarıyla mı yazılır tarih, kadınların rolü hiç mi yoktur, mesela 2. Dünya savaşında Paris’in yerle bir olmasını engelleyen önemli faktörlerden biri de Fransız kadınları değil midir?

Peki, kadını cinsel meta yapmamız hangi tarihlere rastlar? Kadın her şeyi sattırır düşüncesi nereden geldi? Bir kadın ilk kez ne zaman bir reklamda bir ürünle beraber satıldı acaba?

Kadının kendi bedenine yabancılaşması bir insana yapılabilecek en acımasızca şey değil miydir?

Zihnimden buna benzer sorular, sorgulamalar geçiyordu ki “biz ona kara kutu diyoruz kızlar arasında” cümlesiyle kendime geldim. İlk geceyle ilgili endişeleri vardı karşımdaki genç insanın , “canım çok yanacak diye korkuyorum, düşününce bile kendimi kasıyorum” diyordu.

Onunla konuşuyor, bir taraftan da zihnimi susturmaya çalışıyordum ama nafile, geveze zihin susar mı hiç! Sorgulama çeşmesi açılmıştı bir kere.

Kara kutu, kutu,… Vajina’ydı gerçek adı, kadın kendi cinsel organının adını ne zaman söylemez, ne zaman söyleyemez olmuştu? Hatta vajina Latincesiydi, Türkçesine ne olmuştu da kullanmayı bırakmıştık? Cinselliği kadından bu derece koparan, erkeğe serbest kılan, kadına yasaklayan, kendi cinsel organının adını söyletmeyen şey, kibarlık olamazdı, olsa olsa cahillik, kabuklar, modernleştikçe kendini unutan insanlık olabilirdi. Bu cehalet, bu kabuk garip ama okumuşu daha çok buluyordu, okullu olanı, kentte yaşayanı daha çok seviyordu. Kentlinin dış ve iç kabukları daha kalındı, kat kattı… Ayıp olurları, elalemi, günahları, yasakları, kuralları, sırları daha çoktu…

Köyde ya da kırsalda yaşayan- havasından suyundan olsa gerek- kabuksuzdu. Köylük yerde tüm ihtiyaçlarla ilgili konuşmak doğaldı. Ayıp henüz köye gelmemişti.

Bizim gibi ülkelerde çok sık görülen vajinimus da bunların sonucu değil miydi? Abartılı ve yanlış bilgiler, ilişki olurken acıyacak, çok kanama olacak korkusu, penis korkusu… İlk vajinismus kimdi acaba dünyada? Literatür de 1860’lı yıllarda Amerikalı Jinekolog J. Martin Sims “…evlilik hayatında her iki tarafında bu kadar mutsuz eden başka bir hastalık yok…”diye tanımlıyordu vajinismusu. Çok daha öncesi vardı muhtemelen, kadın bedeninin cinsel keyfin bedeli olarak ödediği acıyı yani doğum sancısını yaşadığı zaman kadar eski olabilir miydi! Kim bilir belki!

Peki ne olursa kadın bedenini keşfeder, kendi haklarının peşine düşer?

Kadın kendi cinselliğine nasıl uyanır? Olmasa da olur demekten ne zaman vazgeçip, olmazsa olmaz der.

Galiba pek çok cevap var ama ‘öz cevap’ bence şudur; Kadın kendini keşfettikçe, farkettikçe, bedenini her haliyle sevmeyi deneyimleyip- zayıf olacaksın, daha da zayıf olacaksın, kendine bakacaksın gibi sistem dayatmalarından özgürleştikçe- sadece eş, anne olmaya gelmedim dünyaya, ben önemliyim, değerliyim, isteklerim değerli, arzularım değerli demeyi ve bunların peşinden gitmeyi öğrendikçe bu düzen değişir sevgili dostlar! Vajinismus, orgazm sorunları gibi pek çok cinsel işlev bozukluğunu en aza indirecek en etkin yolda kadının kendi bedenini keşfetmesidir.

Bu arada, “neden erkekleri de yazmadın, biz de penise penis diyemiyoruz rahat rahat” diyecek bir ErKeK olursa; onu da başka yazıda yazarım ama en iyisi onu da siz yazıverin sevgili erKeK’ler 🙂

Sevgiyle…

Genç erkeklerin cinsellikle ilgili merak ettiği sorular

Genç erkeklerin cinsellikle ilgili merak ettiği sorular 150 150 dolunay

Geçen hafta genç kızların cinsellikle ilgili en çok merak ettiği konulara değinmiştik. Bu hafta ise genç erkeklerin soruları ile devam ediyoruz.

  1. Bir erkek ilk cinsel deneyimini hangi yaşta yaşanmalı?

Erkek için de kadın için de kesin bir yaş yoktur. Bununla birlikte ergenlik döneminde, henüz bedeni hakkında tam olarak bilgi sahibi olmadan ve beden tam gelişmeden yaşanan cinsellik, ergen gebeliğinden, küretaja ve HIV/AIDS ve cinsel yolla bulaşan diğer hastalıklara kadar uzanan bir sonuç tablosunu gencin karşısına çıkarabilmektedir.

Cinselliğin sağlıklı olabilmesi için temel koşul genç kızların ve erkeklerin üreme organlarının gelişimini tamamlamış olmasıdır. Ancak bedensel gelişimden daha önemlisi, ruhsal gelişimdir. Ruhsal olarak cinsel ilişkinin hem kendiniz hem de partneriniz için sorumluğunu alabilmeniz gerekir. Erken ya da hazır olmadan yaşanan cinsellik; bireyde suçluluk, pişmanlık, utanç gibi içsel barışı bozabilecek duygular yaşatabilir. Tüm bu nedenlerle; güvenli cinsel ilişki kavramı öncelik kazanır. Güvenli cinsel ilişki; karşılıklı güvenin, dostluğun, sevgi ve saygının yaşandığı bir ilişkidir. Bireyler arası paylaşımın arttığı ve yoğun olumlu duyguların yaşandığı ortamda iyi iletişim kurmak, kendini ortaya koyabilmek, ‘hayır’ ya da ‘evet’ diyebilmek, cinsel eşini zorlamamak ilişkinin sağlıklı yürümesi için şarttır.

  1. Ya ereksiyon olmazsam? Penisim sertleşmezse ne yaparım?

Özellikle ilk ilişki yaşanacağı zamanlarda erkeklerin bu tip kaygılar duyması doğaldır. İlkler her zaman heyecan verir. Ya ereksiyon olamazsam kaygısı daha da artarsa ereksiyon sorunları yaşanabilir. Rahat olmaya çalışın, herhangi bir sorun yaşarsanız da bunun doğal olduğunu bilerek üzerinde durmayın.

  1. Günde ya da haftada kaç kez cinsel ilişki yaşanmalıdır, normali kaçtır?

Çiftlerin karşılıklı istekleri, onayları ilişkinin sıklığını belirler. Cinsellikte kesin sayılar, rakamlar ya da kurallar yoktur. Normali ve kuralları çiftler belirler. Burada önemli olan karşılıklı uyumdur.

  1. Mastürbasyon yaparsam penisim uzar mı, “çok yapınca çocuk olmaz yüzünde sivilceler çıkar” diyorlar doğru mu?

Mastürbasyonun cinsel organların gelişiminde herhangi bir etkisi yoktur. İnfertileye de neden olmaz. Cinsel organın boyunu uzatmaz ya da kısaltmaz. Sivilce yapmaz.

  1. Aşırı mastürbasyonun bir zararı olur mu? Olursa bunlar nelerdir? Ayrıca mastürbasyon zararlı mı?

Eğer birey mastürbasyonu olumsuz bir davranış gibi değerlendiriyorsa, bundan olumsuz etkilenir. Her şeyden önce bireye mastürbasyon yapmanın olumsuz bir davranış olmadığını aktarmak gerekir. Ergenliğe girildiği ilk yıllarda mastürbasyon yapmaya istek fazladır, ergenliğin ve gençliğin ileri evrelerinde bu istekte dengelenme çoğunlukla görülür. Ancak kişi mastürbasyondan başka bir şey düşünemiyorsa, uygunsuz yerlerde(sınıf, toplu taşıma…) bu yönteme başvuruyorsa, sosyal aktivitelerine ayıracağı zamanı mastürbasyona ayırıyorsa yani takıntı haline geldiyse bir sorun var demektir.

  1. Mastürbasyonun faydaları ve zararları nelerdir?

Mastürbasyonun fiziksel bir zararı olmadığı gibi, ruhsal açıdan zararlı hiçbir etkisi de yoktur. Aksine cinsellik gibi doğal bir dürtünün doyumunu sağlayan mastürbasyon bastırıldığı takdirde doyumsuzluk ve sinirlilik gibi kaçınılmaz durumlara yol açabilir.

Mastürbasyon çok sık yapılıyorsa yalnızlığın veya sosyal beceri eksikliğinin bir belirtisi olabilir. Uygunsuz yer, zaman, araçlarla yapılıyorsa, konuyla ilgili bir uzmana danışılması gereklidir.

  1. Mastürbasyondan sonra suçluluk duyulması doğru mudur, yanlış mıdır?

Toplumumuzda, mastürbasyonun yapılmaması gereken bir davranış olduğuna dair yaygın ve yanlış bir inanış vardır. Birey bu yanlış inanca sahipse ya da bu yanlış bilginin etkisinde kalıyorsa ya da inançları gereği bunun yanlış olduğunu düşünüyorsa ve bütün bunlara karşın yine de mastürbasyon yapıyorsa suçluluk duyabilir. Mastürbasyon özellikle düzenli bir cinsel eşi olmayan kişiler için temel bir cinsel doyum yöntemidir, sağlıklıdır ve suçluluk duyulmamalıdır. Kişinin mahremidir, özelidir. Uygun yer ve sıklıkta yapıldığında kişinin ruhsal ve cinsel sağlığı üzerinde olumlu etkiye sahiptir.

  1. Kondom kullanmayı sevmiyorum, zevk alamıyorum, kullanmasam olmaz mı?

Kondom HIV/AIDS ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklardan koruyan şimdilik tek yöntem. (tabii hiç cinsel birleşme yaşamazsanız da korunursunuz.) Keyif konusuna gelince; keyif komutu penise beyinden gider. Eğer ‘kondomla keyif alamayacağınıza, keyfin azalacağına’ inanırsanız, beyin bu komutu gerçekleştir. Tam tersi de mümkün, yani bu konuya takılmazsanız hiç sorun olmaz. Ayrıca cinsel keyif sadece cinsel birleşmede alınmaz, dokunmayı, ön sevişmeyi de unutmamak gerekir.

  1. Erken boşalırsam ve onu tatmin edemezsem?

Eğer ergenlik dönemindeyseniz ya da 20’li yaşlarda ve düzenli cinsel yaşamınız yoksa erken boşalmanın olması ya da boşalma üzerinde kontrolün her zaman istendiği gibi sağlanamaması doğaldır. Tatmin karşılıklıdır ve tek yol cinsel birleşme değildir. Oral seks ya da karşılıkla mastürbasyon da yapılabilir. Eğer düzenli bir cinsel yaşamınız var ve 25 li yaşlarda iseniz ve erken boşalma sorununuz varsa cinsel terapi desteğiyle bu sorunu çözebilirsiniz.

  1. Partnerim benden daha tecrübeli ise ve benim ilk kez cinsel deneyim yaşayacağımı anlarsa?

Anlarsa da bu konuda doğal olun, bu utanacağınız bir durum değil.

  1. Porno filmlerdeki gibi penisim yok ve partnerim filmdeki kadınlar gibi zevk almıyor. Ben de bir problem mi var?

Porno filmlerde gördüğümüz penis boyları, ereksiyon süreleri normal değildir. İlişki süreleri, kadınların çıkardıkları sesler, vajina genişlikleri abartılıdır. Penis boyları gereğinden fazla büyük, kadınların çıkardıkları sesler de taklittir. Yani sizlerde bir problem yok. Porno filmler sadece filmdir, adı üstünde film!

  1. Sürekli porno film izlemek istiyorum, acaba sapık mıyım?

Eğer sürekli porno izleme isteğiniz varsa ve bu hayatınızın akışını engelliyorsa bir uzmandan yardım almalısınız. En iyisi birazcık spora ya da diğer sosyal aktivitelere zaman ayırın ve pornoyu daha dengeli kullanmaya çalışın.

  1. Bazen gece boşalması yaşıyorum ve yatağım ıslanıyor? Bu normal mi ve nasıl engelleyebilirim?

Eğer ergenlik dönemindeyseniz bu gayet doğaldır. Düzenli ve normal sınırlarda mastürbasyon yapıyorsanız gece boşalmalarınızda azalma görülür.

  1. 15 yaşındayım. Seks düşünmediğim halde bazen penisim sertleşiyor. Böyle durumlarda ne yapmalıyım?

Ergenlik döneminde özellikle ilk erinlik döneminde kontrol dışı olarak peniste sertleşmeler olabilir. Bu, seksten bağımsız ve çok normal bir durumdur ancak genci zor durumda bırakır ve utandırır. Bu tür durumlarda sakin olun ve geçmesini bekleyin, büyümeye bağlı doğal bir süreç olduğunu bilin.

  1. Penis boyunun büyük ya da küçük olması önemli midir? Normal boyu ne olmalıdır? Küçükse büyümesi için ne yapılmalıdır?

Erkeklik organı ergenlik döneminde (11-12 yaşlarında) başlayıp 18-19 yaşına kadar büyür. Erişkin bir erkekte normal penis boyu 10-16 cm arasındadır.

Penisin boyu ile işlevi ve erkeklik gücü arasında doğrudan bir ilişki yoktur. 10-12 cm boyunda penisi olan erişkin bir erkeğin düzenli bir cinsel yaşamı olabildiği gibi, 17-18 cm penisi olanlar da sorunlarla (örneğin sertleşme sorunu gibi) karşılaşılabilmektedir. Bu nedenle penisin boyundan çok işlevini yeterince yerine getirip getirmediğine bakılmalıdır. Yine de penis boyunun küçük olduğu yakınmasıyla başvuran bireylere, eğer çok istiyorsa ameliyatla yardımcı olunabilir. Ancak penis boyu normal olanlara ameliyat önerilmemektedir.

  1. Sünnet olmanın cinsel istek üzerinde bir etkisi var mı?

Hayır etkisi yoktur.

Külkedisi

Külkedisi 150 150 dolunay

“….ve külkedisi kaçarken, pabucu ayağından fırladı. Ertesi gün Prens ayağı bu pabuca sığacak genç kız aramaya koyuldu. Ülkenin tüm kızları, Prens tarafından beğenilmek için ayaklarını daha ufak hale nasıl getirebileceklerinin çabasına giriştiler.

İşte o gün bugündür kadınlar, ayaklarını, erkekler tarafından belirlenmiş kalıplara sıkıştırmaya çalışır, böyle yaparak erkeğin ‘Prensesi’ olacağını düşler dururlar. Zaman geçtikçe topallamasının, ayaklarının sızlamasının, kendini depresif hissetmesinin sebeplerini sürekli kendi eksiklerinde arayarak… Pabuç’un kendisine ne denli uygun olup olmadığını hiç sorgulamadan….

Erkeklerse ellerindeki ‘ayakkabıya’ (veya düşlerindeki kadını) ‘ayağını’ (kendini) sıkıştıracak kadını arar; ‘ayağı sıkışmış bir kadının ne denli gerçek, ne kadar huzurlu, mutlu olup, mutlu edebileceğini bile düşünmeden ….

Ve birlikte yalınayak yaşayabilmenin özgür keyfinden habersizce…”

Leyla Navaro’nun İki Boy Ufak Pabuç kitabından;

Ne zaman okusam çok etkilenirim Leyla Navaro’nun kitabının bu bölümünden…özellikle de ‘ve birlikte yalınayak yaşayabilmenin özgür keyfinden habersizce’ cümlesi insana bir kitap bile yazdırır kanımca…

Masalları çoğu zaman sevsem de bilinçaltımıza ektiği bu cinsiyet ayrımcılığı yapan kalıplarla ilgili sorguluyorum bazen. Toplum düzenini ve kurallarını yerleştirmek için en iyi yol masallar, fıkralar, maniler, hikayeler,…Şimdilerde bu gruba, diziler, filmler, hipnoz makineleri (televizyon, cep telefonaları…) eklendi.

Kadın ve erkekle ilgili bir ton hikaye… Ve çoğunlukla erkeğin kadından üstün olduğu, yöneten olduğu, söz sahibi olduğuyla ilgili… Kadının beğenilmesi gereken (seçilen), erkeğin beğenen yani seçen olduğu… İçgüdüsel mi yoksa bilinçaltına ekilen tohumlardan mıdır bilmem kız çocukları hep prenslerini bekler. Çoğunlukla da prensin ‘P’si bile olmayan erkekleri yıllardır bekledikleri prens zannederek…. Külkesi masalında gece 24.00’de bal kabağına dönen araba misali, evlendikten kısa bir süre sonra prens zannedilen adam “kabağa” döner. Tabii ki aynı şey erkekler için de geçerli olur. Erkeklerin kadınlar kadar evlenmeye dair hayalleri, beklentileri olmasa da onlar da bu durumdan oldukça mutsuz olurlar.

Kadınların beynine kazınmış bir emirdir “Evlenmek”! ‘Evlenemesem de olur’ diyen gerçekten çok az.

“Herkes evleniyor bende evlenmek istiyorum”
“Evlenip çocuk sahibi olmak istiyorum”
“Bir evleneyim de üzerimden bu stres gitsin olmazsa boşanırım”
“O beni çok mutlu edecek biliyorum o doğru insan”
“O benim ruh eşim biliyorum”
“Evleneyimde ben onu değiştiririm”
“Beni seviyor değişmesini isteyeceğim”
“Ailelerimiz hiç anlaşamıyor ama ne önemi var ki!”
“Tabii ki evlendikten sonra benim kurallarıma uyacak”

***

Size tanıdık geldi mi bilmem ama benim çok duyduğum cümleler. Çok yazdım, çok söyledim belki ama yine yazacağım ve belki de bin kez daha söyleyeceğim:

* Değişim her zaman vardır ancak kimsi kimseyi değiştiremez.

* Kişi isterse kendisi kendi isteğiyle her konuda değişebilir.

* Evlenmek sadece gelinlik-damatlık giymek, güzel güzel fotograflar çektirip sosyal medyada paylaşmak değildir. (Kavga ettiği anların fotograflarını facebook’a koyan tek bir çift bile görmedim).

* Sürmezse boşanırım diye evlenilmez , tabi ki boşanmalar olabilir ama bunu baştan çözüm olarak görmek ve sanki boşanmak çok kolaymış gibi bir yanılgıya düşmek pek doğru gelmiyor bana.

* Evlilik dünyanın en zor müessesidir, İyi bir evlilik hayatınızı cennete, kötü bir evlilik hayatınızı cehenneme çevirir!

* Evlilikte kuralları iki taraf birlikte hazırlamalıdır, her evliliğin kendi anayasası vardır, çoğu çif bu anayasayı farkında olmadan yıllrın içinde öğrenir ve uygular. Bu anayasaların çoğu adil, eşitlikçi, sevgiye önem veren, insan önem veren yasaları içermez!

Evlilikleri uzun yıllar sağlıklı yürüten şey karşılıklı hoşgörü, sevgi, mizah, kabul, aşk ve tutku ve daha pek çok iyi ve kötü deneyim.

Evlilikleri kısa sürede boşanmaya götüren ise yukarıda yazdığım “evlenince ben onu….”ile başlayan pek çok gerçek dışı beklenti!

Külkedileri ve P’ler, aslında hepimiz mutlu olmak istiyoruz, hepimiz huzur, neşe, keyif istiyoruz.

O zaman gelin birlikte sevgimizi özgürce, saygıyla yaşayabileceğimiz, birbirimize ‘kendimiz’ olabilme alanlarını açtığımız, çıplak ayakla yürümenin rahatlığını yaşadığımız evlilikler yaratalım! ‘Biz’i bir de böyle deneyimleyelim…

Vajinismus sorunu yaşayan çiftler

Vajinismus sorunu yaşayan çiftler 150 150 dolunay

Vajinismus nedir? Artık çoğu insan bu sorunun cevabını biliyor diye düşünüyorum. Cinsel terapilere ilk başladığımda, yani 12-13 yıl önce, bize başvuran çiftlerin çoğu “Bu sorunu yaşayan sadece biz varız zannediyorduk” derlerdi, şimdilerde pek azaldı böyle zanneden.

Yine de tekrar tekrar anlatılabilecek bir konu vajinismus. Bir kez daha hatırlatalım. Ne oluyordu vajinismusta?

Vajinismus sorunu yaşayan çiftler, tam birleşmeyi deneyecekleri an kadında kontrol dışı kasılmalar, bacağı kapatma davranışı, kalçasını kaçırma gibi istenmeyen ve girişe izin vermeyen davranışlar görülür.

O ana kadar her şey çok iyidir ama o an sihir bozulur.

“Hadi deneyelim” dendiği anda ya da penis vajinaya yaklaştığında pelvik kaslar kontrol dışı kasılır ve cinsel girişe kadın izin veremez. Erkek ne yaparsa yapsın girişi gerçekleştiremez!

Vajinismus; vajen girişindeki kasların istek dışı kasılması ve hiçbir şekilde girişe izin vermemesi durumudur. Kadın, kasılmalar üzerinde hiçbir şekilde kontrol sağlayamadığını ve istese bile bacaklarını açamadığını düşünmektedir. Tamamen psikolojik bir sorundur.

Vajinismus sorunu yaşayan çiftler, çoğu zaman birbirleriyle çok iyi anlaşan ve birbirlerine destek olan çiftlerdir. Yalnız bazen erkeklerde kadının duygusunu tam anlayamama durumu görülebilir: “Bunu herkes yapıyor, sen de yapabilirsin, bu çok kolay, 17 yaşında evlenen bile yapabiliyor, köydeki de yapıyor, basit bir iş …” gibi konuşmalar erkek tarafından yapılır. Aslına bakarsanız erkeğin niyeti eşine destek olmak ve onu motive etmektir, yani iyidir. Ancak kadın bunu şöyle algılar: “Bu iş çok basit ama ben bu basit işi yapamıyorum, beceriksizim, korkağım, bir türlü çözemedim şu işi, eşimi üzüyor ve hayal kırıklığına uğratıyorum.”

Sözüm erkeklere: Cinsel ilişkiye girmek bazı çiftler için kolay, bazı çiftler için zordur. Eşiniz için şimdilik pek kolay değil. Ayrıca, Türkiye’de vajinismusun çok yaygın olduğu (% 30’larda) gerçeği kabul edilirse, herkes ilişkiye giremiyor demektir. Hiçbir çift başka bir çiftin cinsel yaşantısını bilmez yani ne yapıp ne yapamadıklarıyla ilgili sadece “zan”lar vardır. Gerçeği sadece çiftin kendisi bilir. Bu durumdan tek çıkış, kendinizi ve eşinizi kimseyle kıyaslamadan, birbirinize destek olmanız ve uygun tedaviye ulaşmanızdır.

Sözüm kadınlara: Vajinismus olmak sizin hatanız ve sadece sizin probleminiz değil! Bu şimdilik kontrol edemediğiniz, yanlış bilgiler, abartılı söylenceler, ilk geceyle ilgili doğru bilgi sahibi olamamak gibi pek çok nedenden kaynaklanan birçok kişinin yaşadığı bir sorun. Ayrıca ilişkiye eşiniz de giremiyor yani bu ikinizin ortak sorunu. Evlilikte iyi günler olduğu gibi kötü günler de vardır. Ele ele verir, uygun bir tedavi yöntemine ulaşırsanız, çok olay çözülebilecek bir sorundur. Lütfen kendinize kızıp, kendinizi yargılamayın. Bu, tedaviye de sizin ruh sağlığınıza da zarar verir.

Bilelim ki hayatta ne yaşarsak yaşayalım, hangi sorunla karşılaşırsak karşılaşalım çözüm mutlaka vardır. Çözüme inanın!

Sevgiyle…

Dünya evi

Dünya evi 150 150 dolunay

Havalar yavaş yavaş ısınıp mevsim yaza geçerken, sokaklardan gelen düğün dernek sesleri, davullar ve zurnalar, şarkı-türkü sesleri, gelen davetiyelerdeki artış, evlilik sezonunun açılışının müjdeleyicisi gibi! Yaşasın bu yılda bu günleri gördük, her hafta sonu düğün dernek gezmelerimiz başlıyor artık… Onbinlerce insan daha güle oynaya “dünya evine” giriyor…

“Dünya evi” evlilik anlamına gelen hep kullandığımız bir tanım… Kulağımda yankılanıyor…Dünya Evi… Bu konuyla ilgili konuşulan geyikleri hatırlıyorum…

”Bir evlenen bir de evlenmeyen pişman”
“Dünya evine gir de gör bakalım neler oluyor”
“Dünya evine girmeden olmaz”

Bu “dünya evi” herkesi çekiyor anladığım kadarıyla… Evlilikle ilgili duyduğumuz tüm olumsuz sözlere, bilgilere, duyumlara rağmen, mutlu çift yokturlara rağmen, “biz farklı olacağız, mutlu olacağız” diyerek giriyoruz, içeride ne olduğunu bilmediğimiz kapıdan…

Ülkemizde evlenen çiftlerin yarısından fazlası boşanıyorsa, evli olan çiftler eşlerinden çoğunlukla şikayet ediyorsa, aldatma oranları fazlaysa ve kabul görüyorsa, evlenip de mutlu olan yok diyorsak neden evleniyoruz? Aklımızı yitirmiş olmalıyız. Aşk gelince akıl gidiyor mu? Bunlarla birlikte başka nedenleri de olmalı bu toplumsal çılgınlığın…

Çocukluktan itiberen bilinçaltımıza ekilen inanç tohumlarının etkisi büyük diye düşünüyorum… “Büyü sen de gelin olacaksın” “Sen de bir gün anne olacaksın” “Çocuğun olunca/evlenince anlarsın” “Evlenmeden olmaz, mutlaka evlenmelisin”… Nedense tüm bu cümleleri kız çocukları daha çok duyar, evliliğe erkeklerden çok daha önce hazır olurlar ve bir erkek beklemeye başlarlar kendilerine evlenme teklifi yapacak… Erkeklerse bu cümlelerden hemen hemen hiç nasiplerini almadıkları için olsa gerek çoğunlukla evlenmeye zor karar veriler, hatta kaçarlar… Tabii ki kırsalda zorla ya da gelenek diye evlendirilen gençleri- çocukları bunların dışında bırakıyorum…

Sözüm annelere ve babalara! Lütfen erkek çocuklarınıza da şunun gibi söz büyülerini de yapınız;

“Bir gün evleneceksin, evinde sorumlulukların olacak, evini, eşini, çocuklarını sevecek ve koruyacaksın.”

“Evlendiğinde eşine sadık kalacaksın.”

“Sen de bir gün evleneceksin, çocukların olacak, yani baba olacaksın, baba olmak süper bir olay mutlaka baba olmalısın.”

“Eşine asla el kaldırmayacak onu hep koruyacaksın”

“Eşinle zor günleriniz olursa birlikte elele verip aşacaksınız, birbirinize destek olacaksınız,”

Kulağıma çok hoş geldi. Hayal ettim de bunlar olduğu zaman dünya tersine döner…

Çocuklar her zaman öğrenmeye açıktır. Büyüklerini taklit ederek yeni davranış modelleri öğrenirler. Büyüklerinden duydukları sözler, cümleler, bir gün gelir davranışları olur. Bu nedenle kız ve erkek çocuklara evlilikle ilgili, çocuk yetiştirmekle ilgili olumlu konuşulmalı, pozitif yaklaşımlar öğretilmelidir. Kendilerini korumayı, hayır demeyi, evet demeyi, soru sormayı, kendine değer vermeyi ve sevmeyi ailede öğrenir çocuklar… Ailelerde yaşanan sorunların kökeni buralara kadar gider.

Davranışlarının karşı taraf üzerindeki etkisini, sonuçlarının neler olduğunu çok az birey farkeder . Eğer bu davranış olumlu değilse, sorgulayarak yeni ve etkili davranış modelllerini araştırarak değiştirebilir. İsterse, sorgularsa,çalışırsa her birey değişebilir yaşı ne olursa olsun… Çocukken öğrendiğimiz aile içi iletişim modeli hoşumuza gitmiyorsa, evllikte iletişim sorunları yaşıyorsak; kendimize ve eşimize sorabiliriz, “Nasıl davranırsam, konuşursam senin hoşuna gider?” …Eğer tek başınıza yapamıyorsanız bir uzmandan destek alabilirsiniz.

İnsanlar sorguladıkça yeni kapılar açılır ve değişim kaçınılmaz olur.

Yeni evlilik sezonu vatana millete hayırlı olsun. Dünya evine yeni giren ve girecek olan tüm çiftlere son söz; bu ev gördüğünüz ve görebileceğiniz en iyi okullardandır. Yaşadığınız sorunlardan dersler çıkarttıkça, sorunları çözerken farklı bakış açılarından bakmayı denedikçe, gülme fırsatlarını değerlendirdikçe ve hoşgörü ve sevgide çömert oldukça ömür boyu sürer….

Bir yastıkta kocamanız dileğimle…