cinsel yaşam

Orgazm Olmak Ya da Olamamak!

Orgazm Olmak Ya da Olamamak! 150 150 dolunay

Kadın Orgazmı; bazı kadınlar için hayal, bazı kadınlar için zar zor olan, bazı kadınlar için kaf dağının ardında, bazıları için mecburen taklidi yapılan, bazıları için ise adı bile bilinmeyen cinsel keyif de yaşanan en üst düzey duygu, cinsel rahatlamanın adı…

Aslına bakarsanız orgazm olmak kolay, kadın bedeni fizyolojik olarak buna uygun tasarlanmış ve de erkeğe göre kat be kat daha fazla keyif alabiliyor. Zor olan ne derseniz; kadının kendini, bedenini keşfetmesi, sorular sorması, cinselliği yaşama hakkına sahip çıkması ve bunu talep etmesi, uyumlu bir ilişki… Zor olan bunlar.

Orgazm sorunlarınınkökeninde çoğunluklaabartılı beklentiler, yanlış bilgiler, cinsel eşle ilgili iletişim sorunu ya da erken boşalma sorunu yatabilir. Bazen erkekler eşlerinin orgazm olmasını, onunda bu duyguyu yaşaması adına ya da eşini orgazma ulaştırarak erkekliğini kanıtlayabilmek adına çok isterler. Ve bu durumu çoğunlukla “eşimin orgazm sorunu var, o orgazm olamıyor” şeklinde bize aktarırlar. Bir hocam derdi ki; Orgazm olamayan kadın yoktur, eşini orgazm edemeyen adam vardır! Biraz ağır oldu biliyorum ama kadın orgazmında erkeğin rolü gerçekten çok önemli. Belli bir düzeye kadar uyarılan kadınlarda bakılması gereken çok önemli birkaç nokta var; eşiyle iletişim düzeyi, talep ve isteklerini net olarak ifade edip edemediği, ön sevişme süresinin yeterli olup olmadığı, konsantrasyon sorunun olup olmadığı, psikiyatrik bir sorunun olup olmadığı ve erkek de erken boşalma sorunu olup olmadığıdır.

Kadın ve Erkek orgazmı birbirinden biraz farklıdır. Çoğunlukla kadının orgazm olabilmesi için ön sevişme süresinin yeterince uzun ve doyurucu olması gerekir. Eğer bu yapılamıyorsa cinsel birleşmede ereksiyon kontrolünün erkekte olması ve önce kadının sonra erkeğin orgazm olması, kadının vajinal orgazmı için önemlidir. İki tarafında fizyolojik ve psikolojik olarak birbirlerini iyi tanımaları karşılaştıkları sorunları aşmalarına yardım edecektir.

Kadınlar dokunmaktan ve dokunulmaktan erkeklere göre daha önem verirler. Aslında dokunulmaktan erkeklerde hoşlanır ama bu pek alıştıkları bir şey değildir. Ön sevişme süresinin uzunluğu ise ne yazık ki pek çok erkeği sıkabilir ya da pek çok erkeğe gereksiz görünebilir. Çoğunlukla, erkekler sonuç, kadınlar süreç odaklıdır!

Eşlerin birbirlerine doyasıya dokunmaları ve birbirleriyle cinsel birleşme haricinde de zaman geçirmeleri eşler arasındaki pek çok sorunu giderecektir. Hoşlandıkları ve hoşlanmadıkları şeyleri konuşmaları ve cinselliği birlikte keşfetmeleri…Kulağa çok hoş geliyor doğrusu!

Kadın ve erkeğin orgazm sürecinde beş duyunun katkısı yatsınamaz; görme, işitme, koku, dokunmak ve tat almak. Cinsellik, cinsel keyif beş duyunun katkısıyla yaşanır ya da yaşamaz. Eğer eşlerden biri sevişme sırasında sesten hoşlanmıyor diğeri ise ses çıkartmadan cinsel uyarıları devam ettiremiyorsa, ya da kötü koku (diş, ter gibi…) eşlerden birini çok rahatsız ediyorsa diğeri umursamıyorsa… buna benzer pek çok örnek orgazm sorunu tetikleyecektir.

Ve bu sorunda bir de erkeği mutlu ekmek için izlediği filmlerden öğrendiği kadarıyla orgazm taklidi yapan kadınların durumu var. Aslına bakarsanız taklit yapmak iyi bir şey, neden mi? Bilinçaltı, çıkarılan seslerin, yapılan hareketlerin gerçek olup olmadığını bilmez. Taklidi, şakayı gerçek algılar. Ve bir şeyin taklidi yaparken bile öğrenebilir insan. Bu nedenle de her taklit bir gün gerçek olabilir. Yani umut var. Tabi ki eşlerine taklit yaptıklarını söylemezlerse!

Orgazm ile ilgili yeni bir tanım yapmak isterim. Doğru bilgiyi, sevgiyle, hoşgörüyle, içsel barışla, saygıyla, tutkuyla, keyifle, keşifle, farkındalıkla, neşeyle, anda olmakla harmanladığımızda ortaya çıkan duygunun adı ORGAZM olsun bundan sonra. Ne dersiniz?

Keyifli, keşifli, bol kahkahalı günler dilerim sevgili dostlar.

Son mu?

Son mu? 150 150 dolunay

Son yıllarda filmlerin sonuna “Son” yazmıyorlar. Türk filmlerinde eskiden SON yazardı, yabancı filmlerde ise “THE END”… Ne zaman son verdiler buna hatırlamıyorum, bıçakla kesilir gibi kesildi bu son yazısı. Ne oldu da yazmadılar? Özellikle filmin sonunda kavuşan sevgililer varsa “mutlu son”du bu hepimiz için… Evlenen insanlarla ilgili de “Mutlu sona kavuştular” deriz.
İşte size bazı SON yanılsamaları;
Ne garip, evlendiğimizde her şeyin çok güzel olacağını, ömür boyu mutlu yaşayacağımızı, yalnızlığımızın sonu zannederiz…
Örneğin, bir çift flört evresini geçirip evlendiğinde mutluluğu en üst seviyedir, zirve duygular hisseder ve “mutlu sonu” yaşar. Ömür boyu süreceği zannedilir. Evlilik yeni bir başlangıçtır ve evliliklerin evreleri vardır.” Flört evresi, ilk iki yıl, çocuk olduktan sonraki evre” diye böyle devam eder. Evliliğin ilk iki yılı çoğunlukla zordur, bu nedenledir ki ülkemizde evliliklerin ilk yıllarında boşanma oranları daha çoktur. Her bir birey kendi değerlerini ve doğrularını tek doğru zanneder ve kıyametler kopar… Bununla birlikte ortak değerler oluşturabilen, sevgilerini her geçen gün artırıp çoğaltabilen, fırtınaları birbirlerine sarılarak atlatan, birlikte BİZ olabilen çiftler için evlilik, her gün yeni bir başlangıçtır!
Çok para kazandığımızda, her şeyi satın alabileceğimizi, imkansızın sonu ZANnederiz,
İnsanı gerçek insan yapan pek çok “değer” var. Sevgi, neşe, farkındalık, sağlık, paylaşım, denge, hizmet etmek, adalet, şefkat, merhamet ve daha pek çok değer! “Para” da önemli bir değer dünyada… “Dünya pulu” diye okumuştum bir yerde. Yokluğu biraz zor! Varlığında da dengeyle kullanıldığında insana yakışır oluyor. Parayla her şeyi satın alabileceğine inanmaksa, ne büyük bir yanılgı, ne egosal bir ZAN! Çok şükür ki parayla satın alınamayacak insanlar ve değerler var! Kardeşlik, sevgi, huzur, neşe, coşku, zeka, sağlık… Doğru ifade etmek isterim; para iyidir ve çok önemlidir, para insana yakışır şekilde kullandığında bir değer ifadesidir!
Sevgilimiz terk ettiğinde, hayatın sonu ZANnederiz,
İlişkiler biter, sevdiğimiz kişi şu ya da bu nedenden dolayı bizi terk ettiğinde, yaşayamayacağımızı, dünyanın sonunun geldiği zannederiz.
Nefes almak zorlaşır, yemek yemek ve uyumak neredeyse imkansızlaşır, mekanlar dar gelir. Buraya kadar aşk tanımına çok benziyor değil mi? Zihinsel konsantrasyon düşer, suçlamalar, keşkeler, yalvarmalar… Kişi bir olayı, SON’u yaşarken o an mantığı devre dışı kalır, bütünü göremez, bencilleşir, çocuklaşır.
Oysaki her acıdan, her olaydan, her sondan öğrenecek ne çok şey var, alınacak ne çok ders…
Yaşadığımız, o anda olumsuz gördüğümüz her olay aslında hazine gibidir. Zaman geçer… Hazineyi fark edebilenler “Bu deneyim bana ne kattı, neleri farkettim kendimle ilgili, ilişkilerle ilgili hangi deneyimlere sahip oldum?” diye sorarlar ve kazanımlarıyla yola devam ederler.
Sevdiğimiz birini kaybettiğimizde dünyanın sonu ZANnederiz
Bazen de acı kayıplarımız olur, sevdiğimiz insanları zamanlı ya da zamansız kayıp ederiz, yolcu ederiz ve yuvaya geri göndeririz. Kaybettiğimiz kişi için dünyanın sonu, sonsuzluğun başıdır belki de ama bizim için dünyanın sonu zannederiz! Geri gelmeyeceğini bilmek, çaresizlik hissi, özlemek ve bilinmeyen bizi zorlar ama yine de nefes almaya, yemek yemeye, uyumaya, çalışmaya devam ederiz.
Zaman ilerledikçe ise geriye sadece özlem kalır. Ve aslında kaybettiğimiz sadece o kişinin bedenidir, ona dair hislerimiz, ondan kazandığımız şeyler, düşünceleri, şakaları, sesi, yüzü, sözleri, fikirleri ve daha niceleri hep bizimledir! Bedenler ölür ama ya diğerleri? ASIRLARca devam eder.
Şimdi kocaman bir teşekkür giden dostlara, büyüklere, düşünen insanlarına, eylem adamlarına, annelere, babalara, kardeşlere, eşlere, giden herkese… Bizi biz yapan herkese yürekten bir takdir, sonsuzluğa gönderdiğimiz bizi biz yapan herkese!
“Son dediğimiz şeyler, sadece birer başlangıçtır” demiş Emerson. Ne güzel demiş, görebilene ne büyük dersler vardır her sonda ve ne güzel deneyim fırsatları vardır yeni başlangıçlarda, 2012 umudun ve neşenin, bolluğun ve bereketin yılı olsun. Hepimize iyi yıllar.
Umut ve sevgiyle

Psikolojik Danışman-Cinsel Terapist Dolunay Kadıoğlu
Erickson Koçu
dk@dolunaykadioglu.com
11.01.2012

Sertleşme Sorunları

Sertleşme Sorunları 150 150 dolunay

Erektil fonksiyon bozukluğu yani sertleşme sorunu ereksiyonun oluşmasında ve cinsel aktiviteyi sürdürmede yaşanan güçlüklerdir.
Kişi ereksiyonu ya hiç sağlayamaz ya da ilişkiye girebilecek kadar sürdüremez. Erişkin erkeklerin %20’sinde görülebilmektedir. Erkeklerin %75’i yaşamının herhangi bir döneminde kısa süreli olarak ereksiyonu sağlama ve devam ettirme ile ilgili sıkıntı yaşadığını dile getirmektedirler.

Ereksiyonu oluşturmada ve devamda yaşanan güçlüklerle ilgili olarak organik nedenlerin yani fizyolojik kökenli bir sorunun olup olmadığının çok iyi araştırılması daha sonra psikolojik etkenlerin incelenmesi önerilir. Bazen her ikiside ereksiyon üzerinde olumsuz etkiye yol açabilir.

Ereksiyon sorunlarına neden olan psikolojik nedenler arasında; hayatı boyunca hiç masturbasyon yapmamak, bunun günah ve suç olduğuna inanmak, çok ağır psikolojik rahatsızlıklar, takıntılar, baskıcı ve dini etkinin çok hissedildiği aile ortamında yetişmek, stres, tesadüfi başarısızlık… sayılabilir.

Ereksiyonda sorun yaşayan erkeklerin çoğu bunun hayatlarında başlarına gelen en önemli sağlık sorunu olarak değerlendirir. Özgüveni zedelenir. Kendine ve pek çok şeye kızar. Diğer kimlikleri de bu durumdan olumsuz etkilenebilir. Ereksiyon sorunlarında eşler arasında sorunlar yaşanabilmektedir. Evliliği ve ilişkiyi korumak için uzmanlardan destek alınması çiftin birbirlerine yardım etmesi önemlidir.

Sertleşme sorunlarında fiziksel yani organik nedenlerin iyi değerlendirilmesi gerekir. Yaşanan bazı uzun süreli hastalıklar ve bunların tedavisinde kullanılan ilaçlar ereksiyon sorununu ortaya çıkarabilir. Bu hastalıklar, ilaçlar ve maddeler kısaca şöyledir; şeker hastalığı ve ilaçları, antidepresanlar, psikiyatrik ve türevi ilaçlar, hormonal ilaçlar, varikosel gibi damar hastalıkları, kalp ve damar hastalıkları ve ilaçları, tansiyon düşürücü ilaçlar, migren ilaçları, uyarıcı ilaçlar, kolesterol ilaçları, kilo kaybettirici ilaçlar, sigara, alkol, kokain, esrar gibi maddeler ve uyuşturucular.

Eğer bir süredir yukarıdaki sorunlardan birini ya da birkaçını birden yaşıyorsanız ve ereksiyon sorununuzda varsa ilaçlarınızı kullanmaya lütfen devam edin ve konuyu doktorunuzla görüşün. Sertleşmeyi daha kaliteli hale getirmek için yapılabilecekleri değerlendirmek ve öğrenmek için bir uzmandan eşinizle birlikte destek alabilirsiniz.

Pornografi

Pornografi 150 150 dolunay

Çok önemli bir konu olduğunu düşündüğüm ve sık soru gelen bir konu olduğu için Pornografiden bahsetmek istiyorum bu hafta.

Pornografi ya da porno; cinsel isteği tetiklemek ve tahrik etmek amacıyla insan vücudunu veya cinselliğin mahremini sergilemektir.

Pornografi; filmler, çizimler, resimler, müzik aracılığıyla piyasaya sunulmaktadır.

Piyasa ne demektir? Piyasayı oluşturan yaş grubu nedir? Bu piyasa kaç milyon/milyar/trilyonluk’dur? Amaçları nedir? İşe yaralar mı yoksa bizi kandırıp paramızı, duygumu muzu mu alırlar? Pornografik filmlerde gördüklerimiz gerçek midir? Yoksa bu porno denilen şey belgesel midir?

Aslına bakarsanız sorular daha artabilir, ama bir yerden cevaplamaya başlamak lazım.

Şu bilgiyi vermekle başlamak isterim: Pornografik tüm ürünlerin satışı 18 yaş altına yasaktır yasak olmasına da çoğunluğun bu malzemelerle tanışma yaşı 18 yaşın epey altındadır. Hele çocuk pornosu-akıllara zarar- satışı dahi yasaktır.

Porno; yetişkin fantezi aracıdır. Yetişkin ne demektir? Doğru ile yanlışı, gerçek ile abartıyı ayırt edebilmek demektir.

Pornografide gördüğümüz penis boyları ve ereksiyon süreleri normal değildir. İlişki süreleri, kadınların çıkardıkları sesler, vajina genişlikleri abartılıdır.

Porno filmler BELGESEL değildir. Hiçbir ülkede de cinsel eğitim aracı gibi kullanılmaz!

Bazen bize şu tip sorular gelir; “Pornodan öğrendim, şu pozisyonda çok keyif alıyorlar, eşime yapalım diyorum ama canı yanıyor, bir sorunu mu var acaba?”

Sorun eşinizde değil, porno da gördüğünüz her şeyi gerçek zannetmenizde. Orada gördüğümüz her şey sadece bizlerin duygularını ve paralarımızı sömürmek için oluşturulmuş kurgulardır. Porno da gördüklerimizi gerçek zannedip cinsel eşlerimizi zorlamak ya da oradaki cinsel organ boylarına özenmek pek gerçekçi değildir.

Pornografi, cinselliği duygudan yoksunmuş gibi yansıtır, mekaniktir. Oysa ki biz cinselliği anlatırken, sevgiyi, paylaşımı, tutkuyu, arzuyu, mahremi, mizahı da ekliyoruz. Porno ile erken denecek yaşta tanışan gençler cinselliği yanlış kaydediyorlar ve ilişkilerinde sorun yaşayabiliyorlar.

Bilinçaltı gördüğü, duyduğu her şeyi gerçek zanneder. Çok fazla bu tip yayınları takip etmek tehlikeli olabilir. Bağımlılık yapabilir ve takıntı haline gelebilir. Porno izlemeden cinsel istek duyamamak, kendini izlemekten alıkoyamamak, engelleyememek, bir süre sonra kişiye ya da ilişkiye zarar verebilir.

Peki hiç mi izlenmeyecek ya da normali ne bu işin?

Tabii ki denge…

İzlediğinizde çevrenize zarar vermiyorsanız, saldırmıyorsanız, “Bazen izlerim bazen izlemem” diyorsanız, “Eşimle birlikte izlemekten ve fantezi aracı olarak kullanmaktan keyif alıyoruz” diyorsanız, “Gördüklerimi orada bırakıyorum gerçek olmadıklarını biliyorum ya da abartı olduklarının farkındayım diyorsanız, yasal kurallara uyuyorsanız sözüm sizlere değil!

Keyifli ve sağlıklı bir hafta dilerim…

Psikolojik Danışman-Cinsel Terapist Dolunay Kadıoğlu
Erickson Koçu
dk@dolunaykadioglu.com
19.10.2011

twitter.com/dolunaykadioglu